1 Nisan 2025
İsrâ Sûresi 59-66 (287. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

İsrâ Sûresi 59. Ayet

وَمَا مَنَعَنَٓا اَنْ نُرْسِلَ بِالْاٰيَاتِ اِلَّٓا اَنْ كَذَّبَ بِهَا الْاَوَّلُونَۜ وَاٰتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَاۜ وَمَا نُرْسِلُ بِالْاٰيَاتِ اِلَّا تَخْو۪يفاً  ...


Bizi, (Kureyş’in istediği) mucizeleri göndermekten, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olması alıkoydu. (Nitekim) Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onlar bu yüzden zalim oldular. Oysa biz mucizeleri sırf korkutmak için göndeririz.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve yoktur
2 مَنَعَنَا bizi alıkoyan م ن ع
3 أَنْ
4 نُرْسِلَ göndermekten ر س ل
5 بِالْايَاتِ ayetler (mu’cizeler) ا ي ي
6 إِلَّا dışında
7 أَنْ
8 كَذَّبَ yalanlamaları ك ذ ب
9 بِهَا (onları)
10 الْأَوَّلُونَ evvelkilerin ا و ل
11 وَاتَيْنَا ve verdik ا ت ي
12 ثَمُودَ Semud’a
13 النَّاقَةَ dişi deveyi ن و ق
14 مُبْصِرَةً açık bir mu’cize olarak ب ص ر
15 فَظَلَمُوا o zulmetmelerine sebeb oldu ظ ل م
16 بِهَا onlara
17 وَمَا ve
18 نُرْسِلُ biz göndermeyiz ر س ل
19 بِالْايَاتِ mu’cizeleri ا ي ي
20 إِلَّا dışında
21 تَخْوِيفًا korkutmak خ و ف
“İşaret” diye çevirdiğimiz âyetten maksat mûcizedir. Tefsirlerde bildirildiğine göre Mekke putperestleri akıllarınca Hz. Peygamber’i zor durumda bırakmak için kendisinden Safâ tepesini altına çevirmesi, Mekke’nin dağlık çevresini bereketli bir ova haline getirmesi gibi mûcizeler göstermesini isterlerdi (bk. İsrâ 17/90-93). Âyette Allah, bu mûcizeleri gerçekleştirmeyişinin sebebini açıklamaktadır. Çünkü Allah’ın yasası uyarınca, bu mûcizeler gösterildiği halde yine de inkârda direnirlerse –ki zaten bu isteklerinde samimi değillerdi– o takdirde hak ettikleri ceza hemen verilecekti. Nitekim eski bir Arap toplumu olan Semûd kavminin istedikleri mûcize gerçekleştiği halde, bir mûcize olarak yaratılan ve kesinlikle zarar vermemeleri istenen deveyi boğazlamışlar, böylece Allah’ın buyruğunu tanımadıkları için cezalandırılmışlardır (bk. A‘râf 7/73-79; Hûd 11/61-68). Mûcizenin ikna etmeyi değil korkutmayı, heyecan ve ürperti vermeyi amaçladığı belirtilmektedir. Kur’an’ın amacı ise ikna etmektir. Nitekim burada belirtilen anlamıyla diğer mûcizelere benzemeyen, kendine özgü bir mûcize olan Kur’an akla, sağduyuya hitap etmektedir. Mûcize ise genellikle olağan üstü bir olay olup akıl ötesidir; bu sebeple de insanlarda korku ve heyecan uyandırır.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 496-497
Kureyş, bir gün, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’e:
“–Safâ Tepesi’ni bizim için altına çevirmesi için Rabbine dua et, biz de Sana îmân edelim!” dediler.
Allâh Rasûlü (s.a.v):
“−Gerçekten bunu yapacak mısınız?” diye sordular.
Onlar da:
“–Evet” dediler.
Rasûlullâh (s.a.v) dua ettiler. Bunun üzerine Cebrail (a.s) gelip:
“–Rabbin sana selam ediyor ve «İstersen, onlar için Safâ Tepesi’ni altına çeviririm, fakat bundan sonra onlardan kim inkâr ederse ona, âlemlerden hiç kimseye yapmadığım şekilde azâb ederim! İstersen onlara tevbe ve rahmet kapısını açarım!» buyuruyor” dedi.
Rahmeten li’l-âlemîn olan Efendimiz (s.a.v) hemen:
“–Tevbe ve rahmet kapısını aç!” buyurdular.
(Ahmed, I, 242, 258, 345; Hâkim, I, 119/174; Heysemî, VII, 50)

وَمَا مَنَعَنَٓا اَنْ نُرْسِلَ بِالْاٰيَاتِ اِلَّٓا اَنْ كَذَّبَ بِهَا الْاَوَّلُونَۜ 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. مَنَعَنَٓا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, mahzuمن  harf-i cer ile birlikte  مَنَعَنَٓا  fiiline müteallıktır.

نُرْسِلَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

بِالْاٰيَاتِ  car mecruru, نُرْسِلَ  fiilin mukadder mef’ûlunün mahzuf haline müteallıktır. Takdiri, نرسل نبيّا متلبّسا بالآيات (Ayetlerle sarınmış olarak bir nebi göndeririz) şeklindedir. 

Fiil-i muzarinin başına  اَنْ  harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِلَّٓا  hasr edatıdır.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel  مَنَعَ  fiilinin faili olarak mahallen merfûdur. 

كَذَّبَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. بِهَا  car mecruru  كَذَّبَ  fiiline müteallıktır. 

الْاَوَّلُونَ  faili olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

نُرْسِلَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

كَذَّبَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

وَاٰتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَاۜ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  haliyyedir.  اٰتَيْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

ثَمُودَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Gayri munsarif isimlerdendir.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

النَّاقَةَ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  مُبْصِرَةً  hal olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

ظَلَمُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  بِهَا  car mecruru  ظَلَمُوا  fiiline müteallıktır.

مُبْصِرَةً  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


وَمَا نُرْسِلُ بِالْاٰيَاتِ اِلَّا تَخْو۪يفاً

 

وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  نُرْسِلُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.  بِالْاٰيَاتِ  car mecruru  نُرْسِلُ   fiiline müteallıktır. 

اِلَّا  hasr edatıdır.  تَخْو۪يفاً  mef’ûlun lieclih olup fetha ile mansubdur.

Fiilin oluş sebebini bildiren mef’ûldür. “Mef’ûlün lieclihi” veya “Mef’ûlün min eclihi” de denir. Mef’ûlün leh mansubdur. Fiile, “neden, niçin?” soruları sorularak bulunur.

Türkçede “için, -den dolayı, sebebiyle, -sın diye, ta ki zira, maksadıyla, uğruna” gibi manalara gelir. Mef’ûlün leh fiilinin önüne geçebilir.

2 tür kullanımı vardır: 1) Harf-i cersiz kullanımı. 2) Harf-i cerli kullanımı

Harf-i cersiz olması için şu şartlar gereklidir:

a. Mef’ûlün leh, cümledeki fiilin masdarı dışında bir masdar olmalıdır.

b. Nekre (belirsiz) olmalıdır.

c. Mef’ûlün leh olacak masdarın (iç duygularımızı ifade ettiğimiz, “saygı göstermek, küçümsemek, korkmak, bilmek, bilmemek” gibi) kalbî fiillerden olması gerekir.

d. Fiilin faili ile mef’ûlün faili aynı olmalıdır.

e. Fiilin oluş zamanı ile mef’ûlün lehin oluş zamanı aynı olmalıdır.

Not: Mef’ûlün lehin harf-i cersiz kullanılabilmesi için yukarıdaki 5 şartın beraber bulunması gerekir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَمَا مَنَعَنَٓا اَنْ نُرْسِلَ بِالْاٰيَاتِ اِلَّٓا اَنْ كَذَّبَ بِهَا الْاَوَّلُونَۜ

 

Ayet  وَ ’la önceki ayetteki …وَاِنْ مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا نَحْنُ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.  مَا  nafiyedir. Ayetin ilk cümlesi menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

وَمَا مَنَعَنَٓا اَنْ نُرْسِلَ بِالْاٰيَاتِ  [Bizi mucizeler göndermekten alıkoyan sadece...] cümlesinde mecazî isnad vardır. Yüce Allah’ı bir şeyden alıkoymak imkânsızdır. Çünkü hiçbir şey Allah’ı, istediği şeyi yapmaktan alıkoyamaz. Burada alıkoymak, bırakmak manasına mecazdır. Yani Allah’ın mucizeler göndermemesinin sebebi, öncekilerin yalanlamalarıdır. (Safvetu’t Tefasir)

Men etmek; bir fiili yapmak isteyen failin bu fiiline engel olmaktır. Bu durum Allah Teâlâ için muhaldir. Çünkü O’na zorlama yapmak imkânsızdır. O halde bu fiil burada amelin yapılmaması manasında müsteardır. (Âşûr)

الإرْسالُ  kelimesi hakiki anlamda kullanıldığı takdirde  اَنْ نُرْسِلَ nin mef’ûlu mahzuf olacak olup  نُرْسِلَ  fiili buna delalet edecek ve takdiri,  أنْ نُرْسِلَ رَسُولَنا olacaktır.

