Nahl Sûresi 43. Ayet

وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالاً نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَۙ  ...

Senden önce de ancak, kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik. Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve
2 أَرْسَلْنَا biz göndermedik ر س ل
3 مِنْ
4 قَبْلِكَ senden önce ق ب ل
5 إِلَّا başkasını
6 رِجَالًا erkeklerden ر ج ل
7 نُوحِي vahyettiğimiz و ح ي
8 إِلَيْهِمْ kendilerine
9 فَاسْأَلُوا sorun س ا ل
10 أَهْلَ ehline ا ه ل
11 الذِّكْرِ zikir ذ ك ر
12 إِنْ eğer
13 كُنْتُمْ siz ك و ن
14 لَا
15 تَعْلَمُونَ bilmiyorsanız ع ل م
 
Mekke müşrikleri “Allah, peygamber olarak bir beşeri mi gönderdi?” diyerek (İsrâ 17/94) kendileri gibi bir insanın peygamber olarak gönderilmesini kabul edilebilir bulmuyor, olsa olsa bir melek gönderilmesi gerektiğini ileri sürüyorlardı. Halbuki Allah Teâlâ sadece Hz. Muhammed’i peygamber olarak seçmemişti; daha önce de yalnızca insanlardan peygamber seçmiş ve görevlendirmişti (bk. Yûsuf 12/109). Âyette “Eğer bilmiyorsanız bilgi sahibi olanlara sorun” buyurulmak suretiyle müşriklerin doğru inanç konusundaki samimiyetsizliğine işaret edilmiştir. Çünkü onların, önceki devirlerde de insanlar arasından peygamberler gönderilip gönderilmediğini, “bilgi sahibi olanlara” sorup öğrenme imkânları varken, bunu yapmadan Hz. Muhammed’in peygamberliğini peşinen inkâr etmişlerdir.
 Tefsirlerde çoğunlukla buradaki “bilgi sahibi olanlar”la Ehl-i kitap âlimlerinin kastedildiği belirtilir. Gerçi bu sûrenin indirildiği Mekke’de kayda değer bir Ehl-i kitap topluluğu yoktu; ancak Mekkeliler’in ticaretle meşgul oldukları ve bu münasebetle Ehl-i kitap âlimlerinden bilgi almalarının mümkün olduğu bilinmektedir. Ayrıca özellikle böyle konularda bilgilerine başvurmak üzere Ehl-i kitap mensuplarının yaşadığı bölgelere gitme imkânları da vardı. Nitekim Kehf sûresinin nüzûl sebebiyle ilgili rivayetlerde anlatıldığına göre, müslümanların sayısının çoğalması üzerine müşrikler, Hz. Muhammed’in peygamber olup olmadığı hususunda kendilerini aydınlatacak bilgiler almaları için, Nadr b. Hâris ile Utbe b. Muayt’ı Medine’deki yahudi âlimlerine göndermişlerdi (fazla bilgi için bk. İbn Âşûr, XV, 242-244).
 Buradaki “bilgi sahibi olanlar”la Mekke müşrikleri arasındaki kültürlü kişiler de kastedilmiş olabilir. Çünkü onların arasında başta Hz. Nûh ve Hz. İbrâhim olmak üzere geçmiş peygamberler hakkında mâlûmat sahibi olanlar vardı.
 Âyetten alınması gereken en önemli ders, başta dinî meseleler olmak üzere bir konuda yeterli bilgiye sahip olmayanların o hususta ehil olanlara, yani konunun uzmanlarına sormaları gerektiği; bir konuda doğru ve yeterli bilgi edinmeden görüş ileri sürmenin veya iş yapmanın yanlış olduğudur.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 400-401
 

وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالاً نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  مَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَرْسَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

مِنْ قَبْلِكَ  car mecruru  اَرْسَلْنَا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اِلَّا hasr edatıdır.  رِجَالاً  mef’ûlu bih olup fetha ile mansubdur.

نُوح۪ٓي  fiili  رِجَالاً ’nin sıfatı olarak mahallen mansubdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle de hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نُوح۪ٓي  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir takdiri  نحن’dur. 

اِلَيْهِمْ  car mecruru  نُوح۪ٓي  fiiline müteallıktır.

اَرْسَلْنَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

İf’al babı  فِي  ile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَۙ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن كنتم لا تعلمون إرسالنا الرجال أنبياء (Resul olarak erkekleri gönderdiğimizi bilmiyorsanız..) şeklindedir.

سْـَٔلُٓوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَهْلَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الذِّكْرِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَۙ  itiraziyye cümlesidir.

اِنْ  şart harfi iki fiili cezm eder.  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.  كُنْتُمْ Sükun üzere mebni nakıs mazi fiildir 

تُمْ  muttasıl zamiri  كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. 

لَا تَعْلَمُونَ  fiili,  كَانَ ’nin haberi olup mahallen mansubdur.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.

تَعْلَمُونَ  fiili  ن ’nun sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur.
 

وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالاً نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ

 

وَ  istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

مَٓا  nefy harfi ve  اِلَّا  istisna harfiyle oluşmuş kasr üslubuyla Hz. Peygamberimizden önceki peygamberlerin de onun gibi ahaliden bir erkek olduğu etkili ve kesin bir şekilde ifade edilmiştir. Kasr fiille mef’ûlü arasında olup kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.  اَرْسَلْنَا  sıfat/maksûr,  رِجَالاً  mevsuf/maksûrun aleyhtir.

Bu durumda kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil başka mef'ûllere değil, zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. Ama o mef'ûlde vaki olan başka fiiller vardır. 

رِجَالاً  için sıfat olan müspet muzari fiil sıygasında gelen  نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ  cümlesi, teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

رِجَالاً  kelimesinin tenkiri, tazim ifade eder. 

اَرْسَلْنَا  ile  نُوح۪ٓي kelimeleri arasında maziden muzariye geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)

Cenab-ı Hak müşriklerin şüphelerine karşı, “Senden evvel kendilerine vahyeder olduğumuz erkeklerden başkasını, biz peygamber göndermedik.” ifadesiyle cevap vermiştir ki bu, “Allah'ın, mahlukatı yaratıp da mükellef tuttuğu ilk zamandan itibaren âdeti ve kanunu sadece beşer olan bir peygamber göndermesi olmuştur. Binaenaleyh, Allah'ın bu sünneti devam edegelmektedir. Bu sebeple o cahillerin bu tür tutarsız ve zayıf sorularla ileri sürdükleri bu tenkitler, eskiden beri hep süregelen tenkitlerdir. Onlara iltifat edilmez.” manasındadır. Ayet, Allah Teâlâ'nın hem kadın peygamber göndermediğine hem de melekleri peygamber olarak göndermediğine delalet etmektedir. (Fahreddin er-Râzî)


  فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ 

 

فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ  cümlesi, mukadder şartın  فَ  karinesiyle gelen cevabıdır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Takdiri, …إن كنتم لا تعلمون إرسالنا الرجال أنبياء  [Eğer peygamber olarak erkekleri gönderdiğimizi bilmiyorsanız] olan mahzuf şart ve mezkur cevap cümlesinden oluşan terkip şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

اَهْلَ الذِّكْرِ  de Ehl-i Kitap’tır. Kitaba zikir, ilahi mesaj anlamında hatırlatıcı denmesi onun gaflete düşmüş kimseler için bir nasihat ve uyarı olmasından dolayıdır. (Keşşâf)

Buradaki hitap, kâfirlere yöneltilmiştir. Yani eğer siz bilmiyorsanız, Kitap ehline yahut tarih alimlerine yahut ilim ve tahkik ehli olarak bilinen herkese sorun ki bu hakikatleri size anlatsınlar demektir. (Ebüssuûd)

فَسۡـَٔلُوۤا۟ أَهۡلَ ٱلذِّكۡرِ إِن كُنتُمۡ لَا تَعۡلَمُونَ  cümlesi,  وَمَٓا اَرْسَلْنَا  ile  بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ  arasında itiraz cümlesidir. (Âşûr)


 اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَۙ

 

İtiraziyye olarak gelen son cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi  كان ’nin dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Öncesinin delaletiyle cevap cümlesi hazfedilmiştir. Dolayısıyla cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.

Şart cümlesinde müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Ayet Peygamber Efendimize hitapla başlamışken  لَا تَعْلَمُونَۙ  cümlesinde, cemi muhatap zamirine iltifat edilmiştir.