لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِه۪ يَحْفَظُونَهُ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۜ وَاِذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِقَوْمٍ سُٓوءاً فَلَا مَرَدَّ لَهُۚ وَمَا لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ مِنْ وَالٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لَهُ | O(insa)nın vardır |
|
2 | مُعَقِّبَاتٌ | izleyenler |
|
3 | مِنْ |
|
|
4 | بَيْنِ |
|
|
5 | يَدَيْهِ | önünden |
|
6 | وَمِنْ | ve |
|
7 | خَلْفِهِ | arkasından |
|
8 | يَحْفَظُونَهُ | onu korurlar |
|
9 | مِنْ |
|
|
10 | أَمْرِ | emrinden |
|
11 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
12 | إِنَّ | şüphesiz |
|
13 | اللَّهَ | Allah |
|
14 | لَا |
|
|
15 | يُغَيِّرُ | (durumlarını) değiştirmez |
|
16 | مَا |
|
|
17 | بِقَوْمٍ | bir milet |
|
18 | حَتَّىٰ | sürece |
|
19 | يُغَيِّرُوا | değiştirmediği |
|
20 | مَا |
|
|
21 | بِأَنْفُسِهِمْ | kendi (durumlarını) |
|
22 | وَإِذَا | zaman |
|
23 | أَرَادَ | istediği |
|
24 | اللَّهُ | Allah |
|
25 | بِقَوْمٍ | bir kavme |
|
26 | سُوءًا | kötülük |
|
27 | فَلَا | artık yoktur |
|
28 | مَرَدَّ | geri çevirecek |
|
29 | لَهُ | onu |
|
30 | وَمَا | zaten yoktur |
|
31 | لَهُمْ | onların |
|
32 | مِنْ |
|
|
33 | دُونِهِ | O’ndan başka |
|
34 | مِنْ |
|
|
35 | وَالٍ | koruyucuları |
|
لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِه۪ يَحْفَظُونَهُ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِۜ
لَهُ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. مُعَقِّبَاتٌ muahhar mübtedadır.
مِنْ بَيْنِ mekân zarfı, مُعَقِّبَاتٌ ’un mahzuf sıfatına müteallıktır.
يَدَيْهِ muzâfun ileyh olup müsenna olduğu için ي ile mecrurdur. يَدَي ’in sonundaki نَ izafetten dolayı hazf edilmiştir.
Muttasıl zamir هِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَمِنْ خَلْفِه۪ cümlesi atıf harfi وَ ’la مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ ’ye matuftur.
يَحْفَظُونَهُ fiili, مُعَقِّبَاتٌ ’un diğer bir sıfatı olarak mahallen merfûdur.
يَحْفَظُونَهُ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مِنْ اَمْرِ car mecruru يَحْفَظُونَهُ fiiline müteallıktır. اللّٰهِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
مُعَقِّبَاتٌ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ اللّٰهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۜ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
اللّٰهَ lafza-i celâli, اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur.
لَا يُغَيِّرُ fiili, اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُغَيِّرُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Müşterek ism-i mevsûl مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. بِقَوْمٍ car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır.
حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir. يُغَيِّرُوا muzari fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde يُغَيِّرُوا fiiline müteallıktır.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vâv-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُغَيِّرُوا fiili نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Müşterek ism-i mevsûl مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. بِاَنْفُسِهِمْ car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır.
Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُغَيِّرُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındadır. Sülâsisi غير ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. Tef’il babının en yaygın anlamı teksirdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِقَوْمٍ سُٓوءاً فَلَا مَرَدَّ لَهُۚ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. Cümleye muzâf olur. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
إِذَا ’dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a. إِذَا fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b. إِذَا nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi şeklinde gelir. Cevabın başına (ف)’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır. (Bk. Meczum muzariler, Cümle Kuruluşu, s. 114, 118)
c. Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَرَادَ اللّٰهُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَرَادَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. بِقَوْمٍ car mecruru سُٓوءاً ’in mahzuf haline müteallıktır.
سُٓوءاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. لَا cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir.
