Hicr Sûresi 20. Ayet

وَجَعَلْنَا لَكُمْ ف۪يهَا مَعَايِشَ وَمَنْ لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِق۪ينَ  ...

Orada hem sizin için, hem de sizin rızık vermediğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَجَعَلْنَا ve var ettik ج ع ل
2 لَكُمْ sizin için
3 فِيهَا orada
4 مَعَايِشَ geçimlikler ع ي ش
5 وَمَنْ ve canlılar için
6 لَسْتُمْ olmadığınız ل ي س
7 لَهُ onları
8 بِرَازِقِينَ rızıklandırıcı ر ز ق
 
Sema ile ilgili delillerden sonra bu âyetlerle başlayan bölümde de yapısı, özellikleri ve canlıların üreyip gelişmesine, hayatlarını sürdürmelerine elverişli şartlarıyla arzın Allah’ın varlığı, birliği ve engin kudreti için başka bir delil oluşturduğu konusu üzerinde durulmaktadır. 
 Arzın yayılmasından maksat, dünyanın çeşitli jeolojik oluşumlar neticesinde bugünkü halini alması ve arazi yapısı itibariyle üzerinde dolaşmaya, barınmaya ve korunmaya, ziraat yapmaya ve başka faaliyetlerde bulunmaya, uygarlık kurmaya elverişli kılınması, kısaca gerek insanın gerekse diğer canlıların hayatlarını sürdürmeleri için lüzumlu olan özellikleri taşır hale getirilmesidir. Bunun yanında arz üzerinde sağlam dağlar yerleştirildiğinin ayrıca zikredilmesi de, hem dağların etkileyici yapıları ve haşmetli duruşlarıyla ilâhî kudretin tecellisini yansıttığına hem de insanlar ve diğer yeryüzü varlıkları için uygun hayat şartlarının oluşmasında önemli bir payı ve rolü bulunduğuna işaret etmektedir. Nitekim bu iki âyetin devamındaki ifadeler de mevcut yapısıyla arzdaki doğal hayatın başlaması ve devamı için gerekli olan imkânları çok kısa olarak özetlemekte, hatırlatmaktadır. Buna göre Allah Teâlâ arzda her şeyi bir ölçü ve karara göre yaratmıştır; arzdaki hayat ve bütünüyle organik ve inorganik oluş, bu ölçü ve kararın sonucudur. Hiçbir şey düzensiz, yasasız, rastgele var olmamıştır; her şeyin bir hesabı kitabı vardır; bu da bir yaratıcının varlığını kanıtlar. Özellikle arzın, gerek insanların gerekse diğer canlıların yaşamaları ve barınmaları için, hayatlarını ve nesillerini devam ettirmeleri için lüzumlu olan maddî varlıklarla donatılmış olması ve bu suretle üzerinde yaşanır hale getirilmesi yüce Allah’ın hem kudretinin büyüklüğünü hem de engin lutfunu yansıtmaktadır. İnsanoğlu sadece dünyaya gelmesini değil, dünyada elde ettiği bütün imkânları da Allah’a borçludur. Hem bizi hem de görünüşte bizim bakıp beslediğimiz veya beslemediğimiz diğer bütün canlıları asıl barındırıp yaşatan, yedirip içiren, kondurup göçüren Allah Teâlâ’dır.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 343-344
 

وَجَعَلْنَا لَكُمْ ف۪يهَا مَعَايِشَ وَمَنْ لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِق۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  جَعَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir.Mütekellim zamir  نَا fail olup mahallen merfûdur. 

لَكُمْ  car mecruru  جَعَلْنَا  fiiline müteallıktır.

ف۪يهَا  car mecruru  جَعَلْنَا  fiiline müteallıktır.  مَعَايِشَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

وَ  atıf harfidir.  مَنْ  müşterek ism-i mevsûl,  مَعَايِشَ ‘e matuf olup mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِق۪ينَ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.

لَسْتُمْ  nakıs, mazi fiildir.  كَانَ  gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder.

تُمْ  muttasıl zamiri  لَيْسَ ‘nin ismi olup mahallen merfûdur.  لَهُ  car mecruru  رَازِق۪ينَ ‘a müteallıktır.

بِ  harf-i ceri zaiddir.  رَازِق۪ينَ  lafzen mecrur,  لَيْسَ ‘nin haberi olarak mahallen mansubdur.

رَازِق۪ينَ  kelimesi, sülasi mücerredi olan  رزق  fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَجَعَلْنَا لَكُمْ ف۪يهَا مَعَايِشَ وَمَنْ لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِق۪ينَ

 

Ayet, hükümde ortaklık nedeniyle önceki ayetin ilk cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  لَكُمْ  konudaki önemine binaen mef’ûle takdim edilmiştir.

Müşterek ism-i mevsûl,  مَعَايِشَ ‘e matuf olarak veya takdiri  أعشنا  [Yaşattık.] olan mahzuf fiilin mef’ûlü olarak mansub konumdadır. 

Sılası olan  لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِق۪ينَ , nakıs fiil  ليس ‘nin dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. 

ليس ‘nin haberi  بِرَازِق۪ينَ ’ye dahil olan  بِ , tekid ifade eden zaid harftir. 

Car mecrur  لَهُ , siyaktaki önemine binaen amili olan  بِرَازِق۪ينَ ‘ye takdim edilmiştir.

وَجَعَلْنَا لَكُمْ ف۪يهَا مَعَايِشَ  cümlesiyle,  لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِق۪ينَ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

مَعَايِشَ  ve  رَازِق۪ينَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Ayetteki  مَعَايِشَ ‘den [geçim vasıtaları] maksat insanların elde ettikleri çeşitli menfaatlerdir. Bu menfaatleri iki kısma ayırmak mümkündür:

a) Meyveleri ve benzeri şeyleri yaratması gibi, doğrudan doğruya Allah’ın yaratması ile meydana gelen menfaatler…

b) İnsanın çalışıp çabalaması ile elde ettiği menfaatler…

Gerçekte bu iki kısmın hepsi de, Allah’ın fazlı ile, O’nun muktedir kılması ve imkân vermesi ile olur. Dolayısıyla her şey Allah Teâlâ tarafından verilmiş bir nimettir.

مَنْ ; ism-i mevsûlu, akıllı olmayan varlıklar için de kullanılabilir. Bunun delili, “Allah her hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde yürüyor, kimi iki ayağı üstünde yürüyor, kimi de dört ayağı üstünde” (Nur / 45) ayetidir. (Fahreddin er- Râzî)

مَنْ لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِق۪ينَ [Rızıkları size ait olmayanlar] denmesi, onların ihtiyaçlarını kendilerinin karşıladıklarını sanmalarını reddetmek ve onların da, kendilerinin de rızıkları verenin Allah (cc) olduğu gerçeğini ortaya koymak içindir. (Ebüssuûd)