وَاِذَا قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ حِجَاباً مَسْتُوراًۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذَا | ve zaman |
|
2 | قَرَأْتَ | okuduğun |
|
3 | الْقُرْانَ | Kur’an |
|
4 | جَعَلْنَا | çekeriz |
|
5 | بَيْنَكَ | seninle (aranıza) |
|
6 | وَبَيْنَ | arasına |
|
7 | الَّذِينَ | kimselerin |
|
8 | لَا |
|
|
9 | يُؤْمِنُونَ | inanmayan(ların) |
|
10 | بِالْاخِرَةِ | ahirete |
|
11 | حِجَابًا | bir perde |
|
12 | مَسْتُورًا | gizli |
|
وَاِذَا قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ حِجَاباً مَسْتُوراًۙ
وَ istînâfiyyedir. اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
قَرَأْتَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. قَرَأْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur.
الْقُرْاٰنَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَ karinesi olmadan gelen جَعَلْنَا بَيْنَكَ cümlesi şartın cevabıdır.
جَعَلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
بَيْنَكَ mekân zarfı, جَعَلْنَا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بَيْنَ mekân zarfı, atıf harfi وَ ’la makabline matuftur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُؤْمِنُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِالْاٰخِرَةِ car mecruru يُؤْمِنُونَ fiiline müteallıktır.
حِجَاباً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مَسْتُوراً kelimesi حِجَاباً ’in sıfatı olup fetha ile mansubdur.
مَسْتُوراً kelimesi sülâsî mücerred olan ستر fiilinin ism-i mef’ûludur.وَاِذَا قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ حِجَاباً مَسْتُوراًۙ
وَ istînâfiyyedir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Müstakbel şart manalı zaman zarfı إِذَا ’nın muzâfun ileyhi olan قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ şart cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ , müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı zamanda zaman zarfı اِذَا ‘nın müteallakıdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88)
اِذَا kelimesi, gelecek zaman için şart manası taşır. Arkasından muzari manasında gelen mazi fiil, bu fiilin kesinlikle vuku bulacağına işaret etmek içindir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 7, Ahkaf SUresi 15, s. 171)
بَيْنَ ’nin muzâfun ileyhi konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ , menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مَسْتُوراً , mef’ûl olan حِجَاباً için sıfattır. Sıfat, mevsufun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Tâhir b. ‘Âşûr, hicabın مَسْتُوراً kelimesiyle nitelendirilmesinin mübalağa için olduğu görüşündedir. Yani “o örtüsü içerisinde öyle örtülmüştür ki sanki o örtü de bir örtüyle örtülmüştür” demek suretiyle ساترا anlamını tercih ettiği görülmektedir.
Bu ayette ism-i fâ‘il olan ساترا yerine ism-i mef‘ûl olan مَسْتُوراًۙ kelimesinin kullanılması hasebiyle mecâz-ı aklî vardır. Alakası fâiliyyedir. Fâiliyye alakası, fail için bina edilmiş bir vasıf veya fiilin mef’ûle isnâd edilmesi, başka bir deyişle ism-i mef‘ûl zikredilip ism-i fâil kastedilmesidir. (Süleyman Recep Çıbıklı, Söz Sanatları Açısından Meâl Problemleri)
Burada örtülen şey hicap değil, iman etmeyenlerdir. Hicap, örtme fiilini işleyen faildir ve örtülen şey değildir. مَسْتُوراً [örtülü] kelimesi ile bu kelimenin naib-i faili (bilindiği gibi ismi mef'ûller meçhul fiil gibi amel ederler ve buradaki gibi sıfat olduklarında naib-i fail alırlar) olan حِجَاباً kelimesi arasındaki mülâbeset, fiil ile faili arasındaki mülâbesettir. İsnadın bu şekilde haddini aşması; yani muktezâ-i zâhire uygun gelmemesi, iman etmeyenlerin kalplerinin kasveti ve iman etmemekteki inatlarını mübalağalı bir şekilde ifade etmek içindir. Sanki onların büyüklenmesi ve inatları öyle bir seviyeye ulaşmış ki artık geri dönemeyecekleri bir şekilde onları bir örtü şeklinde örtmüş. Hatta hicap bile onların büyüklenmeleri ve inatlarıyla örtülmüş. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Önceki ayete atfedilen ayet şart üslubuyla gelmiş haber cümlesidir.
اِذَا umumiyetle şart manasını içine alarak istikbal için zarf edatı şeklinde kullanılır. Sadece fiil cümlesinin başına gelir. اِذَ , muzari fiilde olduğu gibi mazi, istikbal ve hal ifade eden durumlarda istimrar için kullanılır. اِنْ edatının aksine kesinlik, zan ve vukuu çokça olma ihtimali taşıyan fiillerle birlikte kullanılır. (İtkan, c. 1, s. 405, 407)
Önceki ayetteki gaib zamirden bu ayette azamet zamirine iltifat edilmiştir.
قَرَأْتَ - الْقُرْاٰنَ kelimelerinde iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr, بَيْنَ ’nin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
حِجَاباً - مَسْتُوراً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
حِجَاباً - مَسْتُوراً kelimeleri arasında tıbâk sanatı vardır. (Âşûr)