İbrahim Sûresi 33. Ayet

وَسَخَّرَ لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَٓائِبَيْنِۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۚ  ...

O, âdetleri üzere hareket eden güneşi ve ayı sizin hizmetinize sunan, geceyi ve gündüzü sizin emrinize verendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَسَخَّرَ ve emrinize verdi س خ ر
2 لَكُمُ sizin
3 الشَّمْسَ güneşi ش م س
4 وَالْقَمَرَ ve ay’ı ق م ر
5 دَائِبَيْنِ düzenli seyreden د ا ب
6 وَسَخَّرَ ve emrinize verdi س خ ر
7 لَكُمُ sizin
8 اللَّيْلَ geceyi ل ي ل
9 وَالنَّهَارَ ve gündüzü ن ه ر
 
Göklerin ve yerin yaratılması, bulutlardan suyun indirilmesi, bu su sayesinde ölmüş olan yeryüzüne yeniden hayat verilmesi, burada canlılar için rızık olarak türlü türlü bitkilerin bitirilmesi olayı Allah’ın varlığı ve birliğini ispat konusunda Kur’an’ın sıkça başvurduğu delillerdendir. Yeryüzündeki canlı varlıkların sudan yaratıldığı (Enbiyâ 21/30), suyun bunlar için hayat kaynağı olduğu, özellikle yağmurun canlılar ve bitkilerin yaşayıp gelişmesindeki rolü, aynı yağmurla sulandığı halde çeşit çeşit bitki ve ürünler veren yeryüzünün bu muhteşem zenginliği göz önünde bulundurulduğunda, bu nimetlere şükretmenin gerekliliği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Müfessirler Allah’ın eşyayı ve tabii güçleri insanın emrine vermesinin, onlardan süreklilik içinde yararlanmasını sağlamak anlamında mecazi bir ifade olduğu kanaatindedirler. Denizde yüzen gemilerin, vadilerden akan ırmakların, düzenli olarak seyreden ay ve güneşin, birbirini izleyen gece ve gündüzün insanın emrine veya hizmetine sunulması, insanın bunlardan yararlanabileceği şekilde yaratılmış olduklarını ifade eder (Taberî, XIII, 225; İbn Âşûr, XIII, 235-236). İnsan, hayatının her safhasında bu nimetlerden faydalanmaktadır. Elbette ki Allah’ın lutfettiği nimetler bunlardan ibaret değildir. O, insana maddî ve mânevî daha nice nimetler bahşetmiştir. Nitekim 34. âyette Allah insanların istediği her şeyi verdiğini, bu nimetlerin sayılamayacak kadar çok olduğunu ifade buyurmuştur. Bütün bu nimetlerden faydalanan insanoğlunun her an Allah’a şükretmesi gerektiği halde o, nimetleri vereni görmezlikten gelerek nankörlük etmekte, O’na ortak koşmaktadır. Bu sebeple Allah, “İnsanoğlu çok zalim, çok nankördür!” buyurarak onun fıtratındaki olumsuz özelliklerine dikkat çekmiştir.
 
مر Qamer : قَمَرٌ kelimesi gökteki ay demektir. Bu içi dolmaya başladığında yani üçüncü geceden sonra ona söylenen isimdir. Bir görüşe göre yıldızların ışığına galip gelmesinden ya da ele geçirmesinden dolayı bu manadaki قَمَرَ – يَقْمُرُ fiilinden türeyerek böyle adlandırılmıştır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de aynı formda 27 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri kamer, kameri, kumar ve kumrudur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

وَسَخَّرَ لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَٓائِبَيْنِۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۚ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  سَخَّرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir.

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَكُمُ  car mecruru  سَخَّرَ  fiiline müteallıktır.  الشَّمْسَ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.

الْقَمَرَ  atıf harfi  وَ ‘la  الشَّمْسَ ‘ye matuftur.

دَٓائِبَيْنِ  hal olup müsenna olduğu için nasb alameti  ى  ile mansubdur. 

و  atıf harfidir.  سَخَّرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir. لَكُمُ  car mecruru  سَخَّرَ  fiiline müteallıktır.

الَّيْلَ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.

النَّهَارَ  atıf harfi  وَ ‘la  الَّيْلَ ‘e matuftur.

سَخَّرَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  سخر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlün çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

وَسَخَّرَ لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَٓائِبَيْنِۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۚ

 

Önceki ayetteki sıla cümlesine matuf olan ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Car-mecrur  لَكُمُ , siyaktaki önemine binaen mef’ûle takdim edilmiştir.

الشَّمْسَ  için hal olan  دَٓائِبَيْنِۚ  dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisin durumunu bildirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Allah'ın (cc), insanlara bahşedilmiş olan çeşitli nimetleri zikretmesi ve her birini de müstakil bir cümle ile ifade buyurması, onların şanını yüceltmek, değerlerinin yüksek olduğuna dikkat çekmek ve her birinin kendi başına, şükrü gerektiren pek büyük bir nimet olduğunu sarahaten (açık açık) bildirmek içindir. (Ebüssuûd)

الشَّمْسَ  -  الْقَمَرَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve tıbâk-ı hafî sanatları vardır.

الَّيْلَ  -  النَّهَارَۜ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

سَخَّرَ  -  لَكُمُ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

دأب الشمس والقمر  ifadesi istiaredir. Çünkü  الدائب  gerçek manada ‘’işine yoğunlaşan, sürekli çalışan insan’’ demektir. Ancak bu iki ışıklı cisim (Güneş ve Ay) kendilerine çizilen yolda takdir edilen görevlerine devam eder, yörüngelerinde sürekli seyreder oldukları için ’’yorulma’’ (nasab) ile nitelenmeleri güzel düşmüştür. (Şerîf er-Radî, Kur’an Mecazları)

Göklerin yaratılması ile güneş ve ayın yaratılması arasında açık bir münasebet olduğu halde onların bir arada zikredilmeyip güneş ile ayın sonra zikredilmesi, şunun içindir: Göklerin zikri, yerin zikrini gerektirir. Yerin zikri de, yağmurun gökten yere indirilmesinin zikrini gerektirir. O da, yerden rızkın çıkarılmasının zikrini gerektirir ki felek ve nehirler vasıtasıyla hasıl olanlar da bu cümledendir.

Yahut Bakara Suresinde de belirtildiği gibi, göklerin ve yerin yaratılması ile güneş ve ayın memur edilmesinin bir tek nimet gibi vehmedilmesinden kaçınılması içindir. (Ebüssuûd)