اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
İsim cümlesidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mahzuf mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Takdiri, هم şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası صَبَرُوا cümlesidir.
صَبَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. وَ atıf harfidir. عَلٰى رَبِّهِمْ car mecruru يَتَوَكَّلُونَ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَتَوَكَّلُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
يَتَوَكَّلُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi وكل ‘dir. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا
İstinafiyye olarak fasılla gelen cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. اَلَّذ۪ينَ , takdiri هُمْ olan mahzuf mübtedanın haberidir. Has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan صَبَرُوا , müspet mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Vakafat, S.107) Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Bahsi geçen kişilerin ism-i mevsûlle ifade edilmeleri tazim içindir.
Bu ayetin başındaki اَلَّذ۪ينَ kelimesinin terkipteki yeri hususunda şu izahlar yapılmıştır:
1) Bu, daha önceki ayetin başındaki وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا [hicret edenler] ifadesinden bedeldir.
2) Ayetin takdirinin, هُمْ اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا [Onlar sabredenlerdir.]
3) Veya ayetin takdiri, اعني اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا [sabredenleri kastediyorum] şeklinde olmasıdır ki bu son iki izahın ikisi de medh ifade eder. Buna göre mana, “Onlar, işkenceye, Allah’ın haram kıldığı vatandan ayrılmaya, Allah yolunda cihat edip mallarını ve canlarını harcama hususunda sabırlıdırlar” şeklinde olur. (Fahreddin er-Râzî)
وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
وَ ’la sıla veya istînâfiyeye atfedilen cümle, müspet muzari fiil cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrurun amiline takdimi kasr ifade etmektedir. عَلٰى رَبِّهِمْ maksûrun aleyh/mevsûf, يَتَوَكَّلُونَ sıfat/maksûrdur. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. Yani sadece ve sadece rablerine tevekkül ederler.
رَبِّهِمْ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan هِمْ zamiri dolayısıyla sabredenler şeref kazanmıştır. Ayrıca Rabb isminin onlara ait zamire muzâf olmasında, Rablerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak manası vardır. O’nun otoritesi, terbiyesi ve idaresi altında olduklarını haber vermektedir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
صَبَرُوا ile يَتَوَكَّلُونَ kelimeleri arasında maziden muzariye geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)
Mazi kipiyle başlayıp muzari ile devam eden cümlede fiilin önemine, sürekliliğine ve ilginçliğine dikkat çekildiği gibi anlatıma canlılık katılmıştır. Olayları zihne yerleştirmek ve canlı tutmak, eylemin tekrar edebilirliğini ve sürekliliğini göstermek gibi belâgî gerekçelerle mazi kipinden, süreklilik bildiren muzari sıygasına geçmek, Kur'an’ın önemli üslup özelliklerindendir.
Car mecrurun takdimi tevekkülün sadece rabbe olması gerektiğini kasr yoluyla vurgularken fasılaya da uygun olmuştur.
وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ ifadesindeki car mecrurun takdim edilmesi kasr içindir. Onlar, müşriklerin efendilerine ve onların vefalarına değil sadece Rablerine güvenirler demektir. (Âşûr)