İsrâ Sûresi 60. Ayet

وَاِذْ قُلْنَا لَكَ اِنَّ رَبَّكَ اَحَاطَ بِالنَّاسِۜ وَمَا جَعَلْنَا الرُّءْيَا الَّت۪ٓي اَرَيْنَاكَ اِلَّا فِتْنَةً لِلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي الْقُرْاٰنِۜ وَنُخَوِّفُهُمْۙ فَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا طُغْيَاناً كَب۪يراً۟  ...

Hani sana, “Muhakkak Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır” demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı da, Kur’an’da lânetlenmiş bulunan o ağacı da sırf insanları sınamak için vesile yaptık. Biz onları korkutuyoruz. Fakat bu, sadece onların büyük azgınlıklarını (daha da) artırdı.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ bir zaman
2 قُلْنَا demiştik ق و ل
3 لَكَ sana
4 إِنَّ şüphesiz
5 رَبَّكَ Rabbin ر ب ب
6 أَحَاطَ kuşatmıştır ح و ط
7 بِالنَّاسِ insanları ن و س
8 وَمَا
9 جَعَلْنَا biz yapmadık ج ع ل
10 الرُّؤْيَا rü’yayı ر ا ي
11 الَّتِي
12 أَرَيْنَاكَ sana gösterdiğimiz ر ا ي
13 إِلَّا başka bir şey
14 فِتْنَةً sınama (aracı) ف ت ن
15 لِلنَّاسِ insanlar için ن و س
16 وَالشَّجَرَةَ ve ağacı ش ج ر
17 الْمَلْعُونَةَ la’netlenmiş ل ع ن
18 فِي
19 الْقُرْانِ Kur’an’da ق ر ا
20 وَنُخَوِّفُهُمْ biz onları korkutuyoruz خ و ف
21 فَمَا fakat
22 يَزِيدُهُمْ artırmıyor ز ي د
23 إِلَّا başkasını
24 طُغْيَانًا azgınlıklarından ط غ ي
25 كَبِيرًا daha da fazla ك ب ر
 
Allah’ın insanları “çepeçevre kuşatması”, hiçbir insanın Allah’ın kudreti dışına çıkamayacağı, O neye izin verirse insanların ancak onu başarabilecekleri anlamına gelir (Taberî, XV, 109) ve putperestlerin inkâr, inat ve baskılarına rağmen Hz. Peygamber ve müslümanlar karşısında son tahlilde başarısız olacaklarına işaret eder. Nitekim âyette Allah Teâlâ’nın Hz. Peygamber’e, –putperestlerin zannettiklerinin aksine– kendisinin onlara karşı başarılı olacağını rüya yoluyla bildirdiği ifade edilmektedir. Onun bu rüyayı ne zaman gördüğü, rüyanın içeriği hakkında kayda değer üç farklı açıklama yapılmıştır: Bir açıklamaya göre Resûlullah Mekke’yi fethedeceğini rüyasında görmüş, nitekim hicretin 8. yılında (630) bu rüya gerçekleşmiştir. İkinci açıklamaya göre putperestlerin İslâm orduları karşısında yenilecekleri ve önderlerinin ölecekleri yerler Hz. Peygamber’e rüyasında gösterilmiş, bu rüya hicretin 2. yılında (624) Bedir zaferinde gerçekleşmiştir. Bu iki görüşü kabul edilebilir görmeyen âlimler buna gerekçe olarak sûrenin Mekke’de indiğini, oysa gerek Bedir Savaşı gerekse Mekke’nin fethinin Medine döneminde gerçekleştiğini hatırlatırlar. Çoğunluğun tercihi olan üçüncü yorumda ise âyetteki rüya, İsrâ gecesinde Hz. Peygamber’e gösterilenler şeklinde açıklanmıştır. İsrânın uyku halinde gerçekleştiğini kabul edenler buradaki “rüya”yı uykuda görme olarak açıklamışlarken İslâm âlimlerinin çoğunluğu, rüya kelimesinin kök anlamının “gözle görmek” olduğunu da dikkate alarak İsrâ’nın Resûlullah uyanıkken cereyan ettiğini savunmuşlardır.
 
