اَلَمْ يَرَوْا اِلَى الطَّيْرِ مُسَخَّرَاتٍ ف۪ي جَوِّ السَّمَٓاءِۜ مَا يُمْسِكُهُنَّ اِلَّا اللّٰهُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَلَمْ |
|
|
2 | يَرَوْا | bakmadılar mı? |
|
3 | إِلَى |
|
|
4 | الطَّيْرِ | kuşlara |
|
5 | مُسَخَّرَاتٍ | O’nun emrine boyun eğdirilmiş |
|
6 | فِي |
|
|
7 | جَوِّ | boşluğunda |
|
8 | السَّمَاءِ | göğün |
|
9 | مَا | yoktur |
|
10 | يُمْسِكُهُنَّ | onları tutan |
|
11 | إِلَّا | başka |
|
12 | اللَّهُ | Allah’tan |
|
13 | إِنَّ | şüphesiz |
|
14 | فِي | vardır |
|
15 | ذَٰلِكَ | bunda |
|
16 | لَايَاتٍ | ayetler |
|
17 | لِقَوْمٍ | bir kavim için |
|
18 | يُؤْمِنُونَ | inanan |
|
Yer çekimine rağmen boşlukta durmayı başaran kuşlar aslında Allah’ın başka bir yasasına boyun eğmektedirler. İnsanların meskenlerde barınması; soğuğa, sıcağa vb. olumsuz tabiat şartlarına karşı korunmak için ihtiyaç duyduğu şeyleri gerek tabiatta hazır bularak gerekse Allah’ın en büyük ihsanı olan kendi zihinsel yetenekleri ve becerileriyle kullanışlı hale getirerek elde etmesi de, hep O’nun tabiatta işlettiği yasaları sayesinde mümkün olmaktadır. 81. âyetteki “(Allah) mâruz kalabileceğiniz düşman gücünden sizi koruyacak zırhlar yapma imkânı bahşetti” meâlindeki ifadede, zırh örneği zikredilerek insanın korunmaya çalıştığı tehlikeler arasında onun kendi türünün de sayılması ilgi çekicidir. Gerçekten tarih, insanın en büyük düşmanının yine insan olduğunu göstermektedir. Endülüslü âlim ve düşünür İbn Hazm bu gerçeği şöyle dile getirir: “İnsanın insanlardan çektiği acılar, yırtıcı hayvanlardan, zehirli yılanlardan çektiği acılardan daha fazladır. Çünkü bütün bu söylediklerimizden korunabiliriz; fakat insanlardan tam olarak korunmak mümkün değildir” (el-Ahlâk ve’s-siyer, s. 81). İşte insanın eski dönemlerdeki zırh benzeri çeşitli savunma araçları yaparak hemcinslerinden gelecek zararlardan korunması da âyette Allah’ın ibret alınması gereken bir lutfu olarak gösterilmiştir. 81. âyetin son kısmını açıklarken Taberî’nin de kaydettiği gibi (XIV, 156) Allah Teâlâ bütün bu nimetleri verirken ve bunları hatırlatırken insanlardan sadece şunu istemektedir: Saygıyla Allah’a yönelsinler, birliğini tanıyarak O’na teslim olsunlar, boyun eğsinler ve yalnız O’na kul olsunlar.
اَلَمْ يَرَوْا اِلَى الطَّيْرِ مُسَخَّرَاتٍ ف۪ي جَوِّ السَّمَٓاءِۜ
Hemze istifhamdır. لَمۡ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
يَرَوْا şart fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِلَى الطَّيْرِ car mecruru يَرَوْا fiiline müteallıktır.
مُسَخَّرَاتٍ kelimesi الطَّيْرِ ‘nin hali olup nasb alameti kesredir. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır.
ف۪ي جَوِّ car mecruru مُسَخَّرَاتٍ ‘e müteallıktır. السَّمَٓاءِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
مُسَخَّرَاتٍ kelimesi, sülasi mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mefûludür.
مَا يُمْسِكُهُنَّ اِلَّا اللّٰهُۜ
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُمْسِكُهُنَّ merfû muzari fiildir.
Muttasıl zamir هُنَّ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اِلَّا hasr edatıdır. اللّٰهُ lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur.
