وَاِذْ قُلْنَا لَكَ اِنَّ رَبَّكَ اَحَاطَ بِالنَّاسِۜ وَمَا جَعَلْنَا الرُّءْيَا الَّت۪ٓي اَرَيْنَاكَ اِلَّا فِتْنَةً لِلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي الْقُرْاٰنِۜ وَنُخَوِّفُهُمْۙ فَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا طُغْيَاناً كَب۪يراً۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذْ | bir zaman |
|
2 | قُلْنَا | demiştik |
|
3 | لَكَ | sana |
|
4 | إِنَّ | şüphesiz |
|
5 | رَبَّكَ | Rabbin |
|
6 | أَحَاطَ | kuşatmıştır |
|
7 | بِالنَّاسِ | insanları |
|
8 | وَمَا |
|
|
9 | جَعَلْنَا | biz yapmadık |
|
10 | الرُّؤْيَا | rü’yayı |
|
11 | الَّتِي |
|
|
12 | أَرَيْنَاكَ | sana gösterdiğimiz |
|
13 | إِلَّا | başka bir şey |
|
14 | فِتْنَةً | sınama (aracı) |
|
15 | لِلنَّاسِ | insanlar için |
|
16 | وَالشَّجَرَةَ | ve ağacı |
|
17 | الْمَلْعُونَةَ | la’netlenmiş |
|
18 | فِي |
|
|
19 | الْقُرْانِ | Kur’an’da |
|
20 | وَنُخَوِّفُهُمْ | biz onları korkutuyoruz |
|
21 | فَمَا | fakat |
|
22 | يَزِيدُهُمْ | artırmıyor |
|
23 | إِلَّا | başkasını |
|
24 | طُغْيَانًا | azgınlıklarından |
|
25 | كَبِيرًا | daha da fazla |
|
وَاِذْ قُلْنَا لَكَ اِنَّ رَبَّكَ اَحَاطَ بِالنَّاسِۜ
وَ istînâfiyyedir. Zaman zarfı اِذْ, takdiri أذكر olan mahzuf fiile müteallıktır.
إِذْ : Yalnız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.
a. (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.
b. (إِذْ) den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.
c. (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا)’dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.
d. Sükun üzere mebnidir. Burda mef’ûlun fih konumunda gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُلْنَا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. قُلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur.
لَكَ car mecruru قُلْنَا fiiline müteallıktır.
Mekulü’l-kavli, اِنَّ رَبَّكَ ’dir. قُلْنَا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
رَبَّكَ kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup mansubdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَحَاطَ بِالنَّاسِ cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اَحَاطَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
بِالنَّاسِ car mecruru اَحَاطَ fiiline müteallıktır.
اَحَاطَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi حوط ’dır.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَمَا جَعَلْنَا الرُّءْيَا الَّت۪ٓي اَرَيْنَاكَ اِلَّا فِتْنَةً لِلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي الْقُرْاٰنِۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
جَعَلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur.
الرُّءْيَا mef’ûlun bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.
الَّت۪ٓي müfred müennes has ism-i mevsûl, الرُّءْيَا ’nın sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlu sılası اَرَيْنَاكَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
اَرَيْنَاكَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اِلَّا hasr edatıdır. فِتْنَةً kelimesi جَعَلْنَا fiilinin ikinci mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur.
لِلنَّاسِ car mecruru فِتْنَةً ’nin mahzuf sıfatın müteallıktır.
الشَّجَرَةَ atıf harfi وَ ’la الرُّءْيَا ’ya matuftur.
الْمَلْعُونَةَ kelimesi الشَّجَرَةَ ’nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فِي الْقُرْاٰنِ car mecruru الْمَلْعُونَةَ ’e müteallıktır.
الْمَلْعُونَةَ kelimesi sülasisi olan لعن fiilin ism-i mef’ûludür.
