Hicr Sûresi 22. Ayet

وَاَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِـحَ فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَسْقَيْنَاكُمُوهُۚ وَمَٓا اَنْتُمْ لَهُ بِخَازِن۪ينَ  ...

Rüzgârları da aşılayıcı olarak gönderip yukarıdan su indirerek sizi onunla suladık. Onu toplayıp depolayan da siz değilsiniz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَرْسَلْنَا ve gönderdik ر س ل
2 الرِّيَاحَ rüzgarları ر و ح
3 لَوَاقِحَ aşılayıcı olarak ل ق ح
4 فَأَنْزَلْنَا indirdik ن ز ل
5 مِنَ -ten
6 السَّمَاءِ gök- س م و
7 مَاءً su م و ه
8 فَأَسْقَيْنَاكُمُوهُ böylece sizi suladık س ق ي
9 وَمَا ve değilsiniz
10 أَنْتُمْ siz
11 لَهُ onu
12 بِخَازِنِينَ depolayan خ ز ن
 
Bitkileri aşılayan rüzgârlar, canlıların su ihtiyaçlarını karşılayan yağmurlar da O’nun hazinelerinden gelen nimetlerdir. Rüzgâr esmese aşılanma olmaz, yağmur yağmasa canlılar su bulamaz ve hayat sönerdi. Bunları insan depolamış da o depolardan geliyor değildir. Hepsinin hazinesi Allah’a aittir. Her gün her saat içinde yaşadığımız için bu olaylar bize normal ve sıradan geliyorsa da her birinde Allah’ın sonsuz kudretini, akıllara durgunluk veren hikmetini yansıtan nice tecelliler vardır. Sadece arzdaki suyun önce güneşten gelen yeterli ölçüdeki ısıyla buharlaşması, buharların uygun meteorolojik şartların yardımıyla, kezâ esen rüzgârların, fırtınaların denizlerden kaldırdığı tuz zerrecikleri ve karalardan kaldırdığı toz zerreciklerinden oluşan “yoğunlaşma çekirdekleri” sayesinde üst atmosfer tabakasına taşınması ve burada uygun fiziksel ortamda tekrar yoğunlaşarak kazandığı ağırlıkla, –yukarıdan aşağıya düşen diğer bütün cisimlerin aksine– hızında ivme olmadan, tahribata yol açmayacak ölçüdeki sabit bir hızla (limit hız) yere inmesi; ardından insanlar ve diğer canlılar tarafından kullanılabildiği kadarının kullanılması, bir kısmının da yerin üstünde (denizler, göller) veya altında depolanması ve nihayet bütün bu olup bitenlerin bağlı bulunduğu sayısız çeşitteki diğer doğal şartların gerçekleşmesi, ince ince ayarların yapılması, bunların hepsi gören göze, hisseden kalbe, düşünen akla sürekli Allah’ı hatırlatmaktadır. Onun için Kur’ân-ı Kerîm’de bunlara “Allah’ın âyetleri” yani O’nun varlığının işaretleri, delilleri denmektedir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 245-246
 

وَاَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِـحَ فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَسْقَيْنَاكُمُوهُۚ وَمَٓا اَنْتُمْ لَهُ بِخَازِن۪ينَ

 

Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  اَرْسَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

الرِّيَاحَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  لَوَاقِـحَ  hal olup fetha ile mansubdur.

فَ  atıf harfidir.  اَنْزَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim  zamir  نَا  fail olup mahallen merfûdur.

مِنَ السَّمَٓاءِ  car mecruru  اَنْزَلْنَا  fiiline müteallıktır.  مَٓاءً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

فَ  atıf harfidir.  اَسْقَيْنَاكُمُوهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  كُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

Cemi müzekker muhatap mazi fiillere mansub muttasıl zamirler doğrudan doğruya gelmez. Bu fiillerle söz edilen zamir arasına bir  و  harfi getirilir.  اَسْقَيْنَاكُمُوهُ  fiilinde olduğu gibi. Buna işbâ vavı - işbâ edatı denir. 

Muttasıl zamir  هُ  ikinci  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

وَ  haliyyedir. مَٓا  nefiy harfi olup  لَيْسَ  gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder. 

اَنْتُمْ  munfasıl zamir,  مَٓا ‘nın ismi olup mahallen merfûdur.  لَهُ  car mecruru  خَازِن۪ينَ ‘ye müteallıktır.

بِ  harf-i ceri zaiddir.  خَازِن۪ينَ  lafzen mecrur,  مَٓا ‘nın haber olarak mahallen mansubdur.  خَازِن۪ينَ ‘nin nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harf ile îrablanır. 

Bazen  لَيْسَ ’nin haberinin başına manayı tekid için zaid (بِ) harf-i ceri gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

خَازِن۪ينَ  kelimesi, sülasi mücerredi olan  خزن  fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَسْقَيْنَاكُمُوهُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’âl babındandır. Sülâsîsi  سقي ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

وَاَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِـحَ فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَسْقَيْنَاكُمُوهُۚ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

لَوَاقِـحَ , hal olarak mansubtur. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır.

Aynı üslupta gelen  فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً  cümlesi ve  فَاَسْقَيْنَاكُمُوهُ  cümleleri, makabline  فَ  ile atfedilmişlerdir. Cümleler arasında hükümde ortaklık vardır. Hepsi azamet zamirine isnad edilmiş, mazi fiil sıygasında gelmiştir. Mazi fiil hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Vakafat, S.107)

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî,  Beyânî Tefsîr Yolu, C. 2, S. 467)

مَٓاءً ’deki tenvin nev ve tazim ifade eder.

