وَاِنْ كَانَ اَصْحَابُ الْاَيْكَةِ لَظَالِم۪ينَۙ
وَاِنْ كَانَ اَصْحَابُ الْاَيْكَةِ لَظَالِم۪ينَۙ
وَ istînâfiyyedir. اِنْ tekid ifade eden muhaffefe اَنَّ ’dir. İsmi olan şan zamiri mahzuftur. Takdiri; أنه şeklindedir.
كَانَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
اَصْحَابُ kelimesi كَانَ ’nin ismi olup lafzen merfûdur. الْاَيْكَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
كَانَ ’nin haberine dâhil olan لَ harfi, اِنْ ‘in muhaffefe اِنَّ olduğuna delalet eden lam-ı farikadır.
ظَالِم۪ينَ kelimesi كَانَ ‘nin haberi olup nasb alameti ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
ظَالِم۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan ظلم fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِنْ كَانَ اَصْحَابُ الْاَيْكَةِ لَظَالِم۪ينَۙ
وَ istînâfiyye veya atıf harfidir.
Cümledeki اِنْ harfi, اِنَّ ’den hafifletilmiş tekid harfidir. Takdiri ه olan isminin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Haberi كَان ‘nin dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنَّ ’nin haberi olan كَانَ اَصْحَابُ الْاَيْكَةِ لَظَالِم۪ينَ cümlesi, lam-ı farika ile tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır.
كَانَ ’nin ismi, veciz ifade kastına binaen izafetle gelmiştir.
Haberi olan لَظَالِم۪ينَۙ , ism-i fail kalıbında gelerek bu özelliğin onlarda sabit olduğuna işaret etmiştir.
كَانَ ’nin haberinin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir. İsm-i fail sübut, istikrar ve sıfatın mevsufa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كَانَ fiili, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurgular ve ona dikkat çeker. (Râgıb el-İsfahânî)
İsm-i fail kişinin elinde olan fiillerden yapılır. İrade dışında olan fiillerden ism-i fail yapılmaz. Bu tür fiilierin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir. (KSÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007) s. 55 - 90 Arapçada İsm-i Fail Ve İşlevleri Yrd. Doç. Dr. M. Akif Özdoğan)
Eyke halkının zalim oluşunun, كَانَ nakıs fiilinin dahil olduğu cümleyle ifade edilmiş olması onların zulümlerinin değişmez, kalıcı, devamlı olduğuna işaret eder.
Allah Teâlâ’nın bu ayetteki sözünde, halliyyet alakasıyla mecaz-ı mürsel sanatı vardır. Çünkü الْاَيْكَةِ sık ağaçlıklı demektir. (Muhyiddin Derviş, Îrab)
Eyke halkı Şuayb (as)’ın kavmidir. Eyke kelimesi, birbirlerine dolanmış yoğun ağaçlar anlamındadır. Onların ağaçlarının çoğu hurma ağacına benzeyen mukl denilen ağaçtır. (Ebüssûud)
Yalnızca bir isim cümlesi bile sübut ifade ettiğinden, ilaveten اِنَّ ile tekid edilmesi cümlenin anlamını iki kat kuvvetlendirmiştir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Bil ki bu, Hicr Suresinde zikredilen üçüncü kıssadır:
Birincisi, Hazret-i Adem ile İblis kıssası;
İkincisi, Hazret-i İbrahim ve Hazret-i Lût kıssası,
Üçüncüsü de bu kıssadır.
Eyke Ashabı, Şuayb (as)’ın kavmi olup yeşillik, ağaçlı ve bol çayırlı bir beldenin ahalisi idiler. Şuayb (as)’ı yalanladılar da, bunun üzerine Allah Teâlâ onları, gölgeli (bulutlu) bir günün azabı ile helak etti. Cenab-ı Hak, bunların kıssasını Şuarâ Suresinde anlattı.