 Fitne, “sınav, deneme” demektir; Kur’an’da daha çok müminin inancını tehlikeye sokan, bu sebeple bir yönüyle onun imanındaki kararlılığını kanıtlamasına imkân veren, bu yönden bir imtihan vermesine yol açan sıkıntılı durumlar ve olaylar için kullanılır. Bu rüya olayının fitne olması, Resûlullah’ın İsrâ sırasında gördüklerini, yaşadıklarını anlatınca inancında henüz yeterince sebat ve kararlılık kazanmamış kişilerin olayı imkânsız görerek İslâm’dan dönmeleridir. Böylece Resûlullah’ın anlattıkları onlar için bir fitne (sınav) olmuş ve bu sınavı kaybetmişlerdir (bk. İbn Kesîr, V, 89-90; Kurtubî, X, 282). “Kur’an’da lânetlenmiş ağac”a gelince, bununla ilgili farklı rivayetler bulunmakla birlikte (bk. Taberî, XV, 113-115; Râzî, XX, 236-237), çoğunluğun yorumu bunun cehennemdeki “zakkum ağacı” olduğu yönündedir (bk. Duhân 44/43-44). Şevkânî’nin Zeccâc’dan aktardığına göre Araplar hoşlanmadıkları yemeklere genellikle “mekruh ve lânetli yemek!” derlerdi (III, 270). Aynı müfessir, âyette bu ağacın bir fitne olarak gösterilmesini de şöyle açıklar: Cehennemde böyle bir ağaç bulunacağı bildirilince Ebû Cehil gibi fırsatçı müşrikler, “Muhammed hem cehennemin taşı bile kavuracağını söylüyor hem de orada ağaç biteceğinden söz ediyor” diyerek Resûlullah’ı alaya almışlar, bunun üzerine söz konusu olan âyet inmiştir. Buna göre ağaçla ilgili olarak Kur’an’da verilen bilgi bir imtihandır; mümin bu bilgiye inanmakla imtihanı kazanmış, kâfir de inkâr etmekle imtihanı kaybetmiş olur.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 497-498
 

وَاِذْ قُلْنَا لَكَ اِنَّ رَبَّكَ اَحَاطَ بِالنَّاسِۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Zaman zarfı  اِذْ,  takdiri أذكر  olan mahzuf fiile müteallıktır.

إِذْ : Yalnız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a. (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b. (إِذْ) den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c. (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا)’dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d. Sükun üzere mebnidir. Burda mef’ûlun fih konumunda gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

قُلْنَا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. قُلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

لَكَ  car mecruru  قُلْنَا  fiiline müteallıktır.

Mekulü’l-kavli, اِنَّ رَبَّكَ ’dir. قُلْنَا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. 

رَبَّكَ  kelimesi  اِنَّ ’nin ismi olup mansubdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَحَاطَ بِالنَّاسِ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

اَحَاطَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir.

بِالنَّاسِ  car mecruru  اَحَاطَ  fiiline müteallıktır. 

اَحَاطَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  حوط ’dır.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


 وَمَا جَعَلْنَا الرُّءْيَا الَّت۪ٓي اَرَيْنَاكَ اِلَّا فِتْنَةً لِلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي الْقُرْاٰنِۜ 

 

Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.

جَعَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

الرُّءْيَا  mef’ûlun bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. 

الَّت۪ٓي  müfred müennes has ism-i mevsûl,  الرُّءْيَا ’nın sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlu sılası  اَرَيْنَاكَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

اَرَيْنَاكَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اِلَّا  hasr edatıdır.  فِتْنَةً  kelimesi  جَعَلْنَا  fiilinin ikinci mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur.

لِلنَّاسِ  car mecruru  فِتْنَةً ’nin mahzuf sıfatın müteallıktır.

الشَّجَرَةَ  atıf harfi  وَ ’la  الرُّءْيَا ’ya matuftur.

الْمَلْعُونَةَ  kelimesi  الشَّجَرَةَ ’nin sıfatı olup fetha ile mansubdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

فِي الْقُرْاٰنِ  car mecruru  الْمَلْعُونَةَ ’e müteallıktır.

 الْمَلْعُونَةَ  kelimesi sülasisi olan  لعن  fiilin ism-i mef’ûludür.


وَنُخَوِّفُهُمْۙ فَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا طُغْيَاناً كَب۪يراً۟

 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  نُخَوِّفُهُمْ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن dur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

فَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.

