Nahl Sûresi 47. Ayet

اَوْ يَأْخُذَهُمْ عَلٰى تَخَوُّفٍۜ فَاِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ  ...

Yahut da, onları korku üzere iken yakalamayacağından güven içinde midirler? Şüphesiz Rabbiniz çok esirgeyicidir, çok merhametlidir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَوْ yahut
2 يَأْخُذَهُمْ kendilerini yakalamayacağından? ا خ ذ
3 عَلَىٰ üzerinde
4 تَخَوُّفٍ bir korku خ و ف
5 فَإِنَّ doğrusu
6 رَبَّكُمْ Rabbiniz ر ب ب
7 لَرَءُوفٌ çok şefkatlidir ر ا ف
8 رَحِيمٌ çok acıyandır ر ح م
 
İnsanların inançta gerçeğe, yaşayışta iyilik ve doğruluğa yönelmelerini, böylece inkâr ve kötülükleri yüzünden dünyada ve âhirette belâ ve musibete uğramaktan kurtulmalarını murat eden yüce Allah, rahmetinin sonucu olarak bu âyetlerde de bir uyarıda bulunmaktadır. Yukarıdaki âyetlerde belirtildiği gibi Mekke putperestleri bâtıl inançlara sapmakla kalmıyor, Kur’an’a “eskilerin masalları” diyor, insanların önünü keserek onların Peygamber’le görüşmesini engelliyor ve genel olarak İslâm’a, onun peygamberine ve kutsal kitabına karşı ısrarlı bir savaş yürütüyorlardı. Âyetlerde müslümanlara karşı ısrarlı bir düşmanlık stratejisi takip eden müşrikler ve dolayısıyla her dönemde benzer davranışları sergileyenler, türlü şekillerde cezalandırılacakları konusunda uyarılmaktadırlar. 46. âyette “Onlar bunu (Allah’ın kendilerini bu şekilde cezalandırmasını) engelleyemeyecekler” buyurulduktan sonra47. âyette, “Ama sizin rabbiniz kuşkusuz çok şefkatli, çok merhametlidir” denilmesi şu anlama gelir: Eğer Hakk’a ve Hak yolunda gidenlere karşı kötü planlar kuranlar, düşmanlık edenler, buna rağmen hayatlarını sürdürebiliyor, ortalıkta dolaşabiliyorlarsa bu onların Allah’ı âciz bırakmalarından değil, Cenâb-ı Hakk’ın geniş merhamet ve şefkatiyle onlara zaman tanımasındandır (Taberî, XIV, 114). Ayrıca âyetten, Allah’ın cezalandırmasını zamana yayarak da gerçekleştirdiği, bu şekilde isyankâr bir topluluğu cezalandırdıkça onların benzeri diğer toplulukların içlerine de korkular düştüğü anlaşılmaktadır.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 403
 

اَوْ يَأْخُذَهُمْ عَلٰى تَخَوُّفٍۜ 

 

اَوْ  atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçede “veya, yahut ya da yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَأْخُذَهُمْ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir  هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

عَلٰى تَخَوُّفٍ  car mecruru  يَأْخُذَهُمْ  fiiline müteallıktır. 


  فَاِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ

 

İsim cümlesidir .  فَ  ta’liliyyedir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  رَبَّكُمْ kelimesi  اِنَّ nin ismi olup fetha ile mansubdur.

Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzâhlakadır.  رَؤُ۫فٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin  haberi olup lafzen merfûdur.  رَح۪يمٌ  ise ikinci haberdir.

رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ  isimleri mübalağa sıygasındadır. Mübalağalı ism-i fail kalıbı bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اَوْ يَأْخُذَهُمْ عَلٰى تَخَوُّفٍۜ 

 

Bu ayette de Allah Teâlâ’nın tehdidi devam etmektedir. Ayet  اَوْ  atıf harfiyle makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

عَلٰى تَخَوُّفٍ  ibaresindeki  عَلٰى  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  عَلٰى  harfindeki istila manası dolayısıyla تَخَوُّفٍۜ, ihata edilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  عَلٰى  harfi kendi manasında kullanılmaması mübalağa içindir. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

İki ayetin başındaki  اَوْ يَأْخُذَهُمْ  ibaresinde ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Bu cümleler arasında mukabele vardır.

