Nahl Sûresi 68. Ayet

وَاَوْحٰى رَبُّكَ اِلَى النَّحْلِ اَنِ اتَّخِذ۪ي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَۙ  ...

Rabbin, bal arısına şöyle ilham etti: “Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan (kovanlardan) kendine evler edin.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَوْحَىٰ şöyle vahyetti و ح ي
2 رَبُّكَ Rabbin ر ب ب
3 إِلَى
4 النَّحْلِ bal arısına ن ح ل
5 أَنِ
6 اتَّخِذِي edin ا خ ذ
7 مِنَ
8 الْجِبَالِ dağlardan ج ب ل
9 بُيُوتًا evler ب ي ت
10 وَمِنَ ve
11 الشَّجَرِ ağaçlardan ش ج ر
12 وَمِمَّا ve
13 يَعْرِشُونَ kurdukları çardaklardan ع ر ش
 
“İlham etti” şeklinde çevirdiğimiz evhâ fiilinin türetildiği vahiy kavramı [farklı anlamları için bk. “Tefsire Giriş” bölümü, “I. Kur’ân-ı Kerîm A) Tanımı ve özellikleri 2. Vahiy” başlığı] burada “canlının kendisine yararlı olanları alması, zararlılardan sakınması ve kendi geçimini sağlaması hususunda muhtaç olduğu becerileri Allah Teâlâ’nın onda yaratması” anlamındaki ilham karşılığında kullanılmıştır (Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, III, 1156). Psikolojide buna içgüdü denmektedir.
 Arıya yapması ilham edilen “yuvalar”dan maksat, arıların ağaç kovukları gibi uygun doğal mekânlarda veya insanların özel olarak hazırladığı kovanlarda kendi ürünleriyle oluşturdukları petekler ve her petekte bulunan altıgen gözcüklerdir. Bal arısı, Allah’ın verdiği ilham veya içgüdü sayesinde, bizzat kendisinin ürettiği bal mumuyla kendi yuvasını yapmakta, dalak içine milimetrik ölçülerle altıgen prizma şeklinde gözcükler yerleştirmektedir. Âyetteki deyimiyle “her türlü besleyici ürünler”den nektar denilen bal ham maddesi ve çiçek tozu toplayarak bunları hem kendi tüketimi için hem de bal ve bal mumu yapmak için değerlendirmektedir. Bu arada meyve, sebze ve ekinlerde tozlaşmayı sağlama konusunda da bütün diğer böceklerin toplamından daha fazla iş görmektedir.
 Âyette arının ürettiği madde için “şerâb” (şerbet) kelimesinin kullanılması ilgi çekicidir. Arı topladığı nektarı, normal midesinden ayrı, özel olarak bu maksatla yaratılmış bulunan bal midesine toplayıp kovana taşımakta; burada bir genç arı bu maddeyi hortumuyla emip kendi midesine aktarmakta ve onu şerbet kıvamına gelecek şekilde işleme tâbi tutmaktadır. Artık bal hâsıl olmuştur; bundan sonra şerbet peteklerde bir süre havalandırılarak katılaşması sağlandıktan sonra, üzeri bal mumuyla kapatılıp izole edilmek suretiyle bozulması önlenir. Böylece Allah’ın lutuf ve ihsanıyla insanlar için besleyiciliği yanında şifa değeri de taşıyan yeni bir besin daha ortaya çıkmış olur. Bütün bunlar olağan üstü bir sanat kabiliyetinin tezahürü olup Allah’ın yaratıcı kudretini ve hikmetini hesaba katmadan, basit bir hayvanın böyle bir eseri ve ürünü nasıl meydana getirebildiği sorusunu cevaplandırmak mümkün değildir. “İşte bunda dadüşünen bir topluluk için delil bulunmaktadır.”
Kurtubî’ye göre âyetin “Onda (balda) insanlara şifa var” meâlinde-ki kısmı, bazı mutasavvıfların, “Velîlik makamına ulaşmak için belâlara razı olmak gerekir, velîye tedavi câiz değildir” şeklindeki fikrini çürüt-mektedir (X, 145-146). Balın şifalı olduğuna dair bazı hadisler de rivayet edilmiştir (bk. İbn Kesîr, IV, 501-503; Şevkânî, III, 200); ayrıca modern tıpta da bileşimindeki sakaroz, friktoz, protein, asit, organik ve madenî maddeler dolayısıyla balın hem şifa verici hem de koruyucu bir özelliğe sahip olduğu kabul edilmektedir. 
“Rabbinin koyduğu kanunlara boyun eğerek çizdiği yollardan git!” şeklinde çevirdiğimiz cümle, arıların uçuşlarında izlediği yolların da farklılığına ve ilginçliğine dikkat çekmektedir. 1940’larda yapılan bir tesbite göre arılar, genellikle güneşin konumundan yararlanarak yönlerini ayarlamakta; ayrıca rüzgârın yönü, dünyanın manyetik alanı gibi başka imkânlardan da yararlanmaktadır. Arıların, kovan üzerinde daire veya 8 çizerek birbirlerine yol tarif ettikleri, çiçek alanları hakkında bilgi aktardıkları, bu bilgileri alan diğer arıların, bilmedikleri çiçek alanlarını kolaylıkla buldukları, dönüşlerinde ise “arı hattı” denilen en kestirme yolu kullandıkları da bilinmektedir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 416-418
 

وَاَوْحٰى رَبُّكَ اِلَى النَّحْلِ اَنِ اتَّخِذ۪ي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَۙ

 

 

Fiil cümlesidir. وَ  istinâfiyyedir.  اَوْحٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. رَبُّكَ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اِلَى النَّحْلِ  car mecruru  اَوْحٰى  fiiline müteallıktır. 

