فَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ جَعَلَ السِّقَايَةَ ف۪ي رَحْلِ اَخ۪يهِ ثُمَّ اَذَّنَ مُؤَذِّنٌ اَيَّتُهَا الْع۪يرُ اِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
2 | جَهَّزَهُمْ | hazırlatırken |
|
3 | بِجَهَازِهِمْ | onların yüklerini |
|
4 | جَعَلَ | koydu |
|
5 | السِّقَايَةَ | su tasını |
|
6 | فِي | içine |
|
7 | رَحْلِ | yükünün |
|
8 | أَخِيهِ | kardeşinin |
|
9 | ثُمَّ | sonra |
|
10 | أَذَّنَ | seslendi |
|
11 | مُؤَذِّنٌ | bir tellal |
|
12 | أَيَّتُهَا | Ey |
|
13 | الْعِيرُ | kervan |
|
14 | إِنَّكُمْ | şüphesiz siz |
|
15 | لَسَارِقُونَ | hırsızsınız |
|
جهز Ceheze : جِهاز hazırlanan eşya ve benzeri şeylerdir. تَجْهِيز ise hazırlanan bu eşyaları yüklemek veya göndermektir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 4 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri cihaz, teçhiz, teçhizat, mücehhez, çeyiz ve cazgır (çeyiz taşıyan)dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
رحل Rahale : رَحْلٌ üzerine binmek için devenin üstüne konan semerdir. Çoğulu رِحالٌ şeklinde kullanılır. Bu köke ait رِحْلَةٌ sözcüğü إرْتِحالٌ lafzının isim halidir; göç, yolculuk ve ayrılış demektir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de iki farklı isim kalıbında 4 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri rıhle, merhale, rahle ve irtihaldir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
عير Ayera : عِيرٌ yanlarında erzak yüklerinin bulunduğu topluluktur. Bu sözcük hem birlikte hem de ayrı ayrı gerek kervancı adamlar gerekse yük taşıyan develer için isimdir. عَيْرٌ kelimesi vahşi eşeğe, yalın ayak yürüyene, gözbebeğine, su yüzeyine çıkan çerçöpe ve kazığa denir. Bu kullanımlar arasında bir gelişi güzellik bulunduğu da aşikardır. عِيارٌ ise ölçü ve tartıyı ayarlamaktır.عَيَّرْتُهُ fiili ise onu ayıpladım demektir. Bu söz عارَ kökünden gelir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de sadece 3 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri âr etmek, ayar ve miardır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)فَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ جَعَلَ السِّقَايَةَ ف۪ي رَحْلِ اَخ۪يهِ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
لَمَّا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
a. (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse, muzari fiili cezm eden harf olur.
b. (لَمَّا)’ya aynı zamanda cezmetmeyen şart edatı da denir.
c. Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir.
d. Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جَهَّزَهُمْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
جَهَّزَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
بِجَهَازِهِمْ car mecruru جَهَّزَ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Şartın cevabı جَعَلَ السِّقَايَةَ ’dir.
جَعَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Değiştirme manasına gelen جَعَلَ kelimesi 3 şekilde gelir:
1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek
2. Bir halden başka bir hale geçmek
3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek.
Bu ayette “Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek” manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
السِّقَايَةَ mef’ûlün bih olarak fetha ile mansubdur. ف۪ي رَحْلِ car mecruru جَعَلَ fiiline müteallıktır. اَخ۪يهِ muzâfun ileyh olup harfle îrab olan beş isimden biri olup cer alameti ي ’dır.
Muttasıl zamir هِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
جَهَّزَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındadır. Sülâsîsi جهز ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlün çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. Tef’il babının en yaygın anlamı teksirdir.
ثُمَّ اَذَّنَ مُؤَذِّنٌ اَيَّتُهَا الْع۪يرُ اِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ harfinin zıttıdır. ثُمَّ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَذَّنَ fetha üzere mebni mazi fiildir. مُؤَذِّنٌ fail olarak lafzen merfûdur. Şartın cevabına matuftur.
اَيَّتُهَا münada nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir. هَا tenbih harfidir. الْع۪يرُ münadadan bedel veya sıfattır. Lafzen merfûdur.
