Kehf Sûresi 21. Ayet

وَكَذٰلِكَ اَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُٓوا اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ ف۪يهَاۚ اِذْ يَتَنَازَعُونَ بَيْنَهُمْ اَمْرَهُمْ فَقَالُوا ابْنُوا عَلَيْهِمْ بُنْيَاناًۜ رَبُّهُمْ اَعْلَمُ بِهِمْۜ قَالَ الَّذ۪ينَ غَلَبُوا عَلٰٓى اَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِمْ مَسْجِداً  ...

Böylece biz, (insanları) onların hâlinden haberdar ettik ki, Allah’ın va’dinin hak olduğunu ve kıyametin gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe olmadığını bilsinler. Hani onlar (olayın mucizevî tarafını ve asıl hikmetini bırakmışlar da) aralarında onların durumunu tartışıyorlardı. (Bazıları), “Onların üstüne bir bina yapın, Rableri onların hâlini daha iyi bilir” dediler. Duruma hâkim olanlar ise, “Üzerlerine mutlaka bir mescit yapacağız” dediler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَكَذَٰلِكَ ve böylece
2 أَعْثَرْنَا buldurduk ع ث ر
3 عَلَيْهِمْ onları
4 لِيَعْلَمُوا bilsinler diye ع ل م
5 أَنَّ şüphesiz
6 وَعْدَ va’dinin و ع د
7 اللَّهِ Allah’ın
8 حَقٌّ gerçek olduğunu ح ق ق
9 وَأَنَّ ve şüphesiz
10 السَّاعَةَ saatin(geleceğinde) س و ع
11 لَا asla olmadığını
12 رَيْبَ şüphe ر ي ب
13 فِيهَا onda
14 إِذْ o sırada
15 يَتَنَازَعُونَ tartışıyorlardı ن ز ع
16 بَيْنَهُمْ kendi aralarında ب ي ن
17 أَمْرَهُمْ onların durumlarını ا م ر
18 فَقَالُوا dediler ق و ل
19 ابْنُوا bina edin ب ن ي
20 عَلَيْهِمْ onların üstüne
21 بُنْيَانًا bir bina ب ن ي
22 رَبُّهُمْ Rableri ر ب ب
23 أَعْلَمُ daha iyi bilir ع ل م
24 بِهِمْ onları
25 قَالَ dediler ki ق و ل
26 الَّذِينَ
27 غَلَبُوا gâlip gelenler غ ل ب
28 عَلَىٰ
29 أَمْرِهِمْ onların işine ا م ر
30 لَنَتَّخِذَنَّ mutlaka yapacağız ا خ ذ
31 عَلَيْهِمْ onların üstüne
32 مَسْجِدًا bir mescid س ج د
 
Yeniden dirilmenin mümkün olduğunu ispatlayan bu olağan üstü gelişmelerin ardından yüce Allah, bu gençleri ya aynı zamanda vefat ettirdi veya her biri bir süre yaşadıktan sonra ecelleri geldikçe öldüler ve aynı mağaraya defnedildiler. İnsanlar mağarayı buldukları veya bu gençlerle ilgili hikâye dillerde dolaştığı için Ashâb-ı Kehf’in mağarada kaldıkları süreyi ve oradaki durumlarını aralarında tartışıyorlardı. Bazı kimseler, bu gençlerin naaşlarının mağarada oldukları gibi kalmaları ve ziyaretçiler tarafından rahatsız edilebilecek davranışlardan korunmaları için mağaranın üzerine bir bina yapılmasını teklif ettiler. Şehrin yöneticileri ise mağaranın üstüne bir mâbed yaptıracaklarını bildirdiler.
 
 İyi kimselere saygı göstermek maksadıyla onların kabirleri üzerine mâbed yapmak örf haline gelmişti. Bu gelenek neticede insanları putperestliğe götürdüğü için Hz. Peygamber yasaklayıp bunu yapan yahudi ve hırıstiyanları da kınamıştır (Buhârî, “Salât”, 48; Müslim, “Mesâcid”, 19). Ayrıca şu uyarıda da bulunmuştur: “İyi biliniz ki sizden önceki ümmetler, peygamberlerinin ve iyi kimselerinin kabirlerini mescid edinmişlerdi. Sakın siz kabirleri mescid edinmeyiniz; size bunu yasaklıyorum!” (Müslim, “Mesâcid”, 23).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 545
 
İyi kimselere saygı göstermek maksadıyla onların kabirleri üzerine mâbed inşa etmek bir örf haline gelmişti. Bu gelenek önünde sonunda insanları putperestliğe götürdüğü için Peygamber Efendimiz tarafından yasaklanmış, kabirlerin üzerine mâbet yapan Yahudi ve hıristiyanlar da kınanmıstır. 
(Buhâri, Salât 48,54, Cenâiz 70; Menâkıbü’l-Ensar 37; Müslim, Mesâcid 19). 