اَنِ  tefsiriyyedir.  اتَّخِذ۪ي  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Muttasıl zamir  ي  fail olarak mahallen merfûdur.

مِنَ  harf-i ceri teb’izdir. 

مِنَ الْجِبَالِ  car mecruru  اتَّخِذ۪ي  fiiline müteallıktır.  بُيُوتاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مِنَ الشَّجَرِ  car mecruru atıf harfi  وَ la  مِنَ الْجِبَالِ ye matuftur. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ile matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَا  müşterek ism-i mevsûl,  مِنَ  harf-i ceriyle birlikte  مِنَ الْجِبَالِ ’ye matuftur. İsm-i mevsûlün sılası  يَعْرِشُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

يَعْرِشُونَ  fiili  نَ ’un subutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اتَّخِذ۪ي  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  أخذ ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

وَاَوْحٰى رَبُّكَ اِلَى النَّحْلِ اَنِ اتَّخِذ۪ي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَۙ

 

وَ  istînâfiyyedir. Ayet, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin izafet formunda gelmesi veciz ifade kastının yanında, Hz. Peygambere şan ve şeref ifade eder. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Tefsiriyye veya masdar harfi  اَنِ  ve akabindeki …اتَّخِذ۪ي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً  cümlesi, vahyi açıklamaktadır. Takdir edilen  ب  harfiyle birlikte  اَوْحٰى  fiiline müteallıktır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları: 

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh Usulü, s. 558-559)

أنْ  tefsiriyyedir. İstiare-i temsiliyye için terşîh ifade eder. (Âşûr)

Cümledeki car mecrurlar مِنَ الشَّجَرِ  ve  مِمَّا , emir fiil  اتَّخِذ۪ي ‘ye müteallık olan  مِنَ الْجِبَالِ  matuftur.  مِنَ  harfiyle birlikte  اتَّخِذ۪ي  fiiline müteallık olan müşterek ism-i mevsûlün sılası olan  يَعْرِشُونَۙ , muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

بُيُوتاً ’deki tenvin nev ve tazim ifade eder.

مِنَ الْجِبَالِ ’deki  مِنَ , teb'iz içindir. (Muhyiddin Derviş) Bu konuda farklı görüşler zikredilmiştir.

İnsanların evlerinde yerleşmiş ve insanların mülkiyetinde bulunan arılar: Birincisi, “Dağlardan, ağaçlardan... evler edinin.” ifadesi  ile  ikincisi de “... onların kurdukları çardaklardan evler edinin.” ifadesi ile anlatılmıştır. Bu çardaklar, arıların petekleridir. Buna göre eğer “Bu ayetteki  مِنَ  harf-i cerlerinin manası nedir? Bunun yerine  في  harf-i ceri kullanılmalı değil miydi?” denilirse biz deriz ki: “Bununla ‘ba'diyet (kısmîlik)’ manası ile o arıların evlerinin, her dağ ve her ağaçta yapılmaması, aksine menfaatlerine uygun ve kendilerine münasip yerlerde yapılması kastedilmiştir.” (Fahreddin er-Râzî)

الجِبالِ  ve ona matuf olan şeylerin başına gelen  مِنَ  harfi  في  manasındadır.  مِنَ  harfinin aslı ibtidaiyyedir. Burada zarf manasındaki  في  yerine gelmiştir. Çünkü arılar yuvalarını dağların oyuklarına, ağaç dallarına veya ağaç saplarına değil kendilerine özel olarak bina ederler. (Âşûr)

Cenab-ı Hak,   وَاَوْحٰى رَبُّكَ اِلَى النَّحْلِ  [Rabbin bal arasına ilham etti.] buyurmuştur. Arapça’da “ilham etmek” manasında  وحي  ve  أوحي  fiilleri kullanılır. Allah Teâlâ’nın, bal arısına ilham etmesi ise arıların içlerinde, bütün insanların akıllarının anlamaktan aciz kaldığı o enteresan (bal üretme) işini yerleştirmesi demektir. Vahiy, diğer canlılar (hayvanlar) hakkında da ilham manasına gelir.

اَنِ اتَّخِذ۪ي  ibaresi;  بأن اتخذي  demektir (اَنِ  mastariyedir).

اَنِ ’in müfessire olması da caizdir, çünkü vahyetmede söyleme manası vardır.

Zamirin müennes olması mana itibariyledir, çünkü  النَّحْلِ  müzekkerdir.

[Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurduğu çardaklardan] ibaresinde bazı manasına  مِنَ  kullanmıştır, çünkü arılar bütün dağlara, bütün ağaçlara, bütün asma veya çatılara ve her yere yuva yapmaz. Bal üretmek için yaptığı şeye  بُيُوتاً  (ev) denilmesi, insanın evine benzetildiği içindir. Çünkü onda öyle güzel sanat ve öyle doğru taksim vardır ki usta mühendisler ancak aletlerle ve ince araştırmalarla yapabilirler. Belki de buna dikkat çekmek için onu zikretmiştir.  ي ’den dolayı  ب ’nin kesri ile  بِيوتاً  de okunmuştur. (Beyzâvi)

[Senin Rabbin vahyetti.] ibaresinde tecrîd sanatı vardır.

مِنَ ‘lerin tekrarında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

جِبَالِ  شَّجَرِ  ve  بُيُوتاً  يَعْرِشُونَۙ  kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

67-68 ayetlerdeki;  يَعْقِلُونَ  [Düşünüyorlar] ile  يَعْرِشُونَۙ  [Çardak yapıyorlar] cümlelerinde lüzum ma la yelzem sanatı vardır. 

يَعْرِشُونَۙ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)