وَنُخَوِّفُهُمْۙ فَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا طُغْيَاناً كَب۪يراً۟
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. نُخَوِّفُهُمْ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
فَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يَز۪يدُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اِلَّا hasr edatıdır. طُغْيَاناً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
كَب۪يراً kelimesi طُغْيَاناً ’nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِذْ قُلْنَا لَكَ اِنَّ رَبَّكَ اَحَاطَ بِالنَّاسِۜ
وَ istînâfiyyedir. Zaman zarfı اِذْ, takdiri اذكر olan mahzuf fiile müteallıktır. Bu takdire göre cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Muzâfun ileyh olan قُلْنَا لَكَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قُلْنَا fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنَّ رَبَّكَ اَحَاطَ بِالنَّاسِ cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنَّ ’nin haberi olan اَحَاطَ بِالنَّاسِ müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hükmü takviye, hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Veciz anlatım kastıyla gelen müsnedün ileyh konumundaki رَبَّكَ izafetinde, Rabb ismine muzâfun ileyh olan كَ zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
قُلْنَا - رَبَّكَ kelimeleri arasında mütekellimden gaibe geçişle güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)
وَمَا جَعَلْنَا الرُّءْيَا الَّت۪ٓي اَرَيْنَاكَ اِلَّا فِتْنَةً لِلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي الْقُرْاٰنِۜ
Cümle önceki cümleye وَ ’la atfedilmiştir. Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
Mef’ûl olan الرُّءْيَا için sıfat konumundaki has ism-i mevsûl الَّت۪ٓي ’nin sılası اَرَيْنَاكَ, mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir. Allah Teâlâ'nın rüyayı ve ağacı gösterme sebebinin, insanlara imtihan için olduğu kasr üslubuyla kesin olarak ifade edilmiştir.
فِتْنَةً ’deki tenvin nev ve tazim ifade eder.
الْمَلْعُونَةَ, ilk mef’ûl الرُّءْيَا ’ya matuf olan ikinci mef’ûl الشَّجَرَةَ ’nin sıfatıdır. Sıfat, mevsufuna ait bir özelliği bildiren ıtnâb sanatıdır.
وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ “Lanetlenen ağaç”tan maksat rahmetten en uzak yerde cehennemin temelinde biten zakkum ağacıdır. (Ruhu’l Beyan)
وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ ifadesinde; bu ağacın lanetlenmesinden murad, mecazî isnad olarak, onu tadanın lanetlenmesidir yahut rahmetten uzaklaştırılmasıdır. (Ebüssuûd)
Allahu Teâlâ “Ve Kur'an'da lanet edilen ağacı…” buyurmuştur. Bu ifadede bir takdim-tehir söz konusu olup takdiri “Sana gösterdiğimiz o rüyayı ve Kur'an'da lanet edilen ağacı biz, ancak insanlara bir fitne yaptık.” şeklindedir. Bunun, “Kur'an'da lanet edilen ağaç da böyledir.” manasında olduğu da söylenmiştir
(Fahreddin er-Râzî - Kurtubî)
فِي الْقُرْاٰنِ ibaresindeki فِي harfinde istiare vardır. Car ve mecrurun ilişkisi, zarf ve mazruf ilişkisine benzetilmiştir. الْقُرْاٰنِۜ içine girilecek bir şeye benzetilmiştir.
الرُّءْيَا - اَرَيْنَاكَ kelimeleri arasında cinası iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
وَنُخَوِّفُهُمْۙ فَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا طُغْيَاناً كَب۪يراً۟
وَ ’la istînâfa atfedilen وَنُخَوِّفُهُمْۙ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Azamet zamirine isnad edilmiş fiil, تفعيل babında gelmiştir. Bu babın fiile kattığı en yaygın anlam kesrettir.
Makabline فَ ile atfedilmiş فَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا طُغْيَاناً كَب۪يراً۟ cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir. مَا ve اِلَّٓا ile oluşan kasr, fiille mef’ûl arasındadır. مَا يَز۪يدُهُمْ maksûr/sıfat, ikinci mef’ûl olan طُغْيَاناً, maksûrun aleyh/mevsuf olmak üzere kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur. Onların sadece tuğyanlarının arttığı kasr yoluyla kesin olarak bidirilmiştir.
كَب۪يراً۟ kelimesi, tuğyanın çeşidi bakımından güçlü kuvvetli anlamı için müstear lafızdır. (Âşûr)
كَب۪يراً۟ ’le sıfatlanan طُغْيَاناً ’deki tenvin, kesret ve tahkir ifade eder.
فِتْنَةً - نُخَوِّفُهُمْۙ ve مَلْعُونَةَ - طُغْيَاناً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.