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
ف۪ي ذٰلِكَ car mecruru اِنَّ ‘nin mahzuf haberine müteallıktır. ذا işaret ismi, sükun üzere mebni, mahallen mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir, mecrurdur. لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
اٰيَاتٍ kelimesi اِنَّ ‘nin muahhar ismi olup lafzen mecrur mahallen mansubdur. Nasb alameti kesredir. Cemi müennes salim kelimeler harekeler hareke ile îrablanır.
لِقَوْمٍ car mecruru اٰيَاتٍ mahzuf sıfatına müteallıktır. يُؤْمِنُونَ fiili لِقَوْمٍ ‘in sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
يُؤْمِنُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَلَمْ يَرَوْا اِلَى الطَّيْرِ مُسَخَّرَاتٍ ف۪ي جَوِّ السَّمَٓاءِۜ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Hemze inkârî istifham harfidir. Yani onlar (kâfirler) mutlaka bu gibi nesnelerin benzerlerini görmüşlerdir. O halde Allah’ın sonsuz güç ve kuvveti kendileri için görünür bir hal alsın ve böylece Allah’tan korksunlar diye onlara ne oluyor da bu nesneler (yaratıklar) üzerinde düşünmüyorlar? manasında mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca ayette tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Takrirde muhatabın bildiği bir şey soru şeklinde dile getirilir ve ondan bunu tasdik etmesi istenir. Bunda ikna edici, inandırıcı delil vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümle muzari sıygada gelerek hudûs, teceddüt istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
مُسَخَّرَاتٍ kelimesi الطَّيْرِ ‘nin halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Bu ayet bu minvalde incelenebilecek en güzel ayetlerdendir. İlk olarak يَرَوْا fiili ile kastedilen müşriklerle bu ayetin sonunda zikredilen قَوْمٍ يُؤْمِنُونَ / müminler arasında bir karşıtlık vardır. (Âşûr)
Allah Teâlâ bu ayet-i celilede, kendisine ortak koşanları kendisini birlemeye ve kudretini görmeye davet ederek, yerle gök arasında uçan kuşlara bakıp onlardan ibret almalarını emrediyor. Zira bu kuşlar hava boşluğunda ancak Allah'ın kudretiyle durmaktadırlar. İman eden bir topluluk bunlara bakarak büyük ibretler alır. Kâfirler ise bunları düşünmekten uzaktırlar. (Taberî)
Bu ifade de mübalağa vardır; çünkü teshirin manası, bir şeyi başkasına boyun eğdirmek ve dilediği gibi onda tasarruf edebilecek hale getirmektir.(Ebüssuûd)
مَا يُمْسِكُهُنَّ اِلَّا اللّٰهُۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Menfi muzari fiil cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümle kasrla tekid edilmiştir. مَا ve اِلَّٓا ile oluşan kasr, fiille fail arasındadır. يُمْسِكُهُنَّ maksûr/sıfat, اللّٰهُ maksûrun aleyh/mevsûftur. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur. Kasr üslubuyla, onları Allah’tan başkasının tutmadığını kesin bir dille belirtilmiştir.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük, haşyet duyguları uyandırmak ve kavmi korkutmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. ف۪ي ذٰلِكَ , mahzuf mukaddem habere müteallıktır. اِنَّ ’nin muahhar ismi olan لَاٰيَاتٍ ’e dahil olan لَ , tekid ifade eden lam-ı muzahlakadır.
Tecessüm ve cem ifade eden ذٰلِكَ ile duruma işaret edilmiştir.
ذٰلِكَ ; bu delillere dikkat çekmek ve muhatabın zihnine iyice yerleştirmek için gelmiştir.
Allah’ın, ayetin başında söylediği hususları net bir şekilde göstererek dikkati çekmek ve onları yüceltmek kastıyla gelen işaret ismi ذٰلِكَ ‘de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret edildiğinde istiare oluşur. Câmi’, her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
İşaret ismine dahil olan ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla işaret edilenler, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. İşaret edilenler hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Bahsedilenlerin derecesinin yüksekliğini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
Ayetin sonunda bulunan muzari fiil sıygasındaki يُؤْمِنُونَ cümlesi لِقَوْمٍ için sıfattır. Sıfatlar ıtnâb babındandır.
قَوْمٍ ve لَاٰيَاتٍ kelimelerindeki tenvin nev ve tazim ifade eder.
اٰيَاتٍ [ayetler] umum için oldukları halde dinleyen topluma tahsis edilmiştir; çünkü o ayetlerden istifade edenler, ancak dinleyenlerin meydana getirdiği bir toplumdur. (Ebüssuûd)