İsrâ Sûresi 8. Ayet

عَسٰى رَبُّكُمْ اَنْ يَرْحَمَكُمْۚ وَاِنْ عُدْتُمْ عُدْنَاۢ وَجَعَلْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِر۪ينَ حَص۪يراً  ...

Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder. Eğer yine eski duruma dönerseniz, biz de (cezaya) döneriz. Biz cehennemi kâfirlere bir zindan yapmışızdır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 عَسَىٰ belki ع س ي
2 رَبُّكُمْ Rabbiniz ر ب ب
3 أَنْ
4 يَرْحَمَكُمْ size acır ر ح م
5 وَإِنْ ve eğer
6 عُدْتُمْ siz dönerseniz ع و د
7 عُدْنَا biz de döneriz ع و د
8 وَجَعَلْنَا ve yapmışızdır ج ع ل
9 جَهَنَّمَ cehennemi
10 لِلْكَافِرِينَ kafirler için ك ف ر
11 حَصِيرًا kuşatıcı ح ص ر
 
Bundan önceki âyetlerde İslâm öncesi yahudilerinden söz edilmişti. Burada ise Hicaz’daki yahudilerin uyarıldığı anlaşılmakta; eğer tekrar bozgunculuk yaparlarsa Allah’ın da onları tekrar cezalandıracağı bildirilmekte, en son ceza yerinin ise cehennem olacağı hatırlatılmakta; kendilerinden, Hz. Mûsâ ve Hz. Îsâ’nın ilâhî hakikatlere davetlerini tekrar eden Hz. Muhammed’e kulak vermeleri, eski hatalarını tekrarlamayıp onu tasdik etmeleri istenmektedir. Fakat Medine’deki yahudiler bu çağrıya olumsuz cevap vermişler; hatta Hz. Peygamber’le yaptıkları anlaşma hükümlerine rağmen Mekkeli putperestlerle müslümanlara karşı iş birliği yapmışlardır. Allah da onları müslüman Araplar’ın eliyle cezalandırmıştır (Râzî, XX, 160; Şevkânî, III, 138).
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 464
 

عَسٰى رَبُّكُمْ اَنْ يَرْحَمَكُمْۚ 

 

Fiil cümlesidir.  عَسٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni nakıs fiildir.  كَانَ  gibi ismini ref haberini nasb eder.

رَبُّكُمْ  kelimesi  عَسٰى ’nın ismi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel  عَسٰى’nın haberi olarak mahallen mansubdur. 

يَرْحَمَ  mansub muzari fiildir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

Fiili muzarinin başına “اَنْ ” harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdarı müevvel cümlesi)” denmektedir. Kur'an-ı Kerimde çok nadir de olsa bazen cümlede  اَنْ ’den önce  (لِ)  harf-i cerini ve  اَنْ ’den sonra da nâfiye lâ’sını  (لَا)  görebiliriz.  لِئَلَّا  şeklinde yazılır. Bazen ise bu  اَنْ ’den önce  (لِ)  harf-i ceri ve nâfiye lâ’sının  (لَا)  hazf edildiğini görebiliriz. Ancak lafızda olmadığı halde manaları geçerlidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 


وَاِنْ عُدْتُمْ عُدْنَاۢ 

 

وَ  istînâfiyyedir. اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  عُدْتُمْ  şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

فَ  karinesi olmadan gelen  عُدْنَاۢ  cümlesi şartın cevabıdır. عُدْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.


وَجَعَلْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِر۪ينَ حَص۪يراً

 

Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. جَعَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

جَهَنَّمَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Gayri munsarifdir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır. 

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarif kısma girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لِلْكَافِر۪ينَ  car mecruru  حَص۪يراً ’a müteallıktır.  الْكَافِر۪ينَ ’nin cer alameti  ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. 

حَص۪يراً  kelimesi  جَعَلْنَا  fiilinin iki mef’ûlu yerinde olup fetha ile mansubdur. 

الْكَافِر۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  كفر  fiilinin ism-i failidir.

İsi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

حَص۪يراً  kelimesi  فعيل  vezninde sıfat-ı müşebbehedir.

