اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَخْرَجَ بِه۪ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقاً لَكُمْۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْفُلْكَ لِتَجْرِيَ فِي الْبَحْرِ بِاَمْرِه۪ۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْاَنْهَارَۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | اللَّهُ | Allah |
|
2 | الَّذِي | O’dur ki |
|
3 | خَلَقَ | yarattı |
|
4 | السَّمَاوَاتِ | gökleri |
|
5 | وَالْأَرْضَ | ve yeri |
|
6 | وَأَنْزَلَ | ve indirdi |
|
7 | مِنَ |
|
|
8 | السَّمَاءِ | gökten |
|
9 | مَاءً | su |
|
10 | فَأَخْرَجَ | ve çıkardı |
|
11 | بِهِ | onunla |
|
12 | مِنَ | (çeşitli) |
|
13 | الثَّمَرَاتِ | meyvalar |
|
14 | رِزْقًا | rızık olarak |
|
15 | لَكُمْ | size |
|
16 | وَسَخَّرَ | ve emrinize verdi |
|
17 | لَكُمُ | sizin |
|
18 | الْفُلْكَ | gemileri |
|
19 | لِتَجْرِيَ | akıp gitmesi için |
|
20 | فِي |
|
|
21 | الْبَحْرِ | denizde |
|
22 | بِأَمْرِهِ | buyruğuyla |
|
23 | وَسَخَّرَ | ve emrinize verdi |
|
24 | لَكُمُ | sizin |
|
25 | الْأَنْهَارَ | ırmakları |
|
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَخْرَجَ بِه۪ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقاً لَكُمْۚ
İsim cümlesidir. اَللّٰهُ lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.
الَّذ۪ي müfred müzekker has ism-i mevsûl mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlün sılası اٰمَنُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
خَلَقَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
السَّمٰوَاتِ mef’ûlün bih olup kesra ile mecrurdur. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanırlar.
الْاَرْضَ atıf harfi وَ ‘la السَّمٰوَاتِ ‘ye matuftur.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ atıf harfidir. اَنْزَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
مِنَ السَّمَٓاءِ car mecruru اَنْزَلَ fiiline müteallıktır. مَٓاءً mef’ûlün bih olarak fetha ile mansubdur.
فَ atıf harfidir.
Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَخْرَجَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
بِه۪ car mecruru اَخْرَجَ fiiline müteallıktır.
مِنَ الثَّمَرَاتِ car mecruru رِزْقاً ‘nın mahzuf haline müteallıktır.
رِزْقاً mef’ûlün bih olarak fetha ile mansubdur. لَكُمْ car mecruru رِزْقاً ‘ın mahzuf sıfatına müteallıktır.
وَسَخَّرَ لَكُمُ الْفُلْكَ لِتَجْرِيَ فِي الْبَحْرِ بِاَمْرِه۪ۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْاَنْهَارَۚ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. سَخَّرَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
لَكُمُ car mecruru سَخَّرَ fiiline müteallıktır. الْفُلْكَ mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
لِ harfi, لِتَجْرِيَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan ( حَتّٰٓى )’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ ) sonra, 5) Vav-ı maiyye ( وَ )’den sonra, 6) Sebep fe ( فَ )’sinden sonra. Burada lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ ) sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harfi ile birlikte سَخَّرَ fiiline müteallıktır.
بِاَمْرِه۪ car mecruru تَجْرِيَ ‘nin failin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
سَخَّرَ atıf harfi وَ ‘la birinci سَخَّرَ fiiline matuftur.
سَخَّرَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
لَكُمُ car mecruru سَخَّرَ fiiline müteallıktır. الْاَنْهَارَ mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
سَخَّرَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi سخر ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlün çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَخْرَجَ بِه۪ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقاً لَكُمْۚ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Müsnedin ism-i mevsûlle marife olması tazim kastının yanında, sonraki habere dikkat çekmek içindir. Ayrıca isnadın Allah’a olması karînesiyle haberin mevsûlle marife olması kasr ifade eder. Kasr-ı mevsûf ale’s sıfat babında hakiki kasrdır.
