Nahl Sûresi 65. Ayet

وَاللّٰهُ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ۟  ...

Allah, gökten su indirdi de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz bunda dinleyecek bir toplum için bir ibret vardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَاللَّهُ ve Allah
2 أَنْزَلَ indirdi ن ز ل
3 مِنَ -ten
4 السَّمَاءِ gök- س م و
5 مَاءً bir su م و ه
6 فَأَحْيَا ve diriltti ح ي ي
7 بِهِ onunla
8 الْأَرْضَ yeri ا ر ض
9 بَعْدَ sonra ب ع د
10 مَوْتِهَا ölümünden م و ت
11 إِنَّ şüphesiz
12 فِي vardır
13 ذَٰلِكَ bunda
14 لَايَةً elbette ibret(ler) ا ي ي
15 لِقَوْمٍ bir millet için ق و م
16 يَسْمَعُونَ işiten س م ع
 
Sûrenin baş kısmında Allah’ın varlığına, birliğine ve yaratıcı kudretine dair canlı ve cansız tabiattan deliller gösterilmiş (3-16. âyetler); ardından bu kesin delillere rağmen putları O’nun ortakları olarak tanıyan müşriklerin çeşitli yanlış inanç, kanaat ve davranışları eleştirilerek özelde onlara, genelde de benzer yanlışlıkları tekrarlayan bütün insanlara dinî düşünce, yaşayış ve âkıbetleriyle ilgili uyarıcı ve aydınlatıcı açıklamalar yapılmıştır. Burada ise tekrar insanların ibret nazarıyla bakıp inançlarını düzeltmelerini amaçlayan kanıtlara dönülmekte; özellikle yağmura, süte, bala ve insanın üremesi konusuna dikkat çekilmek suretiyle, insanların zihinleri bir defa daha metafizik problemlere yönlendirilmekte ve onlara bir bakıma tekrar inançlarını gözden geçirmeleri fırsatı verilmektedir.
 Allah’ın gökten su indirmesi yani yağmur olayı Kur’ân-ı Kerîm’de sık kullanılan kozmolojik delillerdendir. Burada yağmurun en genel ifadesiyle ölü toprağa can vermesine ve dolayısıyla organik hayatın oluşumuna dikkat çekilmektedir. Çünkü yeryüzünde proteinlerin oluşumundan uygarlıkların yükselmesine kadar gelişen olaylar zincirinin başlangıcı sudur, yağmurdur. Çöllerin ıssız kalmasının sebebi, orada yağmursuzluk yüzünden hayat şartlarının bulunmamasıdır. Tarihin muhtelif dönemlerinde çeşitli coğrafyalarda zaman zaman yaşanan uzun süreli kuraklıklar, insanların, üzerinde yaşadıkları toprakları, yurtlarını ve yuvalarını kitleler halinde terketmelerine yol açmıştır. Nitekim Türkler’in Orta Asya’dan batıya doğru yaptıkları göçlerin asıl sebebi de kuraklık olmuştur. İşte bunun içindir ki yüce Allah, engin rahmetinin eseri olarak yeryüzüne gökten su indirip orayı diriltmesini, şenlendirmesini kendi varlığının, yaratıcı kudretinin ve lutfunun bir kanıtı olarak ortaya koymaktadır.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 414-415
 

وَاللّٰهُ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  اللّٰهُ  lafza-i celâl mübteda olup lafzen merfûdur.

اَنْزَلَ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

اَنْزَلَ  fetha üzere mebni, mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir.

مِنَ السَّمَٓاءِ  car mecruru  اَنْزَلَ  fiiline müteallıktır.  مَٓاءً  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَحْيَا  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو dir.

بِ  sebebiyyedir.  بِهِ  car mecruru  اَحْيَا  fiiline müteallıktır.  الْاَرْضَ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.

بَعْدَ  zaman zarfı,  اَحْيَا  fiiline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır.

بَعْدَ  ve  قَبْلَ nin geliş şekilleri şöyledir:

1. Başlarına harf-i cer gelmeksizin muzâf olduklarında mansubdurlar.

2. Muzâf olup başlarına harf-i cer geldiğinde mecrur olurlar.

3. Cümleye muzâf olduklarında cümlenin başında  اَنْ  bulunur.

4. Muzâfun ileyhleri hazf edilince damme üzere mebni olurlar. 

Ayette  بَعْدَ  başına harf-i cer gelmeksizin muzâf olduğu için mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَوْتِهَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَحْيَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  حيي ’dir.

İf’âl babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ۟

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

ف۪ي ذٰلِكَ  car mecruru  اِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.

ذا  işaret ismi, sükun üzere mebni, mahallen mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir, mecrurdur. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. 

اٰيَةً  kelimesi  اِنَّ ’nin muahhar ismi olup lafzen mansubdur. 