Peyamberimiz ayrıca şu uyarıda bulunmuştur :” İyi biliniz ki sizden önceki ümmetler, peygamberlerinin ve iyi kimselerinin kabirlerini mescid edinmişlerdi. Sakın siz kabirleri mescid edinmeyiniz; size bunu yasaklıyorum. 
( Müslim, Mesâcid 23)
 

Ğalebe غلب :   غَلَبَة gâlip ve üstün gelmek, cebir ve kuvvetle yenmek, zorla boyun eğdirmek ya da hâkim olmaktır. أغْلَب kelimesi ise boynu kalın demektir. (Müfredat)

Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 31 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri gâlip,  mağlup, galebe çalmak, galiba, tegallüp ve kalabalıktır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

وَكَذٰلِكَ اَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُٓوا اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  كَ  harf-i cerdir.  مثل “gibi” demektir. Bu ibare amili  اَعْثَرْنَا  olan mahzuf mef’ûlu mutlakına müteallıktır.

ذا  işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harftir.  ك  hitap zamiridir.

اَعْثَرْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim  zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

عَلَيْهِمْ  car mecruru  اَعْثَرْنَا  fiiline müteallıktır.

لِ  harfi,  يَعْلَمُٓوا  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  اَعْثَرْنَا  fiiline müteallıktır.

يَعْلَمُٓوا  fiili  ن un  hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

ا اَنَّ  ve masdar-ı müevvel,  يَعْلَمُٓوا  fiilinin iki mef’ûlu yerinde olarak mahallen mansubdur.

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. Bilmek, sanmak, kalp yani zihin işi olduğundan bu fiillere kalp fiilleri denir. Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. 

Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir:

1. İki mef’ûl alanlar,

2. İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 

3. İki mef’ûlü hazif olanlar.

Bu ayette  يَعْلَمُٓوا  fiili bilmek manasına gelen fiillerdendir ve iki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak almıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur, cümleye masdar anlamı verir.  

وَعْدَ اللّٰهِ kelimesi,  اَنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubtur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

حَقٌّ  kelimesi  اَنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.

اَعْثَرْنَا  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi عثر ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 


وَاَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ ف۪يهَاۚ 

 

 

İsim cümlesidir. وَ  atıf harfidir. اَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur, cümleye masdar anlamı verir.

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel, önceki masdar-ı müevvele matuf olup mahallen mansubdur.   

السَّاعَةَ  kelimesi,  اَنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur.  

لَا رَيْبَ ف۪يهَا  cümlesi  اَنَّ  haberi olarak mahallen merfûdur.

لَا cinsi nefyeden olumsuzluk harftir. رَيْبَ  kelimesi لَا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir.

ف۪يهَا  car mecruru  لَا nın mahzuf haberine müteallıktır. 


اِذْ يَتَنَازَعُونَ بَيْنَهُمْ اَمْرَهُمْ فَقَالُوا ابْنُوا عَلَيْهِمْ بُنْيَاناًۜ 

 

اِذْ  zaman zarfı,  اَعْثَرْنَا  fiiline müteallıktır.

إِذْ : Yalnız cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a. (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b. (إِذْ)’den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c. (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا)’dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d. Sükun üzere mebnîdir. Burda mef’ûlun fih konumunda gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَتَنَازَعُونَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يَتَنَازَعُونَ   fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بَيْنَهُمْ  mekân zarfı,  اَمْرَهُمْ un mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَمْرَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  atıf harfidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  ابْنُوا عَلَيْهِمْ بُنْيَاناً dir.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

ابْنُوا  fiili  نَ un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَلَيْهِمْ  car mecruru  mahzuf ikinci mef’ûlun bihe müteallıktır.  بُنْيَاناً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

يَتَنَازَعُونَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفاعَلَ  babındadır. Sülâsîsi  نزع ’dir.

Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezâhur( görünmek ve zorlanmak), tedric (bir işin aşamalı olarak ,aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat fâale (mufaale babına ait bir fıilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerred mana (türemiş olduğu mücerred fiille aynı anlamda kullanılması) anlamları katar. 


 رَبُّهُمْ اَعْلَمُ بِهِمْۜ 

 

İsim cümlesidir.  رَبُّهُمْ  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَعْلَمُ  haber olup lafzen merfûdur.   بِهِمْ  car mecruru   اَعْلَمُ ye müteallıktır.  اَعْلَمُ  kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır.

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

  

قَالَ الَّذ۪ينَ غَلَبُوا عَلٰٓى اَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِمْ مَسْجِداً

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl   الَّذ۪ينَ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  غَلَبُوا عَلٰٓى اَمْرِهِمْ dir. Îrabdan mahalli yoktur.

غَلَبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَلٰٓى اَمْرِهِمْ car mecruru  غَلَبُوا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.    

Mekulü’l-kavli mukadder kasem cümlesidir.  قَالَ  fiilinin mef‘ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

لَ  mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  نَتَّخِذَنَّ  fiilinin sonundaki  نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Fetha üzere mebni, muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lâmı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur'an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)

عَلَيْهِمْ  car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlun bihe müteallıktır.

مَسْجِداً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

 

وَكَذٰلِكَ اَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُٓوا اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ 

 

Mükellim Allah Teâlâdır.  وَ  istînâfiyyedir. كَذٰلِكَ , amili  اَعْثَرْنَا  olan mahzuf mef’ûlün mutlaka müteallıktır.

كَذٰلِكَ  kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem  كَ  hem de  ذٰ  işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi, s. 101)

كَذٰلِكَ ’deki  كَ  harfi, mahzuf bir mastarın sıfatıdır. Yani bu ibare وكما أنمناهم وبعثناهم أطلعنا عليهم قومهم والمؤمنين (Onları uyuttuğumuz ve tekrar uyandırdığımız gibi mümin kavmi de onlara muttali kılarız.) manasındadır. ( Muhyiddin Derviş, İrab)

Müstenefe olan …اَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُٓوا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin azamet zamirine isnadı tazim, mazi fiil sıygasında olması sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Sebep bildiren masdar ve cer harfi  لِ nin gizli  أنْ le masdar yaptığı  يَعْلَمُٓوا  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde olup başındaki harf-i cerle birlikte  اَعْثَرْنَا  fiiline müteallıktır. Tekid ve masdar harfi  اَنَّ ’yi takip eden isim cümlesi, masdar teviliyle  يَعْلَمُٓوا  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Masdar-ı müevvel, faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedün ileyh  وَعْدَ اللّٰهِ , veciz ifade kastına binaen, izafet formunda gelmiştir.

وَعْدَ  kelimesinin Allah lafzına izafeti, vaade dikkat çekip önemini vurgulamak içindir.

Muttali kıldık manasında  اَعْثَرْنَا  fiili gelmiştir. Alimler, bunun şu anlama geldiğini söylemişlerdir: Bir şeyden gafil olup sonra da tökezlerse ona bakar ve onu öğrenmiş olur. Böylece tökezlemek (عْثَار) da bu bilmenin ve anlamanın sebebi olur. Bundan dolayı sebebin ismi, müsebbebe (neticeye) verilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

عْثَار  ifadesinde istiare vardır. Bununla kastedilen -Allahu a’lem- “Böylece insanların onlardan haberdar olmalarını sağladık.” manasıdır. Ancak عْثَار  lafzında bir ayrıntı vardır. O da عْثَار ‘ın, bir şeye, görmeden, farkında olmadan rastlamak anlamına gelmesidir. Çünkü bu, sürçmek anlamındaki  عْثَار ‘dan اِفعال  kalıbında sürçtürmek anlamında masdardır. Bu deyimin aslı, yolda giden kimsenin ayağına bir şey çarptığı veya parmağına bir şey battığında durup ona bakması ve onu incelemesidir ki böylece adeta önceden hakkında bilgisi olmaksızın o nesnenin bilgisine ermiş olmaktadır. (Şerîf er-Râdî, Kur'an Mecazları)

Yani onların kesin iman mertebelerinin daha da yücelmesi için biz, onları uyuttuğumuz ve uyandırdığımız gibi insanları onlardan haberdar ettik ki insanlar, onlarda görecekleri acayip haller sebebiyle Allah'ın, yeniden diriltme vaadinin yahut bu vaadinin de öncelikle dahil olduğudur. (Ebüssuûd)


 وَاَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ ف۪يهَاۚ 

 

Masdar ve tekid harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu  وَاَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ ف۪يهَا  cümlesi sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Masdar-ı müevvel, önceki masdar cümlesine atfedilmiştir. İki cümle arasında manen ve lafzen ittifak mevcuttur.  

