Nahl Sûresi 110. Ayet

ثُمَّ اِنَّ رَبَّكَ لِلَّذ۪ينَ هَاجَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا فُتِنُوا ثُمَّ جَاهَدُوا وَصَبَرُٓواۙ اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ۟  ...

Sonra şüphesiz ki Rabbin, eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah yolunda cihad edip sabreden kimselerin yanındadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 إِنَّ şüphesiz
3 رَبَّكَ Rabbin ر ب ب
4 لِلَّذِينَ (yanındadır)
5 هَاجَرُوا hicret edenlerin ه ج ر
6 مِنْ
7 بَعْدِ sonra ب ع د
8 مَا
9 فُتِنُوا işkenceye uğratıldıktan ف ت ن
10 ثُمَّ sonra
11 جَاهَدُوا cihad edenlerin ج ه د
12 وَصَبَرُوا ve sabredenlerin ص ب ر
13 إِنَّ elbette
14 رَبَّكَ Rabbin ر ب ب
15 مِنْ
16 بَعْدِهَا bun(lar)dan sonra ب ع د
17 لَغَفُورٌ elbette bağışlayandır غ ف ر
18 رَحِيمٌ esirgeyendir ر ح م
 

Müfessirlerin çoğunluğu buradaki göçten Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinin kastedildiğini ileri sürmüşlerse de bu sûre Mekke’de indiğine göre, 41. âyette olduğu gibi burada da Habeşistan’a göç edenlerden bahsedildiğini kabul etmek gerekir. “Eziyetlerle sınanmak” şeklinde tercüme ettiğimiz metindeki fütinû fiili, inkârcıların müslümanları inançlarından döndürebilmek için uyguladıkları fiziksel ve mânevî baskıları ifade eder. Bu baskılar, başka açıdan müslümanın dinine sadakatinin ve Allah’a imanının sınandığı bir tür imtihan olduğu için olay, aslında “imtihan” anlamı taşıyan bu fiille ifade edilmiştir. Yukarıdaki âyetler, dünya tutkuları ve zaafları sebebiyle inkârda ısrar eden veya müslüman iken bu tür baskılara dayanacak kadar inancı ve bağlılığı güçlü olmadığı için sınavı kaybedip dinden çıkanlardan söz etmişti. Burada ise baskılara ve eziyetlere rağmen dinlerinde sebat eden, en azından zâhiren baskıcıların istedikleri gibi hareket etseler de kalplerinde imanlarını koruyan müslümanlar övülmekte; Allah’ın onların yardımcısı, velîsi olacağına ve sonunda onların galip geleceğine işaret edilmekte (âyet metnindeki “li” edatının bu anlama işaret ettiğine dair bk. Zemahşerî, II, 345; Şevkânî, III, 223); herkesin kendisini savunacağı, kendi başının derdine düşeceği kıyamet gününde de Allah’a candan inanıp bağlanan, inancı uğruna baskılara katlanan, acı çeken, sabreden ve nihayet yurtlarını terkeden bu müminlere Cenâb-ı Hakk’ın rahmet ve mağfiretiyle muamele edeceği müjdelenmektedir.

Kuran Yolu Tefsiri

 

ثُمَّ اِنَّ رَبَّكَ لِلَّذ۪ينَ هَاجَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا فُتِنُوا ثُمَّ جَاهَدُوا وَصَبَرُٓواۙ 

 

İsim cümlesidir.  ثُمَّ  hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiştir) açısından terahi ifade eder. (Âşûr)

ثُمَّ ; Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir surenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. 

رَبَّكَ  kelimesi  اِنَّ ’in ismi olup lafzen mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.  Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl,  لِ  harf-i ceriyle birlikte mahzuf  اِنَّ ’in mahzuf haberine müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  هَاجَرُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

هَاجَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

مِنْ بَعْدِ  car mecruru  هَاجَرُوا  fiiline müteallıktır.  بَعْدِ  zaman zarfıdır.

مَا  ve masdar-ı müevvel,  مِنْ بَعْدِ ’nin muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  فُتِنُوا ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

فُتِنُوا  damme üzere mebni meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.

Atıf harfi   ثُمَّ  önceki  ثُمَّ ’ye matuftur.  جَاهَدُوا  ve  صَبَرُٓواۙ  fiilleri  هَاجَرُوا  fiiline matuftur.

هَاجَرُوا - جَاهَدُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  هجر , جهد ’dir.