مَٓاءً - اَسْقَيْنَاكُمُوهُۚ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

اَسْقَيْنَاكُمُوهُۚ  fiiline iki mef’ûl eklenmiştir.  هُ ’dan önceki  وَ  işbâ vavıdır. (Vezni denkleştirmek için kelimenin bünyesine eklenen ziyade bir harftir. (TDV)

الرِّيَاحَ لَوَاقِـحَ  ibaresi iki tevile göre istiaredir: Birincisine göre buradaki  لَوَاقِـحَ  kelimesi  ﻻقح ’ nın (döllenen/ aşılan) çoğuludur. Burada yağmur bulutlarını taşıyan rüzgâr bu özelliğiyle erkek devenin erlik suyunu taşıyan döllenmiş deveye benzetilmiştir. Bu en güzel, en tesirli teşbihlerdendir. Çünkü bulutun döktüğü yağmur damlalarıyla meydana gelen yerin bitkisi sanki bulutu şekillendiren rüzgârların doğurduğu yavru konumundadır. Nitekim şairler şiirlerinde yeni çıkmış bitkileri çok zaman ’yavru’ olarak tasvir etmişler, onlara bitkilerin çocukları, bahçelerin çocukları demişlerdir. Aynı şekilde şairler bulutu da onları emzirip yaşatan, her ne kadar buradaki  لَوَاقِـحَ (kelimesinin)  ملاقح  (aşılananlar/ döllenenler) anlamında kullanıldığı söylenmişse de mana bizim anlattığımız şekildedir.

İkinci görüş de  لَوَاقِـحَ ’ın tekilinin  مُلقح , yani ‘’dölleyici’’ konumunda olduğu yönündedir ki, buna göre sanki rüzgârlar buluta su aşılıyor da buluta nispetle rüzgârlar, yavrulara nispetle erkek develer konumunda oluyor. Allah’a hamd olsun, bu mesele açıklığa kavuşmuştur. (Şerîf er-Radî, Kur’an Mecazları)

[Rüzgârları taşıyıcı olarak gönderdik] . Ayette geçen  لَوَاقِـحَ  kelimesini  حواملا  şeklinde açıklayan Beyzâvî, buradaki teşbihi şu ifadelerle ortaya koyar: ‘’Yağmur getirmeyen hayırsız rüzgâr kısıra benzetildiği gibi, yağmur dolu bulutlarla hayır ve bereket getiren rüzgâr da hamileye benzetilmiştir.” Cümlede edat ve vech-i şebeh söylenmediğinden bu teşbih, beliğ bir teşbihtir. Beyzâvî’ye göre benzetme yönü, rüzgârın bereket getirmesidir.

Kur’an’da zikredildiği bağlam düşünüldüğünde bu ayetlerin ifade sadedinin, Allah’ın nimetlerinden birinin kevnî ayetlerin içine gizlenerek insanlara nimetlerinin hatırlatılması olduğu görülecektir. Müfessirler bu vb. bağlamının dışında anlamlar yüklenebilen ayetlerde de idmâc sanatı olduğu görüşündedirler. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları)

Taşıyıcı olarak gönderilme anlamında  لَوَاقِـحَ  kelimesinin seçilmiş olması anlam-lafız uyumu babında mürâât-ı nazîr sanatına güzel bir örnektir.

فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً  [ve gökten (yukarıdan) bir su indirdik] cümlesinde  مَٓاءً  kelimesinin elif lamsız olmasının da işaret ettiği gibi bir kısım su indirdik manası vardır. Yani yukarda zikri geçen rüzgârlarla yağmur yüklü bulutlar meydana getirdikten sonra size yukarıdan biraz su indirdik. Ayet metninde  السَّمَٓاءِ (gök) kelimesi ile kastedilen, insanın yukarısı demektir. Çünkü insanı evin tavanı gibi yukarıdan kuşatan her şeye Arapçada ”semâ" denir. Yukarıdan indirilen, suyun bir kısmıdır. Çünkü herkes bilir ki semadan suyun tamamı indirilmez. Yani tersine insanların yararlanabilecekleri ve zarardan korunabilecekleri kadar su indirilir. (Rûhu’-l Beyân)


وَمَٓا اَنْتُمْ لَهُ بِخَازِن۪ينَ

 

وَ ’la gelen menfi isim cümlesi,  فَاَسْقَيْنَاكُمُوهُۚ ‘daki muhatap zamirinden haldir.

Hal وَ ‘ıyla gelen menfi isim cümlesi  وَمَٓا اَنْتُمْ لَهُ بِخَازِن۪ينَ , faide-i haber inkârî kelamdır. 

Nefy harfi  مَٓا , nakıs fiil  ليس  gibi amel etmiştir. ليس ‘nin haberine dahil olan  بِ  harfi zaiddir. Tekid ifade eder.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَهُ , amili olan  بِخَازِن۪ينَ ‘ye siyaktaki önemine binaen takdim edilmiştir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

“Onunla susuzluğunuzu giderdik” onu sizin için içimlik su kıldık. “Yoksa onun hazinesine siz sahip değilsiniz.” Bu ifade ile Yüce Allah, “Hiçbir şey yoktur ki hazineleri Bizim katımızda olmasın.” ifadesinde kendisi hakkında olumladığı şeyi, insanlar hakkında olumsuzlamıştır. Sanki, O’nun kudretinin büyüklüğünü göstermek ve kulların acizliğini ortaya koymak için “Su hazinelerinin sahibi Biziz, yani onu yaratmaya ve gökten indirmeye Biz kādiriz; siz ise kādir değilsiniz” buyurulmuştur. (Keşşâf)