Haber konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ’nin sılası خَلَقَ , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضَ arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
السَّمٰوَاتِ lafzından sonra الْاَرْضَ ’ın zikri umumdan sonra husus babında ıtnâb sanatıdır. Çünkü السَّمٰوَاتِ , tağlib yoluyla الْاَرْضَ ‘ı da kapsamaktadır.
"- Allah, O'dur ki, gökleri ve yeri yarattı; "
Bundan önce Allah'ın nimetlerine nankörlük eden kâfirlerin halleri zikredildikten ve müminlere de, Allah'ın nimetlerine şükür olarak ibadet merasimlerini ifa etmeleri emredildikten sonra, burada da, bütün insanlar için şükretmeyi ve itaat etmeyi gerektiren muazzam nimetlerin ve büyük lütufların tafsilatına başlanmaktadır. Bundan amaç, müminleri buna teşvik etmek, şükre halel getiren, onun yerine küfür ve günahları koyan kâfirleri de takbih (kınama) etmektir. (Âşûr)
Kelam Yaradanın ismiyle başlamıştır. Çünkü O’nu tayin etmek en önemli amaçtır ve O’nunla ilgili haber mevsûl ile gelmiştir. Çünkü sıla O’na bağlı olanların bilindiğini ve O’nun için sabit olanların da bilindiğini ifade eder. Nitekim müşrikler mahlukatın sahibinin Allah olduğu ve putların herhangi bir şey yaratmadığı konusunda tartışmazlar. (Âşûr)
Göklerin ve yerin yaratılması, onları yaratanın ilâhlığına delildir ve onlara vadedilen nimetlerin habercisidir (önsözü niteliğindedir). Bu nimetler semadan yere su indirmesi, yerden meyveler, denizler ve nehirler çıkarması; semadaki güneş ve ay, gece ve gündüz vs dir. (Âşûr)
Sılaya matuf olan وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مَٓاءًۚ ’deki tenvin kesret ve tazim ifade eder.
Aynı üslupta gelen فَاَخْرَجَ بِه۪ مِنَ الثَّمَرَاتِ cümlesi, فَ ile وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً cümlesine atfedilmiştir.
Gökten de su indirip onunla size rızık olarak türlü ürünler yetiştirdi; "
Buluttan su indirdi. Zira yüksekte bulunan her şeye sema denir. Yahut felekten su indirdi. Çünkü nasların zahirlerinden anlaşıldığına göre, yağmur, felekten başlayarak bulutlara, oradan da su olarak yeryüzüne inmektedir. Yahut yağmuru semavî sebeplerle indirdik.
Şöyle ki, bu sebepler (kâinat sistemi), yerden aldıkları nemi (buharı) yükseklere çıkarmakta ve ondan da yağmur yağdıran bulutlar oluşmaktadır.
Ürünlerin yetişmesi, her ne kadar Allah'ın (cc) irade ve kudretiyle oluyorsa da, cari olan Allah'ın âdetine göre; ürünlerin şekil ve keyfiyetleri, su ve toprak karışımından meydana gelen maddelerden vücut bulmaktadır.
Allah (cc) suda etken bir kuvvet ve toprakta da kabil bir kuvvet yaratmıştır. İşte bu iki kuvvetin birleşmesiyle ürün çeşitleri doğmaktadır. Allah (cc), sebeplerin kendilerini hiç yoktan yarattığı gibi, eşyayı da sebepsiz ve maddesiz olarak da yaratmaya kadirdir.
Fakat ürünlerin böyle tedrici ve aşama olarak meydana getirilmesinde, gerçek basiret sahipleri için, Allah'ın muazzam kudretine delalet eden yeni yeni birçok hikmetler ve ibretler vardır. (Ebüssuûd)
Su, aslında bulutlardan iner. Bulut, "yüksek" "üstte" demek olan "sümüvv" masdarından türemiş "semâ" (gök) kelimesi ile ifade edilmiştir.(Fahreddin er-Râzî)
السَّمٰوَاتِ - السَّمَٓاءِ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
السَّمَٓاءِ - مَٓاءً kelimeleri arasında cinas-ı nakıs sanatı vardır.
