Nahl Sûresi 26. Ayet

قَدْ مَكَرَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَاَتَى اللّٰهُ بُنْيَانَهُمْ مِنَ الْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ  ...

Onlardan öncekiler de tuzak kurmuşlardı. Allah’ın azabı binalarını, temelinden gelip yıktı da tavanları başlarına çöküverdi ve azap kendilerine fark edemedikleri yerden geldi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَدْ kuşkusuz
2 مَكَرَ tuzak kurmuşlardı م ك ر
3 الَّذِينَ kimseler
4 مِنْ
5 قَبْلِهِمْ onlardan önceki ق ب ل
6 فَأَتَى yıktı (söktü) ا ت ي
7 اللَّهُ Allah
8 بُنْيَانَهُمْ binalarını ب ن ي
9 مِنَ -nden
10 الْقَوَاعِدِ temelleri- ق ع د
11 فَخَرَّ çökmüştü خ ر ر
12 عَلَيْهِمُ başlarına
13 السَّقْفُ tavan س ق ف
14 مِنْ
15 فَوْقِهِمْ üstlerindeki ف و ق
16 وَأَتَاهُمُ ve onlara gelmişti ا ت ي
17 الْعَذَابُ azab ع ذ ب
18 مِنْ
19 حَيْثُ yerden ح ي ث
20 لَا
21 يَشْعُرُونَ ummadıkları ش ع ر
 

“Bunlardan öncekiler” ifadesiyle kimlerin kastedildiği hususunda farklı görüşler ileri sürülmüştür (Taberî, XIV, 96-97). Ancak Râzî’nin de belirttiği gibi (XX, 19-20) âyeti, doğru yolda gidenlere zarar vermek için entrikalar peşinde olan ve bunun cezasını gören bütün bâtıl taraftarlarının kastedildiği yönünde yorumlamak daha isabetli görünmektedir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 389

 

قَدْ مَكَرَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ

 

Fiil cümlesidir.  قَدْ  tahkik harfidir.  مَكَرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. 

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ , fail olarak mahallen merfûdur. 

مِنْ قَبْلِ  car mecruru ism-i mevsûlün mahzuf sılasına müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 فَاَتَى اللّٰهُ بُنْيَانَهُمْ مِنَ الْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِنْ فَوْقِهِمْ 

 

 فَ  atıf harfidir.  اَتَى  mukadder fetha üzere mebni mazi fiildir. 

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

فَ : Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اللّٰهُ  lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur. Muzâf mahzuftur. Takdiri;  أتى أمر الله  (Allah’ın emri geldi) şeklindedir. 

بُنْيَانَهُمْ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مِنَ الْقَوَاعِدِ  car mecruru  اَتَى  fiiline müteallıktır.

خَرَّ  fiili atıf harfi  فَ  ile  اَتَى  fiiline matuftur. 

خَرَّ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  عَلَيْهِمُ  car mecruru  خَرَّ  fiiline müteallıktır. 

السَّقْفُ  fail olup lafzen merfûdur.

مِنْ فَوْقِ  car mecruru  خَرَّ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


وَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ

 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَتَى  mukadder fetha üzere mebni mazi fiildir. 

Muttasıl zamir  هِمْ  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. 

الْعَذَابُ  fail olup lafzen merfûdur.  مِنْ حَيْثُ  car mecruru  اَتَى  fiiline müteallıktır.

حَيْثُ  mekân zarfıdır. Bu edat cümleye muzâf olur. Edattan sonraki cümle isim ve fiil cümlesi olabilir. Edat kendisinden önceki bir fiilin mekân zarfı yani mef‘ûlün fihidir. Sonu damme üzere mebni olduğundan mahallen mansubdur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

يَشْعُرُونَ  fiili  نَ ‘un subutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
 

قَدْ مَكَرَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Tahkik harfi  قَدْ  ile tekid edilmiş, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olduğunu belirtmek yanında onlar için tahkir ifade eder.

Mevsûlün her zaman kendisini takip eden sılası mahzuftur.  مِنْ قَبْلِهِمْ , mahzuf sılaya müteallıktır.

الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ  sözünde ism-i mevsûl şeklindeki tarif, cins için olan elif lam gibidir. (Âşûr)


 فَاَتَى اللّٰهُ بُنْيَانَهُمْ مِنَ الْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ

 

Cümle  فَ  ile istînafa matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Allah’ın gelmesi manasındaki  فَاَتَى اللّٰهُ  ifadesinden maksat Allah’ın emrinin gelişidir. Muzâf hazf edildiği için îcâz-ı hazif vardır. 

Aynı üslupta gelen  فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِنْ فَوْقِهِمْ  cümlesi ve  وَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ  cümlesi, makabline matuftur.

اَتٰيهُمُ الْعَذَابُ  [Azap geldi]  ibaresinde mecazî isnad vardır.

Menfi muzari fiil sıygasındaki  لَا يَشْعُرُونَ  cümlesi, mekân zarfı  مِنْ حَيْثُ ‘nun, muzâfun ileyhidir. Muzari fiil anlama tecessüm anlamı katmıştır. Muzari fiil, bu özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Bu azaptan murad, dünyevi azaptır. Zira bundan sonraki ayet, kıyamet azabını anlatmaktadır. (Ebüssuûd)

مِن  harf-i cerinin müteallakı  أتى  fiilidir. Ve  مِن  ibtidaiyyedir. (Âşûr)

وأتاهُمُ العَذابُ  cümlesinde  العَذابُ  kelimesinin başındaki  ال  ahd içindir. (Âşûr)

بُنْيَانَهُمْ  -  الْقَوَاعِدِ  سَّقْفُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîrمِنْ  ve  اَتَى  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِنْ فَوْقِهِمْ  [Ve tavan, tepelerinden üzerlerine çöktü.] cümlesinde tavan zaten üstten çöktüğü halde burada “tepelerinden” şeklinde bir lafzın daha gelmesi manayı pekiştirmek içindir. Bu lafızla onların da o çöken tavanın altında olduğu ifade edilerek, diğer ihtimaller boşa çıkarılmıştır. Bu ayet aynı zamanda ihtiras konusuna da örnektir.

İhtiras; ki buna tekmîl de denir, maksadın tersine bir intiba (vehim) verebilecek sözde, o intibayı ortadan kaldıracak bir sözün getirilmesidir. İhtiras ve itiraz, ıtnâb üsullerindendir. (Ali Bulut, Kur'an-ı Kerim’de Itnâb Üslubu)

Bu ayete istiare-i temsiliyye vardır. O tuzak kuranların hali, istiare-i temsiliyye yoluyla, sütunları sağlam binalar yapan kavmin haline benzetildi ki bu binalar yıkılarak üzerlerine çökmüş ve onları helak etmiştir. 

Vech-i şebeh şudur: Onların, devamlı kalmaları için sebep saydıkları şey, yok olmalarına sebep olmuştur. Bu, Arapların şu sözüne benzer:  مَنْ حفر حفرةً لِأخيه سقط فيها (Kim bir kardeşine kuyu kazarsa, ona kendisi düşer) şeklindedir. (Safvetü't Tefasir)

Zuhaylî’nin açıklamasına göre ayet-i kerimedeki ifadeler azabın şeklini temsilî bir şekilde anlatmaktadır. İçeriği ise Allah Teâlâ’nın onları helak etmiş olmasıdır. Tavan daima üstte bulunduğu halde  السَّقْفُ مِنْ فَوْقِهِمْ  diye ifade edilmesi tavanın başlarına çöktüğünü tekid etmek ve kendileri altta iken şiddetli azabın üstten onları tamamen kaplayıp bürüdüğünü bildirmek içindir.

مِنَ الْقَوَاعِدِ  ifadesi de temelleri tarafından demek olup kökünden söktü ve amellerini boşa çıkardı anlamındadır. Bu ifade  السَّقْفُ مِنْ فَوْقِهِمْ  ifadesine mukabil, azabın onları alttan da üstten de kuşattığını ifade etmek için kullanılmıştır.

مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ  ifadesi ise hiç hesap etmedikleri ve beklemedikleri bir yönden demektir. (Sinan Yıldız, Vehbe Ez-Zuhaylî’nin Et-Tefsîru’l-Münîr Adlı Tefsirinde Belâgat İlmi Uygulamaları)

Gelmek, hareket etmek kavramları, Allah hakkında imkânsız şeylerdendir. O halde  bununla, “Onlar inkâr edince, Allah onlara, binalarını temellerinden ve direklerinden söküp çıkaran bir zelzeleyi getirdi” manası kastedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)