لَا رَيْبَ ف۪يهَا  cümlesindeki  لَا cinsini nefyeden harftir. İsim cümlesine dahil olur, ismini nasbeder.  اَنَّ nin haberi olan bu cümlede  لَا nın haberinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Car mecrur  ف۪يهَا  bu mahzuf habere müteallıktır.

ف۪يهَاۚ ’daki ف۪ي  harfinde istiare vardır. Mecrur mahaldeki  هَاۚ , Allahın vadettiği zamana aiddir.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  السَّاعَةَ, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır.  السَّاعَةَ , hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Konunun kesinliğini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.


 اِذْ يَتَنَازَعُونَ بَيْنَهُمْ اَمْرَهُمْ فَقَالُوا ابْنُوا عَلَيْهِمْ بُنْيَاناًۜ 

 

Cümleye muzâf olan  اِذْ  zaman zarfı,  اَعْثَرْنَا  fiiline müteallıktır. 

Müspet muzari fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelam olan  يَتَنَازَعُونَ  cümlesi  اِذْ ’in muzâfun ileyhidir.  

فَقَالُوا ابْنُوا عَلَيْهِمْ بُنْيَاناً  cümlesi  فَ  ile makabline matuftur. Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  ابْنُوا عَلَيْهِمْ بُنْيَاناً  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

ابْنُوا - بُنْيَاناً  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

يَتَنَازَعُونَ بَيْنَهُمْ اَمْرَهُمْ  ibaresinde meknî istiare vardır.  اَمْرَهُمْ  kelimesiyle işler, hakkında çok tartışma olan bir şeye benzetilmiş, sonra şey kelimesi hazf edilmiş ve etrafında tartışma olduğu manasını yerine getirmek için niza’ kelimesi müstear olmuştur.

اَمْرَهُمْ ’deki zamirin Kehf ehline ait olması caizdir. Buradaki emir durum manasındadır. (Âşûr) 


رَبُّهُمْ اَعْلَمُ بِهِمْۜ 

 

 

Ta’liliyye veya beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatıdır.

Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyh  رَبُّهُمْ , veciz ifade için izafetle gelmiştir. Bu izafette Rabb ismine muzâfun ileyh olan  هُمْ  zamiri dolayısıyla Ashab-ı Kehf, şan ve şeref kazanmıştır.

Müsned olan  اَعْلَمُ , ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.


قَالَ الَّذ۪ينَ غَلَبُوا عَلٰٓى اَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِمْ مَسْجِداً

 

Bunu söyleyenler, hükümdar ile Müslümanlar idi. (Ebüssuûd)

İstînâfiyye olarak fasılla gelen …قَالَ الَّذ۪ينَ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlenin müsnedi  الَّذ۪ينَ , sonraki habere dikkat çekmek üzere ism-i mevsûlle marife olmuştur. Sılası olan  غَلَبُوا عَلٰٓى اَمْرِهِمْ  cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)

لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِمْ مَسْجِداً  cümlesi, mahzuf kasemin cevabıdır. Müspet muzari fiil sıygasında gelerek tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir. Kasem cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Kasem üslubunda gayrı talebî inşaî isnad olan, mahzuf kasem ve cevabından müteşekkil terkip, aynı zamanda  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavlidir.

مَسْجِداً ’deki tenvin tazim ifadesi içindir.

قَالُوا - قَالَ  ve  لِيَعْلَمُٓوا - اَعْلَمُ  kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

عَلَيْهِمْ -  اَنَّ  اَمْرِهِمْ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadrحَقٌّ - رَيْبَ  ve  وَعْدَ السَّاعَةَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî,  اَعْثَرْنَا  - يَعْلَمُٓوا  kelimeleri arasında ise mürâât-ı  nazîr sanatları vardır.

اَعْثَرْنَا  fiilindeki  نَا  zamiriyle başlayan ayet,  رَبُّهُمْ  kelimesindeki gaib zamire iltifat etmiştir.