بِالْاٰيَاتِ deki  بِ  ise musahabe yani eşlik etmek, yanında götürmek anlamındadır. Yani müşriklerin istedikleri mucizelerin Resuller ile birlikte gönderilmesi anlamındadır. Bununla birlikte  الإرْسالُ  kelimesi, mucizelerin izharına ve meydana gelişine işaret eden müstear lafız da olabilir. Bu halde  بِ  harf-i ceri  نُرْسِلَ  fiili ile   لْاٰيَاتِ  arasındaki bağı güçlendiren mezid kelime sayılacaktır. (Âşûr)

الآياتِ in marife gelişi, iki yönden de ahd içindir. Yani söz konusu mucizeler, daha önceden talep etmiş oldukları mucizelerdir. (Âşûr)

Masdar harfi  اَنْ  ve müteakip  نُرْسِلَ بِالْاٰيَاتِ  cümlesi, masdar tevilinde, takdir edilen  من  harfiyle birlikte,  مَنَعَنَٓا  fiiline müteallıktır. Cümle muzari fiille gelerek teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Mucizelerin hikmet bulunmadığı için gönderilmemiş olması, “alıkoyma” kelimesi ile istiare olarak ifade edilmiştir. İlk  اَنْ  mansub, ikinci ise  اَنْ  merfû olup cümlenin takdiri, “Bizi mucizeler göndermekten men eden şey ancak öncekilerin yalanlamasıdır.” şeklindedir. Kastedilen, Kureyşlilerin istedikleri Safa Tepesi’ni altına çevirme, ölüleri diriltme ve diğer mucizelerdir. Allah’ın toplumlarda geçerli olan âdeti gereği bu tür mucizeler talep edip de bunlar verildiğinde hala iman etmeyenler derhal azaba uğratılmakta ve kökleri kurutulmaktadır. (Keşşâf)

Ayetteki ikinci masdar harfi  اَنْ  ve sılası olan  كَذَّبَ بِهَا الْاَوَّلُونَۜ  cümlesi, masdar teviliyle  مَنَعَنَٓا  fiilinin faili konumundadır. Cümle mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Öncekilerin ayetleri yalanlamalarına mani olmanın ayetlere isnad edilmesi mecaz-ı aklîdir. Çünkü yalanlama alıkoyma sebebidir. (Âşûr)

كَذَّبَ  fiili tef’il babındadır. Tef’il babı fiile kesret anlamı verir. En yaygın anlamı budur.

مَا  ve  اِلَّٓا  ile oluşan kasr, fiille fail arasındadır.  مَنَعَنَٓا  maksûr/sıfat, fail olan masdar-ı müevvel, maksûrun aleyh/mevsuf olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur.

Kasr üslûbu ile tekid edilen cümle, Allah Teâlâ'nın mucize göndermemesinin yegâne sebebinin, evvelkilerin onları yalanlamaları olduğunu kesin bir dille ifade etmiştir.

نُرْسِلَ - اٰتَيْنَا  ve  كَذَّبَ - ظَلَمُوا  kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


وَاٰتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَاۜ

 

وَ, itiraziyyedir. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itirâziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

مُبْصِرَةً  (aydınlatıcı olarak) kelimesi “delil olarak” anlamındadır. (Keşşâf)

النَّاقَةَ مُبْصِرَةً  [Deveyi açık bir mucize olarak verdik] cümlesinde akli mecâz vardır. Deve hakkı ve doğru yolu görmeye sebep olduğu için, görmek manasına gelen إبصار  fiili ona nispet olundu. Burada alakası sebebiyet olan mecâz-ı akli vardır. (Safvetu’t Tefasir)

فَظَلَمُوا بِهَا, aynı üslupla gelerek itiraz cümlesine  فَ  ile atfedilmiştir.


وَمَا نُرْسِلُ بِالْاٰيَاتِ اِلَّا تَخْو۪يفاً

 

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelam olan cümle  وَ ’la …مَا مَنَعَنَٓا اَنْ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Kasr ve zaid  بِ  harfiyle tekid edilmiştir.

Mef’ûl olan  بِالْاٰيَاتِ ’ye dahil olan  بِ  harfi tekid ifade eden zaid harftir.

مَا  ve  اِلَّٓا  ile oluşan kasr, fiille mef’ûlü lieclih arasındadır.  نُرْسِلُ  maksûr/mevsuf, تَخْو۪يفاً, maksûrun aleyh/sıfat olmak üzere, kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.

Kasr üslûbu ve zaid harfle tekid edilen cümle, Allah Teâlâ'nın mucize göndermesinin yegâne sebebinin, korkutmak olduğunu kesin bir dille ifade etmiştir.

اِلَّا تَخْو۪يفاً ifadesindeki kasr, mucizelerin göndermesinin korkutma sebebi kılınmasını ifade ediyor olup, izafî kasrdır. Yani mucizelerin gönderilmesi, peygamberler ve kavimleri arasında rekabetvari bir durumun olduğuna veya peygamberin onların imanları konusunda tamah sahibi olduğuna işaret etmemektedir. Yalnızca vaki olan ve gördüğümüz, onların korkutma amaçlı bu mucizeler karşısında iman etmemeleridir.(Âşûr)

نُرْسِلَ  ve  اٰيَاتِ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
İsrâ Sûresi 60. Ayet

وَاِذْ قُلْنَا لَكَ اِنَّ رَبَّكَ اَحَاطَ بِالنَّاسِۜ وَمَا جَعَلْنَا الرُّءْيَا الَّت۪ٓي اَرَيْنَاكَ اِلَّا فِتْنَةً لِلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي الْقُرْاٰنِۜ وَنُخَوِّفُهُمْۙ فَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا طُغْيَاناً كَب۪يراً۟  ...


Hani sana, “Muhakkak Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır” demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı da, Kur’an’da lânetlenmiş bulunan o ağacı da sırf insanları sınamak için vesile yaptık. Biz onları korkutuyoruz. Fakat bu, sadece onların büyük azgınlıklarını (daha da) artırdı.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ bir zaman
2 قُلْنَا demiştik ق و ل
3 لَكَ sana
4 إِنَّ şüphesiz
5 رَبَّكَ Rabbin ر ب ب
6 أَحَاطَ kuşatmıştır ح و ط
7 بِالنَّاسِ insanları ن و س
8 وَمَا
9 جَعَلْنَا biz yapmadık ج ع ل
10 الرُّؤْيَا rü’yayı ر ا ي
11 الَّتِي
12 أَرَيْنَاكَ sana gösterdiğimiz ر ا ي
13 إِلَّا başka bir şey
14 فِتْنَةً sınama (aracı) ف ت ن
15 لِلنَّاسِ insanlar için ن و س
16 وَالشَّجَرَةَ ve ağacı ش ج ر
17 الْمَلْعُونَةَ la’netlenmiş ل ع ن
18 فِي
19 الْقُرْانِ Kur’an’da ق ر ا
20 وَنُخَوِّفُهُمْ biz onları korkutuyoruz خ و ف
21 فَمَا fakat
22 يَزِيدُهُمْ artırmıyor ز ي د
23 إِلَّا başkasını
24 طُغْيَانًا azgınlıklarından ط غ ي
25 كَبِيرًا daha da fazla ك ب ر
Allah’ın insanları “çepeçevre kuşatması”, hiçbir insanın Allah’ın kudreti dışına çıkamayacağı, O neye izin verirse insanların ancak onu başarabilecekleri anlamına gelir (Taberî, XV, 109) ve putperestlerin inkâr, inat ve baskılarına rağmen Hz. Peygamber ve müslümanlar karşısında son tahlilde başarısız olacaklarına işaret eder. Nitekim âyette Allah Teâlâ’nın Hz. Peygamber’e, –putperestlerin zannettiklerinin aksine– kendisinin onlara karşı başarılı olacağını rüya yoluyla bildirdiği ifade edilmektedir. Onun bu rüyayı ne zaman gördüğü, rüyanın içeriği hakkında kayda değer üç farklı açıklama yapılmıştır: Bir açıklamaya göre Resûlullah Mekke’yi fethedeceğini rüyasında görmüş, nitekim hicretin 8. yılında (630) bu rüya gerçekleşmiştir. İkinci açıklamaya göre putperestlerin İslâm orduları karşısında yenilecekleri ve önderlerinin ölecekleri yerler Hz. Peygamber’e rüyasında gösterilmiş, bu rüya hicretin 2. yılında (624) Bedir zaferinde gerçekleşmiştir. Bu iki görüşü kabul edilebilir görmeyen âlimler buna gerekçe olarak sûrenin Mekke’de indiğini, oysa gerek Bedir Savaşı gerekse Mekke’nin fethinin Medine döneminde gerçekleştiğini hatırlatırlar. Çoğunluğun tercihi olan üçüncü yorumda ise âyetteki rüya, İsrâ gecesinde Hz. Peygamber’e gösterilenler şeklinde açıklanmıştır. İsrânın uyku halinde gerçekleştiğini kabul edenler buradaki “rüya”yı uykuda görme olarak açıklamışlarken İslâm âlimlerinin çoğunluğu, rüya kelimesinin kök anlamının “gözle görmek” olduğunu da dikkate alarak İsrâ’nın Resûlullah uyanıkken cereyan ettiğini savunmuşlardır.
 