Sıfat-ı müşebbehe; “benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

 

عَسٰى رَبُّكُمْ اَنْ يَرْحَمَكُمْۚ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Terecci manalı nakıs fiil  عَسَى ’nın dahil olduğu cümle gayr-ı talebî inşâî isnaddır.

Tereccî, husûlu arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir. 

“Umulur ki” anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

عَسٰى  Allah Teâlâ’nın kelamında gereklilik, kulların kelamında ise umut ve arzu ifade eder.

رَبُّكُمْ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan  كَ  zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber, şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet, Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يَرْحَمَكُمْ  cümlesi, masdar teviliyle  عَسٰى ’nın haberi konumundadır. Masdar-ı müevvel, muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

رَبُّكُمْ - يَرْحَمَكُمْۚ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

 

 وَاِنْ عُدْتُمْ عُدْنَاۢ

 

وَ  istînâfiyyedir.  اِنْ  vuku bulma ihtimali zayıf olan durumlarda kullanılan şart harfidir. Cümle şart üslubunda haberi isnaddır. Müspet mazi fiil sıygasındaki  عُدْتُمْ  cümlesi, şart cümlesidir.  

فِ  karinesi olmadan gelen  عُدْنَاۢ , şartın cevabıdır. Mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip ise şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

وَاِنْ عُدْتُمْ عُدْنَاۢ  sözünde müşâkele sanatı vardır. ‘’Biz de döneriz, rahmetimizden yararlanmaz, cezalandırılırsınız’’ demektir.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88)

عُدْتُمْ - عُدْنَاۢ  arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 


 وَجَعَلْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِر۪ينَ حَص۪يراً

 

وَ  istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

وَجَعَلْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِر۪ينَ حَص۪يراً  cümlesinin  عَسٰى رَبُّكُمْ اَنْ يَرْحَمَكُمْۚ  cümlesine atfedilmesi öncesinde zikredilen dünyevi azabı ifade etmek içindir. Onun arkasında ahiret azabı vardır. (Âşûr)

İki mef’ûle müteaddi olan  جَعَلْنَا  fiilinin ikinci mef’ûlü olan  حَص۪يراً ’daki tenvin, nev ve kesret ifade eder.

“Biz, cehennemi kâfirlere bir zindan yaptık.” buyurmuştur. فعيل  vezninde olan hasr kelimesinin,  فاعل  manasına gelmesi ve böylece de mananın, “Biz, cehennemi, onları kuşatan ve bağlayan bir şey kıldık.” şeklinde olması muhtemel olduğu gibi bunun  مفعول  manasına gelmesi, Böylece de “Biz o cehennemi onların toplanacağı, içinde kuşatılacakları bir yer haline getirdik.” manasının murad edilmiş olması muhtemeldir. Buna göre mana, “Dünya azabı ve işkencesi, ne kadar kuvvetli ve fazla olursa olsun, bazı insanlar ondan kurtulur ve kaçar; o azabın içine düşen kimse, ya ölüm veya başka bir yolla ondan kurtulabilir. Ama, ahiret azabına gelince bu, insanı, kendisinden kurtulmak ümidi bulunmaksızın çepeçevre kuşatır.” şeklinde olur. (Fahreddin er-Râzî) 

رَبُّكُمْ - عُدْنَاۢ  kelimeleri arasında gaibden mütekellime,  عُدْتُمْ - لِلْكَافِر۪ينَ  kelimeleri arasında ise muhataptan gaibe geçişte iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)

Dönenlerin  لِلْكَافِر۪ينَ  adıyla belirtilmeleri, zamir makamında zahir isim zikredilmesi yoluyla yapılan ıtnâb sanatıdır.

لِلْكَافِر۪ينَ ’deki marifelik muhatapları ve muhatap olmayanları kapsar. (Âşûr)

جَهَنَّمَ - لِلْكَافِر۪ينَ - حَص۪يراً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Hasan-ı Basrî, buradaki  حَص۪يراً ın bilinen hasr manasında olduğunu söylemiştir. Cehenneme  حَص۪يراً  denmesinin sebebi, katları birbirlerini üst üste kuşatıp sardığı içindir. (Ruhu-l Beyan)