اَفَحَسِبَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنْ يَتَّخِذُوا عِبَاد۪ي مِنْ دُون۪ٓي اَوْلِيَٓاءَۜ اِنَّٓا اَعْتَدْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِر۪ينَ نُزُلاً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَفَحَسِبَ | mi sandılar? |
|
2 | الَّذِينَ | o |
|
3 | كَفَرُوا | inkarcılar |
|
4 | أَنْ |
|
|
5 | يَتَّخِذُوا | kendilerine edineceklerini |
|
6 | عِبَادِي | kullarımı |
|
7 | مِنْ |
|
|
8 | دُونِي | benden ayrı olarak |
|
9 | أَوْلِيَاءَ | veliler (dost) |
|
10 | إِنَّا | şüphesiz biz |
|
11 | أَعْتَدْنَا | hazırladık |
|
12 | جَهَنَّمَ | cehennemi |
|
13 | لِلْكَافِرِينَ | kafirlere |
|
14 | نُزُلًا | konak olarak |
|
اَفَحَسِبَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنْ يَتَّخِذُوا عِبَاد۪ي مِنْ دُون۪ٓي اَوْلِيَٓاءَۜ
Hemze istifhâm harfidir. فَ istînâfiyyedir. حَسِبَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُٓوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
كَفَرُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. يَتَّخِذُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
عِبَاد۪ي mef’ûlun bih olup mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مِنْ دُون۪ٓي car mecruru اَوْلِيَٓاءَ ‘ye müteallıktır. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَوْلِيَٓاءَ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. اَوْلِيَٓاءُ kelimesi sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
اِنَّٓا اَعْتَدْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِر۪ينَ نُزُلاً
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
نَا mütekellim zamir اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. اَعْتَدْنَا cümlesi اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. اَعْتَدْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur.
جَهَنَّمَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. جَهَنَّمَ gayri munsariftır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
لِلْكَافِر۪ينَ car mecruru نُزُلاً ‘nin mahzuf haline müteallıktır. نُزُلاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. اَلْكَافِر۪ينَ kelimesi, sülâsî mücerredi olan كفر fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَفَحَسِبَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنْ يَتَّخِذُوا عِبَاد۪ي مِنْ دُون۪ٓي اَوْلِيَٓاءَۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Hemze istifham harfi, فَ istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında gelen cümlenin müsnedün ileyhinin, ism-i mevsûlle gelmesi bahsi geçen kişileri tahkir ifade eder.
حَسِبَ fiilinin faili konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan … كَفَرُٓوا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki يَتَّخِذُوا عِبَاد۪ي cümlesi, masdar teviliyle حَسِبَ fiilinin mef’ûlü konumundadır. Muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümle, istifham üslubunda olmasına rağmen soru manası taşımayıp kınama ve alay anlamına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayette tecâhül-i ârif sanatı vardır. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Yani benim yegâne ve tek ilâh olduğumu inkâr edenler, benden başka, benim idarem ve hakimiyetim altında (kullarım olan) melekleri, İsa ve Uzeyr (as)’ı, kendilerini benim azabımdan koruyacak mabut dostlar mı sandılar? Halbuki bu dostluk mümkün değildir. (Ebüssuûd)
مِنْ دُون۪ٓي izafeti gayrının tahkiri içindir. Mef’ûl olan اَوْلِيَٓاءَۜ ’deki tenvin de tahkir ifade eder.
Burada, "kullarım" kelimesinden de anlaşıldığı gibi kâfirlerden murad, Allah'ın yegâne ve tek ilâh olduğunu inkâr edenlerdir. (Ebüssuûd)
كَفَرُٓوا - كَافِر۪ينَ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
عِبَاد۪ي izafeti, Allah’a ait mütekellim zamirine muzâf olan عِبَاد۪ kelimesini tazim içindir.
Buradaki عِبَاد۪ي (kullarım) kelimesi hakkında birkaç görüş bulunmaktadır. Bununla, Hz. İsa (as)’ın ve meleklerin kastedildiği söylenmiştir. Yine, “Bunlar, kâfirlerin dost edinip kendilerine itaat ettikleri şeytanlardır” denilmiştir. Bunların putlar olduğu da söylenmiştir. Putlar, [“sizin gibi kullardır”] (Araf,194) ayetinde olduğu gibi; kullar olarak isimlendirilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Ayetin başında müfred mütekellim zamiriyle hitap ediliyorken ikinci cümlede cemi mütekellim zamirine iltifat edilmiştir.
Ayette, kâfirler için tehekküm (ince bir alay) vardır. Nüzul, misafire, geldiğinde verilen hafif ikram olduğu cihetle de bunun devamında çok büyük bir azap olduğuna bir tenbih söz konusudur. Devamındaki azap öyle büyüktür ki diğer azaplar ona nispetle küçük kalır. (Beyzâvî)
اِنَّٓا اَعْتَدْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِر۪ينَ نُزُلاً
Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
Mütekellimin Allah Teâlâ olduğu ayette fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede müsned, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
نُزُلاً kelimesindeki tenvin kesret ve nev ifade eder. نُزُلاً ’de istiare vardır.
Cehennemde bulunmak konuklanmaya, ikramlanmaya benzetilmiştir. Halbuki ikramlanmak hoşa giden bir şeydir. Burada ikramlanmak azap manasında müsteardır. Aralarındaki zıddiyet, tehekküm ve alay kasdıyla tenâsübe benzetilmiş. Câmi’, her ikisinde de insanın kendisi için hazırlanmış şeye kavuşmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Bu kelam, o kâfirlere yapılan bu hazırlık, onların batıl zanları üzerine bina edilen küfürleri sebebiyle olduğunu ve onların, zanlarında hatalı olduklarını bildirmekte ve ayrıca onlarla istihza etmek anlamını da ifade etmektedir. Zira onları dost edinmeleri, kıyamet gününe azık ve diğer ihtiyaçlarını hazırlamak kabilindendir. Bu itibarla sanki şöyle denilmiştir: Biz, onların kendi nefisleri için hazırladıkları azık ve diğer ihtiyaçları yerine, kendileri için cehennemi hazırlamışızdır. (Ebüssuûd)
Bu kelamda, ziyafet (yolcu yemeği) kelimesinin kullanılması, cehennem azabının ötesinde de bunun örneği olduğu bir azap daha olduğuna imâ etmektedir. (Ebüssuûd)
نُزُلاً kelimesiyle ilgili iki görüş bulunmaktadır:
1) Zeccâc, "Bu kelime, gidilecek ve konaklanacak yer demiştir" demiştir.
2) Bu, "konaklayan misafirler için hazırlanmış yer" anlamındadır. Bunun bir benzeri de, ["Onları elim bir azap ile müjdele"] (Al-i imrân. 21) ayetidir. (Fahreddin er-Râzî)