 Fitne, “sınav, deneme” demektir; Kur’an’da daha çok müminin inancını tehlikeye sokan, bu sebeple bir yönüyle onun imanındaki kararlılığını kanıtlamasına imkân veren, bu yönden bir imtihan vermesine yol açan sıkıntılı durumlar ve olaylar için kullanılır. Bu rüya olayının fitne olması, Resûlullah’ın İsrâ sırasında gördüklerini, yaşadıklarını anlatınca inancında henüz yeterince sebat ve kararlılık kazanmamış kişilerin olayı imkânsız görerek İslâm’dan dönmeleridir. Böylece Resûlullah’ın anlattıkları onlar için bir fitne (sınav) olmuş ve bu sınavı kaybetmişlerdir (bk. İbn Kesîr, V, 89-90; Kurtubî, X, 282). “Kur’an’da lânetlenmiş ağac”a gelince, bununla ilgili farklı rivayetler bulunmakla birlikte (bk. Taberî, XV, 113-115; Râzî, XX, 236-237), çoğunluğun yorumu bunun cehennemdeki “zakkum ağacı” olduğu yönündedir (bk. Duhân 44/43-44). Şevkânî’nin Zeccâc’dan aktardığına göre Araplar hoşlanmadıkları yemeklere genellikle “mekruh ve lânetli yemek!” derlerdi (III, 270). Aynı müfessir, âyette bu ağacın bir fitne olarak gösterilmesini de şöyle açıklar: Cehennemde böyle bir ağaç bulunacağı bildirilince Ebû Cehil gibi fırsatçı müşrikler, “Muhammed hem cehennemin taşı bile kavuracağını söylüyor hem de orada ağaç biteceğinden söz ediyor” diyerek Resûlullah’ı alaya almışlar, bunun üzerine söz konusu olan âyet inmiştir. Buna göre ağaçla ilgili olarak Kur’an’da verilen bilgi bir imtihandır; mümin bu bilgiye inanmakla imtihanı kazanmış, kâfir de inkâr etmekle imtihanı kaybetmiş olur.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 497-498

وَاِذْ قُلْنَا لَكَ اِنَّ رَبَّكَ اَحَاطَ بِالنَّاسِۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Zaman zarfı  اِذْ,  takdiri أذكر  olan mahzuf fiile müteallıktır.

إِذْ : Yalnız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a. (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b. (إِذْ) den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c. (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا)’dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d. Sükun üzere mebnidir. Burda mef’ûlun fih konumunda gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

قُلْنَا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. قُلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

لَكَ  car mecruru  قُلْنَا  fiiline müteallıktır.

Mekulü’l-kavli, اِنَّ رَبَّكَ ’dir. قُلْنَا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. 

رَبَّكَ  kelimesi  اِنَّ ’nin ismi olup mansubdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَحَاطَ بِالنَّاسِ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

اَحَاطَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir.

بِالنَّاسِ  car mecruru  اَحَاطَ  fiiline müteallıktır. 

اَحَاطَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  حوط ’dır.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


 وَمَا جَعَلْنَا الرُّءْيَا الَّت۪ٓي اَرَيْنَاكَ اِلَّا فِتْنَةً لِلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي الْقُرْاٰنِۜ 

 

Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.

جَعَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

الرُّءْيَا  mef’ûlun bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. 

الَّت۪ٓي  müfred müennes has ism-i mevsûl,  الرُّءْيَا ’nın sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlu sılası  اَرَيْنَاكَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

اَرَيْنَاكَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اِلَّا  hasr edatıdır.  فِتْنَةً  kelimesi  جَعَلْنَا  fiilinin ikinci mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur.

لِلنَّاسِ  car mecruru  فِتْنَةً ’nin mahzuf sıfatın müteallıktır.

الشَّجَرَةَ  atıf harfi  وَ ’la  الرُّءْيَا ’ya matuftur.

الْمَلْعُونَةَ  kelimesi  الشَّجَرَةَ ’nin sıfatı olup fetha ile mansubdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

فِي الْقُرْاٰنِ  car mecruru  الْمَلْعُونَةَ ’e müteallıktır.

 الْمَلْعُونَةَ  kelimesi sülasisi olan  لعن  fiilin ism-i mef’ûludür.


وَنُخَوِّفُهُمْۙ فَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا طُغْيَاناً كَب۪يراً۟

 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  نُخَوِّفُهُمْ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن dur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

فَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.

يَز۪يدُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اِلَّا  hasr edatıdır.  طُغْيَاناً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

كَب۪يراً  kelimesi  طُغْيَاناً ’nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَاِذْ قُلْنَا لَكَ اِنَّ رَبَّكَ اَحَاطَ بِالنَّاسِۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Zaman zarfı  اِذْ, takdiri  اذكر  olan mahzuf fiile müteallıktır. Bu takdire göre cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Muzâfun ileyh olan  قُلْنَا لَكَ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قُلْنَا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنَّ رَبَّكَ اَحَاطَ بِالنَّاسِ  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

اِنَّ ’nin haberi olan  اَحَاطَ بِالنَّاسِ  müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hükmü takviye, hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Veciz anlatım kastıyla gelen müsnedün ileyh konumundaki  رَبَّكَ  izafetinde, Rabb ismine muzâfun ileyh olan  كَ  zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

قُلْنَا - رَبَّكَ  kelimeleri arasında mütekellimden gaibe geçişle güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)


 وَمَا جَعَلْنَا الرُّءْيَا الَّت۪ٓي اَرَيْنَاكَ اِلَّا فِتْنَةً لِلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي الْقُرْاٰنِۜ 

 

Cümle önceki cümleye  وَ ’la atfedilmiştir. Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. 

Mef’ûl olan  الرُّءْيَا  için sıfat konumundaki has ism-i mevsûl  الَّت۪ٓي ’nin sılası اَرَيْنَاكَ, mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir. Allah Teâlâ'nın rüyayı ve ağacı gösterme sebebinin, insanlara imtihan için olduğu kasr üslubuyla kesin olarak ifade edilmiştir.

فِتْنَةً ’deki tenvin nev ve tazim ifade eder.

الْمَلْعُونَةَ, ilk mef’ûl  الرُّءْيَا ’ya matuf olan ikinci mef’ûl  الشَّجَرَةَ ’nin sıfatıdır. Sıfat, mevsufuna ait bir özelliği bildiren ıtnâb sanatıdır.

وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ “Lanetlenen ağaç”tan maksat rahmetten en uzak yerde cehennemin temelinde biten zakkum ağacıdır. (Ruhu’l Beyan)

وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ  ifadesinde; bu ağacın lanetlenmesinden murad, mecazî isnad olarak, onu tadanın lanetlenmesidir yahut rahmetten uzaklaştırılmasıdır. (Ebüssuûd)

Allahu Teâlâ “Ve Kur'an'da lanet edilen ağacı…” buyurmuştur. Bu ifadede bir takdim-tehir söz konusu olup takdiri “Sana gösterdiğimiz o rüyayı ve Kur'an'da lanet edilen ağacı biz, ancak insanlara bir fitne yaptık.” şeklindedir. Bunun, “Kur'an'da lanet edilen ağaç da böyledir.” manasında olduğu da söylenmiştir

(Fahreddin er-Râzî - Kurtubî)

فِي الْقُرْاٰنِ  ibaresindeki  فِي  harfinde istiare vardır. Car ve mecrurun ilişkisi, zarf ve mazruf ilişkisine benzetilmiştir.  الْقُرْاٰنِۜ  içine girilecek bir şeye benzetilmiştir.

الرُّءْيَا - اَرَيْنَاكَ  kelimeleri arasında cinası iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.


 وَنُخَوِّفُهُمْۙ فَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا طُغْيَاناً كَب۪يراً۟

 

وَ ’la istînâfa atfedilen  وَنُخَوِّفُهُمْۙ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Azamet zamirine isnad edilmiş fiil,  تفعيل  babında gelmiştir. Bu babın fiile kattığı en yaygın anlam kesrettir.

Makabline  فَ  ile atfedilmiş  فَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا طُغْيَاناً كَب۪يراً۟  cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. 

Cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir.  مَا  ve  اِلَّٓا  ile oluşan kasr, fiille mef’ûl arasındadır.  مَا يَز۪يدُهُمْ  maksûr/sıfat, ikinci mef’ûl olan  طُغْيَاناً, maksûrun aleyh/mevsuf olmak üzere kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur. Onların sadece tuğyanlarının arttığı kasr yoluyla kesin olarak bidirilmiştir.

كَب۪يراً۟  kelimesi, tuğyanın çeşidi bakımından güçlü kuvvetli anlamı için müstear lafızdır. (Âşûr)

كَب۪يراً۟ ’le sıfatlanan  طُغْيَاناً ’deki tenvin, kesret ve tahkir ifade eder. 

فِتْنَةً - نُخَوِّفُهُمْۙ  ve  مَلْعُونَةَ - طُغْيَاناً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
İsrâ Sûresi 61. Ayet

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ قَالَ ءَاَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ ط۪يناًۚ  ...


Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik, onlar da saygı ile eğilmişlerdi. Yalnız İblis saygı ile eğilmemiş, “Hiç ben, çamur hâlinde yarattığın kimse için saygı ile eğilir miyim?” demişti.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ bir zaman
2 قُلْنَا demiştik ق و ل
3 لِلْمَلَائِكَةِ meleklere م ل ك
4 اسْجُدُوا secde edin س ج د
5 لِادَمَ Adem’e
6 فَسَجَدُوا secde ettiler س ج د
7 إِلَّا dışında
8 إِبْلِيسَ İblis
9 قَالَ dedi ق و ل
10 أَأَسْجُدُ ben mi secde edeceğim? س ج د
11 لِمَنْ kimseye
12 خَلَقْتَ yarattığın خ ل ق
13 طِينًا çamur olarak ط ي ن
Meleklerin Âdem’e secde etmesi olayı Kur’an’da yedi defa tekrar edilerek, yaratılmışlar içinde insanın seçkinliğine dikkat çekilmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır. Şeytanın insanla üstünlük yarışına girmeye kalkışması, gururu uğruna Allah’a âsi olması, melekler gibi itaatkâr olmak yerine, Âdem’e saygı göstermemekte direnmesi, Allah’a saygısızlığın ve isyankârlığın şeytan kaynaklı olduğuna işaret etmektedir. Diğer yandan şeytanın kıskançlığı sebebiyle kıyamete kadar insanları kendi günahkârlık yoluna çekeceğine ant içmesi ve ona bu iznin verilmesi, dünya hayatının bir sınav ortamı olduğunu, insanın bilerek günah işlemesinin şeytanla ortak davranışta bulunması anlamı taşıdığını gösterir.
 