لِقَوْمٍ  car mecruru  اٰيَةً ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.

يَسْمَعُونَ۟  fiili  لِقَوْمٍ ’in sıfatı olarak mahallen mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)   

يَسْمَعُونَ۟  fiili  نَ  ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  وَ ’ı fail olup mahallen merfûdur.
 

وَاللّٰهُ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ 

 

Ayetin ilk cümlesi müstenefedir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede müsnedün ileyh telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak için Allah ismiyle marife olmuştur. Müsnedin mazi fiil olması hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade eder.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedin fiil olarak gelmesi tahsis ifade eder. Yani suyu gökten indiren sadece Allah’tır. (Âşûr)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Aynı üslupla gelerek haber cümlesine hükümde ortaklık nedeniyle atfedilen  فَاَحْيَا بِهِ cümlesi faide-i haber ibtaidaî kelamdır. 


 اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ۟

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesidir. Sübut ve istimrar ifade eden bu cümle faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  ف۪ي ذٰلِكَ  car mecruru  اِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  اِنَّ ’nin muahhar ismi olan  لَاٰيَةً ’e dahil olan  لَ , tekid ifade eden lam-ı muzahlakadır.

İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret edildiğinde istiare oluşur. Câmi’, her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

İşaret ismine dahil olan  ف۪ي  harfinde de istiare vardır. Bu harfteki zarfiye özelliği nedeniyle işaret edilen ayet, içine girilecek maddi bir şeye benzetilmiştir. Câmi’, her ikisinde de bulunan mutlak irtibat özelliğidir. 

Ayetin sonundaki muzari fiil sıygasındaki  يَسْمَعُونَ  cümlesi,  لِقَوْمٍ  için sıfattır. Sıfatlar ıtnâb babındandır. Muzari fiil teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

قَوْمٍ  ve  لَاٰيَةً  kelimelerindeki tenvin nev ve tazim ifade eder.

لَاٰيَةً  [ayet]  kelimesinin umum için olduğu halde dinleyen topluma tahsis edilmesi, istifade edenlerin, ancak dinleyenler olması sebebiyledir.

السَّمَٓاءِ - الْاَرْضَ  ve  اَحْيَا - مَوْتِهَا  kelime grupları arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.  

السَّمَٓاءِ - الْاَرْضَ ve  اَحْيَا - مَوْتِهَا  kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Ayette bedî’ bir istiare vardır.  مَوْتِ  lafzı çorak, kuru anlamında kullanılmıştır. Yani kuruyup çoraklaştıktan sonra yağmurla hayat bulan yeryüzü, kuru olduğu zamanda ölüye benzetilmiştir. Allah yeryüzüne yağmurla hayat verdiği gibi beşere de hayat verir. Ayet-i kerimede ölü kalpler, çoraklaşmış ölü araziye benzetilmiştir. Kur’an kalplere hayat verir fakat küfür kalpleri öldürür. (İbni Kesir Tefsiri, 595/2 ve Sâbûnî, İbdâu’l Beyan)

Kur'an’ın en büyük gayesi ulûhiyet, nübüvvet, ahiret, kaza ve kader gibi dört temel unsuru izah etmek, iyice anlatmak, zihinlere yerleştirmek olup bu dört unsurdan da en büyüğü ulûhiyeti anlatmaktır. İşte bundan dolayı her ne zaman söz, kâfirlerle ilgili vaîd ve tehditler hakkında uzarsa Cenab-ı Hak tekrar ulûhiyeti izaha başlar. Bu surenin başında da Allah Teâlâ ulûhiyetin delillerini zikretmek istediğinde, söze önce feleklerin kütleleriyle; ikinci olarak insanla; üçüncü olarak hayvanlarla, dördüncü olarak bitkilerle, beşinci olarak da deniz ve karanın çeşitli hallerini zikretmekle başladı. İşte burada bu ayette de ulûhiyetin delillerini yeniden izaha başlayınca, söze semavat ile başlayarak “Allah gökten su indirdi de onunla yere, ölümünden sonra can verdi.” buyurmuştur. Bu, “Allah Teâlâ semayı, kendisinden yağmur yağacak bir tarzda yaratmış ve o yağmur da yerin can bulmasına sebep olmuştur.” demektir. “Yerin dirilmesi” ile kastedilen de ekinler, ağaçlar, çiçekler meyve vermezken meyve verenler haline gelmiş olan ağaçların, faydalı değilken faydalı hale gelmiş olan bitkilerin durumudur. Daha sonra Cenab-ı Hak “Şüphesiz bunda insafla ve düşünerek dinleyen kimseler için delil vardır.” buyurmuştur. Çünkü kalbiyle ve gönlüyle içinden gelerek kulak vermeyen, sanki duymayan bir sağır gibidir. (Fahreddin er-Râzî)

يَسْمَعُونَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)