İsrâ Sûresi 105. Ayet

وَبِالْحَقِّ اَنْزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَۜ وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّراً وَنَذ۪يراًۢ  ...

Biz onu (Kur’an’ı) hak olarak indirdik ve o da hak ile indi. Seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَبِالْحَقِّ ve hak olarak ح ق ق
2 أَنْزَلْنَاهُ biz o(Kur’a)nı indirdik ن ز ل
3 وَبِالْحَقِّ ve hak ile ح ق ق
4 نَزَلَ inmiştir ن ز ل
5 وَمَا
6 أَرْسَلْنَاكَ seni göndermedik ر س ل
7 إِلَّا dışında
8 مُبَشِّرًا müjdeleyici olmak ب ش ر
9 وَنَذِيرًا ve uyarıcı olmak ن ذ ر
 
Kur’an’ın “gerçeğin bilgisi” olmasından maksat, onun yalnızca gerçeği, doğruyu içermesi; Allah’ın varlığı, birliği, aşkın sıfatları, peygamberlik ve âhiret hayatı gibi temel dinî akîdeleri, bütün ilâhî dinlerde ortak olan evrensel hakikatleri bildirmesidir. Âyet aynı zamanda Kur’an’ın da hak olduğunu, yani hem Allah’ın kelâmı olduğunda kuşku bulunmadığını, hem de ebedî olarak kalacak olan değişmez hakikat olduğunu, gerçeğin ortaya konması dışında başka bir amaçla indirilmediğini dile getirmektedir (Râzî, XXI, 67-68). Taberî’ye göre Kur’an’ın hak olarak indirilmesinden maksat, onun adalet ve insafı, güzel ahlâkı, iyi ve övgüye değer davranışları emretmesi; zulüm, haksızlık, kötü huy ve çirkin davranışları yasaklamasıdır (XV, 177).
 
 Kur’an, Hz. Peygamber’e kırk yaşından itibaren yirmi üç seneye yakın bir sürede âyetler ve sûreler halinde kısım kısım indirilmiş; bu da Resûlullah’ın ilâhî tebliğleri insanlara zamana, zemine ihtiyaçlara ve şartlara göre yavaş yavaş, anlata anlata, hazmettirerek okuması, duyurması imkânını getirmiştir. Bu durum aynı zamanda müminlerin de ilâhî hükümleri merhale merhale, alışa alışa uygulamalarını sağlamıştır. Hatta içki yasağıyla ilgili âyetlerde olduğu gibi bazı âyetler, insanların doğal olarak birden terketmeleri mümkün olmayan kötü alışkanlıklarını, yanlış inanç ve telakkilerini zaman içinde terketmelerini kolaylaştıracak bir süreçte indirilmiştir.
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 528-529
 

وَبِالْحَقِّ اَنْزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  بِالْحَقِّ  car mecruru  اَنْزَلْنَاهُ ’deki zamirinin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri; أنزلناه ملتبسا بالحق (Onu hak ile indirdik.) şeklindedir.

اَنْزَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. بِالْحَقِّ  car mecruru atıf harfi  وَ ’la  بِالْحَقِّ ’ye matuftur.

نَزَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.

اَنْزَلْنَاهُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  نزل dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.


 وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّراً وَنَذ۪يراًۢ

 

 

وَ  atıf harfidir. مَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

اَرْسَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اِلَّا  hasr edatıdır.  مُبَشِّراً  kelimesi hitap zamiri  كَ ’nin hali olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نَذ۪يراً  kelimesi atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.

مُبَشِّراً  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَرْسَلْنَاكَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

وَبِالْحَقِّ اَنْزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَۜ 

 

İsti’naf cümlesidir. Mütekellim Allah Teâlâ’dır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber, inkârî kelamdır. Cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir.

بِالْحَقِّ, maksûrun aleyh/mevsuf,  اَنْزَلْنَاهُ , maksûr/sıfat olmak üzere kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.

بِالْحَقِّ اَنْزَلْنَاهُ  [Hak ile indirdik onu] ayeti hasr (sadece) manasına gelip “Allah onu, hakkı ortaya koymanın dışında başka bir maksat için indirmedi.” demektir. 

