İsrâ Sûresi 59. Ayet

وَمَا مَنَعَنَٓا اَنْ نُرْسِلَ بِالْاٰيَاتِ اِلَّٓا اَنْ كَذَّبَ بِهَا الْاَوَّلُونَۜ وَاٰتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَاۜ وَمَا نُرْسِلُ بِالْاٰيَاتِ اِلَّا تَخْو۪يفاً  ...

Bizi, (Kureyş’in istediği) mucizeleri göndermekten, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olması alıkoydu. (Nitekim) Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onlar bu yüzden zalim oldular. Oysa biz mucizeleri sırf korkutmak için göndeririz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve yoktur
2 مَنَعَنَا bizi alıkoyan م ن ع
3 أَنْ
4 نُرْسِلَ göndermekten ر س ل
5 بِالْايَاتِ ayetler (mu’cizeler) ا ي ي
6 إِلَّا dışında
7 أَنْ
8 كَذَّبَ yalanlamaları ك ذ ب
9 بِهَا (onları)
10 الْأَوَّلُونَ evvelkilerin ا و ل
11 وَاتَيْنَا ve verdik ا ت ي
12 ثَمُودَ Semud’a
13 النَّاقَةَ dişi deveyi ن و ق
14 مُبْصِرَةً açık bir mu’cize olarak ب ص ر
15 فَظَلَمُوا o zulmetmelerine sebeb oldu ظ ل م
16 بِهَا onlara
17 وَمَا ve
18 نُرْسِلُ biz göndermeyiz ر س ل
19 بِالْايَاتِ mu’cizeleri ا ي ي
20 إِلَّا dışında
21 تَخْوِيفًا korkutmak خ و ف
 
“İşaret” diye çevirdiğimiz âyetten maksat mûcizedir. Tefsirlerde bildirildiğine göre Mekke putperestleri akıllarınca Hz. Peygamber’i zor durumda bırakmak için kendisinden Safâ tepesini altına çevirmesi, Mekke’nin dağlık çevresini bereketli bir ova haline getirmesi gibi mûcizeler göstermesini isterlerdi (bk. İsrâ 17/90-93). Âyette Allah, bu mûcizeleri gerçekleştirmeyişinin sebebini açıklamaktadır. Çünkü Allah’ın yasası uyarınca, bu mûcizeler gösterildiği halde yine de inkârda direnirlerse –ki zaten bu isteklerinde samimi değillerdi– o takdirde hak ettikleri ceza hemen verilecekti. Nitekim eski bir Arap toplumu olan Semûd kavminin istedikleri mûcize gerçekleştiği halde, bir mûcize olarak yaratılan ve kesinlikle zarar vermemeleri istenen deveyi boğazlamışlar, böylece Allah’ın buyruğunu tanımadıkları için cezalandırılmışlardır (bk. A‘râf 7/73-79; Hûd 11/61-68). Mûcizenin ikna etmeyi değil korkutmayı, heyecan ve ürperti vermeyi amaçladığı belirtilmektedir. Kur’an’ın amacı ise ikna etmektir. Nitekim burada belirtilen anlamıyla diğer mûcizelere benzemeyen, kendine özgü bir mûcize olan Kur’an akla, sağduyuya hitap etmektedir. Mûcize ise genellikle olağan üstü bir olay olup akıl ötesidir; bu sebeple de insanlarda korku ve heyecan uyandırır.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 496-497
 
Kureyş, bir gün, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’e:
“–Safâ Tepesi’ni bizim için altına çevirmesi için Rabbine dua et, biz de Sana îmân edelim!” dediler.
Allâh Rasûlü (s.a.v):
“−Gerçekten bunu yapacak mısınız?” diye sordular.
Onlar da:
“–Evet” dediler.
Rasûlullâh (s.a.v) dua ettiler. Bunun üzerine Cebrail (a.s) gelip:
“–Rabbin sana selam ediyor ve «İstersen, onlar için Safâ Tepesi’ni altına çeviririm, fakat bundan sonra onlardan kim inkâr ederse ona, âlemlerden hiç kimseye yapmadığım şekilde azâb ederim! İstersen onlara tevbe ve rahmet kapısını açarım!» buyuruyor” dedi.
Rahmeten li’l-âlemîn olan Efendimiz (s.a.v) hemen:
“–Tevbe ve rahmet kapısını aç!” buyurdular.
(Ahmed, I, 242, 258, 345; Hâkim, I, 119/174; Heysemî, VII, 50)
 

وَمَا مَنَعَنَٓا اَنْ نُرْسِلَ بِالْاٰيَاتِ اِلَّٓا اَنْ كَذَّبَ بِهَا الْاَوَّلُونَۜ 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. مَنَعَنَٓا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, mahzuمن  harf-i cer ile birlikte  مَنَعَنَٓا  fiiline müteallıktır.

نُرْسِلَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

بِالْاٰيَاتِ  car mecruru, نُرْسِلَ  fiilin mukadder mef’ûlunün mahzuf haline müteallıktır. Takdiri, نرسل نبيّا متلبّسا بالآيات (Ayetlerle sarınmış olarak bir nebi göndeririz) şeklindedir. 

Fiil-i muzarinin başına  اَنْ  harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِلَّٓا  hasr edatıdır.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel  مَنَعَ  fiilinin faili olarak mahallen merfûdur. 

كَذَّبَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. بِهَا  car mecruru  كَذَّبَ  fiiline müteallıktır. 

الْاَوَّلُونَ  faili olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

نُرْسِلَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

كَذَّبَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

وَاٰتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَاۜ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  haliyyedir.  اٰتَيْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

ثَمُودَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Gayri munsarif isimlerdendir.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

النَّاقَةَ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  مُبْصِرَةً  hal olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

ظَلَمُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  بِهَا  car mecruru  ظَلَمُوا  fiiline müteallıktır.

مُبْصِرَةً  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


وَمَا نُرْسِلُ بِالْاٰيَاتِ اِلَّا تَخْو۪يفاً

 

وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  نُرْسِلُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.  بِالْاٰيَاتِ  car mecruru  نُرْسِلُ   fiiline müteallıktır. 

اِلَّا  hasr edatıdır.  تَخْو۪يفاً  mef’ûlun lieclih olup fetha ile mansubdur.

Fiilin oluş sebebini bildiren mef’ûldür. “Mef’ûlün lieclihi” veya “Mef’ûlün min eclihi” de denir. Mef’ûlün leh mansubdur. Fiile, “neden, niçin?” soruları sorularak bulunur.

Türkçede “için, -den dolayı, sebebiyle, -sın diye, ta ki zira, maksadıyla, uğruna” gibi manalara gelir. Mef’ûlün leh fiilinin önüne geçebilir.

2 tür kullanımı vardır: 1) Harf-i cersiz kullanımı. 2) Harf-i cerli kullanımı

Harf-i cersiz olması için şu şartlar gereklidir:

a. Mef’ûlün leh, cümledeki fiilin masdarı dışında bir masdar olmalıdır.

b. Nekre (belirsiz) olmalıdır.

c. Mef’ûlün leh olacak masdarın (iç duygularımızı ifade ettiğimiz, “saygı göstermek, küçümsemek, korkmak, bilmek, bilmemek” gibi) kalbî fiillerden olması gerekir.

d. Fiilin faili ile mef’ûlün faili aynı olmalıdır.

e. Fiilin oluş zamanı ile mef’ûlün lehin oluş zamanı aynı olmalıdır.

Not: Mef’ûlün lehin harf-i cersiz kullanılabilmesi için yukarıdaki 5 şartın beraber bulunması gerekir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَمَا مَنَعَنَٓا اَنْ نُرْسِلَ بِالْاٰيَاتِ اِلَّٓا اَنْ كَذَّبَ بِهَا الْاَوَّلُونَۜ

 

Ayet  وَ ’la önceki ayetteki …وَاِنْ مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا نَحْنُ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.  مَا  nafiyedir. Ayetin ilk cümlesi menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

وَمَا مَنَعَنَٓا اَنْ نُرْسِلَ بِالْاٰيَاتِ  [Bizi mucizeler göndermekten alıkoyan sadece...] cümlesinde mecazî isnad vardır. Yüce Allah’ı bir şeyden alıkoymak imkânsızdır. Çünkü hiçbir şey Allah’ı, istediği şeyi yapmaktan alıkoyamaz. Burada alıkoymak, bırakmak manasına mecazdır. Yani Allah’ın mucizeler göndermemesinin sebebi, öncekilerin yalanlamalarıdır. (Safvetu’t Tefasir)

Men etmek; bir fiili yapmak isteyen failin bu fiiline engel olmaktır. Bu durum Allah Teâlâ için muhaldir. Çünkü O’na zorlama yapmak imkânsızdır. O halde bu fiil burada amelin yapılmaması manasında müsteardır. (Âşûr)

الإرْسالُ  kelimesi hakiki anlamda kullanıldığı takdirde  اَنْ نُرْسِلَ nin mef’ûlu mahzuf olacak olup  نُرْسِلَ  fiili buna delalet edecek ve takdiri,  أنْ نُرْسِلَ رَسُولَنا olacaktır.