Münadanın başında harf-i tarif varsa önüne müzekker isimlerde اَيُّهَا, müennes isimlerde اَيَّتُهَا getirilir. Bunlardan sonra gelen müştak ise sıfat, camid ise bedel olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
كُمْ muttasıl zamiri, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
سَارِقُونَ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker isimler harfle îrablanırlar.
سَارِقُونَ kelimesi sülâsî mücerred olan سرق fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَذَّنَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi أذن ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlün çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
مُؤَذِّنٌ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)فَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ جَعَلَ السِّقَايَةَ ف۪ي رَحْلِ اَخ۪يهِ
فَ atıf harfidir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ cümlesidir ve müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şartın cevabı فَ karinesi olmadan gelen جَعَلَ السِّقَايَةَ cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
جَعَلَ السِّقَايَةَ cümlesinde sebebe isnad şeklinde mecaz-ı aklî vardır. Çünkü Yusuf’un (a.s.) hizmetkârları Yusuf’un (a.s.) emri sebebi ile bu fiili yapmışlardır. (Âşûr)
السِّقَايَةَ kelimesindeki harf-i tarif, ahd-i zihnî içindir. Yani o belirli bir su kabıdır ki şerefli meclislerde dahi, onun gibisi yoktur. (Âşûr)
بِجَهَازِهِمْ - جَهَّزَهُمْ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
جَهَازِ - رَحْلِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
ثُمَّ اَذَّنَ مُؤَذِّنٌ اَيَّتُهَا الْع۪يرُ اِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ
Cümle tertip ve mühlet ifade eden ثُمَّ ile şartın cevabına atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İtiraziyye olan اَيَّتُهَا الْع۪يرُ cümlesi, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nidanın cevabı mahzuftur. Cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır.
Tefsiriyye olarak fasılla gelen اِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ cümlesi, اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiştir. Faide-i haber inkârî kelam olan isim cümlesidir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ’nin haberinin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İbnu'l Enbârî şöyle demektedir: اَذَّنَ; “tekrar tekrar bildirdi” demektir. Çünkü tef'il babı, o fiilin tekrar tekrar yapıldığını ifade eder. Bunun, “bir tek bildirme” manasında olması da mümkündür. Çünkü Araplar çoğu yerde tef'il babını, if'âl babı yerinde kullanırlar. (Fahreddin er-Râzî)
اَذَّنَ - مُؤَذِّنٌ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
عِيرٌ, yanlarında erzak yüklerinin bulunduğu topluluktur.
Peygamberin Böyle Bir Hileye Başvurması Nasıl Açıklanır?
Alimler buna cevap olmak üzere birçok açıklama yapmışlardır:
1. Hz. Yusuf (a.s.) kardeşi Bünyamin'e kendisinin Yusuf olduğunu açıklayınca ona: “Ben, seni burada alıkoymak istiyorum. Bunun ise şu hileden başka bir yolu yoktur. Eğer buna razı isen sen bilirsin, iş sana kalmış.” dedi. O da hakkında böyle denilmesine razı oldu. Bu izaha göre Bünyamin'in kalbi, bu sözden dolayı hiç elem duymadı; böylece de bu söz, Hz. Yusuf için bir günah olmaktan çıktı.
2. Ayetteki “Siz şüphe yok ki hırsızsınız.” cümlesinden maksat, “Şüphesiz siz, Yusuf'u babasından çaldınız.” manasıdır. Ama münadiler bu sözü açıkça beyan etmemişlerdir. Tariz (dokundurma) ve çıtlatmalar ise ancak bu şekilde olur.
3. Bu münadî, bu nidasını belki de istifham üslûbu ile yapmıştır. Bu takdire göre bu söz, bir yalan olmaktan çıkar. (Fahreddin er-Râzî
اِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ “Siz hırsızsınız” sözü şöyle de açıklanmıştır: İfade soru sormak anlamındadır. Yani siz hırsızlık mı yaptınız? demektir. Nitekim Yüce Allah’ın: “Ve bu… bir nimettir.” (Şuara Suresi, 23) ayeti de böyledir. Yani senin, benim başıma nimet diye kaktığın şey bu mudur? demektir.
Bu açıklamalardan maksat, Yusuf’a (a.s.) herhangi bir şekilde yalan nispet etmemektir. (Kurtubî)