İsrâ Sûresi 26. Ayet

وَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذ۪يراً  ...

Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَاتِ ve ver ا ت ي
2 ذَا
3 الْقُرْبَىٰ akrabaya ق ر ب
4 حَقَّهُ hakkını ح ق ق
5 وَالْمِسْكِينَ ve yoksula س ك ن
6 وَابْنَ ب ن ي
7 السَّبِيلِ ve yolcuya س ب ل
8 وَلَا (fakat)
9 تُبَذِّرْ saçıp savurma ب ذ ر
10 تَبْذِيرًا savurarak ب ذ ر
 
Üçüncü ödev akrabaya ve muhtaçlara iyilik etmek, hayır yapmaktır. Bu hususta önceliği olanlar akrabalar olduğu için 26. âyette onlar başa alınmıştır. Bu âyetteki “... hakkını ver” ifadesi, hem nafaka borcunu ve zekât ibadetini hem de bunun ötesinde nâfile cinsinden hayırları kapsamaktadır. Burada yoksulların da zikredilmesi, yardımın özellikle malî olanının söz konusu edildiğini gösterir.
 
 “Savurganlar şeytanların dostlarıdır” ifadesi, “Kötü iş yapmak bakımından onlarla şeytanlar arasında bir benzerlik gerçekleşir” şeklinde açıklanmıştır (Râzî, XX, 193). Râzî’ye göre âyet metninde şeytanın niteliği olarak geçen “kefûr”dan maksat, şeytanın varlığını isyana adaması, yer yüzünde bozgunculuk yapıp insanları yoldan saptırmasıdır. Bunun gibi Allah’ın kendisine mal ve mevki nasip ettiği kimse bunu Allah rızâsına aykırı yollarda kullanırsa o da şeytanın niteliği olan kefûr sıfatıyla nitelendirilir (XX, 194).
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 478
 

وَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذ۪يراً

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  اٰتِ  illet harfinin hazfıyla mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

ذَا  harfle îrab olan beş isimden biri olup mef’ûlun bih olarak nasb alameti eliftir. 

الْقُرْبٰى  muzâfun ileyh olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.

حَقَّهُ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

الْمِسْك۪ينَ  ve  ابْنَ السَّب۪يلِ  kelimeleri atıf harfi  وَ la  الْقُرْبٰى ya matuftur.

ابْنَ  muzâftır.  السَّب۪يلِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

وَ  atıf harfidir.  لَا  nehiy olup olumsuz emir manasındadır. تُبَذِّرْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت dir.

تَبْذ۪يراً  mef’ûlun mutlak olup fetha ile mansubdur.

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlun mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini bildiren mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

تُبَذِّرْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  بذر dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

وَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذ۪يراً

 

وَ  istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mütekellim Allah Teâlâ’dır.  الْمِسْك۪ينَ  ve  ابْنَ السَّب۪يلِ , mef’ûl olan  ذَا الْقُرْبٰى ya atfedilmiştir. Cihet-i câmia, temâsüldür.

الإيتاءُ  vermektir ki bir şey verilmesi manası hakikattır. İyi muamele ve yardım (destek) gibi manevi konularda kullanılması yaygın bir mecazdır. Bu konuda Nebi’nin (sav)  ورَجُلٌ آت اهُ اللَّهُ الحِكْمَةَ   فَهو يَقْضِي بِها  (Allah hikmet verdiği ve o hikmetle hüküm veren kişi…) şeklinde hadisi vardır. (Âşûr)

Burada  الإيتاءِ  kelimesinin getirilmesi, Kur'an'ın icaz ve bir çok manayı ifade uslubu açısından uygun olmuştur. (Âşûr)

القُرْبى  kelimesindeki tarif cins içindir. Yani senden olan akrabalardır. Dolayısıyla bu ال ; muzâfun ileyhten ıvaz (bedel)dır. (Âşûr)

İstînâfa  وَ la atfedilen  وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذ۪يراً  cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Muhatap Hz. Peygamber veya herkestir. (Fahreddin er-Râzî)

تُبَذِّر  fiili  تفعيل  babındadır. Teksir,  تفعيل  babının fiile kattığı anlamların başında gelir. 

تَبْذ۪يراً  mef’ûlu mutlaktır. Cümlenin manasını tekid eder.

تبْذِيرًا  kelimesi  ولا تُبَذِّرْ  fiilinden sonra nehyin tekidi için mef’ûlun mutlak olarak zikredilmiştir. (Âşûr)

تُبَذِّر - تَبْذ۪يراً  kelimelerinde cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

ذَا الْقُرْبٰى - مِسْك۪ينَ - ابْنَ السَّب۪يلِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.