İsrâ Sûresi 67. Ayet

وَاِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَنْ تَدْعُونَ اِلَّٓا اِيَّاهُۚ فَلَمَّا نَجّٰيكُمْ اِلَى الْبَرِّ اَعْرَضْتُمْۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ كَفُوراً  ...

Denizde size bir sıkıntı dokunduğunda bütün taptıklarınız (sizi yüzüstü bırakıp) kaybolur, yalnız Allah kalır. Fakat sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذَا zaman
2 مَسَّكُمُ size dokunduğu م س س
3 الضُّرُّ bir sıkıntı ض ر ر
4 فِي
5 الْبَحْرِ denizde ب ح ر
6 ضَلَّ kaybolur ض ل ل
7 مَنْ
8 تَدْعُونَ bütün yalvardıklarınız د ع و
9 إِلَّا başka
10 إِيَّاهُ O’ndan
11 فَلَمَّا fakat (O)
12 نَجَّاكُمْ sizi kurtarıp çıkarınca ن ج و
13 إِلَى
14 الْبَرِّ karaya ب ر ر
15 أَعْرَضْتُمْ yine yüz çevirirsiniz ع ر ض
16 وَكَانَ gerçekten ك و ن
17 الْإِنْسَانُ insan ا ن س
18 كَفُورًا nankördür ك ف ر
 
İnsanlar denizde gemiyle seyahat ederken bir felâketle yüz yüze gelseler, kimilerinin tanrı bilip güvendikleri bütün uydurma güçler kaybolur gider ve orada Allah ile baş başa kalırlar, O’na yakarırlar; fakat esenliğe kavuşunca yine eski hallerine dönerler. Allah onların bu hallerini nankörlük olarak nitelemektedir. Bu ifade, bir kısım insanların günlük hayatlarında Allah’ı tamamen unuttuklarını, O’nu âdeta hayatlarından sildiklerini, Allah yokmuş gibi davrandıklarını; fakat çaresiz kaldıkları zaman da O’na sığındıklarını, normal şartlara dönünce, yine unuttuklarını bildirerek bunun Allah’a karşı bir nankörlük ve dolayısıyla dinden uzaklaşma olduğuna işaret etmektedir. Günümüz din felsefesi incelemelerinde, “Tanrı konusunda ilgisizlik” şeklinde tanımlanan bu tutum ateizmin bir türü olarak gösterilmekte ve buna “ilgisizlerin ateizmi” denilmektedir (bilgi için bk. Etienne Gilson, Ateizmin Çıkmazı, s. 23-30).
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 503
 

وَاِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَنْ تَدْعُونَ اِلَّٓا اِيَّاهُۚ 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

مَسَّكُمُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مَسَّكُمُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  كُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  الضُّرُّ  fail olup lafzen merfudur.

فِي الْبَحْرِ  car mecruru fail veya mef’ûlün mahzuf haline müteallıktır.

ضَلَّ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  تَدْعُونَ dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

تَدْعُونَ  fiili  نَ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اِلَّٓا  istisna edatıdır. Munfasıl zamir  اِيَّاهُۚ  istisna-i munkatı’ veya istisna-i munfasıl olarak mahallen mansubdur.

İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.

İstisnanın 3 unsuru vardır:

1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.

2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.

3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 فَلَمَّا نَجّٰيكُمْ اِلَى الْبَرِّ اَعْرَضْتُمْۜ 

 

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

لَمَّا  kelimesi  حين  (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.  اَعْرَضْتُمْ  fiiline müteallıktır.

نَجّٰيكُمْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

نَجّٰي  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هوdir. Muttasıl zamir  كُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اِلَى الْبَرِّ  car mecruru  نَجّٰي  fiiline müteallıktır.

اَعْرَضْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْۜ  fail olarak mahallen merfûdur.  اَعْرَضْتُمْۜ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  عرض’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

وَكَانَ الْاِنْسَانُ كَفُوراً

 

و  atıf harfidir. كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

الْاِنْسَانُ  kelimesi  كَانَ ’nin ismi olup lafzen merfûdur.  كَفُوراً  kelimesi  كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur.

كَفُوراً  kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.

Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

 

وَاِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَنْ تَدْعُونَ اِلَّٓا اِيَّاهُۚ 

 

وَ  atıf harfidir.  اِذَا, şart fiilinin gerçekleşme ihtimalinin kuvvetli olduğunu ifade eden şart edatıdır. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Şart cümlesi مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِي الْبَحْرِ  müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır ve  اِذَا ’nın muzâfun ileyhidir.

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  ضَلَّ مَنْ تَدْعُونَ اِلَّٓا اِيَّاهُ, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı zamanda zaman zarfı  اِذَا ’nın müteallakıdır.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88)

ضَلَّ  fiilinin faili konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’nin sılası olan  تَدْعُونَ اِلَّٓا اِيَّاهُ  cümlesi, muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِلَّٓا, istisna edatıdır. Munkatı’ olan istisnada  اِيَّاهُۚ, müstesnadır.

مَسَّكُمُ  fiilinin faili  الضُّرُّ ’dur. Dolayısıyla burda mecazî isnad veya istiare söz konusudur.


 فَلَمَّا نَجّٰيكُمْ اِلَى الْبَرِّ اَعْرَضْتُمْۜ 

 

فَ  atıf harfidir. İki cümle arasında tenasüp ve inşâî olmak bakımından ittifak vardır.  Şart manası taşıyan zaman zarfı  لَمَّا  ise  حين  manasındadır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan  نَجّٰيكُمْ اِلَى الْبَرِّ  cümlesidir ve müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اِلَى  harf-i cerinde tazmin vardır. Yani sizi karaya eriştirir veya ulaştırır manasındadır. (Âşûr)

Şartın cevabı olan ve  فَ  karinesi olmadan gelen  اَعْرَضْتُمْ  cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اَعْرَضْتُمْ  şeklindeki haber cümlesinde taaccüp ve azarlama manası vardır. (Âşûr)

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

الْبَرِّ  (kara) - الْبَحْرِ  (deniz) kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. 

تَدْعُونَ - اَعْرَضْتُمْ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî vardır.

 

 وَكَانَ الْاِنْسَانُ كَفُوراً

 

 

وَ  istînâfiyyedir.  كَانَ ’nin dahil olduğu, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  كَانَ ’nin haberi olan  كَفُوراً, sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.

كَان ’nin haberi isim olarak geldiğinde, haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan)

İsm-i fail, kişinin elinde olan fiillerden yapılır. İrade dışında olan fiillerden ism-i fail yapılmaz. Bu tür fiillerin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir. (Yrd. Doç. Dr. M. Akif Özdoğan KSÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007) s. 55-90 Arapçada İsm-i Fâil ve İşlevleri)

وَكَانَ الْاِنْسَانُ كَفُوراً  [İnsan çok nankördür.] cümlesi yüz çevirmesinin illeti (sebebi) gibidir. (Beyzâvi)

الْاِنْسَانُ  kelimesindeki lam-ı tarif cins içindir. İstiğrak ifade eder. Bu istiğrak örfî de olabilir, çünkü o gün insanların çoğu şirk ehlidir. Hakiki de olabilir, çünkü insan nev’i kefûrdur. Yani küfürden hâli değildir. (Âşûr)

Son cümle itiraz ve tezyîl cümlesidir. (Âşûr) Itnâb babındandır.

Tezyîl, bir cümlenin diğer bir cümleyi takip etmesi ve tekid etmek amacıyla birincinin manasını kapsaması ve onu sağlamlaştırmasına verilen isimdir. Bu iki şekilde olmaktadır: Birinci cümle, ikinci cümlenin ya mantukunu ya da mefhumunu tekid etmektedir. (Ar. Gör. Ömer Kara Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur'an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

وَكَانَ الْاِنْسَانُ كَفُوراً  ifadesinde  كَانَ  fiilinin zikredilmesi, nankörlüğün insanın cibiliyetinde (yaradılışında) yerleşik ve köklü bir vasıf olduğuna işaret etmektedir. Çünkü insan, nadir olarak duyular aleminin ötesini algılayabilir. Zira duyular, düşünceyi hafızadaki sabit manalara ve daha önce keşfedilmiş fikirlere çekerek, insanın bunun ötesine geçip kavramları tefekkür etmesini zor kılmaktadır.(Aşûr)