Nahl Sûresi 66. Ayet

وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِه۪ مِنْ بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَبَناً خَالِصاً سَٓائِغاً لِلشَّارِب۪ينَ  ...

Şüphesiz (sağmal) hayvanlarda da sizin için bir ibret vardır. Onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (süzülen) içenlere halis ve içimi kolay süt içiriyoruz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنَّ ve şüphesiz
2 لَكُمْ sizin için
3 فِي vardır
4 الْأَنْعَامِ hayvanlarda ن ع م
5 لَعِبْرَةً ibret(ler) ع ب ر
6 نُسْقِيكُمْ size içiriyoruz س ق ي
7 مِمَّا olandan
8 فِي
9 بُطُونِهِ onların karınlarında ب ط ن
10 مِنْ
11 بَيْنِ arasıdan ب ي ن
12 فَرْثٍ fışkı ف ر ث
13 وَدَمٍ ile kan د م و
14 لَبَنًا süt ل ب ن
15 خَالِصًا halis خ ل ص
16 سَائِغًا lezzetli س و غ
17 لِلشَّارِبِينَ içenler için ش ر ب
 
Sağmal hayvan” diye çevirdiğimiz en‘âm kelimesinin koyun, keçi, sığır ve deveyi kapsadığı belirtilmektedir (İbn Atıyye, III, 404; Şevkânî, III, 197).
 Yeryüzünü yağmur suyu ile besleyip diğer birçok imkân yanında hayvanlar için besinlerin yetişmesini sağlayan yüce kudret, hayvanların aldığı gıdalardan oluşan sütün de insanlar tarafından besin olarak kullanılmasına dikkat çekmektedir. Arzı su ile besleyen Allah, insanı da muhtelif gıdalarla beslemekle birlikte besin değeri bakımından bunların başında süt geldiğinden âyette bu besin özellikle söz konusu edilmiştir. Yağmurun toprağı besleyiciliği yanında, yağmur olayının cereyanı da ibret konusu olduğu gibi sütün hem besleyiciliği hem de hayvan bedenindeki oluşumu, Allah’ın hikmetli yaratıcılığına delâleti bakımından son derece anlamlı olduğu için âyette bu hususa bilhassa dikkat çekilmiştir.
“Besin artıkları” diye çevirdiğimiz âyet metnindeki fers kelimesi, gıdaların sindirim sırasında besleyici unsurları alınan ve artık canlının metabolizması için hiçbir değeri kalmayan, bir süre sonra dışkı halinde dışarı atılacak olan artıkları ifade eder. Âyette sütün, bu besin artığı ile kan arasında bir konumda olduğu belirtilmektedir. Çünkü besin artığı büsbütün faydasız bir maddedir, kan da hayvanın kendi bedeni için gereklidir; süt ise bir salgı bezi ürünü olup besin artığı gibi faydasız değildir; kan gibi hayvanın kendi bedeni için gerekli de değildir; bu ikisinin arasında bir konumda bulunmaktadır ki o da hayvanın bedeninden çıktıktan sonra içenlere yararlı bir madde olmasıdır.
 Âyetin bu kısmı şöyle de açıklanmıştır: Süt, vücuttaki besin artığının bulunduğu sistem ile kanın bulunduğu sistem arasından gelmekte, bunlara asla karışmamaktadır; bu sebeple de kimyasal yapısı ve özellikleriyle onlardan farklı bir değer taşımaktadır. Âdeta süt ile diğer iki madde (kan ve besin artığı) arasına Allah’ın kudretiyle bir perde çekilmekte, sütün bunlardan birine veya ikisine karışarak renk, tat ve kokusu bakımından saflığının bozulması önlenmektedir (bk. Zemahşerî, II, 334).
 Bize göre şöyle bir yorum da mümkündür: Besinlerin önemli bir kısmı kana karışmakta, bir kısmı da dışarı atılmaktadır. Bu ikisi dışında (arasında) kalıp vücudun yine besinlerden ürettiği bir nesne daha vardır ki bu da başkalarını besleyen ve içimi lezzetli olan süttür.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 415-416
 
لبن Lebene : لَبَنٌ süt demektir. Fiil olarak لَبِنَ ise süt içirmektir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de isim olarak sadece 2 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli labnedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ 

 

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. 

لَكُمْ  car mecruru  اِنَّ ’in mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  فِي  harf-i ceri sebebiyyedir. 

فِي الْاَنْعَامِ  car mecruru mahzuf habere müteallıktır. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.

عِبْرَةً  kelimesi  اِنَّ ’nin muahhar ismi olup lafzen mansubdur. 


 نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِه۪ مِنْ بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَبَناً خَالِصاً سَٓائِغاً لِلشَّارِب۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  نُسْق۪يكُمْ  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن dur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.

مَا  müşterek ism-i mevsûl  مِنْ  harf-i ceriyle birlikte  نُسْق۪يكُمْ  fiiline müteallıktır.

ف۪ي بُطُونِه۪  car mecruru ism-i mevsûlün mahzuf sılasına müteallıktır. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مِنْ بَيْنِ  car mecruru   نُسْق۪يكُمْ  fiiline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır.  فَرْثٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

دَمٍ  atıf harfi  وَ la  فَرْثٍ ne matuftur.  لَبَناً  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.

خَالِصاً  kelimesi  لَبَناً in sıfatı olup lafzen mansubdur. 

