وَمِنْ ثَمَرَاتِ النَّخ۪يلِ وَالْاَعْنَابِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَراً وَرِزْقاً حَسَناًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمِنْ | ve |
|
2 | ثَمَرَاتِ | meyvalarından |
|
3 | النَّخِيلِ | hurma ağaçlarının |
|
4 | وَالْأَعْنَابِ | ve üzümlerden |
|
5 | تَتَّخِذُونَ | elde edersiniz |
|
6 | مِنْهُ | onlardan |
|
7 | سَكَرًا | sarhoşluk |
|
8 | وَرِزْقًا | ve bir rızık |
|
9 | حَسَنًا | güzel |
|
10 | إِنَّ | şüphesiz |
|
11 | فِي | vardır |
|
12 | ذَٰلِكَ | bunda |
|
13 | لَايَةً | elbette ibret(ler) |
|
14 | لِقَوْمٍ | bir toplum için |
|
15 | يَعْقِلُونَ | aklını kullanan |
|
وَمِنْ ثَمَرَاتِ النَّخ۪يلِ وَالْاَعْنَابِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَراً وَرِزْقاً حَسَناًۜ
Cümle atıf harfi وَ ’la 65.ayete matuftur. مِنْ ثَمَرَاتِ car mecruru mahzuf mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır. Takdiri; ثمر ’dir.
ثَمَرَاتِ muzâftır. النَّخ۪يلِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
الْاَعْنَابِ kelimesi atıf harfi وَ ’la النَّخ۪يلِ ’e matuftur.
تَتَّخِذُونَ fiili, mukadder ثَمَرَ ’in sıfatı olarak mahallen merfûdur. تَتَّخِذُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul وَ ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مِنْهُ car mecruru تَتَّخِذُونَ fiiline müteallıktır. سَكَراً mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
رِزْقاً kelimesi atıf harfi وَ ’la سَكَراً ’a matuftur. حَسَناً kelimesi رِزْقاً ’ın sıfatı olup lafzen mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. ف۪ي ذٰلِكَ car mecruru اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
ذا işaret ismi, sükun üzere mebni, mahallen mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir, mecrurdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin muahhar isminin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
اٰيَةً kelimesi اِنَّ ’nin muahhar ismi olup fetha ile mansubdur.
لِقَوْمٍ car mecruru اٰيَاتٍ mahzuf sıfatına müteallıktır.
يَعْقِلُونَۙ fiili لِقَوْمٍ ’in sıfatı olarak mahallen mecrurdur. يَعْقِلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمِنْ ثَمَرَاتِ النَّخ۪يلِ وَالْاَعْنَابِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَراً وَرِزْقاً حَسَناًۜ
Ayet, 65. ayetteki …وَاللّٰهُ اَنْزَلَ cümlesine matuftur. Sübut ifade eden isim cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. مِنْ ثَمَرَاتِ mukadder mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber, ibtidaî kelam olan تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَراً وَرِزْقاً حَسَناًۜ cümlesi, takdiri ثمر olan mukadder mübtedanın sıfatıdır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Mef’ûl konumundaki سَكَراً ve رِزْقاً kelimelerindeki tenvin nev ve tazim ifade eder. رِزْقاً için sıfat olan حَسَناًۜ , ıtnâb babındandır.
مِنْ ثَمَرَاتِ النَّخ۪يلِ وَالْاَعْنَابِ [Hurmanın ve üzümün meyvelerinden] ibaresi bir mahzufa müteallıktır yani size hurma ve üzümün şırasından içiriyoruz demektir.
تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَراً [Ondan içki edinirsiniz.] cümlesi içirmeyi açıklamak için yeni bir söz başıdır, veya mahzuf bir ثَمَرَ kelimesi için sıfattır.
النَّخ۪يلِ - ثَمَرَاتِ - لْاَعْنَابِ - رِزْقاً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
مِنْهُ tekid için bir tekrardır veya sıfatı تَتَّخِذُونَ olan mahzufun haberidir yani مِنْ ثَمَرَاتِ النَّخ۪يلِ وَالْاَعْنَابِ ثمرًا تَتَّخِذُونَ مِنْهُ demektir. Her iki mülahazaya göre zamirin müzekker olması mahzuf olan عصير ’a muzâf olmasındandır ya da ثَمَرَاتِ kelimesi ثمر manasınadır. سكر ise masdardır, içkiye ad olmuştur.
وَرِزْقاً حَسَناً [Ve güzel bir rızık] yani kuru hurma, kuru üzüm, pekmez ve sirke gibi. Ayet eğer içki yasağından önce ise içkinin mekruh olduğunu göstermektedir, eğer sonra ise itâbı (kınama) da minneti de içine almaktadır. سكر ’in hurma şırası olduğu da, yiyecek olduğu da söylenmiştir. (Beyzâvî)
Ayet-i kerimede, çeşitli meyvelerden elde edilen suların bize rızık olarak verildiği ifade edilmekte ve aklını kullanan insanlar için bunda Allah’ın varlığını, birliğini, kudret ve kuvvetini gösteren deliller bulunduğu beyan edilmektedir. (Taberî)
Eğer “İçki haramdır. Öyle ise Cenab-ı Hak nasıl onu nimetler sadedinde zikretmiştir?” denirse buna şu iki şekilde cevap verilir:
1. Bu sure, Mekkî'dir. İçkinin haram kılınışı ise Maide Suresinde gelmiştir. (O da Medenî'dir). Binaenaleyh bu ayetin nüzulü henüz içki haram değilken olmuş olur.
2. Burada bir neshin olduğunu söylemeye gerek yoktur. Çünkü Allah Teâlâ, bu şeylerde bulunan faydalı şeylerden bahsetmiş ve müşriklere bunlardan bahsederek hitap etmiştir. İçki ise onların içtikleri şey cinsindendir. O halde içki onlar açısından sırf bir faydadır. Hak Teâlâ sonra bu ayette onun haram kılınacağına da dikkat çekmiştir. Çünkü burada içki ile güzel bir rızkı ayrı ayrı zikretmiştir. Dolayısıyla içkinin güzel bir rızık olmaması gerekir. İçkinin, şehvet (nefsânî arzu) açısından güzel olduğu ve güzel göründüğünde şüphe yoktur. Binaenaleyh bu ifade ile onun şeriat nazarında güzel olmadığının söylenmiş olması gerekir. Bu da ancak onun haram kılınmış olması halinde mümkündür.(Fahreddin er-Râzî)
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesidir. Sübut ve istimrar ifade eden bu cümle faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. ف۪ي ذٰلِكَ car mecruru اِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. اِنَّ ’nin muahhar ismi olan لَاٰيَةً ’e dahil olan لَ , tekid ifade eden lam-ı muzahlakadır.
İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret edildiğinde istiare oluşur. Câmi’, her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
İşaret ismine dahil olan ف۪ي harfinde de istiare vardır. Bu harfteki zarfiye özelliği nedeniyle işaret edilen ayet, içine girilecek maddi bir şeye benzetilmiştir. Câmi’, her ikisinde de bulunan mutlak irtibat özelliğidir.
Ayetin sonunda gelen muzari fiil sıygasındaki يَعْقِلُونَ cümlesi, لِقَوْمٍ için sıfattır. Sıfatlar ıtnâb babındandır. Muzari fiil hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
قَوْمٍ ve لَاٰيَةً kelimelerindeki tenvin nev ve tazim ifade eder.
لَاٰيَةً [ayet] kelimesinin umum için olduğu halde dinleyen topluma tahsis edilmesi, istifade edenlerin, ancak dinleyenler olması sebebiyledir.
يَعْقِلُونَ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)