فَلَا تَضْرِبُوا لِلّٰهِ الْاَمْثَالَۜ اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
فَلَا تَضْرِبُوا لِلّٰهِ الْاَمْثَالَۜ
Fiil cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. لاَ nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.
تَضْرِبُوا fiili ن ‘un hazfiyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
لِلّٰهِ car mecruru تَضْرِبُوا fiiline müteallıktır. الْاَمْثَالَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. ٱللَّهَ lafza-i celâli, إِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur.
یَعۡلَمُ fiili, إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. یَعۡلَمُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Munfasıl zamir اَنْتُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. لَا تَعْلَمُونَ haber olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَعْلَمُونَ fiili ن ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
فَلَا تَضْرِبُوا لِلّٰهِ الْاَمْثَالَۜ
فَ istînâfiyye, لَا nafiyedir. Cümle nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Burada doğrudan doğruya müşriklere hitap edilmesi, bu yasağın pek ehemmiyetli olduğunu bildirmek içindir. ‘’Ortak koşmamak’’ yerine, ‘’darb-ı mesel vermeyin’’ ifadesinin kullanılması, herhangi bir şeyde Allah'a ortak koşmayı yasaklamak kastı içindir. Çünkü darb-ı meselin esası, bir hali diğer bir hale, bir kıssayı diğer bir kıssaya teşbih etmektir. Yani hiçbir şeyi Allah'ın şanına teşbih etmeyin! (Ebüssuûd)
اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Burada zamir makamında ism-i celâlin zahir olarak zikredilmesi, hükmün illetini bildirmek içindir. Müsnedün ileyh olan Allah lafzının tekrarlanması hiç şüphesiz müsnedin yani verilen haberin kesinliğini ifade eder.
Lafza-i celâlin, kalplerde haşyet duygularını artıran tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اِنَّ ’nin haberinin, muzari fiil cümlesi olması hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Ta’liliyye cümlesine matuf olan وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede müsnedin menfi muzari fiil sıygasıyla gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Muzari fiilin tecessüm özelliği sayesinde muhayyile harekete geçer ve konuyu anlamak kolaylaşır.
Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karîneler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur'an’da çok örneği vardır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ cümlesi ile وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
يَعْلَمُ - لَا تَعْلَمُونَ kelimeleri arasında tıbâk-ı selb, iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bu cümle mezkur yasağın illeti ve ondan dolayı ceza vaîdidir. Yani Allah Teâlâ sizin yaptıklarınızın ve yapmadıklarınızın hakikatini ve gayet ağır ve çirkin şeyler olduklarım bilir; siz ise bunu bilemezsiniz; bilmiş olsaydınız onları yapmazdınız. Yahut Allah Teâlâ eşyanın hakikatini bilir; siz ise bilemezsiniz. Onun için siz kendi yanlış görüşlerinizi bırakın ve size gelen emirlere ve yasaklara uyun! Şöyle bir mana da verilebilir: Siz Allah'a darb-ı mesel vermeyin; şüphesiz O, nasıl misal verdiğinizi bilir, siz bilemezsiniz. Bu yüzden de dalalet uçurumlarından yuvarlanırsınız. (Ebüssuûd)