سَٓائِغاً  kelimesi  لَبَناً in ikinci sıfatıdır.  لِلشَّارِب۪ينَ  car mecruru  سَٓائِغاً a müteallıktır.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

نُسْق۪يكُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  سقي ’dır.

İf’âl babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

شَّارِب۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerredi  olan  شرب  fiilin ism-i failidir.

خَالِصاً  kelimesi; sülâsî mücerredi  olan  خلص  fiilin ism-i failidir.

سَٓائِغاً  kelimesi; sülâsî mücerredi  olan  سوغ  fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ 

 

Ayet, önceki ayetteki …وَاللّٰهُ اَنْزَلَ  cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.  

İlk cümle  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümleleri zamandan bağımsız sübut ifade ederler.

Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  لَكُمْ  mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Lam-ı muzahlakanın dahil olduğu  لَعِبْرَةًۜ  muahhar mübtedadır. 

Mahzuf habere müteallık olan car mecrur  فِي الْاَنْعَامِ ’deki  فِي  harfi, sebebiyet ifade eder. (Mahmud Sâfî)


نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِه۪ مِنْ بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَبَناً خَالِصاً سَٓائِغاً لِلشَّارِب۪ينَ

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  مِنْ  harf-i ceriyle birlikte  نُسْق۪يكُمْ  fiiline müteallık ism-i mevsûl  مَّا ’nın sılası, mahzuftur.  ف۪ي بُطُونِه۪ , bu mahzuf sılaya mütallıktır. Sılanın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

خَالِصاً  ve  سَٓائِغاً , ikinci mef’ûl olan  لَبَناً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

فَرْثٍ  -  دَمٍ  -  لَبَناً  kelimelerindeki tenvinler, nev ve tazim ifade eder.

اَنْعَامِ  فَرْثٍ  دَمٍ  -  بُطُونِه۪  ve  نُسْق۪يكُمْ  -  شَّارِب۪ينَ  -  لَبَناً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr, 

مِنْ ‘lerde, reddü’l-acüz ale’s-sadr  sanatları vardır.

“İçenler için kolay…” ibaresinde idmâc vardır. Bir içeceğin içiminin kolay olması demek, içenlerin beğeneceği, hoşlanacağı bir içecek olması anlamını da taşır.

نُسْق۪يكُمْ : Ebu Ubeyde bu fiili,  نَ ’un dammesiyle okunmasını tercih ederek “Çünkü bu, devamlı bir içecektir. Bu gibi yerlerde genel olarak if’âl babı kullanılır.” demiştir.

Birinci  مِنْ  ba’z manasınadır, çünkü süt karınlarındakinin bir kısmından olur, ikincisi de ibtidaiyyedir. Mesela,  سقيتُ مِنَ الحوض  (havuzdan içtim) gibi. Zira fışkı ile kan arasında içirme işinin başladığı bir yer vardır.

İkinci  نسْق۪يكُمْ  , مِنْ ’e mütaallıktır ya da  لَبَناً ’den haldir, nekre olduğu ve ibret konusunun o olduğuna dikkat çekmek için ondan önce gelmiştir. (Beyzâvî)

Ayette  بُطُونِه۪  kelimesindeki zamir ayetin baş tarafındaki  اَنْعَامِ  ismine aittir. Normalde  في بطونها  denilmesi beklenirdi.

1.  الْاَنْعَامِ  lafzı, tıpkı  رهط  (cemaat),  قومٌ  (kavim),  بقر  (sığır),  نعام  (davar) kelimeleri gibi bir topluluğu, bir grubu ifade etmek için konulmuş olan müfred bir lafızdır. O halde bu, lafız cihetiyle müfred bir lafızdır. Binaenaleyh bunun zamiri de müfred zamiri olur ki bu zamir müzekker, mana bakımından da çoğuldur.

2. Bu, “Bizim bahsettiğimiz şeylerin karınlarında” manasındadır. Bu, Kisaî’nin bu konuda verdiği cevaptır. Müberred ise şöyle der: Bu husus, Kur'an’da yaygındır. Cenab-ı Hak Abese Suresi 11-12. Ayetlerde  كَلَّا إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ ﴿١١﴾ فَمَن شَاءَ ذَكَرَهُ  buyurmuştur ki “Onunla öğüt almak isteyen herkes onunla öğüt alır.” takdirindedir. Bu, ancak müennesliği hakiki olmayanlar hakkında böyledir. Hakiki müennes olanlara gelince bu caiz olmaz.

3. Burada bir hazif bulunup onun takdiri “Size onun karnında bulunanların bir kısmından yani  sütten içiririz.” şeklindedir. Çünkü, onun karnında bulunanların tamamı süt değildir.

Ayetteki “İçenlerin boğazından kolaylıkla geçen” tabiri “içenlerin boğazlarından leziz ve afiyetli bir şekilde geçen…” demektir. Arapçada, “İçecek şey, boğazdan kolaylıkla geçti, sahibi yani içen de onu kolaylıkla geçirdi (yuttu).” denir. Bir başka ayette geçen [O, neredeyse onu yutamayacaktı. (İbrahim Suresi, 17)] ayetinde de bu manadadır. (Fahreddin er-Râzî)

الْاَنْعَامِ  kelimesi müfred formunda gelip cemi manası ifade eden bir lafızdır. Bu yüzden zamiri müfred olarak gelmiştir. Her bir deve, inek, koyun ve keçi grubunu niteler. (Âşûr)

لِلشَّارِب۪ينَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)