مَرَدَّ kelimesi لَا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. Haberi mahzuftur.
لَهُ car mecruru لَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır.
وَمَا لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ مِنْ وَالٍ
وَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. لَهُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
مِنْ دُونِ car mecruru وَالٍ ’in mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مِنْ harf-i ceri zaiddir. وَالٍ lafzen mecrur, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur.
وَالٍ mahzuf ى üzere mukadder damme ile merfûdur. Mankus isimdir.
Mankus isimler: Sondan bir önceki harfi kesralı olup son harfi de “ya (ي)” olan isimlere mankus isimler denir. Mankus isimlerin îrab durumu şöyledir:
a. Merfû halinde takdiri damme ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي gibi),
b. Mansub halinde lafzi olarak yani fetha ile (رَاعِيًا – اَلرَّاعِيَ gibi),
c. Mecrur halinde takdiri kesra ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي gibi) îrab edilir.
Yani mankus isimler ref ve cer durumlarında maksur isimler gibi takdiri irab edilir. Bu durumda damme ve kesra harekeleri son harflerinin üzerinde açıkça görülmez, fakat var olduğu kabul edilir. Nasb hallerinde ise lafzi olarak îrab edilir, son harfin üzerinde fetha harekesi açık bir şekilde görünür.
Mankus isimler nekre halinde yani başlarında elif lam olmaksızın kullanıldığında ref ve cer durumlarında sonlarındaki “ya” harfi düşürülür. Ancak meydana gelen bu değişikliğe işaret olmak üzere kelimenin sonundaki kesra harekesi tenvinli kesra olur. Îrabı ise yine takdiren olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَالٍ kelimesi sülâsî mücerred olan ولي fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِه۪ يَحْفَظُونَهُ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesinde îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. لَهُ, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. مُعَقِّبَاتٌ, muahhar mübtedadır. Faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesidir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelam olan يَحْفَظُونَهُ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِۜ cümlesi مُعَقِّبَاتٌ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
اَمْرِ اللّٰهِۜ izafetinde, اَمْرِ kelimesinin Allah lafzına izafesi, onun şeref ve itibarının yüksekliğini gösterir.
مُعَقِّبَاتٌ kelimesinin müennes gelişi mübalağa ifade eder.
مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ - وَمِنْ خَلْفِه۪ ibareleri arasında mukabele sanatı vardır.
Ayetteki مُعَقِّبَاتٌ [izleyenler], sultanın çevresindeki muhafızlardır. Zannınca onlar insanı Allah’ın emrinden korumaktadırlar. Bu ifade, tehekküm (alay) olarak gelmiştir. Zira Allah’ın emri geldiği zaman gerçekte onu koruyamazlar. (Zemahşerî, el-Keşşâf)
Bil ki لَهُ kelimesindeki zamir, geçen ayetteki “Sizden, sözünü açıkça söyleyen de” ifadesindeki مَنْ ism-i mevsûllerine racidir. Bu durumda ayet-i kerimede muhatap çoğul zamirden müfred gaib zamire iltifat vardır. Bunun, 8. ayette geçen lafza-i celâle raci olduğu da söylenmiştir. Buna göre mana, “Allah’ın takipçi (melekleri) var” şeklinde olur. Alimlerin çoğunun benimsediği meşhur görüşe göre bununla “hafaza melekleri” kastedilmiştir. Ahfeş’in görüşüne göre bu takip işi o meleklerce çokça yapıldığı için (bunu ifade eden) مُعَقِّبَاتٌ kelimesi müennes olarak kullanılmıştır. Mesela, aslında müzekker oldukları halde نَسَّابٌ (neseb alimi) ve علام (çok bilgin) kelimeleri de müennes olarak kullanılmıştır. (Fahreddin er-Râzî)
Bil ki لَهُ kelimesindeki zamir, geçen ayetteki “Sizden, sözünü gizlesen de açıkça söylesen de” ifadesindeki من ism-i mevsûllerine racidir. (Fahreddin er-Râzî)
Ayetteki, مُعَقِّبَاتٌ kelimesinin aslının, مُتَعَقِّبَاتٌ şeklinde olması mümkündür. Buna göre te harfi kâf harfine idgam edilmiştir. مُعَقِّبَ kelimesinin, “peşinden giden, takip eden” manasına olması da muhtemeldir. O halde herşeyin مُعَقِّبَ onu takip eden, ondan sonra gelen şey demektir. Alimlerin çoğunun benimsediği görüşe göre bununla “hafaza melekleri” kastedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
اِنَّ اللّٰهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۜ
Ta’liliye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. İsim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır. اِنَّ ile tekid edilmiştir.
