İbrahim Sûresi 24. Ayet

اَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ اَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَٓاءِۙ  ...

Görmedin mi, Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَلَمْ
2 تَرَ görmedin mi ر ا ي
3 كَيْفَ nasıl ك ي ف
4 ضَرَبَ bir benzetme yaptı ض ر ب
5 اللَّهُ Allah
6 مَثَلًا benzeri م ث ل
7 كَلِمَةً sözün ك ل م
8 طَيِّبَةً güzel ط ي ب
9 كَشَجَرَةٍ bir ağaç gibidir ش ج ر
10 طَيِّبَةٍ güzel ط ي ب
11 أَصْلُهَا kökü ا ص ل
12 ثَابِتٌ sabit ث ب ت
13 وَفَرْعُهَا ve dalları ف ر ع
14 فِي olan
15 السَّمَاءِ gökte س م و
 
“Güzel söz” diye tercüme ettiğimiz kelime tayyibe tamlaması “doğru söz, sağlam inanç, kelime-i tevhid yani “lâilâhe illellah” (Şevkânî, III, 120), peygamberlik, vahiy, âhiret” ve Allah’ın bütün mesajlarını ifade etmektedir (Esed, II, 506). Allah Teâlâ’nın varlığına ve birliğine imanı yani kelime-i tevhidi ifade eden “güzel söz”, kökü yerin derinliklerine sağlam bir şekilde yerleşmiş, gövdesi ve dalları gök yüzüne doğru yükselmiş, her zaman meyve veren bir ağaca benzetilmektedir. Bu ağaç nasıl Allah’ın izniyle her zaman meyve verip faydalı oluyorsa “kelime-i tevhid” de o şekilde faydalıdır. O da müminlerin kalplerine yerleşip kökleşince onların davranışlarını etkilemekte ve imanın ürünleri, meyveleri onların üzerinde görülmektedir. Onlar Allah’a karşı kulluk görevlerini yerine getirmeye çalıştıkları gibi, ilim, irfan ve güzel işleriyle de insanlık için daima faydalı olmaya gayret ederler. Öte yandan ağacın diri kalması için nasıl sulama ve budama gibi bakıma ihtiyacı varsa kalpteki iman da böyledir. Eğer mümin faydalı ilim, güzel amel, zikir ve tefekkürle onu beslemezse o da zayıflayıp yok olabilir.
 
أصل Esale : Akşama أصِيلٌ denir. Çoğulu آصالٌ ve اُصُلٌ şekillerinde gelir. Birşeyin aslı onun ortadan kalktığı düşünüldüğünde, kendisiyle birlikte geriye kalanların da ortadan kalkacağı temeli, esası, kâidesidir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de iki farklı isim formunda 10 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri asil, asıl, usûl, anasıl, nasıl, aslî, asla ve asalettir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

اَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ اَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَٓاءِۙ

 

Hemze istifham harfidir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.

تَرَ  illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.

كَيْفَ  istifham ismi hal olup mahallen mansubdur. 

ضَرَبَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. 

مَثَلاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  كَلِمَةً  kelimesi  مَثَلاً ‘den bedeldir.

طَيِّبَةً  kelimesi  كَلِمَةً ‘nin sıfatıdır.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t (  النَّعَتُ  )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (  المَنْعُوتُ  ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

كَشَجَرَةٍ  car mecruru  كَلِمَةً ‘e müteallıktır. اَصْلُهَا  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

ثَابِتٌ  mübtedanın haberi olup merfûdur. 

فَرْعُهَا  atıf harfi  وَ ‘la  اَصْلُهَا ‘a matuftur.

فِي السَّمَٓاءِ  car mecruru mahzuf habere müteallıktır.

ثَابِتٌ  kelimesi sülâsî mücerred olan  ثبت  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ اَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَٓاءِۙ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Menfi muzari fiil sıygasındaki cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda olmasına rağmen, taaccüp ve kınama manasına gelmesi sebebiyle mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

تَرَ  fiili iki mef’ûle müteaddi olan fiillerdendir. Tekid ve masdar harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi  اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَ  , faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar-ı müevvel, تَرَ  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.
Kur’ân'da geçen  أولم تر  ile ألم تر  arasındaki fark için, vav harfiyle gelen ta‘bîrin gözle görülen konularda olduğu, diğerinin ise aklî bir düşünceyle delîl çıkarmak konularında kullanıldığı söylenmiştir.
أولم تر ta‘bîrinin, hayâtta misâli çok görülen konularda kullanıldığı da söylenmiştir.
ألم تر ta‘bîrinin de, çok rastlanmayan konularda kullanıldığı söylenmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.329) 
اَلَمْ تَرَ  ifadesi zahiren istifhâm ise de muhatabı taaccübe sevk eden bir ifadedir. (Fahreddin er-Râzî)
Bu ifade Kur’ânın en azim cümlelerinden biridir. Pek çok kez tekrarlanmıştır. Bundan sonra da acayip, garip, akla-mantığa aykırı şeyler zikredilmiştir. (Muhammed Ebû Mûsâ, Ğâfir Sûresi Belâği Tefsîri, S. 343)

 

كَيْفَ  istifham ismi,  ضَرَبَ  fiilinin mef’ûlünden hal olarak nasb mahallindedir. 

