İbrahim Sûresi 17. Ayet

يَتَجَرَّعُهُ وَلَا يَكَادُ يُس۪يغُهُ وَيَأْت۪يهِ الْمَوْتُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَمَا هُوَ بِمَيِّتٍۜ وَمِنْ وَرَٓائِه۪ عَذَابٌ غَل۪يظٌ  ...

Onu yudumlamaya çalışacak fakat boğazından geçiremeyecektir. Ona her yönden ölüm gelecek fakat ölmeyecek, arkasından da şiddetli bir azap gelecektir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَتَجَرَّعُهُ onu yutmağa çalışır ج ر ع
2 وَلَا fakat
3 يَكَادُ geçiremez ك و د
4 يُسِيغُهُ boğazından س و غ
5 وَيَأْتِيهِ ve ona geldiği halde ا ت ي
6 الْمَوْتُ ölüm م و ت
7 مِنْ
8 كُلِّ her ك ل ل
9 مَكَانٍ yandan ك و ن
10 وَمَا ve yine
11 هُوَ o
12 بِمَيِّتٍ ölemez م و ت
13 وَمِنْ
14 وَرَائِهِ bunun ardından و ر ي
15 عَذَابٌ bir azab ع ذ ب
16 غَلِيظٌ kaba غ ل ظ
 
Din ve inanç hürriyeti tanımayanlar güç kullanarak peygamberleri kendi dinlerine döndürmeye kalkışınca peygamberler Allah’tan yardım ve zafer istediler. Allah Teâlâ elçilerine yardımını esirgemedi, zorbalık edip ululuk taslayanların tamamı helâk olup gitti. Yüce Allah onların cezalarının henüz bitmediğini, âhirette cehennemin onları beklediğini ve âyette belirtilen cezaları da orada çekeceklerini haber vermektedir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 310
 

يَتَجَرَّعُهُ وَلَا يَكَادُ يُس۪يغُهُ وَيَأْت۪يهِ الْمَوْتُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَمَا هُوَ بِمَيِّتٍۜ

 

Fiil cümlesidir.  يَتَجَرَّعُهُ  merfû muzari fiildir. Faili, müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

وَ  atıf harfidir. لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَكَادُ  nakıs muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

يَكَادُ ’nun ismi, müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

يُس۪يغُهُ  fiili,  يَكَادُ ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.  يُس۪يغُهُ  merfû muzari fiildir. Faili, müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

وَ  atıf harfidir.  يَأْت۪يهِ  fiili,  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.

الْمَوْتُ  fail olup lafzen merfûdur.  مِنْ كُلِّ  car mecruru  يَأْت۪يهِ  fiiline müteallıktır.  مَكَانٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

وَ  haliyyedir.  ما  nefy harfi olup  لَيْسَ  gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder.  

هُوَ  munfasıl zamiri  مَٓا ‘nın ismi olarak mahallen merfûdur.

بِ  harf-i ceri zaiddir.  مَيِّتٍ  kelimesi lafzen mecrur,  َٓما ‘nın haberi olarak mahallen mansubdur.

يَتَجَرَّعُ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi   جرع ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.


 وَمِنْ وَرَٓائِه۪ عَذَابٌ غَل۪يظٌ

 

وَ  atıf harfidir.  مِنْ وَرَٓائِه۪  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عَذَابٌ  mübteda muahhar olup lafzen merfûdur.  غَل۪يظٌ  kelimesi  عَذَابٌ  sıfatı olup lafzen merfûdur.

غَل۪يظٌ , mübalağalı ism-i fail kalıbındandır.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

يَتَجَرَّعُهُ وَلَا يَكَادُ يُس۪يغُهُ وَيَأْت۪يهِ الْمَوْتُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَمَا هُوَ بِمَيِّتٍۜ 

 

Ayet önceki ayetteki  مَٓاءٍ ‘in sıfatıdır. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Nakıs fiil  كاد ’nin dahil olduğu  وَلَا يَكَادُ يُس۪يغُهُ , makabline matuf, menfi isim cümlesidir.  يَكَادُ ’nun haberi muzari fiil cümlesi formunda gelerek hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

وَيَأْت۪يهِ الْمَوْتُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Makabline  وَ  ile atfedilmiştir.

