اَلَّذ۪ينَ كَانَتْ اَعْيُنُهُمْ ف۪ي غِطَٓاءٍ عَنْ ذِكْر۪ي وَكَانُوا لَا يَسْتَط۪يعُونَ سَمْعاً۟
اَلَّذ۪ينَ كَانَتْ اَعْيُنُهُمْ ف۪ي غِطَٓاءٍ عَنْ ذِكْر۪ي
İsim cümlesidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl اَلَّذ۪ينَ , mahzuf olan mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Takdiri; هُمْ (Onlar) şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası كَانَتْ اَعْيُنُهُمْ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
كَانَتْ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
اَعْيُنُهُمْ kelimesi كَانَتْ ‘in ismi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ف۪ي غِطَٓاءٍ car mecruru كَانَتْ ‘in mahzuf haberine müteallıktır. عَنْ ذِكْر۪ي car mecruru غِطَٓاءٍ ‘nin mahzuf sıfatına müteallıktır. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَكَانُوا لَا يَسْتَط۪يعُونَ سَمْعاً۟
وَ atıf harfidir. كَانُوا damme üzere mebni nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.
لَا يَسْتَط۪يعُونَ cümlesi كَانُوا ‘nun haberi olarak mahallen mansubdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَسْتَط۪يعُونَ fiilii نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
سَمْعاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
يَسْتَط۪يعُونَ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındandır. Sülâsîsi طوع ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
اَلَّذ۪ينَ كَانَتْ اَعْيُنُهُمْ ف۪ي غِطَٓاءٍ عَنْ ذِكْر۪ي وَكَانُوا لَا يَسْتَط۪يعُونَ سَمْعاً۟
Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemal-i ittisâldir.
Has ism-i mevsûl اَلَّذ۪ينَ , takdiri هم (Onlar) olan mahzuf mübteda için haberdir. Mübtedanın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesidir. Mevsûlün sılası كَانَتْ اَعْيُنُهُمْ ف۪ي غِطَٓاءٍ عَنْ ذِكْر۪ي cümlesi, كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Sıla cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. ف۪ي غِطَٓاءٍ nakıs fiil كَانَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
اَلَّذ۪ينَ ‘nin mecrur olarak önceki ayetteki لِلْكَافِر۪ينَ için bedel veya sıfat olması da caizdir. Önceki ayetteki عَرَضْنَا ‘daki azamet zamirinden, ذِكْر۪ي kelimesinde müfred mütekellim zamirine iltifat vardır.
ذِكْر۪ي izafetinde ذِكْر۪ ‘in Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması zikri tazim içindir.
Ayetin son cümlesi olan وَكَانُوا لَا يَسْتَط۪يعُونَ سَمْعاً۟ , sıla cümlesine وَ harfiyle atfedilmiştir. Atıf sebebi, hükümde ortaklıktır.
Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlenin müsnedi olan لَا يَسْتَط۪يعُونَ , menfi muzari fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
Mef’ûl olan سَمْعاً۟ ’daki tenvin kıllet ifade eder. Olumsuz siyakta nekre umum ifade eder.
كَانَتْ اَعْيُنُهُمْ ف۪ي غِطَٓاءٍ عَنْ ذِكْر۪ي [Benim zikrime karşı gözleri kapalı idi] cümlesinde de istiare vardır. Yani bakıyorlar, ibret almıyorlar, kendilerine evrenle ilgili deliller gösteriliyor, iman etmiyorlar. Gerçekte gözleri örtülü ve kapalı değildir. Temsil yoluyla böyle denilmiştir. (Safvetü't Tefasir ve Âşûr)
عَنْ ذِكْر۪ي derken عَنْ harf-i ceri mücaveze içindir. Yani zikrimle husule gelen şeyi görmeye kapalıydı demektir. (Âşûr)
Bu kelam, onların gözle görülen apaçık ayetler karşısındaki körlüklerini de işitme ile ilgili delillerden yüz çevirmelerini de temsili olarak ifade etmektedir. (Ebüssuûd)