  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 499

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Zaman zarfı  اِذْ, takdiri أذكر  olan mahzuf fiile müteallıktır. 

قُلْنَا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

قُلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  لِلْمَلٰٓئِكَةِ  car mecruru  قُلْنَا  fiiline müteallıktır.

Mekulü’l-kavli, اسْجُدُوا ’dür. قُلْنَا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.  

اسْجُدُوا  damme üzere mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

لِاٰدَمَ  car mecruru  اسْجُدُوا  fiiline müteallıktır. Gayri munsarif olduğu için esre almamıştır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِلَّٓا  istisna edatıdır.

İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.

İstisnanın 3 unsuru vardır:

1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.

2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.

3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اِبْل۪يسَ  kelimesi, istisnâ-i munkatı’ veya istisnâ-i munfasıl olup mansubdur.


قَالَ ءَاَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ ط۪يناًۚ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Mekulü’l-kavli  ءَاَسْجُدُ ’dür.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

Hemze istifhâm harfidir. اَسْجُدُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا dir. 

مَنْ  müşterek ism-i mevsûl,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  اَسْجُدُ  fiiline müteallıktır. 

İsm-i mevsûlu sılası  خَلَقْتَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

خَلَقْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.  ط۪يناً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ

 

وَ   istînâfiyyedir. Ayette mütekellim Allah’tır. Zaman zarfı  اِذْ, takdiri اذكر  olan mahzuf fiile müteallıktır. Bu takdire göre cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Muzâfun ileyh olan  قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قُلْنَا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اسْجُدُوا لِاٰدَمَ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cer mahallindeki  فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ  cümlesi, aynı üslupta gelerek …قُلْنَا  cümlesine  فَ  ile atfedilmiştir. اِلَّٓا, istisna edatıdır. Munkatı’ olan istisnada  اِبْل۪يسَۜ, müstesnadır.

Cenab-ı Hakk, bu kıssayı  Bakara, Araf, Hicr, İsra, Kehf, Ta-Ha ve Sad olmak üzere yedi surede zikretmiştir. (Fahreddin er-Râzî)  


قَالَ ءَاَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ ط۪يناًۚ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  ءَاَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ ط۪يناًۚ  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve kibir manası taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Cümlede fiil muzari sıygada gelerek teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsul  مَنْ, harf-i cerle birlikte  ءَاَسْجُدُ  fiiline müteallıktır. Sılası  خَلَقْتَ ط۪يناًۚ, mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İblis’in sözlerinden olan  ط۪يناًۚ ’deki tenvin nev ve tahkir ifadesi içindir. Bu kelimenin önündeki  من  harfi mahzuftur. 

اسْجُدُوا  - سَجَدُٓوا  - اَسْجُدُ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اِبْل۪يسَۜ - مَلٰٓئِكَةِ  - اٰدَمَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

سجد  fiilinin ayette üç kez zikredilmesi ayetin konusuyla ilgisi ve önemine atfen olabilir.

Ayrıca bu ayette bir tevriyeden bahsedilebilir. Zira ayetteki  سجد  fiilinin yakın anlamı “secde etmek, tapmak” demektir. Fakat meleklerin rabbimizin emrine itaat edip boyun eğdikleri kastedilmektedir ki bu da kelimenin ikinci ve uzak anlamıdır. (Hasan Uçar, Kur'an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları)

Bu cümledeki istifham, istifham-ı inkâri olup manası “Benim yaratıldığım asıl madde, Âdem'inkinden daha şerefli ve kıymetlidir. Öyle ise benim, ondan daha kıymetli ve şerefli olmam gerekir. Daha kıymetli olanın, daha düşük olana secde etmesinin emredilmesi, aklen çirkin bir iştir.” şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)

Çamurdan yarattığına secde eder miyim? sözü lafzen  لِمَنْ َخَلَقْتَهُ مِنْ طِين  demektir ki طِين  kelimesi harf-i cerin hazfı ile mansub olmuştur. Mevsûle raci zamirden hal olması da caizdir,  خَلَقْتَهُ  ve هو طينٌ ya da  مِنْهُ  demektir. Daha açıkçası  ءَأسْجُدُ لهُ  (Aslı çamur olan birine secde eder miyim?) demektir. Bunda bu ihtimallere karşı reddin gerekçesine ima vardır. (Beyzâvî-Keşşâf)
İsrâ Sûresi 62. Ayet

قَالَ اَرَاَيْتَكَ هٰذَا الَّذ۪ي كَرَّمْتَ عَلَيَّۘ لَئِنْ اَخَّرْتَنِ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَاَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُٓ اِلَّا قَل۪يلاً  ...


Yine demişti ki: “Benden üstün tuttuğun kişi bu mu, söyler misin? Andolsun eğer beni kıyamete kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, (azdırarak) kontrolüm altına alacağım.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ق و ل
2 أَرَأَيْتَكَ gördün mü? ر ا ي
3 هَٰذَا şu
4 الَّذِي
5 كَرَّمْتَ üstün yaptığını ك ر م
6 عَلَيَّ benden
7 لَئِنْ andolsun eğer
8 أَخَّرْتَنِ beni ertelersen ا خ ر
9 إِلَىٰ kadar
10 يَوْمِ gününe ي و م
11 الْقِيَامَةِ kıyamet ق و م
12 لَأَحْتَنِكَنَّ hakimiyetime alacağım ح ن ك
13 ذُرِّيَّتَهُ onun zürriyetini ذ ر ر
14 إِلَّا hariç
15 قَلِيلًا pek azı ق ل ل

قَالَ اَرَاَيْتَكَ هٰذَا الَّذ۪ي كَرَّمْتَ عَلَيَّۘ لَئِنْ اَخَّرْتَنِ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَاَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُٓ اِلَّا قَل۪يلاً

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هوdir. Mekulü’l-kavli, اَرَاَيْتَكَ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اَرَاَيْتَكَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

هٰذَا  işaret ismi mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

Müfred müzekker has ism-i mevsul  الَّذ۪ي, işaret isminden bedel veya atf-ı beyan olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَرَّمْتَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

كَرَّمْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.  عَلَيَّۘ  car mecruru  كَرَّمْتَ  fiiline müteallıktır. 

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  إِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder. 

Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa “اِنْ ” kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَخَّرْتَنِ  şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. 

Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki  نِ  vikayedir. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen  يَ  ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Burada bu  ي  harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan  نِ  harfinin harekesi esre gelmiştir. 

اِلٰى يَوْمِ  car mecruru  اَخَّرْتَنِ  fiiline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. 

الْقِيٰمَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  

اَحْتَنِكَنَّ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki  نَ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir.

ذُرِّيَّتَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اِلَّا  istisnâ edatıdır.  قَل۪يلاً  müstesna olup fetha ile mansubdur. Şartın cevabı kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur.

İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.

İstisnanın 3 unsuru vardır:

1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.

2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.

3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَرَّمْتَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كرم ’dir.

اَخَّرْتَنِ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi أخر ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

اَحْتَنِكَنَّ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  حنك ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

قَالَ اَرَاَيْتَكَ هٰذَا الَّذ۪ي كَرَّمْتَ عَلَيَّۘ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Allah Teâlâ, İblis’in sözlerini bildirmektedir.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli …اَرَاَيْتَكَ هٰذَا الَّذ۪ي, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle, mütekellimin kıskançlığını izhar etmek amacı taşıması sebebiyle vaz edildiği anlamın dışında mana kazanmıştır. Bu nedenle mecazı-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

اَرَاَيْتَكُمْ, dikkat çekme tabirlerinden biridir. 

اَرَاَيْتَ  ve benzerlerindeki  تَ  zamiri faildir.  ك  ise Basra ekolüne göre  ت ’nin anlamını tekid eden bir hitap harfidir ve îrabdan mahalli yoktur. Tekidin sebebi, muhatabın gafletinin derinliğini vurgulamaktır. Aynı uyuyan kimseyi sarsmak gibi. Çünkü derin uykuya dalmış olan kişi hem elle hem de dille uyandırılır.

Bu ayette  ك  zamiri hazf edilmiştir. Zira kendisinden önce hitabın tekidini gerektirecek herhangi bir gafletle ilgili bir söz geçmemiştir. Böylece onların sarsılması ve tenbih (uyarılması) sadece azabın hatırlatılmasıyla gerçekleşmiştir. (Zerkeşî, Bedruddîn Muĥammed b. Abdullah, el-Burhân fî Ulûmi’l Kur'an (Thk.: Yusuf Abdurrahman el-Meraġşelî, Cemâl Hamdî ez-Zehebî, İbrahim Abdullah el-Kurdî), Beyrut, 1994) 

اَرَاَيْتَكَ ’deki  كَ, hitap ifade eder ve devamındaki  هٰذَا (bu) ifadesi mef‘ûldür. Anlam, “Benden değerli kıldığın, bana üstün tuttuğun şu şey hakkında haber ver. Ben ondan daha hayırlı olduğum halde neden onu benden üstün tuttun?” şeklindedir. Ancak sözün bu kısmını hazf ederek muhtasar hale getirmiş; sonra da “Beni kıyamet gününe kadar geciktirirsen…” diyerek yeni bir söze başlamıştır. ..لَئِنْ اَخَّرْتَنِأ’deki  لَ, hazf edilmiş yemin lâmıdır. (Keşşâf)

İblis’in sözlerindeki  هٰذَا  Âdem’i (a.s.) tahkir için gelmiştir.