Hal konumundaki  وَمَا هُوَ بِمَيِّتٍ  cümlesi, menfi isim cümlesi formunda gelmiştir.  مَا  nefy harfi  ليس  gibi amel etmiştir. Haberi olan  بِمَيِّتٍ ’ye dahil olan  بِ  harfi zaiddir. Cümle faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede fiillerin muzari sıygada gelmesi hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )

Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

وَيَأْت۪يهِ الْمَوْتُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ  cümlesiyle,  وَمَا هُوَ بِمَيِّتٍۜ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

لَا يَكَادُ  fiilinde mübalağa vardır. (Muhyiddin Derviş, Îrab)

Allah Teâlâ önceki ayetteki  مِنْ مَٓاءٍ صَد۪يدٍۙ  sözüyle yetinmeyip onun kötülüğünü iyice anlaşılır kılmak için manzarayı bizim gözümüzün önüne seriyor. İçmekte zorlandığını, neredeyse içemeyecek olduğunu, sonra zorla içtiğini görür gibi oluyoruz. Bu üslup, durumun ne kadar korkunç olduğunu anlatmak amacıyla yapılan ıtnâbtır.

Neredeyse içemeyecek demekle içmekte çok zorlandığı edebi bir dille belirtilmiştir.

يَكَادُ  fiilinin olumsuzunda olumlu; olumlusunda da olumsuz mana bulunmaktadır. Buna göre bu ayetin manası, “O, onu boğazından gecikerek akıtabiliyordu ancak…” şeklinde olur. Çünkü Araplar, “Neredeyse kalkmayacaktım” derler; bu, “bir müddet sonra kalktım” demektir. Bu cümlede mübalağa vardır.

يَأْت۪يهِ الْمَوْتُ  ibaresi istiaredir. Buradaki  الْمَوْتُ [ölüm]  ile kastedilen gerçek ölüm olsaydı Yüce (Allah) ‘’Oysa ölecek değildir’’ demezdi. Onun için bunun anlamı üzüntü ve kederin, sıkıntılı işlerin her taraftan onu kaplayıp sarmasıdır. Nitekim üzüntü ve kederlere batmış, zor meselelerin stresi içinde boğulan kimse için kendisini saran kederlerin, çektiği acıların büyüklüğünde mübalağa ifadesi kastedilerek  غَمَرَاتِ الْمَوْتِ (Ölüm deryasına dalmış) denilerek durumu tasvir edilir.  (Şerîf er-Radî, Kur’an Mecazları, Enam/93)

يَأْت۪يهِ الْمَوْتُ  (Ona ölüm gelir) cümlesinde ölüm, insanı saran sıkıntı ve ızdıraplardan müsteardır. Bazen üzüntülü kimselerin başına gelenlerin büyüklüğünü ve karşılaştıkları şeyin ızdırap verici olduğunu abartarak söylemek için ‘’o,ölüm sıkıntıları içindedir’’ denir. (Safvetü't Tefasir)

Burada ölüm, kendi iradesiyle hareket eden, her yönden gelebilen bir varlık yerine konmuş. Ölüm kelimesiyle sebepleri kastedilmiştir. Sebep alakasıyla mecaz-ı mürsel olduğu da söylenebilir. (Muhyiddin Derviş)

الْمَوْتُ - مَيِّتٍ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddül reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

مَكَانٍ ’deki tenvin kesret ve nev ifade eder.


وَمِنْ وَرَٓائِه۪ عَذَابٌ غَل۪يظٌ

 

وَيَأْت۪يهِ الْمَوْتُ  cümlesine  وَ ‘la atfedilen bu cümle, sübut ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdIr.

Cümlede takdim tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  مِنْ وَرَٓائِه۪ , mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  عَذَابٌ  muahhar mübtedadır.

Müsnedün ileyhin tehir edilerek nekre gelmesi, onun tasavvur edilemeyecek evsafta olduğuna işarettir.

غَل۪يظٌ  kelimesi,  عَذَابٌ  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

غَل۪يظٌ  kelimesi kuvvet ve yapışmaktan kinayedir. (Muhyiddin Derviş, Îrab)

عَذَابٌ غَل۪يظٌ  ifadesiyle, o azabın kesintiye uğramayacağı ve devamlı olduğu kastedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

مِنْ وَرَٓائِه۪  (arkasından) ifadesi sonra anlamındadır.

يَتَجَرَّعُهُ وَلَا يَكَادُ يُس۪يغُهُ  Şiddetli susuzluktan ve hararetten dolayı onu yudum yudum içmeye çalışacaksa da boğazından geçiremeyecek; boğazına takılacak ve nice uğraşlardan sonra zar zor yutabilecek. Böylece hem hararet ve susuzlukla hem de bu şekilde yutmakla azabı uzadıkça uzayacak. Ve her yandan yahut cesedinin her yanından hatta saçlarının dibinden ve ayaklarının baş parmağından bile kendisine ölüm sebepleri saldıracak, oysa o, bütün bu zahiri sebeplere rağmen ölmeyecek hatta onun önünde daha da ağır bir azap daha olacak. Öyle ki her vaktin azabı, bir öncekinden daha ağır olacaktır. Böylece bu ifade, dünya azabında âdet olduğu üzere zamanla hafifleme olacak vehmini de tamamen bertaraf etmektedir. (Ebüssuûd)