Cümlenin müsnedi menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Müsnedün ileyhin lafza-i celalle marife olması telezüz, teberrük ve kalplerde haşyet uyandırmak içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, kalplerde muhabbet ve mehabet duygularını artırmak için yapılan tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde, bu terkip hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ ve isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekit ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr, 1)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
لَا يُغَيِّرُ fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası mahzuftur. بِقَوْمٍ bu mahzuf sılaya müteallıktır.
Gaye ve cer harfi حَتّٰى ’nın gizli ان ’le masdara çevirdiği يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۜ cümlesi, masdar teviliyle لَا يُغَيِّرُ fiiline müteallıktır.
يُغَيِّرُوا fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası mahzuftur. بِاَنْفُسِهِمْ , bu mahzuf sılaya müteallıktır.
لَا يُغَيِّرُوا - يُغَيِّرُوا kelimeleri arasında tıbâk-ı selb, iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
وَاِذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِقَوْمٍ سُٓوءاً فَلَا مَرَدَّ لَهُۚ وَمَا لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ مِنْ وَالٍ
وَ, atıf harfidir. Cümle, şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi اَرَادَ اللّٰهُ بِقَوْمٍ سُٓوءاً, müstakbel şart manalı zaman zarfı إِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumundadır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin lafza-i celalle marife olması telezzüz, teberrük ve kalplerde haşyet uyandırmak içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Zamir makamında ism-i celâlin zahir olarak zikredilmesi, hükmün, illetini bildirmek içindir. Çünkü (Allah kelimesinin mastarı olan) ulûhiyet, Allah Teâlâ'nın kemâl sıfatlarını ifadede asıldır. (Ebüssuûd)
Şartın cevabı فَ karinesiyle gelen فَلَا مَرَدَّ لَهُۚ, cinsini nefyeden لَا ’nın dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip faide-i haber ibtidaî kelamdır.
سُٓوءاً ’deki tenvin nev ve tazim ifade eder. بِقَوْمٍ ’deki tenvin ise herhangi bir nev manasındadır.
Şartın cevabına matuf olan son cümle وَمَا لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ مِنْ وَالٍ, sübut ifade eden menfi isim cümlesidir. İsim cümlesi, zaid harf ve takdim kasrı olmak üzere dört unsurla tekid edilen, faide-i haber inkârî kelamdır. (Kasır 2 tekid yerindedir.)
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. مَا لَهُمْ mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
Cümledeki takdim kasr ifade etmiştir. Onlara Allah’tan başka hiç bir yardımcı olmadığı tekitli bir dille ifade edilmiştir.
مِنْ دُونِه۪ izafeti, gayrının tahkiri içindir.
وَالٍ ’deki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Zaid مِنْ harfinin dahil olduğu وَالٍ muahhar mübtedadır. Bu zaid harf kelimeye hiçbir manası katmıştır. Bilindiği gibi menfi siyakta nekre, selbin umumuna işaret eder.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مُعَقِّبَاتٌ ,يَحْفَظُونَهُ ,وَالٍ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı, بِقَوْمٍ ve مِنْ ’lerin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Bu kelâm, delâlet ediyor ki Allah'ın (cc) muradının gerçekleşmemesi imkânsızdır. Yine bu kelam zımnen bildiriyor ki onlar doğrudan doğruya ölümden sonra dirilmeyi inkâr etmek, cezanın acilen gelmesini istemek ve başkaca mucizeler dilemekle, kendilerindeki fıtratı değiştirmişler ve bundan dolayı da Allah'ın gazabına ve azabına müstahak olmuşlardır. (Ebüssuûd)