İşaret isminden bedel veya atf-ı beyan olan has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي ’nin sılası olan  كَرَّمْتَ, müspet mazi fiil sıygasında, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrara işaret eder.

كَرَّمْتَ  fiili tef’îl babında gelerek kesret ifade etmiştir.

اَرَاَيْتَكَ  sorusundaki  كَ  hitabı tekid içindir, îrabdan mahalli yoktur,  هٰذَا  birinci mef'ûl, الَّذ۪ي ’de sıfatıdır. İkinci mef'ûl ise mahzuftur, çünkü sıla ona delalet etmektedir. (Beyzâvî)


 لَئِنْ اَخَّرْتَنِ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَاَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُٓ اِلَّا قَل۪يلاً

 

Fasılla gelen cümle istînâfiyedir.  لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  إنْ  şart harfidir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.

Şart cümlesi olan اَخَّرْتَنِ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ  müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

لَاَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُٓ اِلَّا قَل۪يلاً  cümlesi, mahzuf kasemin cevabıdır.  لَ  ve nun-u sakile ile tekid edilmiş mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. 

Kasemin cevabının delaletiyle, şartın cevabı hazf edilmiştir. Kasem fiilinin ve şartın cevabının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Mezkur şart ve mukadder cevap cümlesinden oluşan terkip şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.

اِلَّٓا  istisna edatı,  قَل۪يلاً  müstesnadır.

لَاَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُٓ  ifadesi ayetle ilgili tevillerden birine göre istiâredir. Şöyle ki buradaki  إحْتِنَاك  kelimesi, حنك (damak, çene) kelimesinden türemiş ifti’al kalıbında masdar olup, yedeğinde çekmek için hayvanın alt çenesinden yular bağlamak anlamındadır. Buna göre ayetin manası şöyledir: Yemin olsun ki hayvanın yedeğine takıldığı kimseye zorluk çıkarmadan çenesinden bağlanıp yedilmesi gibi onları günahlara doğru yedip götüreceğim. Sonuçta bu, şeytanın günahkârları kuşatıp hükmü altına almasından, onları istediği tarafa çekme imkanına sahip olmasından ibarettir. Tıpkı binicinin yularını, gemini kâh salarak, kâh çekerek atını istediği tarafa çekmeye muktedir olması gibi. (Şerîf er-Radî, Kur'an Mecazları- Fahreddin er-Râzî)
İsrâ Sûresi 63. Ayet

قَالَ اذْهَبْ فَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَاِنَّ جَهَنَّمَ جَزَٓاؤُ۬كُمْ جَزَٓاءً مَوْفُوراً  ...


Allah, şöyle dedi: “Çekil, git.” Onlardan kim sana uyarsa, kuşkusuz cehennem tam bir karşılık olarak hepinizin cezası olacaktır.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ (Allah) dedi ki ق و ل
2 اذْهَبْ git ذ ه ب
3 فَمَنْ kim
4 تَبِعَكَ sana uyarsa ت ب ع
5 مِنْهُمْ onlardan
6 فَإِنَّ şüphesiz
7 جَهَنَّمَ cehennemdir
8 جَزَاؤُكُمْ cezanız ج ز ي
9 جَزَاءً bir ceza ج ز ي
10 مَوْفُورًا mükemmel و ف ر
Vefera وفر : Hiçbir noksan ya da eksiği olmayan çok ve bol mala وَفْر  adı verilmiştir.  Sülasi fiil olarak (وَفَرَ) manası bir şeyi tamamlayıp tekmil etmektir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de isim formunda sadece 1 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli mevfûrdur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

قَالَ اذْهَبْ فَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَاِنَّ جَهَنَّمَ جَزَٓاؤُ۬كُمْ جَزَٓاءً مَوْفُوراً

 

Fiil cümlesidir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هوdir.

Mekulü’l-kavli,  اذْهَبْ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اذْهَبْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت dir.

فَ  atıf harfidir.  مَنْ  şart ismi olup iki muzari fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur.

تَبِعَكَ مِنْهُمْ  cümlesi  مَنْ ’in haberi olarak mahallen merfûdur.  تَبِعَكَ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو dir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

مِنْهُمْ  car mecruru failin mahzuf haline müteallıktır.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

جَهَنَّمَ  kelimesi  اِنَّ nin ismi olup fetha ile mansubdur.  جَهَنَّمَ  kelimesi gayri munsariftir.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

جَزَٓاؤُ۬  kelimesi  اِنَّ nin haberi olup merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

جَزَٓاءً  mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri,  تجزون (cezalandırılacaksınız) şeklindedir.

مَوْفُوراً  kelimesi  جَزَٓاءً  sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t “(النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

مَوْفُوراً  kelimesi, sülasisi  olan وفر  fiilin ism-i mef’ûludür.

قَالَ اذْهَبْ فَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَاِنَّ جَهَنَّمَ جَزَٓاؤُ۬كُمْ جَزَٓاءً مَوْفُوراً

 

Fasılla gelmiş müstenefe cümlesidir. Faide-i haber ibtidâi kelamdır. Mütekellim Allah Teâlâ’dır.

قَالَ  fiilin mekulül-kavli olan  اذْهَبْ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

فَ  ile makabline atfedilmiş, şart üslubunda gelen …فَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَاِنَّ جَهَنَّمَ  cümlesinde مَنْ  şart ismi, mübteda ve müsnedün ileyhtir.  تَبِعَكَ ’nin müsned olduğu, sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

İsim cümlesinin haberinin muzari fiil cümlesi olması hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )

Şart isimleri, ism-i mevsûller gibi umum ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 112) 

فَ  rabıta harfiyle gelen cevap cümlesi  فَاِنَّ جَهَنَّمَ جَزَٓاؤُ۬كُمْ جَزَٓاءً مَوْفُوراً, tekid harfi  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

اِنَّ ’nin haberi olan  جَزَٓاؤُ۬كُمْ, mef’ûlü mutlak olan  جَزَٓاءً ’le tekid edilmiştir.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, ayrıca اِنَّ, mef’ûlu mutlak ve isim cümlesi olmak üzere üç tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

جَزَٓاءً  için sıfat olan  مَوْفُوراً, mevsufunun bir özelliğini bildirmek için gelen ıtnâb sanatıdır.

جَزَٓاؤُ۬كُمْ - جَزَٓاءً  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bazen fiildeki mecaz ihtimalini ortadan kaldırmak için cümlenin fiili masdarıyla tekid edilir. Bunun nahivdeki ismi mefûl-u mutlaktır. (Suyuti, İtkan I, 847-8; Meydani, Belağat II, 110) Kur'an'daki örnekleri çoktur. 

Bu ayette  جَزَٓاؤُ۬كُمْ جَزَٓاءً مَوْفُوراً [Cezanız, mükemmel bir cezadır.] fiilin masdarıyla tekid edilmesi suretiyle yapılan ıtnâba güzel bir örnektir.

اذْهَبْ فَمَنْ تَبِعَكَ  ifadesi, İblisi kovmak ve kendisini, nefsinin güzel gösterdiği kötülüklerle baş başa bırakmak demektir. (Ebüssuûd)
İsrâ Sûresi 64. Ayet

وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُمْ بِصَوْتِكَ وَاَجْلِبْ عَلَيْهِمْ بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِ وَعِدْهُمْۜ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ اِلَّا غُرُوراً  ...


“(Haydi) onlardan gücünün yettiğinin ayağını çağrınla kaydır. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yürü. Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol. Onlara vaadlerde bulun.” Hâlbuki şeytan onlara aldatmadan başka bir şey va’detmez.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَاسْتَفْزِزْ yerinden oynat ف ز ز
2 مَنِ kimseyi
3 اسْتَطَعْتَ gücünün yettiği ط و ع
4 مِنْهُمْ onlardan
5 بِصَوْتِكَ sesinle ص و ت
6 وَأَجْلِبْ ve yaygarayı bas ج ل ب
7 عَلَيْهِمْ onların üzerine
8 بِخَيْلِكَ atlılarınla خ ي ل
9 وَرَجِلِكَ ve yayalarınla ر ج ل
10 وَشَارِكْهُمْ ve onlara ortak ol ش ر ك
11 فِي
12 الْأَمْوَالِ mallarda م و ل
13 وَالْأَوْلَادِ ve evladlarda و ل د
14 وَعِدْهُمْ ve onlara va’dler yap و ع د
15 وَمَا
16 يَعِدُهُمُ onlara va’detmez و ع د
17 الشَّيْطَانُ şeytan ش ط ن
18 إِلَّا başka bir şey
19 غُرُورًا aldatıştan غ ر ر
Şeytan, insanlara vesvese vererek, gizli maksadını ve hedefini anlamayacakları bir dille onları günah işlemeye çağırarak yoldan saptırmak ister (bk. Zemahşerî, II, 367; Şevkânî, III, 273). Bir yoruma göre “süvariler ve yayalar”dan maksat, şeytanın her türlü hileleridir; diğer bir yoruma göre de Allah’a isyan yoluna koyulanlardır. Şeytanın, kendine uyanların mallarına ortak olması, insanlara gasp, hırsızlık, tefecilik gibi haksız işler yaptırmak suretiyle onlara haram servet kazandırmasıdır. Buna göre haram kazanan şeytanın öğüdüne uymuş, onunla ortaklık etmiş olduğu için bu ortaklık kazandığı mal için de söz konusudur. Diğer bir yoruma göre burada Câhiliye Arapları’nın hayvanlarının ve ziraat ürünlerinin bir kısmını cinlerin ve meleklerin sembolleri saydıkları putlarına ayırmaları, onların hizmetine harcamaları şeklindeki uygulamaları kastedilmiştir. Aslında putperestlik şeytanın teşvik ettiği bir inanç şekli olduğu için putperestler putlara adadıklarını da şeytanlara adamış ve böylece onu mallarına ortak yapmış sayılırlar (İbn Âşûr, XV, 154). Daha uygun görünen diğer bir yoruma göre burada insanların mânevî hayatlarına saldırıp tahrip etmeye çalışan şeytan, atlıları ve yayalarıyla bir yeri yağmalamaya gelen eşkıyaya benzetilmiştir (Mevdûdî, III, 123). Bu eşkıya, işgal ettiği yerin halkının zayıf karakterlilerini kendi tarafına çekip hükmü altına alır, onların mallarına ve evlâtlarına ortak olur.
 