Mufâale babı fiile  müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

Müşareket (İşteşlik-ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ۟

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. 

رَبَّكَ  kelimesi  اِنَّ ’in ismi olup lafzen mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مِنْ بَعْدِ  car mecruru mahzuf hale müteallıktır. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. 

غَفُورٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin  haberi olup lafzen merfûdur.  رَح۪يمٌ۟  ikinci haberdir.

رَح۪يمٌ۟  -  غَفُورٌ  kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

ثُمَّ اِنَّ رَبَّكَ لِلَّذ۪ينَ هَاجَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا فُتِنُوا ثُمَّ جَاهَدُوا وَصَبَرُٓواۙ 

 

Cümle  ثُمَّ  ile …لَا جَرَمَ  cümlesine atfedilmiştir.  إِنَّ  ile tekid edilmiş, isme isnad olan bu haber cümlesi sübut ve istimrar ifade eder. Faide-i haber inkârî kelamdır.

Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl  لِلَّذ۪ينَ , mahzuf habere müteallıktır. Sılası olan  هَاجَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا فُتِنُوا , mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Vakafat, s. 107) Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Masdar harfi  مَا  ve akabindeki  فُتِنُوا  cümlesi masdar teviliyle  بَعْدِ ’nin muzâfun ileyhi konumundadır. Müspet mazi sıygada gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade eden  فُتِنُوا  fiili, meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir.

ثُمَّ  ile atfedilen  جَاهَدُوا  ve  وَ  ile atfedilen  صَبَرُٓواۙ  cümleleri aynı üslupta gelerek …هَاجَرُوا  cümlesine atfedilmişlerdir. Cümlelerin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ , isim cümlesi ve tahsis nedeniyle çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Veciz anlatım kastıyla gelen,  رَبَّكَ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Eğer bu ayet irtidad eden kimse hakkında ise o zaman bundan maksat, “Tövbe edip dönmesi ve üzerine vâcip olan şeyleri yerine getirmesi o kişiden bu ikabı giderir ve onun için Allah'ın mağfireti, rahmeti meydana gelir.” manası olur. Ayetteki  بَعْدِهَا kelimesindeki  هَا  zamiri, daha önce bahsedilen amellere aittir. O ameller de hicret, cihat ve sabırdır. (Fahreddin er-Râzî)

Ayet-i celilede hicret, cihat ve metanetin, günahları silen birer vasıta olduklarına dikkat çekilmektedir. (Taberî)

 

اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ۟

 

Birinci cümleyi tekid etmek için istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedün ileyhin  رَبَّكَ  şeklinde izafetle gelmesi, faydayı çoğaltmak ve tazim içindir. 

Müsnedün ileyhin  رَبَّكَ  şeklinde izafetle marife olması, Allah’ın rububiyeti altında olması dolayısıyla muzâfun ileyhin şerefini ifade içindir. Burada Rabb vasfının zikredilmesi rahmet vasfı için bir hazırlıktır. (Âşûr, Araf /153 )

اِنَّ  ,غَفُورٌ ’nin birinci,  رَح۪يمٌ  ikinci haberidir.

Veciz anlatım kastıyla gelen,  رَبَّكَ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِنَّ  ve tekid lamı, cümlede beraberce bulunursa bu cümle, üç kez tekrar edilen cümle gibi olur. Çünkü  اِنَّ , cümlede iki kez tekrar gücünü taşır, buna tekid lamı da ilave edilince üçüncü tekrar sağlanmış olur. Tekid edilen,  اِنَّ ’nin ismi ve haberinden ziyade, cümlenin taşıdığı hükümdür. (Suyûtî, İtkan, c. 2, s. 176)

Allah’ın  غَفُورٌ  ve  رَح۪يمٌ  sıfatlarının tenvinli gelişi, bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder.

Haber olan iki vasfın aralarında  و  olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. 

غَفُورٌ - رَح۪يمٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf  sanatıdır. 

Bunlar mübâlağa ifade eden kiplerdendir. (Safvetü't Tefasir)

Bu fasıla gibi tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf Suresi 28, s. 314)

Böyle tekrarlanan kelimeler, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Fussilet Suresi 44, s. 189) Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

ثُمَّ - اِنَّ - رَبَّكَ - مِنْ - بَعْدِ  ifadelerinin tekrarında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

هَاجَرُوا - جَاهَدُوا - صَبَرُٓواۙ  ve  غَفُورٌ - رَح۪يمٌ۟  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.