Nahl Sûresi 45. Ayet

اَفَاَمِنَ الَّذ۪ينَ مَكَرُوا السَّيِّـَٔاتِ اَنْ يَخْسِفَ اللّٰهُ بِهِمُ الْاَرْضَ اَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَۙ  ...

Kötü işler yapmak için tuzak kuranlar, Allah’ın kendilerini yere geçirmesinden veya (ansızın) bilemeyecekleri bir yerden kendilerine azap gelmesinden emin mi oldular?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَفَأَمِنَ emin midirler? ا م ن
2 الَّذِينَ kimseler
3 مَكَرُوا yapmayı kuran(lar) م ك ر
4 السَّيِّئَاتِ kötülükler س و ا
5 أَنْ
6 يَخْسِفَ geçirmeyeceğinden خ س ف
7 اللَّهُ Allah’ın
8 بِهِمُ kendilerini
9 الْأَرْضَ yer(in dibin)e ا ر ض
10 أَوْ yahut
11 يَأْتِيَهُمُ kendilerine gelmeyeceğinden ا ت ي
12 الْعَذَابُ azabın ع ذ ب
13 مِنْ hiçbir
14 حَيْثُ yerden ح ي ث
15 لَا hiç
16 يَشْعُرُونَ ummadıkları ش ع ر
 
İnsanların inançta gerçeğe, yaşayışta iyilik ve doğruluğa yönelmelerini, böylece inkâr ve kötülükleri yüzünden dünyada ve âhirette belâ ve musibete uğramaktan kurtulmalarını murat eden yüce Allah, rahmetinin sonucu olarak bu âyetlerde de bir uyarıda bulunmaktadır. Yukarıdaki âyetlerde belirtildiği gibi Mekke putperestleri bâtıl inançlara sapmakla kalmıyor, Kur’an’a “eskilerin masalları” diyor, insanların önünü keserek onların Peygamber’le görüşmesini engelliyor ve genel olarak İslâm’a, onun peygamberine ve kutsal kitabına karşı ısrarlı bir savaş yürütüyorlardı. Âyetlerde müslümanlara karşı ısrarlı bir düşmanlık stratejisi takip eden müşrikler ve dolayısıyla her dönemde benzer davranışları sergileyenler, türlü şekillerde cezalandırılacakları konusunda uyarılmaktadırlar. 46. âyette “Onlar bunu (Allah’ın kendilerini bu şekilde cezalandırmasını) engelleyemeyecekler” buyurulduktan sonra47. âyette, “Ama sizin rabbiniz kuşkusuz çok şefkatli, çok merhametlidir” denilmesi şu anlama gelir: Eğer Hakk’a ve Hak yolunda gidenlere karşı kötü planlar kuranlar, düşmanlık edenler, buna rağmen hayatlarını sürdürebiliyor, ortalıkta dolaşabiliyorlarsa bu onların Allah’ı âciz bırakmalarından değil, Cenâb-ı Hakk’ın geniş merhamet ve şefkatiyle onlara zaman tanımasındandır (Taberî, XIV, 114). Ayrıca âyetten, Allah’ın cezalandırmasını zamana yayarak da gerçekleştirdiği, bu şekilde isyankâr bir topluluğu cezalandırdıkça onların benzeri diğer toplulukların içlerine de korkular düştüğü anlaşılmaktadır.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 403
 
خسف Hasefe : خُسُوف sözcüğü ay tutulması, كُسُوف ise güneş tutulması anlamında kullanılır. Ay tutulmasında ona ilişen bir şeref düşkünlüğü tasavvur edildiği için خَسْف kelimesi müstear olarak yani istiare yoluyla zillet, hor ve hakirlik anlamında kullanılmıştır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de her defasında fiil formunda olmak üzere 8 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli husuf – kusuf namazıdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

اَفَاَمِنَ الَّذ۪ينَ مَكَرُوا السَّيِّـَٔاتِ اَنْ يَخْسِفَ اللّٰهُ بِهِمُ الْاَرْضَ اَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَۙ

 

Hemze inkâri istifham,  فَ  atıf harfidir.  اَمِنَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  مَكَرُوا السَّيِّـَٔاتِ dur. Îrabtan mahalli yoktur.

مَكَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

السَّيِّـَٔاتِ  mef’ûlun bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  اَمِنَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

Fiili muzarinin başına “ اَنْ ” harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdarı müevvel cümlesi)” denmektedir. Kur'an-ı Kerim’de çok nadir de olsa bazen cümlede  اَنْ ’den önce  (لِ)  harf-i cerini ve  اَنْ ’den sonra da nâfiye lâ’sını  (لَا)  görebiliriz.  لِئَلَّا  şeklinde yazılır. Bazen ise bu  اَنْ ’den önce  (لِ)  harf-i ceri ve nâfiye lâ’sının  (لَا)  hazf edildiğini görebiliriz. Ancak lafızda olmadığı halde manaları geçerlidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَخْسِفَ  mansub muzari fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olarak mahallen merfûdur.

