İbrahim Sûresi 25. Ayet

تُؤْت۪ٓي اُكُلَهَا كُلَّ ح۪ينٍ بِاِذْنِ رَبِّهَاۜ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ  ...

Bu ağaç, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 تُؤْتِي verir ا ت ي
2 أُكُلَهَا meyvesini ا ك ل
3 كُلَّ her ك ل ل
4 حِينٍ zaman ح ي ن
5 بِإِذْنِ izniyle ا ذ ن
6 رَبِّهَا Rabbinin ر ب ب
7 وَيَضْرِبُ benzetmeler yapar ض ر ب
8 اللَّهُ Allah
9 الْأَمْثَالَ misallerle م ث ل
10 لِلنَّاسِ insanlara ن و س
11 لَعَلَّهُمْ umulur ki
12 يَتَذَكَّرُونَ öğüt alırlar (diye) ذ ك ر
 
“Güzel söz” diye tercüme ettiğimiz kelime tayyibe tamlaması “doğru söz, sağlam inanç, kelime-i tevhid yani “lâilâhe illellah” (Şevkânî, III, 120), peygamberlik, vahiy, âhiret” ve Allah’ın bütün mesajlarını ifade etmektedir (Esed, II, 506). Allah Teâlâ’nın varlığına ve birliğine imanı yani kelime-i tevhidi ifade eden “güzel söz”, kökü yerin derinliklerine sağlam bir şekilde yerleşmiş, gövdesi ve dalları gök yüzüne doğru yükselmiş, her zaman meyve veren bir ağaca benzetilmektedir. Bu ağaç nasıl Allah’ın izniyle her zaman meyve verip faydalı oluyorsa “kelime-i tevhid” de o şekilde faydalıdır. O da müminlerin kalplerine yerleşip kökleşince onların davranışlarını etkilemekte ve imanın ürünleri, meyveleri onların üzerinde görülmektedir. Onlar Allah’a karşı kulluk görevlerini yerine getirmeye çalıştıkları gibi, ilim, irfan ve güzel işleriyle de insanlık için daima faydalı olmaya gayret ederler. Öte yandan ağacın diri kalması için nasıl sulama ve budama gibi bakıma ihtiyacı varsa kalpteki iman da böyledir. Eğer mümin faydalı ilim, güzel amel, zikir ve tefekkürle onu beslemezse o da zayıflayıp yok olabilir.
 
Bir gün Peygamber Efendimiz ashabına bir tür bilmece sordu: “ Yaprakları düşmeyen ve her zaman meyve veren , bu özellikleriyle de Müslümana benzeyen bir ağaç vardır; söyleyin bakalım, o hangi ağaçtır?” buyurdu. Onlardan cevap alamayınca, sorduğu ağacın hurma oldugunu söyledi.
(Buhâri ,İlim 4,5,50; Tefsir 14/1; Müslim,Münâfikin 63,64).
 

تُؤْت۪ٓي اُكُلَهَا كُلَّ ح۪ينٍ بِاِذْنِ رَبِّهَاۜ

 

Fiil cümlesidir.  تُؤْت۪ٓي  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هى ‘dir. Ayet önceki ayette geçen  شَجَرَةٍ ‘in halidir.

Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و  (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) muzari fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başında  و  gelmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اُكُلَهَا  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

كُلَّ  zaman zarfı,  تُؤْت۪ٓي  fiiline müteallıktır.  ح۪ينٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  كُلَّ  kelimesi zaman veya mekân zarflarına muzâf olduğu zaman mef’ûlün fih manasında da değerlendirilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بِاِذْنِ  car mecruru  تُؤْت۪ٓي  fiiline müteallıktır.  رَبِّ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

تُؤْت۪ٓي  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındandır. Sülâsîsi  أتي ’dir.   

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


 وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِ 

 

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  يَضْرِبُ  merfû muzari fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup merfûdur.

الْاَمْثَالَ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.  لِلنَّاسِ  car mecruru  يَضْرِبُ  fiiline müteallıktır.

 

لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

 

لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder.

هُمْ  muttasıl zamir  لَعَلَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

يَتَذَكَّرُونَ  fiili  لَعَلَّ ‘nin haberi olup mahallen merfûdur.

يَتَذَكَّرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

يَتَذَكَّرُونَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındandır. Sülâsîsi  ذكر ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.

 

تُؤْت۪ٓي اُكُلَهَا كُلَّ ح۪ينٍ بِاِذْنِ رَبِّهَاۜ 

 

Ayet önceki ayette geçen  شَجَرَةٍ ‘in halidir. Hal anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Cümle, müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rab isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

ح۪ينٍ ‘deki tenvin kesret ve tazim içindir.

