اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَٓائِه۪ فَحَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فَلَا نُق۪يمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَزْناً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أُولَٰئِكَ | işte onlar |
|
2 | الَّذِينَ | kimselerdir |
|
3 | كَفَرُوا | inkar eden |
|
4 | بِايَاتِ | ayetlerini |
|
5 | رَبِّهِمْ | Rablerinin |
|
6 | وَلِقَائِهِ | ve O’na kavuşmayı |
|
7 | فَحَبِطَتْ | bu yüzden boşa çıkar |
|
8 | أَعْمَالُهُمْ | eylemleri |
|
9 | فَلَا |
|
|
10 | نُقِيمُ | kurmayız |
|
11 | لَهُمْ | onlar için |
|
12 | يَوْمَ | günü |
|
13 | الْقِيَامَةِ | kıyamet |
|
14 | وَزْنًا | bir terazi |
|
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَٓائِه۪
İsim cümlesidir. İşaret ismi اُو۬لٰٓئِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, اُو۬لٰٓئِكَ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِاٰيَاتِ car mecruru كَفَرُوا fiiline müteallıktır. رَبِّهِمْ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لِقَٓائِه۪ atıf harfi وَ ‘la رَبِّهِمْ ‘e matuftur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَحَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فَلَا نُق۪يمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَزْناً
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
حَبِطَتْ sükun üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir.
اَعْمَالُهُمْ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ atıf harfidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. نُق۪يمُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur.
لَهُمْ car mecruru نُق۪يمُ fiiline müteallıktır. يَوْمَ zaman zarfı, mef’ûlun fih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. الْقِيٰمَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Fiilin işlendiği zamanı veya yeri bildiren mef’ûldür. Mef’ûlün fihin diğer adı zarftır.
Mef’ûlün fih mansubdur. Başına harf-i cer gelirse mahallen mansub olur.
Mef’ûlün fihin harf-i cerleri şunlardır: فِي - بِ .
Mef’ûlün fih fiilinin önüne geçebilir.
Mef’ûlün fihi bulmak için fiile “nerede, ne zaman?” soruları sorulur.
Mef’ûlün fih ikiye ayrılır:
1. Zaman zarfı: Fiilin oluş zamanını bildiren mef’ûlün fihtir.
2. Mekân zarfı: Fiilin oluş yerini, mekânını bildiren mef’ûlün fihtir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَزْناً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَٓائِه۪
Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sübut ifade eden bu isim cümlesinde müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilen kâfirleri dikkatlere sunmak ve onları tahkir kastına matuftur.
Bu kelam, Peygamberimize söylenmesi emredilen cümlelere dahil olmayıp, fakat ziyana uğrayanların tarifini tamamlamak, onların hüsranlarının ve çabalarının boşa gitmesinin sebebini beyan etmek ve böylece tarifin, muhataplara tam uygunluğunu sağlamak üzere doğrudan doğruya Allah (cc) tarafından ifade edilmiştir. (Ebüssuûd)
Müsned konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَٓائِه۪ , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, S.107) Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedin ism-i mevsûlle gelmesi tahkir kastının yanında sonraki habere dikkat çekmek içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
رَبِّهِمْ izafetinde Rabb isminin kâfirlere ait zamire muzâf olmasında, Rablerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak manası vardır.
103. ayetteki هَلْ نُنَبِّئُكُمْ ibaresindeki ن (Biz) zamiri, zamir makamında açık isim olarak رَبِّهِمْ şeklinde gelmiştir. Muktezâ-i zâhire uygun olarak أُولَئِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآياتِنا şeklinde söylenebilirdi. (Âşûr)
Veciz anlatım kastıyla gelen بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ izafetinde بِاٰيَاتِ kelimesinin Rabb lafzına izafesi, onun şeref ve itibarının yüksekliğini gösterir.
لِقَٓائِه۪ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan لِقَٓائِ şan ve şeref kazanmıştır.
كَفَرُوا ‘de kâfirler cem’ edildikten sonra onların özellikleri sayılmıştır. Bu üslup taksim sanatıdır.
لقيَ vuslat manasındadır. Vuslat Allah için muhaldir. Bu ifade ancak Allah'ın vereceği karşılığa hamledilir. Kevniyet alakasıyla mecaz-ı mürseldir.
"Onu gördüm” manasında لَقيِيتُهُ denilmesinin de delalet ettiği gibi "Allah’a kavuşma, Allah’ı görme demektir. لقي , ‘kavuşmak’ demektir. Nitekim Cenab-ı Hak da [Su, takdir edilmiş bir emr üzere, iltikâ etti (birbirine kavuştu)] ( Kamer 12) buyurmuştur. Halbuki bu manada kavuşma Allah Teâlâ için imkânsızdır. Binaenaleyh bunu, Allah'ın mükâfatına kavuşma manasına hamletmek gerekir?” denirse, şöyle cevap verilir: لقي aslında kavuşmak, karşı karşıya gelmek manasında ise de ‘görme’ manasında kullanılması da zahir ve meşhur bir mecazdır (yaygındır). Mutezile’nin "Bununla, Allah’ın mükâfatına kavuşma kastedilmiştir, şeklindeki hükümleri ancak ayette bir takdir yapma ile olur. Halbuki lafzı meşhur ve yaygın mecazî manasına hamletmek, onu, yapılacak bir takdire göre ortaya çıkacak bir manaya hamletmekten daha uygun olduğu malumdur. (Fahreddin er-Râzî)
فَحَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فَلَا نُق۪يمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَزْناً
فَ atıf harfidir. فَحَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ cümlesi sıla cümlesine matuftur.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. اَعْمَالُهُمْ şeklindeki izafet hem muzâfı hem de muzâfun ileyhi tahkir için gelmiştir.
Ayetin son cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.
Mef’ûl olan وَزْناً ’deki tenvin kıllet ve umum ifade eder.
Amelleri boşa gitmiş o mezkûr vasıfları taşıyan kâfirler için biz de bir terazi tutmayacağız; onların amellerine hiç itibar etmeyip kendilerini o amellerin sonuçlarından mahrum bırakacağız. Zira mükâfatların temel sebebi iyi amellerdir ve onların amelleri de tamamen boşa gitmiştir. Bu mahrumiyet amellerinin boşa gitmesinin kaçınılmaz sonuçlarından olduğundan, bu cümle, onun sonucu olarak ona atfedilmiştir. (Ebüssuûd)
Nefy siyakında nekre, umum ve şumûle delalet eder. (Dr. Salâh Abdu'l-Fettâh el-Hâlidî, Vakafât, s. 78)
نُق۪يمُ - الْقِيٰمَةِ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.