Kehf Sûresi 10. Ayet

اِذْ اَوَى الْفِتْيَةُ اِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَٓا اٰتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ اَمْرِنَا رَشَداً  ...

Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır” demişlerdi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِذْ zaman
2 أَوَى sığındıkları ا و ي
3 الْفِتْيَةُ o gençler ف ت ي
4 إِلَى
5 الْكَهْفِ mağaraya ك ه ف
6 فَقَالُوا dediler ق و ل
7 رَبَّنَا Rabbimiz ر ب ب
8 اتِنَا bize ver ا ت ي
9 مِنْ
10 لَدُنْكَ katından ل د ن
11 رَحْمَةً bir rahmet ر ح م
12 وَهَيِّئْ ve hazırla ه ي ا
13 لَنَا bize
14 مِنْ
15 أَمْرِنَا şu işimizden ا م ر
16 رَشَدًا bir çıkış yolu ر ش د
 
Yüce Allah, kıyametin kopacağını ve âhirette ölülerin diriltileceğini insanların daha kolay kavrayabilmeleri için 9-26. âyetlerde ibret verici bir olaya, “Ashâb-ı Kehf” kıssasına yer vermektedir.
 
 Kehf “dağda bulunan büyük ve geniş mağara”; Ashâb-ı Kehf ise, “mağara arkadaşları” demek olup bir mağarada yıllarca uyutulduktan sonra tekrar uyandırıldıkları haber verilen kişiler” hakkında kullanılmıştır. Rakîmin ne olduğu hakkında kaynaklarda farklı görüşler yer almaktadır: Sözlükte rakîm “yazılı belge, kitâbe” anlamına geldiği için, “Ashâb-ı Kehf’in adlarının veya maceralarının yazılıp mağaranın kapısına yerleştirilmiş bulunan bir kitâbe, taş veya madenî levhadır” diyenler olduğu gibi, Ashâb-ı Kehf’in içinde bulunduğu vadinin veya dağın ya da memleketlerinin, hatta köpeklerinin adı olduğunu ileri sürenler de vardır (krş. Taberî, XV, 197-199; A. J. Wensinck, “Ashâbü’l-Kehf”, İA, IV, 372; Ömer Faruk Harman, “Ashâb-ı Kehf”, İFAV Ans., I, 167).
 
 Bazı hadis kaynaklarında Ashâb-ı Rakîm’in, Ashâb-ı Kehf’in dışında üç kişilik bir topluluk olup yağmurlu bir günde bir mağaraya sığınan, bir kayanın yuvarlanıp mağaranın ağzını kapatması üzerine yaptıkları iyilikleri anarak Allah’a yakaran ve duaları kabul edilerek mağaradan kurtulan kişiler olduğu da nakledilmektedir (Buhârî, “Enbiyâ”, 52; Müsned, IV, 274). Ancak bu sûredeki anlatım ve olaylar dizisi böyle bir yoruma uygun düşmüyor, söz konusu hadis bir başka olayla ilgili olmalıdır.
 
 Ashâb-ı Kehf’in, Hz. Îsâ’nın dinine mensup gençler olduğuna dair çeşitli rivayetler bulunmakla birlikte (Taberî, XV, 200) Kur’ân-ı Kerîm, bu konuda açıklama yapmamış, ancak ibret alınması için bazı yönleriyle tasvir etmiştir. Olay kısaca şöyledir: Putperest bir kavmin içinde Allah’ın varlığına ve birliğine inanan birkaç genç, bu inançlarını dile getirip putperestliğe karşı çıkmış, onların zulüm ve baskılarından korunmak için bir mağaraya sığınmışlar; yanlarındaki köpekleriyle birlikte mağarada derin bir uykuya dalan bu gençler muhtemelen 309 yıl sonra uyanmışlardır. Burada bir gün veya daha kısa bir süre uyuduklarını sanan gençler, içlerinden birini yiyecek almak üzere şehre gönderdiklerinde, onların durumunu öğrenen insanlar Allah’ın vaadinin hak olduğuna ve kıyametin mutlaka geleceğine inanmışlardır. Kıssanın ana hatları bu olup ileride âyetlerin tefsirinde daha geniş olarak tekrar ele alınacaktır.
 
 Kur’ân-ı Kerîm olayın nerede ve ne zaman meydana geldiğine dair bilgi vermediği gibi, bu gençlerin sayıları hakkındaki iddiaları da, “karanlığa taş atma” yani bir bilgiye dayanmadan gelişigüzel yapılan bir tahmin olarak nitelemekte ve bunu ancak Allah’ın bilebileceğini haber vermektedir (bk. âyet 22).
 
 Ölümden sonra dirilişin bir misali olmak üzere uzun süre uyuyup da yeniden uyanma hadisesi İslâm’ın dışındaki diğer bazı dinlerde de mevcuttur. Hint kutsal kitaplarında bir tek kişinin uzun süre uykuda kalması olayına rastlandığı gibi, yahudilerin kutsal kitabı olan Talmud’da da bir şahsın yetmiş yıl, bir başkasının altmış yıl uyuduktan sonra tekrar uyandıkları anlatılmaktadır. Aynı hadise Hıristiyanlık’ta “Efes’in yedi uyurları” adıyla anılmaktadır (Ömer Faruk Harman, “Ashâb-ı Kehf”, İFAV Ans., I, 167). 
 
