İsrâ Sûresi 104. Ayet

وَقُلْنَا مِنْ بَعْدِه۪ لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اسْكُنُوا الْاَرْضَ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ جِئْنَا بِكُمْ لَف۪يفاًۜ  ...

Bunun ardından İsrailoğullarına şöyle dedik: “Bu topraklarda oturun, ahiret va’di (kıyamet) gelince hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقُلْنَا ve dedik ق و ل
2 مِنْ
3 بَعْدِهِ onun ardından ب ع د
4 لِبَنِي oğullarına ب ن ي
5 إِسْرَائِيلَ İsrail
6 اسْكُنُوا oturun س ك ن
7 الْأَرْضَ o ülkede ا ر ض
8 فَإِذَا
9 جَاءَ gelince ج ي ا
10 وَعْدُ zamanı و ع د
11 الْاخِرَةِ ahiret ا خ ر
12 جِئْنَا getireceğiz ج ي ا
13 بِكُمْ hepinizi
14 لَفِيفًا bir araya ل ف ف
 
“Topraklar”dan maksat Filistin ülkesidir. Âyetin sonunda âhiret hayatı ve sorumluluğu hatırlatılarak İsrâiloğulları’nın bundan sonraki görevlerini hakkıyla yerine getirmeleri uyarısında bulunulmakta; böylece onların Allah tarafından kayırılmış seçkin kavim oldukları ve özel muamele görecekleri yolundaki iddiaları reddedilmektedir.   Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 527
 

وَقُلْنَا مِنْ بَعْدِه۪ لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اسْكُنُوا الْاَرْضَ 

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

قُلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim  zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

مِنْ بَعْدِه۪  car mecruru  قُلْنَا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

لِبَن۪ٓي  car mecruru  قُلْنَا  fiiline müteallıktır. اِسْرَٓائ۪لَ  muzâfun ileyh olup cer alameti fethadır. اِسْرَٓائ۪لَ  muzâfun ileyh olup gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler  (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarif kısma girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

Mekulü’l-kavli  اسْكُنُوا ’dur. قُلْنَا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اسْكُنُوا  damme üzere mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

الْاَرْضَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.


  فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ جِئْنَا بِكُمْ لَف۪يفاًۜ

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

(إِذَا): Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

(إِذَا)’dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a. (إِذَا)  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b. (إِذَا)’nın cevap cümlesi, iki muzâri fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف)’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır. (Bkz. Meczum Muzariler, Cümle Kuruluşu, s. 114, 118)

c. Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

جَٓاءَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. وَعْدُ  fail olup lafzen merfûdur.  الْاٰخِرَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

فَ  karinesi olmadan gelen  جِئْنَا بِكُمْ لَف۪يفاً  cümlesi şartın cevabıdır.

جِئْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَا   fail olarak mahallen merfûdur.  بِكُمْ  car mecruru  جِئْنَا  fiiline müteallıktır. لَف۪يفاً  kelimesi  بِكُمْ ’deki zamirin hali olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَقُلْنَا مِنْ بَعْدِه۪ لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اسْكُنُوا الْاَرْضَ

 

 

Ayetin ilk cümlesi  فَاَغْرَقْنَاهُ  cümlesine  وَ ’la atfedilmiştir. Cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.

Ayetin mütekellimi Allah Teâlâ, muhatabı İsrail oğullarıdır.

قُلْنَا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اسْكُنُوا الْاَرْضَ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Firavun, sırf Mısır kendisine kalsın diye, Musa ve adamlarını oradan sürüp çıkarmak istedi. Ama Allah Teâlâ, Firavunu boğup öldürdü ve Mısır krallığını Musa ile kavmine verdi. İsrailoğullarına “O yerde siz oturun.” yani “Bu yer, düşmanınızdan temizlenmiş olarak artık size aittir.” buyurdu. (Fahreddin er-Râzî)


 فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ جِئْنَا بِكُمْ لَف۪يفاًۜ

 

فَ  atıf harfidir. اِذَا ; şart fiilinin gerçekleşme ihtimalinin kuvvetli olduğunu ifade eden şart edatıdır. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır.

Şart cümlesi olan  جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ  müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır ve  اِذَا ’nın muzâfun ileyhidir.

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  جِئْنَا بِكُمْ لَف۪يفاًۜ , müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiiller mazi sıygada gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88)

لَف۪يفاً  kelimesi,  بِكُمْ ’deki zamirden haldir. Hal cümleleri, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Geldi manasındaki  جَٓاءَ  fiili,  بِ  harfiyle kullanıldığında getirdi manasına gelir. Fiillerin harflerle yeni mana kazanması tazmin sanatıdır.

جِئْنَا - جَٓاءَ  fiilleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.       

لَف۪يفاً, kıymetli-kıymetsiz, itaatkâr-asi, kuvvetli-zayıf gibi, karışık kimselerden meydana gelmiş büyük bir topluluk demektir. Bir şeyi diğer bir şeye kattığında, onları leffetmiş/iliştirmiş olursun.Yine “Orduları bi araya getirdim.” denilmesi de böyledir. Cenab-ı Hakk'ın, [“Bacaklar birbirine dolandığında”] (Kıyame Suresi, 29) ayeti de bu manadadır. Bu, “Biz sizi kabirlerinizden karışık yani Müslüman, kâfir, itaatkâr, fasık bütün insanları birbirine karışmış olarak mahşere getirip toplarız.” demektir. (Fahreddin er-Râzî)