يَز۪يدُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اِلَّا  hasr edatıdır.  طُغْيَاناً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

كَب۪يراً  kelimesi  طُغْيَاناً ’nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِذْ قُلْنَا لَكَ اِنَّ رَبَّكَ اَحَاطَ بِالنَّاسِۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Zaman zarfı  اِذْ, takdiri  اذكر  olan mahzuf fiile müteallıktır. Bu takdire göre cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Muzâfun ileyh olan  قُلْنَا لَكَ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قُلْنَا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنَّ رَبَّكَ اَحَاطَ بِالنَّاسِ  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

اِنَّ ’nin haberi olan  اَحَاطَ بِالنَّاسِ  müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hükmü takviye, hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Veciz anlatım kastıyla gelen müsnedün ileyh konumundaki  رَبَّكَ  izafetinde, Rabb ismine muzâfun ileyh olan  كَ  zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

قُلْنَا - رَبَّكَ  kelimeleri arasında mütekellimden gaibe geçişle güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)


 وَمَا جَعَلْنَا الرُّءْيَا الَّت۪ٓي اَرَيْنَاكَ اِلَّا فِتْنَةً لِلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي الْقُرْاٰنِۜ 

 

Cümle önceki cümleye  وَ ’la atfedilmiştir. Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. 

Mef’ûl olan  الرُّءْيَا  için sıfat konumundaki has ism-i mevsûl  الَّت۪ٓي ’nin sılası اَرَيْنَاكَ, mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir. Allah Teâlâ'nın rüyayı ve ağacı gösterme sebebinin, insanlara imtihan için olduğu kasr üslubuyla kesin olarak ifade edilmiştir.

فِتْنَةً ’deki tenvin nev ve tazim ifade eder.

الْمَلْعُونَةَ, ilk mef’ûl  الرُّءْيَا ’ya matuf olan ikinci mef’ûl  الشَّجَرَةَ ’nin sıfatıdır. Sıfat, mevsufuna ait bir özelliği bildiren ıtnâb sanatıdır.

وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ “Lanetlenen ağaç”tan maksat rahmetten en uzak yerde cehennemin temelinde biten zakkum ağacıdır. (Ruhu’l Beyan)

وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ  ifadesinde; bu ağacın lanetlenmesinden murad, mecazî isnad olarak, onu tadanın lanetlenmesidir yahut rahmetten uzaklaştırılmasıdır. (Ebüssuûd)

Allahu Teâlâ “Ve Kur'an'da lanet edilen ağacı…” buyurmuştur. Bu ifadede bir takdim-tehir söz konusu olup takdiri “Sana gösterdiğimiz o rüyayı ve Kur'an'da lanet edilen ağacı biz, ancak insanlara bir fitne yaptık.” şeklindedir. Bunun, “Kur'an'da lanet edilen ağaç da böyledir.” manasında olduğu da söylenmiştir

(Fahreddin er-Râzî - Kurtubî)

فِي الْقُرْاٰنِ  ibaresindeki  فِي  harfinde istiare vardır. Car ve mecrurun ilişkisi, zarf ve mazruf ilişkisine benzetilmiştir.  الْقُرْاٰنِۜ  içine girilecek bir şeye benzetilmiştir.

الرُّءْيَا - اَرَيْنَاكَ  kelimeleri arasında cinası iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.


 وَنُخَوِّفُهُمْۙ فَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا طُغْيَاناً كَب۪يراً۟

 

وَ ’la istînâfa atfedilen  وَنُخَوِّفُهُمْۙ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Azamet zamirine isnad edilmiş fiil,  تفعيل  babında gelmiştir. Bu babın fiile kattığı en yaygın anlam kesrettir.

Makabline  فَ  ile atfedilmiş  فَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا طُغْيَاناً كَب۪يراً۟  cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. 

Cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir.  مَا  ve  اِلَّٓا  ile oluşan kasr, fiille mef’ûl arasındadır.  مَا يَز۪يدُهُمْ  maksûr/sıfat, ikinci mef’ûl olan  طُغْيَاناً, maksûrun aleyh/mevsuf olmak üzere kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur. Onların sadece tuğyanlarının arttığı kasr yoluyla kesin olarak bidirilmiştir.

كَب۪يراً۟  kelimesi, tuğyanın çeşidi bakımından güçlü kuvvetli anlamı için müstear lafızdır. (Âşûr)

كَب۪يراً۟ ’le sıfatlanan  طُغْيَاناً ’deki tenvin, kesret ve tahkir ifade eder. 

فِتْنَةً - نُخَوِّفُهُمْۙ  ve  مَلْعُونَةَ - طُغْيَاناً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.