وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ بُيُوتِكُمْ سَكَناً وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ جُلُودِ الْاَنْعَامِ بُيُوتاً تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ وَيَوْمَ اِقَامَتِكُمْۙ وَمِنْ اَصْوَافِهَا وَاَوْبَارِهَا وَاَشْعَارِهَٓا اَثَاثاً وَمَتَاعاً اِلٰى ح۪ينٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَاللَّهُ | ve Allah |
|
2 | جَعَلَ | yaptı |
|
3 | لَكُمْ | sizin için |
|
4 | مِنْ |
|
|
5 | بُيُوتِكُمْ | evlerinizi |
|
6 | سَكَنًا | oturma yeri |
|
7 | وَجَعَلَ | ve yaptı |
|
8 | لَكُمْ | sizin için |
|
9 | مِنْ |
|
|
10 | جُلُودِ | derilerinden |
|
11 | الْأَنْعَامِ | hayvan |
|
12 | بُيُوتًا | evler |
|
13 | تَسْتَخِفُّونَهَا | kolayca kullanacağınız hafif |
|
14 | يَوْمَ | gününüzde |
|
15 | ظَعْنِكُمْ | göç |
|
16 | وَيَوْمَ | ve gününüzde |
|
17 | إِقَامَتِكُمْ | ikamet |
|
18 | وَمِنْ | ve |
|
19 | أَصْوَافِهَا | yünlerinden |
|
20 | وَأَوْبَارِهَا | ve yapağılarından |
|
21 | وَأَشْعَارِهَا | ve kıllarından |
|
22 | أَثَاثًا | giyilecek, döşenecek eşya |
|
23 | وَمَتَاعًا | ve geçimlik |
|
24 | إِلَىٰ | -ye kadar |
|
25 | حِينٍ | bir süre- |
|
Yer çekimine rağmen boşlukta durmayı başaran kuşlar aslında Allah’ın başka bir yasasına boyun eğmektedirler. İnsanların meskenlerde barınması; soğuğa, sıcağa vb. olumsuz tabiat şartlarına karşı korunmak için ihtiyaç duyduğu şeyleri gerek tabiatta hazır bularak gerekse Allah’ın en büyük ihsanı olan kendi zihinsel yetenekleri ve becerileriyle kullanışlı hale getirerek elde etmesi de, hep O’nun tabiatta işlettiği yasaları sayesinde mümkün olmaktadır. 81. âyetteki “(Allah) mâruz kalabileceğiniz düşman gücünden sizi koruyacak zırhlar yapma imkânı bahşetti” meâlindeki ifadede, zırh örneği zikredilerek insanın korunmaya çalıştığı tehlikeler arasında onun kendi türünün de sayılması ilgi çekicidir. Gerçekten tarih, insanın en büyük düşmanının yine insan olduğunu göstermektedir. Endülüslü âlim ve düşünür İbn Hazm bu gerçeği şöyle dile getirir: “İnsanın insanlardan çektiği acılar, yırtıcı hayvanlardan, zehirli yılanlardan çektiği acılardan daha fazladır. Çünkü bütün bu söylediklerimizden korunabiliriz; fakat insanlardan tam olarak korunmak mümkün değildir” (el-Ahlâk ve’s-siyer, s. 81). İşte insanın eski dönemlerdeki zırh benzeri çeşitli savunma araçları yaparak hemcinslerinden gelecek zararlardan korunması da âyette Allah’ın ibret alınması gereken bir lutfu olarak gösterilmiştir. 81. âyetin son kısmını açıklarken Taberî’nin de kaydettiği gibi (XIV, 156) Allah Teâlâ bütün bu nimetleri verirken ve bunları hatırlatırken insanlardan sadece şunu istemektedir: Saygıyla Allah’a yönelsinler, birliğini tanıyarak O’na teslim olsunlar, boyun eğsinler ve yalnız O’na kul olsunlar.
جلد Celede:
جِلْدٌ kelimesi bedenin kabuğu/derisidir. Çoğulu ise جُلُودٌ dur. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 13 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri cilt, mücellit, cildiye, cellad (deri tüccarı) ve celâdettir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
صوف Savefe :
صُوفٌ bilinen yün ve yapağıdır. Çoğulu أصْوافٌ şeklinde gelir. صُوفَة Eskiden Kâbe'ye hizmet eden topluluğun ismidir.
Sûfî صُوفِيّ sözcüğüne gelince bu;
a) Bir görüşe göre onun صُوفٌ (yün) giymesine nisbet edilerek böyle denmiştir.
b) Bir görüşe göre ibadetle meşgul olmalarından dolayı eskiden Kâbe'ye hizmet eden صُوفَة'e nisbet edilerek böyle denmiştir.
c) Başka bir görüşe göre ise yemek yemede gıda noktasında faydasının az olması/ona duyulan gereksinim azlığı itibarıyla صُوفان bitkisi gibi olan şeylerle iktisad edip israfa kaçmamaları ve yetinmelerinden dolayı bu bitkiye nisbet edilerek böyle denmiştir.(Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de isim formunda yalnızca 1 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri tasavvuf, sofu, sûfi ve mutasavvıftır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ بُيُوتِكُمْ سَكَناً
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. اللّٰهُ lafza-i celâl mübteda olup lafzen merfûdur. جَعَلَ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. جَعَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Fail müstetir olup takdiri هو ’dir.
