Kehf Sûresi 20. Ayet

اِنَّهُمْ اِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ يَرْجُمُوكُمْ اَوْ يُع۪يدُوكُمْ ف۪ي مِلَّتِهِمْ وَلَنْ تُفْلِحُٓوا اِذاً اَبَداً  ...

“Çünkü onlar sizi ele geçirirlerse ya taşlayarak öldürürler, yahut kendi dinlerine döndürürler. O zaman da bir daha asla kurtuluşa eremezsiniz.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّهُمْ çünkü onlar
2 إِنْ eğer
3 يَظْهَرُوا ellerine geçirirlerse ظ ه ر
4 عَلَيْكُمْ sizi
5 يَرْجُمُوكُمْ taşlayarak öldürürler ر ج م
6 أَوْ yahut
7 يُعِيدُوكُمْ döndürürler ع و د
8 فِي
9 مِلَّتِهِمْ kendi dinlerine م ل ل
10 وَلَنْ ve asla
11 تُفْلِحُوا iflah olamazsınız ف ل ح
12 إِذًا o takdirde
13 أَبَدًا asla ا ب د
 
Yüce Allah’ın, mağaradaki gençleri hiçbir gıda almadıkları halde bedenlerinde herhangi bir bozulma olmadan uzun süre uyuttuktan sonra tekrar uyandırması, O’nun insanları öldükten sonra tekrar diriltebileceğine dair bir misal ve delildir. Uyandıktan sonra gençler uykuda geçirdikleri süre hakkında birbirleriyle tartışmışlar; geçen süreyi ve dünyada meydana gelen değişiklikleri bilmedikleri için inkârcıların kendileri hakkındaki tehditlerinin devam ettiğini sanmışlardı. Bu sebeple yiyecek almak üzere şehre gönderdikleri arkadaşlarını dikkatli olması hususunda uyarmışlardı. Ancak gencin asırlar öncesine ait kıyafeti, elindeki para ve konuşmasındaki farklılık onu ele verdi. Rivayetlerde anlatıldığına göre şehre gönderilen genç, elindeki parayı harcamak isteyince şehir halkı paranın üzerinde Kral Dakyanus’un (Decius) resmini görmüş ve adamın bir hazine bulduğunu sanarak kendisini devrin hükümdarına götürmüşlerdi. Ancak aradan uzun zaman geçmiş ve Hıristiyanlık yayılmıştı; mevcut hükümdar da tevhid inancına sahip bir hıristiyandı. Genç adam başlarından geçeni krala anlattı; birlikte mağaraya gittiler ve gencin anlattıklarının doğru olduğunu gördüler (bk. Taberî, XV, 142-143).
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 544-545
 

اِنَّهُمْ اِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ يَرْجُمُوكُمْ اَوْ يُع۪يدُوكُمْ ف۪ي مِلَّتِهِمْ وَلَنْ تُفْلِحُٓوا اِذاً اَبَداً

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

هُمْ  muttasıl zamir  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

اِنْ يَظْهَرُوا  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. يَظْهَرُوا  fiili şart fiili olup  ن un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ı fail olarak mahallen merfûdur.

عَلَيْكُمْ car mecruru  يَظْهَرُوا  fiiline müteallıktır.

فَ  karinesi olmadan gelen   يَرْجُمُوكُمْ  cümlesi şartın cevabıdır. 

يَرْجُمُوكُمْ  fiili,  ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ı fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَوْ atıf harfi tahyir / tercih ifade eder. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يُع۪يدُوكُمْ  fiili,  ن un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

ف۪ي مِلَّتِهِمْ  car mecruru   يُع۪يدُوكُمْ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz müstakbele çeviren harftir. Tekid ifade eder.

تُفْلِحُٓوا  kelimesi  ن un hazfıyle mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ı fail olarak mahallen merfûdur.  

اَبَداً  zaman zarfı,  تُفْلِحُٓوا  fiiline müteallıktır. 

يُع۪يدُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İf’al babındadır. Sülâsîsi  عود’dir.

تُفْلِحُٓوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  فلح ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

اِنَّهُمْ اِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ يَرْجُمُوكُمْ اَوْ يُع۪يدُوكُمْ ف۪ي مِلَّتِهِمْ وَلَنْ تُفْلِحُٓوا اِذاً اَبَداً

 

Mütekellim ve muhatap, Ashab-ı Kehf’dir. Ayet, Ashab-ı Kehf'in aralarındaki konuşmanın devamıdır. Ta’lil cümlesi olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ  ile tekid edilen, sübut ifade eden isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber inkârî kelamdır.

اِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında gelmiş şart cümlesi, şartın cevabı ise yine muzari sıygadaki  ف۪  karinesi olmadan gelen  يَرْجُمُوكُمْ  cümlesidir.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı zamanda  اِنَّ ’nin haberidir.

Mütekellim sözlerini  اِنَّ  ile tekid etmiştir. Ayrıca müsned de şart cümlesi üslubunda gelmiştir. Bunlar Ashab-ı Kehf’in kavimlerinden ne kadar çok çekindiklerinin, inançlarını korumakta ne denli titiz davrandıklarının göstergesidir.

ظهر  aslında görünmek ortaya çıkmak anlamındadır.  على ile kullanıldığında üstün gelmek, farkına varmak, bilgisini edinmek manalarına gelir. (Arapça-Türkçe Sözlük, Serdar  Mutçalı) Bu tazmindir.

Aynı üslupta gelerek, muhayyerlik bildiren  اَوْ  atıf harfiyle şartın cevabına atfedilen اَوْ يُع۪يدُوكُمْ ف۪ي مِلَّتِهِمْ  cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

ف۪ي مِلَّتِهِمْ  ibaresinde istiare vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  مِلَّتِ , içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır.  مِلَّتِ , hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Durumun önemine vurgu yapmak üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.

Şartın cevabına matuf  وَلَنْ تُفْلِحُٓوا اِذاً اَبَداً  cümlesine dahil olan  لَنْ  harfi, muzari fiilin önüne gelir, fiilin manasını olumsuz müstakbel yapar ve asla manası vererek tekid bildirir. Cümle menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır. 

Cevap harfi olan  اِذاً, bu cümlede amel etmemiştir.  تُفْلِحُٓوا  fiiline müteallık, zaman zarfı  اَبَداً ’deki tenvin kesret ifade eder. 

Cümlelerde fiiller muzari sıygada gelerek teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Görmekle veya tanımakla ilgili bir fiil değil de ظهر  fiilinin ve yine öldürmek veya yok etmekle ilgili bir fiilin değil de  رجم  fiilinin kullanılması, kelimelerin manalarının siyaka uyumu bakımından dikkate şayandır.

يَرْجُمُوكُمْ  kelimesi, “sizi öldürürler” anlamındadır.  رجم  kelimesinin, Kur'an'da öldürme anlamında gelmesi çoktur.

Ayetteki  اَوْ يُع۪يدُوكُمْ ف۪ي مِلَّتِهِمْ  ifadesi, [sizi kendi dinlerine döndürürler] manasındadır.

Kādî de şöyle demiştir: “Dini yüzünden firar eden mümin için şu iki şeyden daha ileri ve büyük bir akıbet yoktur. Bunlardan birincisi, ya dini uğrunda canını vermesidir ki bu ölümlerin en kötüsü olan taşlanarak öldürülmektir veya kâfirlerin onu küfre döndürmesi neticesinde, dinini helak etmesidir.” (Fahreddin er-Râzî)

Önce taşlanarak öldürülmeleri zikredilmiştir, çünkü onların zahir haline göre dinlerinde sebat edeceklerdi. (Ebüssuûd)