قَالَ لَمْ اَكُنْ لِاَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ
قَالَ لَمْ اَكُنْ لِاَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir takdiri هُوَ ‘dir.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
اَكُنْ nakıs, meczum muzari fiildir. اَكُنْ ‘ün ismi müstetir olup takdiri أنا ‘dir.
Mekul’lül-kavli, لَمْ اَكُنْ ‘dür. قَالَ fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.
اَسْجُدَ fiiline dahil olan لِ , lam-ı cuhûddur. Muzariyi gizli اَنْ ’le nasb ederek masdara çevirmiştir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harfi ile birlikte اَكُنْ ‘nün mahzuf haberine müteallıktır.
اَسْجُدَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ‘dir. لِبَشَرٍ car mecruru اَسْجُدَ fiiline müteallıktır.
خَلَقْتَهُ cümlesi بَشَرٍ ‘in sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
خَلَقْتَهُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamiri تَ fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamiri هُ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
مِنْ صَلْصَالٍ car mecruru بَشَراً ‘in mahzuf sıfatına müteallıktır.
مِنْ حَمَأٍ car mecruru صَلْصَالٍ ‘ın mahzuf sıfatına müteallıktır.
مَسْنُونٍ kelimesi حَمَأٍ ‘in sıfatı olup lafzen mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ لَمْ اَكُنْ لِاَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ
Beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında lazım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin İblisin sözlerinden oluşan mekulü’l-kavli menfi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi … لَمْ اَكُنْ , faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَانَ ’nin haberinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Lam-ı cuhûdun dahil olduğu اَسْجُدَ cümlesi, cer mahallinde, masdar tevilindedir. Başındaki harf-i cerle birlikte كَانَ ‘nin mahzuf haberine müteallıktır.
مَا كَان ’li olumsuz sıygalar, gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Safvetü't Tefasir, 3/79)
خَلَقْتَهُ cümlesi بَشَرٍ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
حَمَأٍ ve صَلْصَالٍ ’deki tenvin, tazim ve nev ifade eder. Bu kelimeler arasında
mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
İblisin bu sözleri lâzım-ı faide-i haberdir.
"Ben çamurdan yarattığın adama secde mi ederim?" demek suretiyle, İblis, Âdem'in topraktan yaratıldığını söylemekle iktifa etmiştir.
İblisin cevabını suale uygun olarak vermemesi, tartışmadan kurtulmak içindir. Zaten tartışma onun ne haddine! Hülasa olarak şöyle demiş oluyor:
"Ben emre uymaktan ve melekler zümresine dahil olmaktan imtina etmedim; ben şanıma layık olmayan benden aşağı olan birine boyun eğmekten imtina ettim." (Ebüssuûd)
İblis'in Diretmesi: Kelamın başındaki lâm, olumsuzluğu tekid içindir ve manası: "Benim bir beşere secde etmem doğru olmaz" şeklindedir.
"Âdem'in beşer oluşunun, kesif (katı) bir cisim olduğunu gösterir. Halbuki İblis, ruhanî ve latif bir varlıktır. O halde şu anda bile, bu bakımdan ikisi arasında fark vardır." Buna göre sanki şeytan, "Beşer, kesif bir varlıktır ve derisi (beşeresi) vardır. Ben ise ruhanî ve latif bir varlığım. Kesif ve maddi olan, ruhanî ve latif olanlardan daha düşüktürler. Daha düşük olana, daha yüce olan nasıl secde edebilir? Hem sonra Âdem, kuru bir çamurdan, suretlenmiş bir balçıktan yaratılmıştır. Bu asıl madde ise, son derece değersizdir. İblisin asıl maddesi ise ateştir. Ateş ise, dört asıl elementin en kıymetlisidir. İblis'in aslı, Âdem'in aslından daha kıymetlidir. Binaenaleyh İblis'in Âdem'den daha kıymetli ve şerefli olması gerekir. Şerefliye daha aşağı durumda olana secde etmesini emretmek çirkin olur. Binâenaleyh birinci söz, beşerî veya ruhanî olmak bakımından söz konusu olan farka -ki bu şu anda da mevcuttur-; ikinci söz ise, meydana geldikleri asıl maddeler bakımından bulunan farka işarettir. İblis'in şüphesinin tamamı bundan ibarettir. (Fahreddin er-Râzî)
26 ve 28. ayetlerde zikredilen, مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ ibaresinde tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Böyle tekrarlanan kelimeler, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.