لَكُمْ car mecruru جَعَلَ fiiline müteallıktır. مِنْ بُيُوتِكُمْ car mecruru جَعَلَ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
سَكَناً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ جُلُودِ الْاَنْعَامِ بُيُوتاً تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ وَيَوْمَ اِقَامَتِكُمْۙ
Cümle atıf harfi وَ ’la önceki جَعَلَ fiiline matuftur. جَعَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
لَكُمْ car mecruru جَعَلَ fiiline müteallıktır. مِنْ جُلُودِ car mecruru جَعَلَ fiiline müteallıktır.
الْاَنْعَامِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بُيُوتاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
تَسْتَخِفُّونَهَا fiili, بُيُوتاً ’in sıfatı olarak mahallen mansubdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَسْتَخِفُّونَهَا fiili نْ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
يَوْمَ zaman zarfı, تَسْتَخِفُّونَهَا fiiline müteallıktır. ظَعْنِكُمْ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَوْمَ اِقَامَتِكُمْ cümlesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
تَسْتَخِفُّونَهَا fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi خفف ’dir. Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
وَمِنْ اَصْوَافِهَا وَاَوْبَارِهَا وَاَشْعَارِهَٓا اَثَاثاً وَمَتَاعاً اِلٰى ح۪ينٍ
وَ atıf harfidir. مِنْ اَصْوَافِهَا car mecruru جَعَلَ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَوْبَارِهَا وَاَشْعَارِهَٓا kelimeleri atıf harfi وَ ’la اَصْوَافِهَا ’ya matuftur.
اَثَاثاً kelimesi بُيُوتاً ’e matuf olup lafzen mansubdur. Yani وجعل من أصوافها… أثاثا (Yünlerinden… eşyalar yaptı) şeklindedir.
مَتَاعاً kelimesi atıf harfi وَ ‘la اَثَاثاً ’e matuftur. اِلٰى ح۪ينٍ car mecruru مَتَاعاً ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ بُيُوتِكُمْ سَكَناً وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ جُلُودِ الْاَنْعَامِ بُيُوتاً تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ وَيَوْمَ اِقَامَتِكُمْۙ وَمِنْ اَصْوَافِهَا وَاَوْبَارِهَا وَاَشْعَارِهَٓا اَثَاثاً وَمَتَاعاً اِلٰى ح۪ينٍ
Ayet 78. ayetteki …اَخْرَجَكُمْ cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Mübteda ve haberden müteşekkil ilk cümle وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ بُيُوتِكُمْ سَكَناً , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ جُلُودِ الْاَنْعَامِ بُيُوتاً cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle … جَعَلَ لَكُمْ cümlesine atfedilmiştir.
…تَسْتَخِفُّونَهَا cümlesi, بُيُوتاً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Mecrur mahalde birbirine temâsül nedeniyle atfedilmiş اَصْوَافِهَا - اَوْبَارِهَا - اَشْعَارِهَٓا kelimeleri başındaki مِنْ harf-i ceriyle birlikte جَعَلَ fiiline müteallıktır.
Mef’ûl olan وَمَتَاعاً ile اَثَاثاً ve بُيُوتاً kelimelerindeki tenvin kesret ve nev ifade eder.
ظَعْنِكُمْ (Yolculuğunuzda) ile اِقَامَتِكُمْ (İkametinizde) kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. (Safvetü’t Tefasir)
سَكَناً kelimesi ‘mesken’ demektir. سَكَن “meylettiğin ve içinde sükûnete erdiğin yer” demektir. Keşşâf sahibi şöyle der: سَكَن masdar olup ism-i mef ûl anlamındadır ki bu, ev gibi meyledilen, yönelinen ya da ülfet edilen yer demektir. Bil ki ظَعْنِ , göçebelerin, koyun gütmek veya bir suyun başında konaklamak yahut da bir otlak bulmak maksadıyla yapmış oldukları (göç) hareketine denilir. Sefere çıkan, yolculuk amacıyla evinden çıkıp tepelere tırmanan ve giden kimseye ظَاعْنِ denir ki bu, خافض (alçalan)’ın zıddıdır.
اِلٰى ح۪ينٍ kelimesi ile onların eskiyecekleri zaman kastedilmiştir. Bunun: ölünceye kadar, belli bir müddete kadar ve kıyamete kadar gibi manalara da geldiği ileri sürülmüştür.
مَتَاعاً kelimesi, اَثَاثاً kelimesi üzerine atfedilmiştir. Halbuki atıf, başka olmayı gerektirir. O halde اَثَاثاً kelimesi ile مَتَاعاً arasında ne fark vardır? denilse biz deriz ki: Doğruya en yakın olan şudur: اَثَاثاً kelimesi, kişinin giyindiği, örtündüğü ve cinsi münasebet esnasında üzerine çektiği şeylerdir. مَتَاعاً ise evlere döşenilen ve kendisiyle evlerin tezyin edildiği şeylerdir. (Fahreddin er-Râzî)
Hayvanların derilerinden yerleşik hayatta ve göçebe hayatta faydalanılacak şeylerin sayılması cem' ma’at-taksim sanatıdır.
Kur'an fasih olmayan الصوف kelimesinin çoğulunu kullanmayı tercih etmiştir. Tekilini kullanmak gerektiğinde, Karia Suresi 5 te olduğu gibi muradifini tercih etmiştir.
(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
الْاَنْعَامِ - جُلُودِ - اَصْوَافِهَا - اَوْبَارِهَا - اَشْعَارِهَٓا ve اَثَاثاً - مَتَاعاً - بُيُوتاً kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
جَعَلَ - بُيُوتاً - يَوْمَ - مِنْ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.