Fasılla gelen … ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً كَلِمَةً طَيِّبَةً  cümlesi iki mef’ûle müteaddi olan  تَرَ  fiilinin mef’ûlü yerindedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

ضَرَبَ  fiili iki mef’ûle müteaddidir. Ayette birinci mef'ûl  كَلِمَةً , ikinci mef’ûl ise  مَثَلاً kelimeleridir. (Mahmud Sâfî)

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهُ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

طَيِّبَةً  lafzı,  كَلِمَةً  için sıfattır. Cümledeki ikinci  طَيِّبَةٍ  lafzı,  كَشَجَرَةٍ  için sıfattır. Kelimenin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. 

اَصْلُهَا ثَابِتٌ  cümlesi,  كَشَجَرَةٍ  için sıfattır. İsim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üslupta gelerek makabline tezat sebebiyle atfedilen  وَفَرْعُهَا فِي السَّمَٓاءِۙ  cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır.  فِي السَّمَٓاءِۙ  mahzuf habere müteallıktır.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

اَصْلُ - فَرْعُ  kelimeleri arasında tıbak-ı hafî  طَيِّبَةٍ - خَب۪يثَةٍ  lafızları arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

كَشَجَرَةٍ - اَصْلُ - فَرْعُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

اَصْلُهَا ثَابِتٌ  cümlesi ile  وَفَرْعُهَا فِي السَّمَٓاءِۙ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

اَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً  [Allah’ın nasıl misal getirdiğini görmedin mi?]  cümlesi hayret ifade eder. (Safvetü't Tefasir) 

اَلَمْ تَرَ  hitabıyla başlayan bu ayetteki darb-ı meselin iki unsurundan biri  كَلِمَةً طَيِّبَةً [tertemiz bir söz] ifadesinden kast edilen, ”Kelime-i tevhîd, tesbîh, tevbe, istiğfâr ve duâ” gibi güzel sözler ve onlara karşılık verilen sevaplardır. Müşebbehün bih  كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ  [tertemiz ve bereketli bir ağaç gibidir] ifadesinden kastedilen mana ise, “verimli bir toprağa dikili, kök salan, dalları semaya yükselen, Rabbinin izniyle her mevsim meyve veren” çok faydalı bir ağaca benzetilen “kelime-i tevhîd, tesbîh, tevbe, istiğfâr ve dua” gibi güzel sözlerin sevabının ne ölçüde çok olduğunu, temsîlî bir örnekle anlatmaktır. (Ebüssuûd,İrşâd, V, 43-44)

Bu açıklamalardan anlaşıldığına göre, ayetteki temsîlî teşbihin uygulanışı şöyle olabilir: Teşbihin taraflarından müşebbeh  كَلِمَةً طَيِّبَةً  [tertemiz bir söz] müfred, müşebbehün bih olan كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ  [tertemiz ve bereketli bir ağaç gibidir] ise, birden çok kelimeden oluştuğu için mürekkebtir. Teşbihin taraflarından birinin aklî, diğerinin hissî öğeler olması, “kelime-i tayyibe” olarak nitelenen güzel sözleri ve onlara verilen sevabının çokluğu; “şecere-i tayyibe” olarak nitelenen yeşil yapraklı, gür dallı, üzerinden meyvesi hiç eksik olmayan çok faydalı ağacın bereketi ve bolluğu, temsîlî teşbihin ortak özelliklerini ortaya koyarlar. Soyut manalara, zihinde suret verilip temsil yoluyla canlandırılarak anlatılması, duyu organlarıyla algılanan bir duruma gelmesini sağlar ve sanki göz önüne konulan canlı bir tablo durumunu yansıtması, mananın net olarak ortaya konulmasını sağlar. Bu teşbih, benzetme edatı anıldığından mürsel teşbih olur; benzetme yönü anılmadığı için de, mücmel teşbih türünden sayılır.

Ebussuûd, teşbihin benzetme yönünü açıklarken, müşebbehün bih yerinde olan كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ  [tertemiz ve bereketli bir ağaç gibidir] ifadesini, gerçekte böyle bir ağacın olduğu yolunda hatalı bir anlayışa düşülmemesine vurguda bulunur, dikkat çeker ve bunun gözden uzak tutulmamasına özen gösterilmesini belirtir. (Ebussuûd,İrşâd, V, 43; el-Beydâvî, a.g.e., I, 653; Zemahşeri, el-Keşşâf, II, 553)

Güzel ağacın bütün özelliklerinin sayılması, taksim sanatıdır.