ثُمَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ يُخْز۪يهِمْ وَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تُشَٓاقُّونَ ف۪يهِمْۜ قَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ اِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالسُّٓوءَ عَلَى الْكَافِر۪ينَۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | ثُمَّ | sonra |
|
2 | يَوْمَ | günü |
|
3 | الْقِيَامَةِ | kıyamet |
|
4 | يُخْزِيهِمْ | onları rezil eder |
|
5 | وَيَقُولُ | ve derki |
|
6 | أَيْنَ | hani nerede? |
|
7 | شُرَكَائِيَ | ortaklarım |
|
8 | الَّذِينَ |
|
|
9 | كُنْتُمْ | ettiğiniz |
|
10 | تُشَاقُّونَ | düşmanlık |
|
11 | فِيهِمْ | haklarında |
|
12 | قَالَ | derler |
|
13 | الَّذِينَ | olanlar |
|
14 | أُوتُوا | verilmiş |
|
15 | الْعِلْمَ | ilim |
|
16 | إِنَّ | şüphesiz |
|
17 | الْخِزْيَ | rezillik |
|
18 | الْيَوْمَ | bugün |
|
19 | وَالسُّوءَ | ve kötülük |
|
20 | عَلَى | üzerinedir |
|
21 | الْكَافِرِينَ | kafirler |
|
ثُمَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ يُخْز۪يهِمْ وَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تُشَٓاقُّونَ ف۪يهِمْۜ
ثُمَّ hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiş) açısından terahi ifade eder. (Âşûr)
Matuf ile matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ harfinin zıttıdır. ثُمَّ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَوْمَ zaman zarfı يُخْز۪يهِمْ fiiline müteallıktır. الْقِيٰمَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. يَوْمَ hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında (اَنْ) bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُخْز۪يهِمْ fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
Muttasıl zamir هِمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
وَ atıf harfidir. يَقُولُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
Mekulü’l-kavli, اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ ‘dir. يَقُولُ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اَيْنَ istifham ismi mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
شُرَكَٓاءِيَ muahhar mübteda olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, شُرَكَٓاءِيَ ‘nin sıfatı olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كُنْتُمْ ’un dahil olduğu isim cümlesidir.
كُنْتُمْ sükun üzere mebni nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
تُمْ muttasıl zamiri كُنْتُمْ ’un ismi olarak mahallen merfûdur. تُشَٓاقُّونَ fiili كُنْتُمْ ’un haberi olarak mahallen mansubdur.
تُشَٓاقُّونَ fiili نَ ‘nun sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
ف۪يهِمْ car mecruru تُشَٓاقُّونَ fiiline müteallıktır.
شُرَكَٓاءِيَ kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.
Sıfat-ı müşebbehe, benzeyen sıfat demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُخْز۪يهِمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi خزي ’dir.
İf’al babı فَ ile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
تُشَٓاقُّونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi شقق ’dir.
Mufâale babı fi ile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ اِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالسُّٓوءَ عَلَى الْكَافِر۪ينَۙ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اُو۫تُوا الْعِلْمَ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اُو۫تُوا damme üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.
الْعِلْمَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
Mekulü’l-kavl اِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
الْخِزْيَ kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur. الْيَوْمَ zaman zarfı, الْخِزْيَ ‘ye müteallıktır.
السُّٓوءَ kelimesi atıf harfi وَ ‘la الْخِزْيَ ‘ye matuftur.
عَلَى الْكَافِر۪ينَ car mecruru اِنَّ ‘nin mahzuf haberine müteallıktır. الْكَافِر۪ينَ ‘nin cer alameti ى ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
الْكَافِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan كفر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ثُمَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ يُخْز۪يهِمْ وَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تُشَٓاقُّونَ ف۪يهِمْۜ
Ayet, ثُمَّ ile قَدْ مَكَرَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ cümlesine atfedilmiştir.
