Nahl Sûresi 73. Ayet

وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَهُمْ رِزْقاً مِنَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ شَيْـٔاً وَلَا يَسْتَط۪يعُونَۚ  ...

Allah’ı bırakıp da, kendilerine göklerden ve yerden hiçbir rızık sağlayamayan ve buna gücü de yetmeyen şeylere tapıyorlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيَعْبُدُونَ ve tapıyorlar ع ب د
2 مِنْ
3 دُونِ başka د و ن
4 اللَّهِ Allah’tan
5 مَا
6 لَا asla
7 يَمْلِكُ veremeyecek م ل ك
8 لَهُمْ kendilerine
9 رِزْقًا rızık ر ز ق
10 مِنَ
11 السَّمَاوَاتِ göklerden س م و
12 وَالْأَرْضِ ve yerden ا ر ض
13 شَيْئًا hiçbir ش ي ا
14 وَلَا ve
15 يَسْتَطِيعُونَ bunu asla yapamayacak olan ط و ع
 
Kadınlar da erkekler de aynı kökten, insan türündendir; dolayısıyla birbirine eşit konumda olup ilke olarak cinsiyet farkı bir ayırım sonucunu doğurmaz; hatta evlât ve torunlar da (sürüp giden nesiller) ana babalarıyla temel değerlerde eşittirler. Bu sebeple karşılıklı hak ve sorumlulukların dayanağı ontolojik değil ahlâkîdir. Şu halde cinsiyet farkı ve bunun bir sonucu olan üreme süreci, evlilik, aile kurumu ve bu kuruma bağlı olarak koca, eş, evlâtlar, torunlar şeklinde statülerin oluşması, insan hayatını geliştiren, zenginleştiren, değerlerin oluşmasına zemin oluşturan ilâhî lutuflardır, nimetlerdir. Bu sebeple Allah-insan ilişkisine ve insanların hayattaki gerçek rollerine bu şekilde bakmayan, Allah’ın birliği, irade ve kudretinin mutlaklığı inancına aykırı olarak tamamen cansız ve güçsüz nesnelere Allah’a denk bir değer yükleyen müşrikler, âyette “bâtıla inanıp Allah’ın nimetine karşı nankörlük etmek”le suçlanmaktadır.
 

وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَهُمْ رِزْقاً مِنَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ شَيْـٔاً وَلَا يَسْتَط۪يعُونَۚ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَعْبُدُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مِنْ دُونِ  car mecruru  مَا ’nın mahzuf haline müteallıktır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  لَا يَمْلِكُ لَهُمْ رِزْقاً ’dır. Îrabtan mahalli yoktur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَمْلِكُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ‘dir.

لَهُمْ  car mecruru  رِزْقاً ‘in mahzuf haline müteallıktır.

رِزْقاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  مِنَ السَّمٰوَاتِ  car mecruru  رِزْقاً ‘ın mahzuf sıfatına müteallıktır.

الْاَرْضِ  atıf harfi  و’ la makabline matuftur.

شَيْـٔاً  mef’ûlu mutlaktan naib olup fetha ile mansubdur. Takdiri; لا يملكون ملكا لا قليلا ولا كثيرا (Ne az ne de çok hiç bir mülkleri yoktur.) şeklindedir. 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَسْتَط۪يعُونَ  fiili  ن ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

يَسْتَط۪يعُونَ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  طوع ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَهُمْ رِزْقاً مِنَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ شَيْـٔاً وَلَا يَسْتَط۪يعُونَۚ

 

Ayet, önceki ayetteki … يَكْفُرُونَ  cümlesine matuftur. Cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Veciz ifade kastına matuf  دُونِ اللّٰهِ   izafeti, gayrının tahkiri içindir.

يَعْبُدُونَ  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ’nın sılası olan …لَا يَمْلِكُ لَهُمْ , menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Aynı üslupta gelen  وَلَا يَسْتَط۪يعُونَۚ  cümlesi, sıla cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

شَيْـٔاً  ve  رِزْقاً  kelimelerindeki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Olumsuz siyakta nekre umuma işarettir.

مِن  harfi ibtidaiyye içindir. Yani semavat ve arzdan gelen rızık demektir.  شَيْئًا  kelimesi de olumsuzlukta mübalağa içindir. (Âşûr)

السَّمٰوَاتِ  ve  الْاَرْضِ  arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

يَسْتَط۪يعُونَۚ  ve  يَمْلِكُ  arasında mürâât-ı nazîr,  مِنْ ‘lerin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

رِزْقاً 'ı masdar kabul edersen  شَيْـٔاً  onunla mansub, yoksa ondan bedel olur.

وَلَا يَسْتَط۪يعُونَۚ [Ve güç yetiremeyen şeylere] ona sahip olamayana yahut hiç gücü olmayana demektir. Burada zamirin cemi yapılıp مَا لَا يَمْلِكُ de tekil yapılması, ما 'nın آلِهَة /ilahlar manasında olmakla beraber tekil olmasındandır. Zamirin kâfirlere ait olması da caizdir yani onların gücü yetmez, üstelik onlar diridirler ancak bazı şeylerde tasarruf ederler, artık cansızlar nasıl güç yetirir? demektir. (Beyzâvî)

Allah Teâlâ, [Onlar, Allah'ı bırakıp da...hiçbir şeye malik olmayan...şeylere taparlar] buyurmuş ve bu ifadede putları, cansız varlıklar için kullanılan  مَا  edatı ile ifade etmiş, sonra da akıl sahipleri için kullanılan bir sıyga ile onlar için  وَلَا يَسْتَط۪يعُونَۚ  [Güçleri yetmez] ifadesini kullanmıştır. Dolayısıyla bu iki husus nasıl birleştirilebilir? denirse, buna şöyle cevap verilir: Allahu Teâlâ, gerçekte hakikat olan şeyi, asıl durumu, (yani onların cansız oluşunu nazar-ı dikkate alarak)  ما  lafzını; putperestlerin, o putlara ilâh olarak inanmalarını (onları canlı-güçlü varlık saymalarını) nazar-ı dikkate alarak, (akıllı varlıklar için kullanılan) ن  ve  و  ile yapılmış (cemi müzekker) sıygasını kullanmıştır. (Fahreddin er-Râzî)