اَوْ يَأْخُذَهُمْ ف۪ي تَقَلُّبِهِمْ فَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَۙ
اَوْ يَأْخُذَهُمْ ف۪ي تَقَلُّبِهِمْ فَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَۙ
اَوْ atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçede “veya, yahut ya da yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَأْخُذَهُمْ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
ف۪ي تَقَلُّبِهِمْ car mecruru يَأْخُذَهُمْ ’deki mef’ûlun mahzuf haline müteallıktır. Takdiri, متلبّسين في تقلّبهم (dönüp dolaşırlarken) şeklindedir.
Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahalllen mecrurdur.
فَ ta’liliyyedir. مَٓا nefy harfi olup لَيْسَ gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder. هُمْ muttasıl zamiri مَا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur.
بِ harfi zaiddir. مُعْجِز۪ينَ lafzen mecrur olup cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar, مَا ’nın haberi olup mahallen mansubdur.
مُعْجِز۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَوْ يَأْخُذَهُمْ ف۪ي تَقَلُّبِهِمْ
اَوْ atıf harfiyle önceki istifhama atfedilen cümle muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Önceki cümlenin devamı olan bu ayette de Allah Teâlâ’nın tehdidi devam etmektedir.
ف۪ي تَقَلُّبِهِمْ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla تَقَلُّبِهِمْ içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü تَقَلُّبِهِمْ, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. ف۪ي harfi mübalağa ifadesi için kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
تَقَلُّبِ; Allah'ın onları yolculukları esnasında ukubetle yakalayıvermesidir. Çünkü Allah Teâlâ, onları mukîm oldukları halde yok etmeye kādir olduğu gibi yolculukları sırasında da helak etmeye kādirdir. Onlar, uzak beldelere yolculuk etmek suretiyle de Allah'ı acze düşüremezler. Tam aksine Allah onlara nerede olurlarsa olsunlar yetişir ve ulaşır demektir. تَقَلُّبِ kelimesini bu manaya almak, Cenab-ı Hakk'ın, [İnkâr edenlerin diyar diyar dönüp dolaşması asla seni aldatmasın! (Âl-i İmran Suresi, 196)] ayetinden dolayıdır. (Fahreddin er-Râzî)
Bu kelam, Allah'ın yakalamasının pek çetin ve feci olduğunu bildirmektedir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Allah, zalime mühlet verir ama sonunda onu yakalayınca artık kurtulamaz.” (Ebüssuûd)
فَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَۙ
فَ ta’liliyyedir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatıdır.
Ayetteki مَا harfi, ليس gibi amel etmiştir. Bu harf isim cümlesinin önüne gelir ve olumsuzluk manası verir. Cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
مَا ’nın haberine dahil olan بِ zaiddir, tekid ifade eder.
Cümledeki بِ harfi için müfessirler zaid veya zarfiye manasındadır demişlerdir.
Onlar aciz bırakamazlar yani Allah Teâlâ sözü geçen bütün tehditleri gerçekleştirmeye kādirdir.