Medine’deki yahudi âlimlerinden Ashâb-ı Kehf hakkında bilgi alan Mekkeliler, olayı hayret verici buldular ve Hz. Peygamber’i imtihan etmek için olay hakkında ona sorular sordular. Kıssa bu sorulara cevap olarak nâzil oldu. Allah tarafından Hz. Peygamber’e yöneltilen 9. âyetteki soruya bakıldığında onun da olayı şaşırtıcı bulduğu anlaşılmaktadır. Ancak onun bu durumu olayın niteliğinden yani ilginç oluşundan kaynaklanıyordu.
 
  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 538-539
 

اِذْ اَوَى الْفِتْيَةُ اِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَٓا اٰتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً 

 

اِذْ  zaman zarfı,  عَجَباً ’e müteallıktır.

إِذْ : Yalnız cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a. (  إِذْ  ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b. (  إِذْ  )’den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c. (  بَيْنَا  ) ve (  بَيْنَمَا  )’dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d. Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَوَى  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَوَى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.  الْفِتْيَةُ  fail olup lafzen merfûdur.

اِلَى الْكَهْفِ  car mecruru,  اَوَى  fiiline müteallıktır.  اِلٰى  harf-i ceri mecruruna yönelme, intiha, tahsis, musahabe, zaman zarfı, mekân zarfı gibi manalar kazandırabilir. Burada yönelme manasında gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı, fail olup mahallen merfûdur. 

Mekulü’l-kavli,  رَبَّنَٓا اٰتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً dir.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.  

Nida harfi mahzuftur. Münada olan  رَبَّ , muzâftır. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Münada alem ise veya mütekellim ya’sına muzâfsa yahut nida edilen, nida edenin yakınında bulunursa nida harfi hazf edilebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Nidanın cevabı  اٰتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً dır.  ءَاتِنَا  illet harfinin hazfiyle mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

مِنْ لَدُنْكَ  car mecruru  رَحْمَةً in mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مِنْ  harf-i ceri mecruruna ibtidaiye, ba’z, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel – karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. Burada ibtidaiyye manasında gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ اَمْرِنَا رَشَداً

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  هَيِّئْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

لَنَا  car mecruru  هَيِّئْ  fiiline müteallıktır.  مِنْ اَمْرِنَا  car mecruru  هَيِّئْ  fiiline müteallıktır. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  مِنْ  harf-i ceri mecruruna ibtidaiye, ba’z, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel-karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. Burada ibtidaiye manasında gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

رَشَداً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

هَيِّئْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  هيأ ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

اِذْ اَوَى الْفِتْيَةُ اِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَٓا اٰتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ اَمْرِنَا رَشَداً

 

Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamberdir. 

Cümleye muzâf olan zaman zarfı  اِذْ , takdiri اذكر (hatırla) olan mahzuf fiile müteallıktır.

اِذْ ’in önceki ayetteki  عَجَباً ’e müteallık olduğu da söylenmiştir.

Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelam olan  اَوَى الْفِتْيَةُ اِلَى الْكَهْفِ  cümlesi  اِذْ ’in muzâfun ileyhidir.

Aynı üsluptaki  قَالُوا رَبَّنَٓا اٰتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً  cümlesi,  فَ  harfiyle makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  رَبَّنَٓا اٰتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً  cümlesi, nida üslubunda, talebî inşâî isnaddır. 

مِنْ  harf-i cerinin manası ibtidaiyedir.  لَدُنْ  kelimesi ise  عِنْدَ  manasındadır. (Âşûr)

رَبَّـنَا  izafeti mütekellimin Allah’ın rububiyet sıfatına sığınma isteğine, nida harfinin hazfi mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir. 

Nidanın cevabı olan  اٰتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Aynı üsluptaki  وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ اَمْرِنَا رَشَداً  cümlesi,  وَ  harfiyle nidanın cevabına  atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Birbirine hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiş bu iki cümle emir üslubunda gelmiş olmalarına rağmen, dua maksadıyla söylendikleri için vaz edildikleri anlamın dışına çıkmışlardır. Bu nedenle her ikisi de mecâz-ı mürsel mürekkebdir.

Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları: 

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh Usulü, s. 558-559)

مِنْ اَمْرِنَا  sözündeki  مِنْ  harf-i ceri ibtidaiyye manasındadır. (Âşûr)

Veciz ifade kastına matuf  لَدُنْكَ  izafeti, Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  لَدُنْ  için tazim ifade eder.

رَشَداً  ve  رَحْمَةً  kelimelerindeki tenvin, kesret, nev ve tazim içindir.

الْفِتْيَةُ  çoğul kalıbı, cemi kıllet kalıbıdır.  فتيان  değil de  الْفِتْيَةُ  şeklinde gelen bu kalıptan gençlerin sayısının 9’dan fazla olmadığı anlaşılır.

مِنْ اَمْرِنَا رَشَداً  ibaresindeki  مِنْ  harfinde tecrid sanatı vardır. Tıpkı  رَاَيْتُ مِنْكَ اَسَدًا  (Senden bir aslan gördüm) sözünde olduğu gibi. Ya da bütün işimizi doğruluk eyle manasındadır.  تْهَيئ, bir şeyi hazır hale getirmektir. (Beyzâvî)

قَالُوا  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)