بِاِذْنِ رَبِّهَا  izafetinde, Rab isminin muzâfun ileyhi olan,  هَا  zamiri sebebiyle ağaç, Rab ismine muzâf olması sebebiyle  اِذْنِ  şeref kazandırmıştır.

Ayetteki "O, Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir" ifadesinden murad şudur: "Bahsedilen ağaç, bu sıfatla muttasıftır; Bu sıfat da, onun meyvelerinin daima ve her zaman mevcut olması, meyveleri bazen bulunan bazen bulunmayan diğer ağaçlar gibi olmamasıdır." İşte Allah Teâlâ'nın bu Kitab-ı Kerim'de bahsettiği ağacın izahı budur. Kesin olarak bilinir ki, böyle bir ağacı elde etme arzusu son derece büyük olur. Akıllı olan bir kimsenin onu elde etme ve ona sahip olma imkânını bulduğunda, ondan gafil olması ve onu elde etme hususunda gevşeklik göstermesi mümkün değildir. (Fahreddin er-Râzî)

Alimlerden birisi, bu meseli izah için, zikredilmesinde sakınca olmayan şöyle bir söz söylemiştir: Allah Teâlâ imanı ağaca benzetti. Çünkü ağaç, ancak üç şey olursa ağaç diye isimlendirilmeyi hak eder: Derin kök, ayakta duran bir gövde ve yüksek dallar. İman da böyledir; ancak üç şeyle tamam olur: kalpteki marifetullah, dildeki ikrar ve bedenlerle amel etme... Allah en iyisini bilendir. (Fahreddin er-Râzî)


وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِ

 

وَ  istînâfiyyedir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِ  cümlesi birbirine atfedilmiş iki cümlenin arasına girmiş itiraziyye cümlesidir. Başındaki vav da itiraziyye vavıdır. (Âşûr)

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

رَبِّ  -  اللّٰهُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Allah ve Rabb isimlerinin arka arkaya gelmesiyle Rabbin Allah olduğu, Allah’tan başka Rab olmadığı vurgulanır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 234)

Allah Teâlâ daha sonra "Allah insanlara meseller getirir. Olur ki onlar, çok iyi düşünüp ibret alırlar" buyurmuştur. Bu, "Darb-ı meselde, daha çok anlatma, daha çok hatırlatma ve ibret verme, ve manaları daha iyi ortaya koyma bulunmaktadır" demektir. Bu böyledir zira sırf aklî konuları, his, hayal ve vehm anlayamaz. Dolayısıyla, bu konulara mahsusât aleminden benzer olan şeyler zikredildiğinde, his, hayal ve vehm, bu çekişmeyi terk eder, makul ile mahsus olan birbirine mutabık olur, böylece de tam bir anlayış meydana gelir; bu şekilde de matluba ulaşılmış olur. (Fahreddin er-Râzî)


لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.  لَعَلَّ ’nin dahil olduğu cümle, gayr-ı talebî inşâî isnaddır. 

Cümle inşâî formda geldiği halde haber manası taşımaktadır. Dolayısıyla mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. Haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.

‘Umulur ki’ anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘’...olsun diye, ...olması için’’ şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

لَعَلَّ  edatı, terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve bir de beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir demektir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrub (v. 106/724),  لَعَلَّ  kelimesi “için” manasındadır, demiştir. (Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)

لعل  harfi gibi ümit ifade eden bir lafız getirmekten murad takvalı olmaya teşviktir. Kur’an’da Allah’a isnad edilen  لَعَلَّ  sözleri “muhakkak ki” anlamına gelir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/58)

Ayeti kerime ihtimal ilişkisi kurar.  َلَعَلَّ ’nin tevakku anlamı da vardır. Tevakku istenilen bir şeyin gerçekleşmesini ummak/beklemek, istenmeyen bir şeyden de endişe duymaktır.  لَعَلَّ  edatı gerçekleşmesi mümkün olan şeylere hastır.  (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)

Ayetteki  لَعَلَّ , Allah’a nispet edildiğinden “umulur ki tezekkür ederler” şeklinde değil, ”tezekkür etsinler diye” şeklinde tercüme edilir.

Ağacın meyve vermesi mecazî isnattır. Hakiki fail, ağaç değil Allah Teâlâ’dır.

رَبِّهَا  ile  اللّٰهُ  kelimeleri arasında yan anlam bakımından güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu  (Ülger)/Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)