ثُمَّ , rütbeten terahi içindir. Çünkü ahiret azabı, elde edilen dünya nimetleri yanında çok fazladır. (Âşûr)
İlk cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الْقِيٰمَةِ ’nin muzâfı olan zaman zarfı يَوْمَ , siyaktaki önemine binaen amili يُخْز۪يهِمْ ’a, takdim edilmiştir. Çünkü ebedi yaşamdaki azap muhatap için çok korkutucudur. (Âşûr)
Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan …وَيَقُولُ cümlesi, makabline matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. وَيَقُولُ fiilinin mekulü’l-kavli …اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İsim cümlesi formunda gelen cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Mekan zarfı اَيْنَ , mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
Muahhar mübteda شُرَكَٓاءِيَ ’nin sıfatı konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası كُنْتُمْ تُشَٓاقُّونَ ف۪يهِمْۜ cümlesi, كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. كان ’nin haberinin muzari fiil sıygasında cümle olması, hükmü takviye, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eder.
İstifham üslubunda olmasına rağmen cümle, tahkir, kınama ve ikaz manalarına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
كان ‘nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ‘nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
كان ’in haberi muzari fiil olduğunda genellikle devam edegelen maziye, âdet haline gelmiş davranışlara delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ‘nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
خْز۪ي , horluk ve hakirlikle beraber olan bir azaptır. Allah Teâlâ bu hor ve hakir olmayı, onlara اَيْنَ شُرَكَائِىَ الَّذٖينَ كُنْتُمْ تُشَاقُّونَ فٖيهِمْ [Hani, sizin uğurlarında düşman kesildiğiniz ortaklarım…] diyerek tefsir etmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
O ortakların nerede olduğunun sorulması, onların gerçekten gaip olmalarını gerektirmez. Burada batıl ilâhlar ile tapıcıları arasına bir engel konmak gibi bir durum yoktur. Eğer gerçekten ilâh olsalar, kendilerine umut bağlayanlar onlara en çok muhtaç oldukları bir saatte orada olurlardı. Soru, onların hiç olmadıklarını ortaya koymaya yeterlidir. Aslında böyle bir ortaklık iddiasında bulunacak ilâh da yoktur, onların bulunduğu bir yer de yoktur. (Ebüssuûd) (Âşûr)
فٖيهِمْ izafetindeki في mecazen zarfiyyedir yani muzâfı hazf edilmiştir. Meşakkat zatlarda değil manalardadır. Takdir في إلَهِيَّتِهِمْ (Onların ilahlıklarında) veya في شَأْنِهِمْ (Onların durumunda) şeklindedir. (Âşûr)
قَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ اِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالسُّٓوءَ عَلَى الْكَافِر۪ينَۙ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Müspet mazi fiil cümlesi olup faide-i haber ibtidai kelamdır.
Fail konumundaki has ism-i mevsûl لَّذ۪ين ’nin sıla cümlesi اُو۫تُوا الْعِلْمَ , müspet mazi fiil sıygasıyla gelmiş faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil, mef’ûle dikkat çekmek için meçhul bina edilmiştir.
Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması o kişilerin bilinen kimseler olduğunu belirtmesi yanında onlara tazim içindir.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli, اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. الْخِزْيَ ‘nin mübteda olduğu cümlede haberin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Car mecrur عَلَى الْكَافِر۪ينَۙ , bu mahzuf habere müteallıktır.
وَالسُّٓوءَ , tezâyüf sebebiyle الْخِزْيَ ‘ye atfedilmiştir. الْخِزْيَ , zaman zarfı الْيَوْمَ ’nin müteallakıdır.
الْخِزْيَ - السُّٓوءَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
الْيَوْمَ ve الَّذ۪ينَ ‘nin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
اُو۫تُوا الْعِلْمَ ve الْكَافِر۪ينَۙ kelimeleri arasında îhâm-ı tıbâk sanatı vardır.
اِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالسُّٓوءَ عَلَى الْكَافِر۪ينَۙ [Şüphesiz bugün rezillik ve kötülük] zillet ve azap [kâfirlerin üzerinedir] sözünü söylemelerinin faydası, onlara karşı şamata etmek ve onları daha çok horlamaktır. Bunu hikâye etmesi de işitenlere bir lütuf ve öğüt olması içindir. (Beyzâvî)
يُخْز۪يهِمْ - الْخِزْيَ ve يَقُولُ - قَالَ kelime grupları arasında iştikak cinası, reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.