Nahl Sûresi 42. Ayet

اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ  ...

Onlar, sabreden ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimselerdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 الَّذِينَ onlar ki
2 صَبَرُوا sabrettiler ص ب ر
3 وَعَلَىٰ ve sadece
4 رَبِّهِمْ Rablerine ر ب ب
5 يَتَوَكَّلُونَ dayanmaktadırlar و ك ل
 
Buradaki göçten maksat, müşriklerin baskısından bunalan bazı müslümanların, Hz. Peygamber’in tâlimatıyla Habeşistan’a yaptıkları göçtür. Bunlar arasında Hz. Osman, onun eşi ve Hz. Peygamber’in kızı Rukıyye, Hz. Ali’nin kardeşi Ca‘fer de vardı. Fakat burada Resûlullah’ın, kendisi hicret etmeden bir süre önce bazı müslümanları Medine’ye göndermesi de kastedilmiş olabilir (Kurtubî, X, 112; İbn Âşûr, XIV, 158). Tefsirlerde, “…bu dünyada güzel bir şekilde yerleştireceğiz” ifadesiyle büyük bir ihtimalle müslümanların Medine’ye yapacakları hicretin müjdelendiği belirtilmekle birlikte daha başka yorumlar da yapılmıştır. Kurtubî (X, 112) bu yorumları şöyle özetlemiştir: a) Müslümanların Medine’ye gelip yerleşmeleri, b) İleride iyi bir geçim imkânı elde etmeleri, c) Düşmana galip gelmeleri, d) İyilikle anılmaları, e) Fetihlerle yeni beldeler kazanmaları, f) Dünyada geniş bir itibar kazanmaları.
 Allah Teâlâ Mekke’de müşriklerin zulüm ve baskıları yüzünden acı çeken müslümanlara hicretten sonra, daha Hz. Peygamber hayattayken yukarıda sayılan imkânların hepsini nasip etmiştir. Ayrıca O, kendi yolunda olanlara âhiretteki lutuflarının bu dünyadakilerden daha büyük olacağını da müjdelemektedir. Kuşkusuz buradaki büyüklük sadece nicelik bakımından değil nitelik bakımından da üstün bir değeri ifade etmektedir. Nitekim Tevbe sûresinde (9/71-72) başlıca dinî ve ahlâkî vecîbelerini yerine getiren mümin erkeklerle kadınların âhirette elde edecekleri nimetler sıralandıktan sonra tamamen mânevî bir lutuf olan Allah rızâsının hepsinden daha büyük, yani daha değerli olduğu belirtilir.
 “…Keşke bilseler” ifadesinin, önceki âyetlerde haklarında bilgi verilen putperestlerle ilgili olduğu düşünülerek, “Keşke öldükten sonra dirilmeyi ve âhiret hayatını inkâr edenler âhiret ecrinin daha büyük olduğunu bilselerdi!” şeklinde yorumlandığı gibi müminlerle ilgili olabileceği de düşünülmüştür. Bu takdirde söz konusu bölüm, “Müminler âhiret sevabını açık seçik görselerdi, onun dünya nimetlerinden daha değerli olduğunu anlarlardı” mânasına gelir (Kurtubî, X, 113; Şevkânî, III, 186). İbn Kesîr ise burada hicrete katılmayan müslümanların kastedildiğini ileri sürmüştür (IV, 491). Ancak bu, âyette Medine’ye yapılan büyük hicretten bahsedildiği anlayışına dayandığı için zayıf bir yorumdur.
 Mekke’deki müslümanlar siyasî ve ekonomik bakımdan kendilerinden çok güçlü olan putperestler karşısında tam bir kararlılıkla sabrettikleri, Allah’a güvenip sığındıkları için 42. âyette onlar özellikle bu iki güzel hasletleriyle anılmakta, övülmekte ve gerek dünyada gerekse daha fazlasıyla âhirette kazanacakları lutufların asıl sebebinin de bu erdemleri olduğuna işaret edilmektedir. Ayrıca bu iki âyet sadece ilk müslümanlarla sınırlı olmayıp, onların yaptığı gibi sarsılmaz bir imanla, tam bir sabır ve tevekkülle doğru bildiği yolda kararlılık gösteren bütün müminler için bir müjde ve genel bir anlam içermektedir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 399-400
 

اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ

 

İsim cümlesidir.  Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mahzuf mübtedanın haberi  olarak mahallen merfûdur. Takdiri,  هم şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası  صَبَرُوا  cümlesidir.

صَبَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  وَ  atıf harfidir.  عَلٰى رَبِّهِمْ  car mecruru  يَتَوَكَّلُونَ   fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يَتَوَكَّلُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

يَتَوَكَّلُونَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  وكل ‘dir. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.

 

اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا 

 

İstinafiyye olarak fasılla gelen cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  اَلَّذ۪ينَ , takdiri  هُمْ  olan mahzuf mübtedanın haberidir. Has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  صَبَرُوا , müspet mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.  (Vakafat, S.107) Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bahsi geçen kişilerin ism-i mevsûlle ifade edilmeleri tazim içindir.

Bu ayetin başındaki  اَلَّذ۪ينَ  kelimesinin terkipteki yeri hususunda şu izahlar yapılmıştır:

1) Bu, daha önceki ayetin başındaki  وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا  [hicret edenler] ifadesinden bedeldir.

2) Ayetin takdirinin, هُمْ اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا   [Onlar sabredenlerdir.]

3) Veya ayetin takdiri,  اعني اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا  [sabredenleri kastediyorum] şeklinde olmasıdır ki bu son iki izahın ikisi de medh ifade eder. Buna göre mana, “Onlar, işkenceye, Allah’ın haram kıldığı vatandan ayrılmaya, Allah yolunda cihat edip mallarını ve canlarını harcama hususunda sabırlıdırlar” şeklinde olur. (Fahreddin er-Râzî)


وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ

 

وَ ’la sıla veya istînâfiyeye atfedilen cümle, müspet muzari fiil cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrurun amiline takdimi kasr ifade etmektedir.  عَلٰى رَبِّهِمْ  maksûrun aleyh/mevsûf,  يَتَوَكَّلُونَ  sıfat/maksûrdur. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. Yani sadece ve sadece rablerine tevekkül ederler.

رَبِّهِمْ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan  هِمْ  zamiri dolayısıyla sabredenler şeref kazanmıştır. Ayrıca Rabb isminin onlara ait zamire muzâf olmasında, Rablerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak manası vardır. O’nun otoritesi, terbiyesi ve idaresi altında olduklarını haber vermektedir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

صَبَرُوا  ile  يَتَوَكَّلُونَ  kelimeleri arasında maziden muzariye geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)

Mazi kipiyle başlayıp muzari ile devam eden cümlede fiilin önemine, sürekliliğine ve ilginçliğine dikkat çekildiği gibi anlatıma canlılık katılmıştır. Olayları zihne yerleştirmek ve canlı tutmak, eylemin tekrar edebilirliğini ve sürekliliğini göstermek gibi belâgî gerekçelerle mazi kipinden, süreklilik bildiren muzari sıygasına geçmek, Kur'an’ın önemli üslup özelliklerindendir.

Car mecrurun takdimi tevekkülün sadece rabbe olması gerektiğini kasr yoluyla vurgularken fasılaya da uygun olmuştur.

وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ  ifadesindeki car mecrurun takdim edilmesi kasr içindir. Onlar, müşriklerin efendilerine ve onların vefalarına değil sadece Rablerine güvenirler demektir. (Âşûr)