 Müşrikler, mallarından ve ürünlerinden putlara pay ayırdıkları gibi çocuklarına da Abdüllât, Abdüluzzâ gibi putlara bağlı isimler verir, onları putperest olarak yetiştirirlerdi. Âyetin ifadesine göre bu, şeytanın mallarında ve çocuklarında onlara ortak olmasıydı. Daha genel olarak insanlar, mallarını haram yollarda harcamak, evlâtlarını da bâtıl inanç ve kötü ahlâk üzerinde yetiştirmekle bu konularda şeytanı kendilerine ortak yapmış olmaktadırlar.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 500
Resûl-i Ekrem, kendisine Allah Teâlâ’nın şöyle bildirdiğini söylemiştir:” Bütün kullarımı Müslüman olarak yarattım; ama şeytanlar onları dinlerinden döndürdüler. Onlar helâl kıldıklarımı haram diye gösterdiler. “
(Müslim, Cennet 63)

Savete  صَوْت : صوت kelimesinin aslı iki cismin birbiri üzerine vurulması sonucunda ortaya çıkan sıkışık havadır ve herhangi bir şeyle süslenip bezenmektan soyutlanmış ses ile belirli bir suretle sülenip bezenmiş ses olarak ikiye ayrılır.  (Müfredat)

Kuran’ı Kerim’de isim olarak 8 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli savttır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

Celebe  جَلْب : جلب sözcüğü temelde bir nesneyi bir yerden başka bir yere sevk etmek ya da sürmek anlamına gelir. İf'al babındaki formu olan (أجْلَبَ) zorla bir yere doğru sevk etmek için bağırmak / haykırmaktır.(Müfredat)

Kuran’ı Kerim’de sadece 2 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri cilbab, celb ve celeptir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُمْ بِصَوْتِكَ وَاَجْلِبْ عَلَيْهِمْ بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِ

 

Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  اسْتَفْزِزْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت dir.

Müşterek ism-i mevsûl  مَنِ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  اسْتَطَعْتَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

اسْتَطَعْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.  مِنْهُمْ  car mecruru mahzuf hale müteallıktır. Takdiri,  استطعت أن تستفزّه منهم (Onları kışkırtabildin) şeklindedir.

بِصَوْتِكَ  car mecruru  اسْتَفْزِزْ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَجْلِبْ  fiili atıf harfi  وَ  ile اسْتَفْزِزْ ’e matuftur.  اَجْلِبْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت dir.

عَلَيْهِمْ  car mecruru  اَجْلِبْ  fiiline müteallıktır. بِخَيْلِ  car mecruru  اَجْلِبْ ’deki failinin mahzuf haline müteallıktır.

رَجِلِكَ  atıf harfi وَ ’la  خَيْلِكَ ’ye matuftur.  Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

شَارِكْهُمْ  atıf harfi وَ  ile  اَجْلِبْ ’e matuftur.  شَارِكْهُمْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت dir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

فِي الْاَمْوَالِ  car mecruru  شَارِكْهُمْ  fiiline müteallıktır. الْاَوْلَادِ  atıf harfi وَ ’la  الْاَمْوَالِ matuftur.

اسْتَفْزِزْ  fiili sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  فزز ’dir.

اسْتَطَعْتَ  fiili sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  طوع ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.

اَجْلِبْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  جلب ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

شَارِكْهُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  شرك ’dir.

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

Müşareket (İşteşlik - ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


وَعِدْهُمْۜ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ اِلَّا غُرُوراً

 

Cümle atıf harfi وَ  ile  شَارِكْهُمْ ’e matuftur.  عِدْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ  cümlesi hal olarak mahallen mansubdur.

وَ  haliyyedir. مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَعِدُهُمُ  merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. الشَّيْطَانُ  fail olup lafzen merfûdur. 

اِلَّا  hasr edatıdır. غُرُوراً  masdardan naib mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri,  إلّا وعدا غرورا (Sadece gurur vadederek) şeklindedir. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal menfi (olumsuz) fiil cümlesi olarak geldiğinde başında “و” gelebilir de gelmeyebilir de. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُمْ بِصَوْتِكَ وَاَجْلِبْ عَلَيْهِمْ بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِ وَعِدْهُمْۜ

 

وَ   istînâfiyyedir. Ayet emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap İblistir. Ayet İblise ikinci emirdir.

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنِ ’nın sılası olan  اسْتَطَعْتَ مِنْهُمْ بِصَوْتِكَ  cümlesi, mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

Faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

بِصَوْتِكَ  izafeti, İblise ait zamire muzâf olan  صَوْتِ  için tahkir ifade eder.

Aynı üslupta gelen  وَاَجْلِبْ عَلَيْهِمْ بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ  cümlesi,  وَشَارِكْهُمْ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِ  ve  وَعِدْهُمْۜ  cümleleri, makabline hükümde ortaklık sebebiyle atfedilmiştir. 

İblis’in mallarına ve evlatlarına ortak olması, haramdan mal kazanıp biriktirmeye ve uygun olmayan şekilde tasarruf etmeye onları sevk etmek ve haram yoldan çocuk sahibi olmaya, çocuklara, Abduluzza /Uzza’nın kulu gibi şirk ifade eden isimleri takmaya onları teşvik etmek ve onları batıl dinlere, kötü mesleklere ve çirkin fiillere sevk ederek kendilerini saptırmak demektir. İblisin onlara vaatlerde bulunması da ilâhların şefaati, atalarının faziletine güvenmeleri ve emel besleyerek tövbeyi tehir etmeleri gibi boş vaatlerde bulunması demektir. (Ebüssuûd)

فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِ  ibaresindeki ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla evlat ve mallar, içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü evlat ve mallar hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Câmi’, her iki durumdaki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

الْاَمْوَالِ - الْاَوْلَادِ  kelimeleri arasında muvazene ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

  وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ اِلَّا غُرُوراً

 

Hal olan cümle  وَ ’la gelmiştir. Nefy harfi  مَا  ve istisnâ harfi  اِلَّٓا  ile oluşan kasrla tekid edilmiş menfi muzari fiil sıygasında haberî isnaddır. Faide-i haber inkârî kelamdır.

Kasr, fail ve mef’ûlü arasındadır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.

الشَّيْطَانُ  maksûr/mevsuf,  غُرُورًا  maksûrun aleyh/sıfattır. Yani şeytanın onlara olan vaadi, aldanıştan başka birşey değildir. 

وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ  ifadesinde şeytanın isminin müstetir zamir olarak gelmeyip de açık olarak gelmesi, bu itirazî cümlenin müstakil bir cümle olmasındandır. Nitekim eğer onda başka cümleye dönen bir zamir bulunmuş olsaydı, nesirin içerisine nazmın uygunsuz bir şekilde dahil edilmesi gibi bir durum gerçekleşmiş olacaktı. Öyle ki söz konusu cümle, ayetin akışına uygun olarak devam edegeldiğinden, onun parçalarından olmayan bir zamirin buraya dahil edilişi, dilsel anlamda uygun olmayacaktır. (Âşûr)

غُرُوراً, masdardan naib mef’ûlü mutlak için sıfattır. Yani  إلّا وعدا غرورا… (Sadece gurur vaadi) 

عِدْهُمْ  ve  مَا يَعِدُهُمُ  kelimeleri arasında iştikak cinası, tıbâk-ı selb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

شَارِكْهُمْ  - يَعِدُهُمُ  kelimeleri arasında muhataptan gaibe geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı) 

Şeytan muhatap konumundayken gaib konumda bahsedilerek iltifat yapılmıştır.

Ayette geçen  غُرُوراً, yanlışa doğru havası vererek süslemektir. (Beyzâvî)

Şeytanın, aldatacağı kimselere musallat olurken ki durumunun, düşmanların kökünü kesmek için askerlerine komut veren bir komutana benzetildiği bu ayetin tefsirinde müfessirimiz şu açıklamaları yapar: Ayetteki ifade temsil kabilinden olabilir. Bu durumda aldatacağı kimseye musallat olma hususunda şeytanın hali, nara atarak bir kavmi yerlerinden eden ve askerleriyle birlikte haykırarak onların köklerini kazıyan bir akıncıya benzetilmiştir.

