Kehf Sûresi 106. Ayet

ذٰلِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُٓوا اٰيَات۪ي وَرُسُل۪ي هُزُواً  ...

İşte böyle. İnkâr etmeleri, âyetlerimi ve Peygamberlerimi alay konusu yapmaları yüzünden onların cezası cehennemdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ذَٰلِكَ işte bu
2 جَزَاؤُهُمْ onların cezası ج ز ي
3 جَهَنَّمُ cehennemdir
4 بِمَا sebebiyle
5 كَفَرُوا inkarları ك ف ر
6 وَاتَّخَذُوا ve edinmeleri ا خ ذ
7 ايَاتِي ayetlerimi ا ي ي
8 وَرُسُلِي ve elçilerimi ر س ل
9 هُزُوًا eğlence ه ز ا
 
İnsanlar, davranışlarında daima bir amaç gözetip ona göre çaba harcarlar. Meselâ kişinin hedefi Allah’ın rızâsını ve âhireti kazanmak ise bu hedefe ulaşmak için çaba gösterir ve ona göre çalışır. Eğer kişi yüce değerlerle ilgilenmeyip sadece dünyevî menfaat elde etmek istiyorsa gayretini de o yönde sarfeder.
 
 Allah’a ortak koşanlar tanrılarının kendilerini Allah’a yaklaştıracağını ve Allah katında küfür sayılan bu davranışlarının Allah’a itaat olduğunu sanmaktadırlar. Oysa Allah kendisine ortak koşanların amellerinin hiçbir değeri olmadığını bildirmiştir. Bu sebeple dünyada yapıp ettikleri boşa gitmiştir; âhirette Allah tarafından hiçbir değer verilmeyecektir. Hz. Peygamber’in hadisinde de bu hususa işaret edilmiştir: “Kıyamet gününde şişman ve iri cüsseli nice adamlar gelir ki Allah katında sivri sineğin kanadı kadar ağırlığı yoktur. (İsterseniz) ‘Biz kıyamet gününde onların amellerine değer vermeyeceğiz’ âyetini okuyunuz” (Buhârî, “Tefsîr”, 18/6). Bunlar âyetlerde belirtilen kötülükleri yaptıkları için cezaları cehennem olacaktır.
 
  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 584
 

ذٰلِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُٓوا اٰيَات۪ي وَرُسُل۪ي هُزُواً

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  ذٰلِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir. Mübtedanın haberi mahzuftur. Takdiri; الأمر (Durum) şeklindedir.

جَزَٓاؤُ۬هُمْ  haber olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

جَهَنَّمُ  kelimesi  جَزَٓاؤُ۬هُمْ ‘un haberi olup lafzen merfûdur.  جَهَنَّمُ  kelimesi gayri munsariftir.

Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (  اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ  ) da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَا  müşterek ism-i mevsûlü  بِ  harf-i ceriyle  جَزَٓاؤُ۬هُمْ ‘e müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.

بِ  harf-i ceri mecruruna ilsak, sebep, musahabe, zaid, karşılık – bedel, istiane, zaman – mekân zarfı gibi manalar kazandırabilir. Burada sebep manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

اتَّخَذُٓوا  fiili atıf harfi  وَ ‘la  كَفَرُوا ‘ya matuftur. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar. 

و  : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اتَّخَذُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اتَّخَذُوا  fiili değiştirme manasına gelen kalp fiillerdendir. Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar,

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamulü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اٰيَات۪ي  mef’ûlun bih olup mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

رُسُل۪ي  atıf harfi  وَ ‘la  اٰيَات۪ي ‘e matuftur.  هُزُواً  kelimesi ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

اتَّخَذُٓوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  أخذ ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

ذٰلِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُٓوا اٰيَات۪ي وَرُسُل۪ي هُزُواً

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mütekellim Allah Teâlâ’dır.

ذٰلِكَ ’nin takdiri  الأمر  (Durum) olan mahzuf mübtedanın haberi olduğu da söylenmiştir. Bu ayetin daha farklı îrabları söz konusudur. ذٰلِكَ  ile cezaya işaret edilerek konunun önemi vurgulanmıştır.

İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

ذٰلِكَ  ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Duhan/57, S. 190)

Allah Teâlâ sonra ["İşte bunlar onların cezası cehennemdir"] buyurur. Binaenaleyh buradaki  ذٰلِكَ , "Bahsettiğimiz bütün bu çeşitli ceza ve tehditler, onların bâtıl amellerinin karşılığıdır" demektir. (Fahreddin er-Râzî)

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsned olan  جَزَٓاؤُ۬هُمْ  veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir.  جَهَنَّمُ , haberdir.

Mecrur mahaldeki  مَا  müşterek ism-i mevsûlu başındaki harf-i cerle birlikte,  جَزَٓاؤُ۬هُمْ  ‘e müteallıktır. Sılası olan  كَفَرُوا  , mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, S.107)  

بِ  harf-i ceri sebebiyye,  مَا  masdariyedir. Yani küfürleri sebebiyle demektir. (Âşûr)

وَ  ile sıla cümlesine atfedilen son cümle  وَاتَّخَذُٓوا اٰيَات۪ي وَرُسُل۪ي هُزُواً , faide-i haber ibtidaî  kelamdır.

"Küfürlerinden dolayı" denilmesi, sarih olarak bildiriyor ki uğratılacakları cehennem azabı, onların, ayetleri ve peygamberleri alaya almak gibi diğer çirkinliklerini de içinde bulunduran küfürlerinden dolayıdır. Zira onlar, ayetleri ve peygamberleri sadece inkâr etmekle kalmayıp fakat onları alaya almak gibi pek büyük bir cürümü de işlemişlerdir. (Ebüssuûd)

اٰيَات۪ي  izafetinde ayetlerin, Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması ayetleri tazim içindir.

رُسُل۪ي  kelimesinin, Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması peygamberlerin şanı içindir.

هُزُواً  mef'ûl olarak mansubdur. Kelimedeki tenvin kesret ifadesi ve fasılaya riayet içindir.

Önceki ayetteki  نُق۪يمُ  ‘da azamet zamiriyle gelen ifadeden sonra,  اٰيَات۪ي ‘de müfred mütekellim zamirine iltifat edilmiştir.

كَفَرُوا  -  اتَّخَذُٓوا  kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)