Batıl nasıl ‘zail olan, giden’ manasına ise hak da ‘duran, kaybolmayan, zail olmayan’ demektir. Bu Kitab-ı Kerim, silinmeyen, kaybolmayan birçok şeyi ihtiva etmektedir. 

Aynı üslupta gelen  وَبِالْحَقِّ نَزَلَۜ  cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir.

نَزَلَۜ - اَنْزَلْنَا  fiilleri arasında iştikak cinası  الْحَقِّ  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ebu Ali el-Farisi şöyle der: “Ayetteki  بِالْحَقِّ  ifadesindeki  بِ  birlikte manasınadır.” (Fahreddin er-Râzî)

Ayetteki  بِالْحَقِّ  ifâdesindeki  بِ  harf-i ceri iki yerde de musahabe içindir. Çünkü hakkı ve hidayeti kapsar. Musahabe, zarfiyeye benzetilmiştir. Eğer bu iki  بِ  aynı manada olmasaydı  وَبِالْحَقِّ نَزَلَۜ  sözü sadece  وَبِالْحَقِّ اَنْزَلْنَاهُ  ifadesini tekid için gelmiş olurdu. Çünkü o hak ile indirilmişse O indirmiştir. 

Mecrurun amiline takdimi iki yerde de kasr ifade eder. Kur’an’a eskilerin masalları, apaçık sihir veya benzeri şeyler diyen eden inkârcılara cevaptır. (Âşûr) 

“Biz onu gerçek olarak indirdik, o da gerçek olarak nazil oldu.” Biz Kur'an’ı ancak indirilmesini gerektiren hikmete mebni olarak indirdik, o da ancak hak ve hikmeti kuşanmış olarak indi; çünkü o, her hayra yönlendiren hidayeti ihtiva eder. Ya da “Biz onu semadan tamamen meleklerin gözetiminde, gerçeğin ta kendisi olarak korunmuş vaziyette indirdik. O da semadan peygambere tamamen melekler tarafından korunarak şeytanların ona herhangi bir şey karıştırmasından muhafaza edilerek indi.” (Keşşâf)

 

 وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّراً وَنَذ۪يراًۢ

 

İstînâfa matuf olan cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Ayetteki fiillerin  azamet zamirine isnadı tazim, mazi sıygada gelmeleri sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelam olan cümlede  مَٓا  nefi harfi, اِلَّا  istisna edatı ile oluşmuş kasr, muhatap Peygamber Efendimizin sadece müjdeci ve uyarıcı olduğunu vurgulu bir dille ifade etmektedir. İzafî kasrdır. 

اَرْسَلْنَاكَ  fiilinin mef’ûlü maksûr/mevsuf,  مُبَشِّراً  maksûrun aleyh/sıfat olmak üzere, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. Kasr, hal sahibi ile hal arasındadır. 

Burada da hitap mümin olan Resuledir (sav). Ancak müşriklerin inatçı kalplerini değiştirebileceğini zanneden peygamber, uyarmaktan ve müjdelemekten öte başka şeyler yapabileceğini zanneder makamına konmuştur. Bu durumda şüphe eder menzilinde olduğu için üslup, kasr şeklinde gelmiştir. Bu; bilenin, cahil menzilesine konulmasıdır.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi).

وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّراً وَنَذ۪يراًۢ  cümlesi  وَبِالْحَقِّ اَنْزَلْنَاهُ  ile  وَقُرْاٰناً فَرَقْنَاهُ  arasında mu’teriza cümlesidir. Yani bu hak zarar da fayda da içerir. ‘’Sen bu hak ile müminleri müjdeler, kâfirleri korkutursun.’’ Buradaki kasr, Allah’ın tasarruflarıyla alakalı istekleri olanlara ve resulun bir beşer olmadığını zannedenleri reddir. (Âşûr) 

وَنَذ۪يراًۢ, hal olan  مُبَشِّراً ’e matuftur. Atıf sebebi tezattır. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır.

مُبَشِّراً  (Müjdeleyici) - نَذ۪يراًۢ  (Korkutucu) kelimeleri arasında tıbâk-ı îcâb sanatı vardır. (Safvetü’t Tefasir)