بِهِمُ  car mecruru  يَخْسِفَ  fiiline müteallıktır.

الْاَرْضَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

اَوْ  atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçede “veya, yahut ya da yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَأْتِيَهُمُ  mansub muzari fiildir. Muttasıl zamir  هُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

الْعَذَابُ  fail olup lafzen merfûdur.  مِنْ حَيْثُ  car mecruru  يَأْتِيَهُمُ   fiiline müteallıktır.

حَيْثُ  mekân zarfıdır. Bu edat cümleye muzâf olur. Edattan sonraki cümle isim ve fiil cümlesi olabilir. Edat kendisinden önceki bir fiilin mekân zarfı yani mef‘ûlun fihidir. Sonu damme üzere mebni olduğundan mahallen mansubdur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

يَشْعُرُونَ  fiili  نَ un sübutuyla merfû muzari fiildir.  Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
 

اَفَاَمِنَ الَّذ۪ينَ مَكَرُوا السَّيِّـَٔاتِ اَنْ يَخْسِفَ اللّٰهُ بِهِمُ الْاَرْضَ اَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَۙ

 

Ayette  فَ, istînâfiyye, hemze istifham harfidir. Cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen soru manasından çıkıp tehdit manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

اَمِنَ  fiilinin faili konumundaki has ism-i mevsul  الَّذ۪ينَ nin sılası  …مَكَرُوا السَّيِّـَٔاتِ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Masdar harfi  اَنْ ve akabindeki  يَخْسِفَ اللّٰهُ بِهِمُ الْاَرْضَ  cümlesi, masdar tevilinde  اَمِنَ  fiilinin mef’ûlü konumundadır. Fiilin muzari sıygada gelmesi hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eder.

Masdar-ı müevvel cümlesinde müsnedün ileyhin, lafza-i celâlle gelmesi mehabeti artırmak, kalplerde Allah korkusuyla tehditte mübalağa içindir. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

أْتِيَ  fiilinin,  الْعَذَابُ ’ya isnadı mecâz-ı aklîdir.

Menfi muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiş olan  لَا يَشْعُرُونَۙ  cümlesi, مِنْ حَيْثُ ’nun muzâfun ileyhidir.

[Emin mi oldular?] …اَفَاَمِنَ  inkâri istifham üslubunda gelmiş olan bu cümle, gerçekte İslâm’ı çürütmek uğrunda bir takım hile ve yollara başvuran müşriklere tehdittir. 

يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ  ibaresinde fiilin faili olarak gelen azap kendi iradesiyle hareket eden irade sahibi bir varlık yerine konarak tehdidin artması sağlanmıştır. İstiare vardır.

مَكَرُوا - السَّيِّـَٔاتِ - الْعَذَابُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

“Fesat planları yapanlar (اَفَاَمِنَ)  emin mi oldular?” buyurulmuştur. Arapçada mekr, gizlice fesat çıkarma gayretine girmek anlamına gelir. Bunların, Mekkelilerle Medine'nin etrafında yer alan kimselerin olduğu kastedilmiştir. Mekr ile de onların hem Hz. Peygambere hem de ashabına eziyet etmek için gizli bir biçimde sarf ettikleri çabaları kastedilmiştir.

Daha sonra Cenab-ı Hakk, onları tenkit için şu üç şeyi ileri sürmüştür:

1. Allah'ın, tıpkı Karun'u yere batırması gibi onları da yere batırması...

2. Onlara hiç ummadıkları bir cihetten azabın gelip çatması ki bununla tıpkı Lût kavmine yapmış olduğu gibi onlara ansızın, hiç beklemedikleri bir sırada gökten bir azabın gelip onları helak etmesi murad edilmiştir.

3. Allah'ın onları dönüp dolaşırlarken yakalayıvermesi, onların da Allah'ı aciz bırakacak olamamaları! (Fahreddin er-Râzî)

خسف; “Yerin bir parçası yerin dibine geçti.” demektir. “Allah onu yerin dibine geçirdi.” anlamındadır. “Biz onu da evini de yere geçirdik.” (Kasas Suresi, 81) ayeti de buradan gelmektedir. Aynı şekilde “Yerin dibine geçti.” denildiği gibi “Yerin dibine geçirildi.” de denir.

Ayet-i kerimedeki soru inkâr anlamındadır. Yani onlar yalanlayanların başına gelen ceza gibi bir cezasının kendilerini de gelip bulmayacağından yana emin olmamalıdırlar.

Yahut Lût kavmine ve başkalarına yapıldığı gibi “Fark edemeyecekleri bir taraftan kendilerine azabın gelip çatacağından yana emin mi oldular?” Bununla Bedir gününün kastedildiği de söylenmiştir. Çünkü onlar o gün helak edildiler ve hesaplarına hiç öyle bir şeyi katmamışlardı. (Kurtubî)