Nahl Sûresi 46. Ayet

اَوْ يَأْخُذَهُمْ ف۪ي تَقَلُّبِهِمْ فَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَۙ  ...

Yahut onlar dönüp dolaşırken Allah’ın kendilerini yakalayıvermesinden emin mi oldular? Onlar, Allah’ı âciz bırakacak değillerdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَوْ yahut
2 يَأْخُذَهُمْ kendilerini yakalamayacağından? ا خ ذ
3 فِي
4 تَقَلُّبِهِمْ dönüp dolaşırlarken ق ل ب
5 فَمَا değillerdir
6 هُمْ onlar
7 بِمُعْجِزِينَ engel olacak da ع ج ز
 
İnsanların inançta gerçeğe, yaşayışta iyilik ve doğruluğa yönelmelerini, böylece inkâr ve kötülükleri yüzünden dünyada ve âhirette belâ ve musibete uğramaktan kurtulmalarını murat eden yüce Allah, rahmetinin sonucu olarak bu âyetlerde de bir uyarıda bulunmaktadır. Yukarıdaki âyetlerde belirtildiği gibi Mekke putperestleri bâtıl inançlara sapmakla kalmıyor, Kur’an’a “eskilerin masalları” diyor, insanların önünü keserek onların Peygamber’le görüşmesini engelliyor ve genel olarak İslâm’a, onun peygamberine ve kutsal kitabına karşı ısrarlı bir savaş yürütüyorlardı. Âyetlerde müslümanlara karşı ısrarlı bir düşmanlık stratejisi takip eden müşrikler ve dolayısıyla her dönemde benzer davranışları sergileyenler, türlü şekillerde cezalandırılacakları konusunda uyarılmaktadırlar. 46. âyette “Onlar bunu (Allah’ın kendilerini bu şekilde cezalandırmasını) engelleyemeyecekler” buyurulduktan sonra47. âyette, “Ama sizin rabbiniz kuşkusuz çok şefkatli, çok merhametlidir” denilmesi şu anlama gelir: Eğer Hakk’a ve Hak yolunda gidenlere karşı kötü planlar kuranlar, düşmanlık edenler, buna rağmen hayatlarını sürdürebiliyor, ortalıkta dolaşabiliyorlarsa bu onların Allah’ı âciz bırakmalarından değil, Cenâb-ı Hakk’ın geniş merhamet ve şefkatiyle onlara zaman tanımasındandır (Taberî, XIV, 114). Ayrıca âyetten, Allah’ın cezalandırmasını zamana yayarak da gerçekleştirdiği, bu şekilde isyankâr bir topluluğu cezalandırdıkça onların benzeri diğer toplulukların içlerine de korkular düştüğü anlaşılmaktadır.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 403
 

اَوْ يَأْخُذَهُمْ ف۪ي تَقَلُّبِهِمْ فَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَۙ

 

اَوْ  atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçede “veya, yahut ya da yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَأْخُذَهُمْ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو dir. Muttasıl zamir  هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

ف۪ي تَقَلُّبِهِمْ  car mecruru  يَأْخُذَهُمْ deki mef’ûlun mahzuf haline müteallıktır. Takdiri,  متلبّسين في تقلّبهم (dönüp dolaşırlarken) şeklindedir.

Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahalllen mecrurdur.

فَ  ta’liliyyedir.  مَٓا  nefy harfi olup  لَيْسَ  gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder.  هُمْ  muttasıl zamiri  مَا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur.

بِ  harfi zaiddir.  مُعْجِز۪ينَ  lafzen mecrur olup cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar,  مَا ’nın haberi olup mahallen mansubdur.

مُعْجِز۪ينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اَوْ يَأْخُذَهُمْ ف۪ي تَقَلُّبِهِمْ 

 

اَوْ  atıf harfiyle önceki istifhama atfedilen cümle muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Önceki cümlenin devamı olan bu ayette de Allah Teâlâ’nın tehdidi devam etmektedir.

ف۪ي تَقَلُّبِهِمْ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  تَقَلُّبِهِمْ  içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü  تَقَلُّبِهِمْ, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir.  ف۪ي  harfi mübalağa ifadesi için kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

تَقَلُّبِ;  Allah'ın onları yolculukları esnasında ukubetle yakalayıvermesidir. Çünkü Allah Teâlâ, onları mukîm oldukları halde yok etmeye  kādir  olduğu gibi yolculukları sırasında da helak etmeye kādirdir. Onlar, uzak beldelere yolculuk etmek suretiyle de Allah'ı acze düşüremezler. Tam aksine Allah onlara nerede olurlarsa olsunlar yetişir ve ulaşır demektir.  تَقَلُّبِ  kelimesini bu manaya almak, Cenab-ı Hakk'ın, [İnkâr edenlerin diyar diyar dönüp dolaşması asla seni aldatmasın! (Âl-i İmran Suresi, 196)] ayetinden dolayıdır. (Fahreddin er-Râzî)

Bu kelam, Allah'ın yakalamasının pek çetin ve feci olduğunu bildirmektedir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Allah, zalime mühlet verir ama sonunda onu yakalayınca artık kurtulamaz.” (Ebüssuûd)


  فَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَۙ

 

فَ  ta’liliyyedir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatıdır.

Ayetteki  مَا  harfi,  ليس  gibi amel etmiştir. Bu harf isim cümlesinin önüne gelir ve olumsuzluk manası verir. Cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

مَا ’nın haberine dahil olan   بِ  zaiddir, tekid ifade eder. 

Cümledeki  بِ  harfi için müfessirler zaid veya zarfiye manasındadır demişlerdir.

Onlar aciz bırakamazlar yani  Allah Teâlâ sözü geçen bütün tehditleri gerçekleştirmeye kādirdir.