الثَّمَرَاتِ - رِزْقاً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَسَخَّرَ لَكُمُ الْفُلْكَ لِتَجْرِيَ فِي الْبَحْرِ بِاَمْرِه۪ۚ
Sılaya و ’la atfedilen cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Car-mecrur لَكُمُ , siyaktaki önemine binaen mef’ûle takdim edilmiştir.
Sebep bildiren harf-i cer لِ ’nin gizli أنْ ’le masdar yaptığı لِتَجْرِيَ فِي الْبَحْرِ cümlesi, mecrur mahalde olup سَخَّرَ fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
“Allah'ın izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi; nehirleri de sizin yararınıza akıttı."
‘’Allah'ın izniyle" denmesi, zahiri halden görüldüğü gibi, bu işin, insanların emekleri ve aletleri kullanmalarıyla gerçekleşmediğini sarahaten bildirmek içindir.
Yine Allah (cc) ekinlerinizi, bahçelerinizi sulamak ve diğer ihtiyaçlarınızı karşılamak için nehirleri de sizin yararınıza akıttı. (Ebüssuûd)
Gemiyi boyun eğdirmenin anlamı, insanlara onu denizde hiçbir engel olmadan akacak şekilde yapmaları ve şekillendirmeleri için ilham vererek hizmetine vermektir. (Âşûr)
الرِّزْقُ ; azık, التَّسْخِيرُ boyun eğdirmek demektir. Bu fiilin aslı; zillet içinde bırakmaktır. Burada bir şeyi, başkasının kendi üzerinde tasarruf yetkisini kabul eder hale getirmek manasında mecazdır. (Âşûr)
الفُلْك : Müfred gibi gözüken cemi bir lafızdır. (Âşûr)
بِاَمْرِه۪ۚ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan اَمْرِ tazim edilmiştir.
وَسَخَّرَ لَكُمُ الْاَنْهَارَۚ
Cümle و ’la sıla cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Car-mecrur لَكُمُ , siyaktaki önemine binaen mef’ûle takdim edilmiştir.
السَّمَٓاءِ - اَنْهَارَۚ - بَحْرِ - مَٓاءً ve الْبَحْرِ - الْفُلْكَ - تَجْرِيَ kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
سَخَّرَ - لَكُمُ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
"Allah Teâlâ o meyveleri ve mahsulleri, insanların gayretine göre gökten inen yağmurlar vasıtası ile çıkarmıştır. Çünkü böyle olmasında insanların faydası vardır. Çünkü onlar, bu azıcık menfaat ve faydaların bile elde edilmesinde onca zorluk ve yorgunluğun sırtlanılması gerektiğini anlayınca, ahiretin devamlı ve büyük faydasının elde edilmesi için de birtakım zorluklara katlanılması gerektiğini haydi haydi anlarlar. İnsan, bu fazla önemli ve büyük olmayan faydaları elde etmek için rahatını ve huzurunu terkedince, Allah'ın mükâfatını elde edip, ilâhi ikabdan (azaptan) kurtulabilmek için, dünyevî lezzetleri bırakması öncelikle gerekir. İşte bu sebepten ötürü, ahirette mükellefiyet bulunmadığı için, Allah Teâlâ her insanı orada yorulmadan ve usanmadan arzu ettiği şeye ulaştırır" demişlerdir. Bu, kelamcıların görüşüdür. (Fahreddin er-Râzî)
Ayetteki, "Akan sular da yine size musahhar kılmıştır" ifadesinin anlattığı husus; Bil ki denizin suyundan, sulamada hiç istifade edilemediği için, Hak Teâlâ nehirleri ve kaynakları çıkarıp akıtmak suretiyle, mahlûkata nimet vermiş olduğunu söylemektedir. Öyle ki bu nehir ve gözelerden ekinlere, bağlara ve bahçelere sular verilir. Deniz suyu içmeye de elverişli değildir. Buna elverişli olan, yine nehir sularıdır. (Fahreddin er-Râzî)