Bu temsilde şeytanın aldatacağı insanlara tasallutu, onları idare etmesi, onlara vesvese vermesi ve saptırması müşebbeh, haykırarak onları yurtlarından çıkarması, süvarileri ve piyadeleriyle onlara hücum etmesi müşebbehün bih, bu kimselerin onun hükmüne boyun eğmeleri ve kendilerinden murad ettiği şeyleri yapmaları vech-i şebehtir (benzetme yönü). Bu durumda her iki taraf ve vech-i şebeh mürekkeb olduğu için bu temsil, istiare-i temsiliyyedir. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi ve Uygulanışı)

 
İsrâ Sûresi 65. Ayet

اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ وَك۪يلاً  ...


“Şüphesiz, (gerçek) kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin olmayacaktır. Vekil olarak Rabbin yeter!”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 عِبَادِي benim kullarıma ع ب د
3 لَيْسَ yoktur ل ي س
4 لَكَ senin
5 عَلَيْهِمْ onların üzerinde
6 سُلْطَانٌ bir gücün س ل ط
7 وَكَفَىٰ ve yeter ك ف ي
8 بِرَبِّكَ Rabbin ر ب ب
9 وَكِيلًا vekil olarak و ك ل
Allah’a bağlılıklarından dolayı âyette “benim kullarım” şeklinde anılan kişiler, Allah’ın kendilerine verdiği akıl, irade gibi yüksek melekelerini gerektiği şekilde kullanarak hak yolunda sebat eden ve bu yolda Allah’ın da desteğini kazanan insanlar olup bunlar üzerinde şeytanın nüfuz kuramayacağı, dolayısıyla bu insanların şeytana karşı koyarken ondan daha güçlü olacakları belirtilmektedir. Böylece âyette hem insanın üstünlüğüne vurgu yapılmakta hem de ona ümit ve cesaret aşılanmaktadır. 
 
 Âyetin son cümlesi Hz. Peygamber’e müşriklerin baskıcı tutumları karşısında tebliğ görevini yılgınlık göstermeden, Allah’a güvenerek sürdürmesini telkin etmekte, ona cesaret vermektedir. Kuşkusuz bu ifade, aynı zamanda Peygamber’in yolunu izleyen diğer müminlerin hak davalarını yaşatıp geliştirmelerinde de bir güven ve moral kaynağı taşır.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 500-501

اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌۜ 

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

عِبَاد۪ي kelimesi  اِنَّ nin ismi olup mukadder fetha ile mansubdur.  Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ  cümlesi  اِنَّ nin haberi olarak mahallen merfûdur.

لَيْسَ  camid, nakıs mazi fiildir.  لَكَ  car mecruru mahzuf  لَيْسَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. 

لَيْسَ  isim cümlesini olumsuz yapar. Sadece mazisi çekildiği için camid bir fiildir. Mazi kipinde tüm şahıs zamirlerine çekimi yapılabilmektedir. Türkçeye “değildir, yoktur, hayır” vb. şeklinde tercüme edilir. Bazen  لَيْسَ ’nin haberinin başına manayı tekid için zaid (بِ) harf-i ceri gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَلَيْهِمْ  car mecruru  سُلْطَانٌ nın mahzuf haline müteallıktır.  سُلْطَانٌ  kelimesi  لَيْسَ ’nin  muahhar ismi olup merfûdur.

 

 وَكَفٰى بِرَبِّكَ وَك۪يلاً

 

وَ  atıf harfidir.  كَفٰى  mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هوdir. 

بِ  harf-i ceri zaiddir.  رَبِّ  lafzen mecrur, fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَك۪يلاً  hal olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌۜ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, önceki ayetteki mekulü’l-kavle dahildir. Yine mütekellim Allah Teâlâ, muhatap İblis’tir. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır.

اِنَّ ’nin ismi olan  عِبَاد۪ي  lafzı, muzâfın şanı için izafet şeklinde gelerek az sözle çok anlam ifade etmiştir.

اِنَّ ’nin haberi,  لَيْسَ ’nin dahil olduğu  لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ  cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan bu cümlede, takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  لَكَ  nakıs fiil  لَيْسَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  لَيْسَ ’nin muahhar ismi olan  سُلْطَانٌ ’deki tenvin, kıllet ve nev ifade eder. Bilindiği gibi menfi siyakta tenkir, selbin umumuna işarettir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Şüphesiz benim kullarım ifadesi ihlaslı kullarım demektir, izafetin tazim manası ve ancak ihlaslı kulların hariç (Sad Suresi 83, Hicr Suresi 40) kavli onları tahsis edip ayırmaktadır. (Beyzâvî-Elmalılı)

 

 وَكَفٰى بِرَبِّكَ وَك۪يلاً

 

 

اِنَّ عِبَاد۪ي  cümlesine وَ ’la atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Mazi fiil sıygası sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

كَفٰى  fiilinin faili  بِرَبِّكَ ’ye dahil olan  بِ, tekid ifade eden zaid harftir. Ferrâ şöyle der: بِرَبِّكَ  ifadesindeki  بِ  harf-i ceri, amel ettirilmez ise caizdir. Faillere bu  بِ nın gelmesi ancak o fail onunla medh veya zem olunduğu zaman caizdir. Ama söz ile bir medh veya zem kastedilmediğinde  بِ  harf-i cerinin failin başına gelmesi caiz olmaz. (Fahreddin er-Râzî, İsra Suresi 17)

بِرَبِّكَ  şeklinde Rabb isminin şeytana ait zamire muzâf olmasında, Rabbinin onun üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak manası vardır.

وَك۪يلًا۟  kelimesi haldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Cümle mesel tarikinde tezyîldir. Müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir.
İsrâ Sûresi 66. Ayet

رَبُّكُمُ الَّذ۪ي يُزْج۪ي لَكُمُ الْفُلْكَ فِي الْبَحْرِ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ كَانَ بِكُمْ رَح۪يماً  ...


Rabbiniz, lütfundan nasip arayasınız diye sizin için denizde gemiler yürütendir. Şüphesiz O, size karşı çok merhametlidir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 رَبُّكُمُ Rabbiniz ر ب ب
2 الَّذِي O’dur ki
3 يُزْجِي yürütür ز ج و
4 لَكُمُ size
5 الْفُلْكَ gemileri ف ل ك
6 فِي
7 الْبَحْرِ denizde ب ح ر
8 لِتَبْتَغُوا (payınızı) aramanız için ب غ ي
9 مِنْ
10 فَضْلِهِ lutfundan ف ض ل
11 إِنَّهُ doğrsu O
12 كَانَ ك و ن
13 بِكُمْ size
14 رَحِيمًا çok acır ر ح م
Allah’tan başka tanrı veya tanrılar edinen insanlara gerçek lutuf sahibinin Allah olduğu hatırlatılarak buna bazı örnekler verilmektedir: Gemilerin sulara gömülmeden yüzüp gitmesi Allah’ın yasalarıyla olmaktadır ve bu sayede insanoğlu deniz ticareti yaparak, uzak ülkelerden mal taşıyarak Allah’ın nimetlerini ve rızkını elde etmektedir. Bu durum, âyetin sonunda Allah’ın kullarına bir rahmeti olarak açıklanmıştır.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 502

رَبُّكُمُ الَّذ۪ي يُزْج۪ي لَكُمُ الْفُلْكَ فِي الْبَحْرِ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ۜ 

 

İsim cümlesidir.  رَبُّكُمُ  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

Müfred müzekker has ism-i mevsul  الَّذ۪ي, haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يُزْج۪ي ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

يُزْج۪ي  fiili  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هوdir.  لَكُمُ  car mecruru  يُزْج۪ي  fiiline müteallıktır.

الْفُلْكَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. فِي الْبَحْرِ  car mecruru  يُزْج۪ي  fiiline müteallıktır. 

لِ  harfi, تَبْتَغُوا  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  يُزْج۪ي  fiiline müteallıktır.

تَبْتَغُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مِنْ فَضْلِ  car mecruru  تَبْتَغُوا  fiiline müteallıktır.  تَبْتَغُوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  بغي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


 اِنَّهُ كَانَ بِكُمْ رَح۪يماً

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  هُ  muttasıl zamir  اِنَّ nin ismi olarak mahallen mansubdur.

كَانَ بِكُمْ رَح۪يماً  ile başlayan cümle  اِنَّ nin haberi olarak mahallen merfûdur.

كَانَ  nakıs, fetha üzere mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

كَانَ ’nin ismi müstetir zamir takdiri  هوdir.

بِكُمْ  car mecruru  رَح۪يماً ’e müteallıktır.  رَح۪يماً  kelimesi  كَانَ ’nin haberi olarak lafzen mansubdur.

رَح۪يماً  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

رَبُّكُمُ الَّذ۪ي يُزْج۪ي لَكُمُ الْفُلْكَ فِي الْبَحْرِ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ۜ 

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Mütekellim Allah, muhatap insanlardır. 

Allah’ın kudretinin kifayetinin ta’lili ve beyanı için gelen ayette ilk cümle, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Müsnedün ileyh izafet yoluyla müsned ism-i mevsûlle marife olmuştur. İsim cümlesinin bu iki unsuru birden marife olduğunda tahsis ifade eder. Yani “Denizde gemileri yüzdüren sadece Rabbinizdir, başkası değil.” demektir. 

Veciz anlatım kastıyla gelen  رَبُّكُمُ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla muhataplar şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca müsnedün ileyh konumundaki bu izafet, Allah’ın rububiyet vasfıyla onlara destek olduğunun işaretidir.