تَخَوُّفٍ, korku/ خَوْف  masdarının, “tefa'ul” veznindeki şeklidir. Nitekim Arapçada, “O şeyden korktum.” denir. 

Buna göre ayetin manası, “İlk olarak azapla yakalamaz, aksine önce onları korkutur sonra azap eder.” şeklindedir. Bu korkutma da Allah Teâlâ'nın önce bir grubu helak etmesi, böylece onlardan sonra gelen grupların endişe ve korkuya kapılmalarıdır. Binaenaleyh bu korku ve dehşete düşürme hususunda, onlardan çok zaman evvel yaşamış bir topluluğa bu azabın uğramasının peşi sıra onlara gelmiş bir yakalama olmuş olur.

İkinci Görüş: تَخَوُّفٍۜ,  tedricen, derece derece noksanlaştırmak manasınadır. Hz. Ömer’in (r.a.), minberde şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Bu ayet hakkında ne dersiniz?” Oradakiler (cemaat) sustu, hiçbir şey söyleyemedi. Bunun üzerine Hüzeyl kabilesinden bir ihtiyar ayağa kalkarak: “Bu bizim lehçemizdendir, tehavvüf, derece derece (azar azar) noksanlaştırmak demektir.” dedi. Hz. Ömer (r.a.) de: “Bunu, Arapların şiirlerinde kullandıklarına rastladın mı?” dedi. İhtiyar “Evet, bizim şairimiz şu şiiri söyledi.” dedi.

“Yolculuk o deveyi azar azar yiyip bitirdi (onu zayıflattı). 

Tıpki eğenin yay ağacını azar azar yemesi gibi.”

Bunun üzerine Hz. Ömer, “Ey insanlar, divanlarınıza yapışınız, o zaman şaşmazsınız.” deyince cemaat: “Divanımız da nedir?” dediler. O: “Sizin divanınız cahiliye şiiridir. Onda, kitabınızın tefsiri (kelimelerinin anlamı) vardır.” cevabını verdi. (Âşûr)

ayette bu üç halin zikredilmesinden murad, Allah'ın hangi veçhile olursa olsun onları helak etmeye kādir olduğunu beyan etmektir; yoksa helaklerini bu üç hale inhisar ettirmek değildir. (Ebüssuûd)


 فَاِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ

 

فَ  ta’liliyyedir.  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Veciz anlatım kastıyla gelen,  اِنَّ ’nin ismi olan  رَبَّكُمْ  izafetinde, Rabb ismine muzâfun ileyh olan  كُمْ  zamiri dolayısıyla muhataplar şan ve şeref kazanmıştır.

اِنَّ ’nin haberi  رَؤُ۫فٌ ’a dahil olan  لَ, lam-ı muzahlakadır. Tekid ifade eder.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ, isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

Allah’ın  رَح۪يمٌ  ve  رَؤُ۫فٌ  sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. Haber olan iki vasfın aralarında  و  olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)

رَبَّ  ,رَؤُ۫فٌ  ,رَح۪يمٌۙ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Tehdit cümlelerinden sonra gelen  فَاِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ  [Senin Rabbin Rauf’tur, Rahim’dir.] cümlesinden Allah Teâlâ’nın azap etmekte acele etmediğini, mühlet verdiğini anlıyoruz. Bu, idmâc sanatıdır.

لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ  [Çok şefkatli, çok merhametli] kelimeleri, mübalağa sıygalarıdır. Çünkü  فعول ve  فعيل  vezinleri mübalağa ifade eden kiplerdendir. (Safvetu't Tefasir)

Cenab-ı Hakk bu ayeti “Demek ki Rabbiniz, Rauf ve Rahim’dir.” yani “Allah pek çok yaramaz işlerinizde size mühlet  vermiş, zaman tanımış ise bu, O'nun çok esirgeyici, çok bağışlayıcı olmasından ötürüdür. İşte bundan dolayı O, azap vermekte acele etmemiştir.” buyurarak sona erdirmiştir. (Fahreddin er-Râzî)