بِالْاٰيَاتِ deki  بِ  ise musahabe yani eşlik etmek, yanında götürmek anlamındadır. Yani müşriklerin istedikleri mucizelerin Resuller ile birlikte gönderilmesi anlamındadır. Bununla birlikte  الإرْسالُ  kelimesi, mucizelerin izharına ve meydana gelişine işaret eden müstear lafız da olabilir. Bu halde  بِ  harf-i ceri  نُرْسِلَ  fiili ile   لْاٰيَاتِ  arasındaki bağı güçlendiren mezid kelime sayılacaktır. (Âşûr)

الآياتِ in marife gelişi, iki yönden de ahd içindir. Yani söz konusu mucizeler, daha önceden talep etmiş oldukları mucizelerdir. (Âşûr)

Masdar harfi  اَنْ  ve müteakip  نُرْسِلَ بِالْاٰيَاتِ  cümlesi, masdar tevilinde, takdir edilen  من  harfiyle birlikte,  مَنَعَنَٓا  fiiline müteallıktır. Cümle muzari fiille gelerek teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Mucizelerin hikmet bulunmadığı için gönderilmemiş olması, “alıkoyma” kelimesi ile istiare olarak ifade edilmiştir. İlk  اَنْ  mansub, ikinci ise  اَنْ  merfû olup cümlenin takdiri, “Bizi mucizeler göndermekten men eden şey ancak öncekilerin yalanlamasıdır.” şeklindedir. Kastedilen, Kureyşlilerin istedikleri Safa Tepesi’ni altına çevirme, ölüleri diriltme ve diğer mucizelerdir. Allah’ın toplumlarda geçerli olan âdeti gereği bu tür mucizeler talep edip de bunlar verildiğinde hala iman etmeyenler derhal azaba uğratılmakta ve kökleri kurutulmaktadır. (Keşşâf)

Ayetteki ikinci masdar harfi  اَنْ  ve sılası olan  كَذَّبَ بِهَا الْاَوَّلُونَۜ  cümlesi, masdar teviliyle  مَنَعَنَٓا  fiilinin faili konumundadır. Cümle mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Öncekilerin ayetleri yalanlamalarına mani olmanın ayetlere isnad edilmesi mecaz-ı aklîdir. Çünkü yalanlama alıkoyma sebebidir. (Âşûr)

كَذَّبَ  fiili tef’il babındadır. Tef’il babı fiile kesret anlamı verir. En yaygın anlamı budur.

مَا  ve  اِلَّٓا  ile oluşan kasr, fiille fail arasındadır.  مَنَعَنَٓا  maksûr/sıfat, fail olan masdar-ı müevvel, maksûrun aleyh/mevsuf olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur.

Kasr üslûbu ile tekid edilen cümle, Allah Teâlâ'nın mucize göndermemesinin yegâne sebebinin, evvelkilerin onları yalanlamaları olduğunu kesin bir dille ifade etmiştir.

نُرْسِلَ - اٰتَيْنَا  ve  كَذَّبَ - ظَلَمُوا  kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


وَاٰتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَاۜ

 

وَ, itiraziyyedir. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itirâziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

مُبْصِرَةً  (aydınlatıcı olarak) kelimesi “delil olarak” anlamındadır. (Keşşâf)

النَّاقَةَ مُبْصِرَةً  [Deveyi açık bir mucize olarak verdik] cümlesinde akli mecâz vardır. Deve hakkı ve doğru yolu görmeye sebep olduğu için, görmek manasına gelen إبصار  fiili ona nispet olundu. Burada alakası sebebiyet olan mecâz-ı akli vardır. (Safvetu’t Tefasir)

فَظَلَمُوا بِهَا, aynı üslupla gelerek itiraz cümlesine  فَ  ile atfedilmiştir.


وَمَا نُرْسِلُ بِالْاٰيَاتِ اِلَّا تَخْو۪يفاً

 

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelam olan cümle  وَ ’la …مَا مَنَعَنَٓا اَنْ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Kasr ve zaid  بِ  harfiyle tekid edilmiştir.

Mef’ûl olan  بِالْاٰيَاتِ ’ye dahil olan  بِ  harfi tekid ifade eden zaid harftir.

مَا  ve  اِلَّٓا  ile oluşan kasr, fiille mef’ûlü lieclih arasındadır.  نُرْسِلُ  maksûr/mevsuf, تَخْو۪يفاً, maksûrun aleyh/sıfat olmak üzere, kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.

Kasr üslûbu ve zaid harfle tekid edilen cümle, Allah Teâlâ'nın mucize göndermesinin yegâne sebebinin, korkutmak olduğunu kesin bir dille ifade etmiştir.

اِلَّا تَخْو۪يفاً ifadesindeki kasr, mucizelerin göndermesinin korkutma sebebi kılınmasını ifade ediyor olup, izafî kasrdır. Yani mucizelerin gönderilmesi, peygamberler ve kavimleri arasında rekabetvari bir durumun olduğuna veya peygamberin onların imanları konusunda tamah sahibi olduğuna işaret etmemektedir. Yalnızca vaki olan ve gördüğümüz, onların korkutma amaçlı bu mucizeler karşısında iman etmemeleridir.(Âşûr)

نُرْسِلَ  ve  اٰيَاتِ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.