Cümleye müsnedün ileyhin, izafetle marife olarak gelmesiyle başlanılması ve bunun Rububiyyet sıfatıyla gelmiş olması; büyük bir haberin verilmesi beklenen yerde, öneminden dolayı dinleyicinin ilgisini çekmek içindir. Önemini, hakkın kaynağı olan ve mahlukatın yaratıcısı olan yüce ilâhın, yarattıkları ve onların işleri üzerindeki merhamet ve muhabbet dolu yönetim ve idaresinin beyanından alır. İşte tam burada dinleyicinin tepeden tırnağa tüm ilgisini kendisinde toplar. Dinleyici ister düşünen, öğüt alan bir mümin olsun, isterse de kendini Allah’a denk gören, ölçüp tartan bir müşrik olmuş olsun. (Âşûr) 

Eğer dinleyici mümin ise bu ayetler kendisinde Allah’ın nimetlerini yeniden hatırlamaya ve zikretmeye, müşrik ise de endişeli bir bakışa ve derin bir düşünceye dönüşür.(Âşûr) 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

Haber konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي ’nin sılası olan …يُزْج۪ي لَكُمُ الْفُلْكَ  cümlesi, muzari fiil olarak gelmiştir. Muzari fiil hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade eder.

إزْجىَ  kelimesi, bir şeyi, ard arda sevk edip sürmektir. Bunun manası şudur: “Ticareti talep etmek suretiyle fazlından aramanız için gemileri denizin yüzünde yürüten Rabbiniz, size çok merhametlidir.” “Rabbiniz” ve “sizi” ifadesindeki hitap, herkese şamildir. Merhamet ve acımadan maksat ise dünya menfaati ve maslahatıdır. (Fahreddin er-Râzî)

Sebep bildiren cer harfi  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde  يُزْج۪ي  fiiline müteallıktır.

فَضْلِه۪  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  فَضْلِ  tazim edilmiştir.

Bu kelam, daha önce zikredilen 56. ayete bir tamamlayıcı olarak tevhid delillerinden olan bazı nimetleri hatırlatmaktadır. (Ebüssuûd)

فُلْكَ - لْبَحْرِ  ve  فَضْلِه۪ۜ - رَح۪يماً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

 

اِنَّهُ كَانَ بِكُمْ رَح۪يماً

 

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Allah Teâlânın  يُزْج۪ي  sözü için sebep hükmündedir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

اِنَّ ’nin haberi  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَانَ ’nin haberi olan  رَح۪يماً  kelimesi mübalağa kalıbındadır.  

Car mecrur  بِكُمْ, ihtimam için amili  رَح۪يماً ’e takdim edilmiştir. 

Allah Teâlâ kendi vasıflarını  كَانَ  ile birlikte kullandığında aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıl olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiç bir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezelî olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden  كَانَ  bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır.. Onun vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Râgıb el-İsfahânî  كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığı belirtilmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

Ayetin metninde  رَح۪يماً  (çok merhametli) kelimesinin zikredilmesi, bu rahmetten, dünyevî rahmetin ve büyüğü de küçüğü de olan dünya nimetlerinin murad edildiğine delalet etmektedir. (Ebüssuûd)

اِنَّهُ كَانَ بِكُمْ رَح۪يماً  [Şüphesiz o, sizin için çok merhametlidir.] cümlesi önceki kısmın tamamlayıcısıdır. Çünkü gemileri denizde yürütmek ve onları insanların emrine vermek fiillerinin sebebi mahiyetindedir. (Safvetu’t Tefasir)
Günün Mesajı
Allah tealanın kullarına rahmetinin bir tecellisi de onları; bazı ayetleri (mucizeler) ve intikamının bazı olaylarını göstermek sureti ile korkutmasıdır. Zelzele, seller ve volkanik patlamalar gibi. Bunun bir hikmeti de tevbe ederek Allah'a yönelmelerini sağlamaktır.
Sayfadan Gönüle Düşenler

Hayatın zorlu yollarını geçerken, hangi kaldırımda yürümeyi seçiyorsun? 

Hayatın bir şarkıysa eğer. Yaşadığın her şey kelimelere dökülür. Her kaldırımda söylenenler aynıdır ancak yürümeyi seçtiğin kaldırımın, hayatını anlatma şekli farklıdır. 

Biri; dram müziği eşliğinde söyler. Kelimelerini ağırlaştırır. Omuzlarını düşürür, ayaklarını süründürür; adımların bitmek bilmez. Ağırlaşan kelimelerle; gözündeki nem, gönlündeki sis yoğunlaşır. Bu yüzden önünü göremezsin. Kendini yalnız ve çaresiz hissedersin. 

Diğeri ritmik müzikle beraber söyler. Aynı şeyleri yaşıyorsundur, aynı kelimeleri işitiyorsundur ama bu sefer farklıdır. Sanki başka bir açıdan bakıyorsundur. Ritimle uyanan cesaretinle beraber adım attıkça, ağırlıklarını da geride bırakırsın. Bazı kelimeler seni yaralasa da, canını acıtsa da. Hatta belki yere bile düşürse de ve yalnızmışsın gibi hissettirse de; ritmi tekrar duyduğunda ayağa kalkarsın. Omuzlarını dikleştirir, etrafına bakar ve kendine yalnız olmadığını hatırlatırsın. Geçeceğini bilirsin. Yürüdüğün yolun eninde sonunda biteceğinden eminsindir. 

Koşarak gelen musibet kelimelerine karşı: "Biz Allah'a aidim ve sonunda O'na döneceğiz. Vekil olarak, Rabbim bana yeter. O ne güzel vekildir, en güzel vekildir. Allah'ın rahmeti ve yardımı yakındır." kelimeleri kılıcın olsun. Gözyaşlarını ‘Allah’ diyerek akıtabilenlerden ve ağlarken gülümseyebilenlerden olasın. 

Gülümse ve seke seke yürü. Çünkü ne yaparsan yap, nasıl ele alırsan al, hangi kaldırımı seçersen seç, zaman akmaya devam edecek. Ve bugünün adı dün, şimdinin adı da geçmiş olacak.

Allah zor imtihanlardan geçen her kulun yardımcısı olsun. Evlerine bereket, gönüllerine huzur, hastalıklarına şifa ve dertlerine derman versin. Kalplerinde gizlenmiş; her daim Allah'ı hatırlatan ritmi, Allah'ın yardımıyla duymak ve o huzuru hissetmek nasip olsun.

Amin.

***

Hz. Adem yaratılır. Kendisine isimler öğretilir. Allah’ın emri gelir. Melekler secde, iblis ise isyan eder. Kibrine yenik düşer ve ‘şu benden üstün kıldığına bak’ diyerek yaratılanı küçümser.

Bu önemli hadiseyi farklı açılardan inceleyerek düşünmekte pek çok fayda vardır. Sıradan bir insan hayatının çerçevesine sığdırıldığı zaman hatıra gelenlerden biri de şu olabilir: 

Bir insan düşün ki bir şeyi çok istemektedir. Allah’a dua ile sığınmaya çalışır. Belki duyduklarını uygulamaya koyarak farklı yöntemler dener. Bazı günler sabırsızlıkla hırslanır, bazı günler ise umutsuzlukla boğuşur. Kavuşamadığı isteğine sahip olanları gördükçe içinin yumrukları sıkılır. Onlara karşı yetiştirdiği kızgınlığın temelinde nefsi yatar. Aynen şu sözlerin bedenine bürünür: ‘Şu benden üstün kılınana bak.’ Aslında o kişinin böyle bir üstünlüğe layık olmadığını ve elindeki nimeti hakketmediğini düşünür. Gördüklerine göre kendisince bir karara varmıştır. Halbuki asıl rahatlık bilinmeyenleri bilen Allah’a güvenmektedir. Zira yeryüzünde istediklerini elde etmenin ya da edememenin ardında bir hikmet gizlidir. O hikmetin ne olduğunu öğrense de, öğrenmese de; nefsinden Allah’a sığınmalıdır.

Belki bilinmeyen bir sebepten dolayı küçümsediği kişi, o üstünlüğe layıktır. Belki de görünmeyen bir yönüyle imtihandadır. Belki de sahip olamamak kendisi için daha hayırlı bir nimete vesile olacaktır. 

Şeytan da sadece kendi bildiğini önemli saymıştır. Ateşini üstünlüğe layık görüp, insanın çamuruna bakarak burun kıvırmıştır. Öyle ki Allah’ın emrine itaatsizlik etmek zor gelmemiştir.

Ey Allahım! Bizi Senden razı olan kullarından, bizi de Senin razı olduğun kullarından eyle. Öyle ki her şeyi Senden isteyen ama üzerinde kafa yormadan işimizi ve kendimizi Sana teslim etmenin verdiği rahatlıkla yoluna devam eden kullarından olalım. Senin bize yüklemediğin yükleri, nefsimizin dünyaya olan hırsından dolayı sırtlanmaya çalışmaktan Sana sığınırız. Başkalarındaki üstünlüklere sevinenlerden, iyi düşünenlerden ve o üstünlüklerin kendileri ile etrafındakilere hayır getirmesi için dua edenlerden eyle. Bize verdiklerinin kıymetini bilip şükredenlerden, aldıklarının yol açtığı zorluklardan Sana kaçıp rıza gösterek rızana kavuşanlardan eyle. Zayıf anlarımızı ve kusurlarımızı affederek bizi huzuruna kabul buyur. Yardımını ve rahmetini her an, her yerde hisseden mütevekkil mümin kullarından eyle. Zira, kolaylık ve huzur Senden; her şeyin en iyisini bilen Sensin ve olanların ardındaki hikmetlerin sahibi de Sensin.

Amin.
Zeynep Poyraz  @zeynokoloji