Kehf Sûresi 65. Ayet

فَوَجَدَا عَبْداً مِنْ عِبَادِنَٓا اٰتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْماً  ...

Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَوَجَدَا ve buldular و ج د
2 عَبْدًا bir kul ع ب د
3 مِنْ -dan
4 عِبَادِنَا kullarımız- ع ب د
5 اتَيْنَاهُ biz ona vermiştik ا ت ي
6 رَحْمَةً bir rahmet ر ح م
7 مِنْ
8 عِنْدِنَا katımızdan ع ن د
9 وَعَلَّمْنَاهُ ve ona öğretmiştik ع ل م
10 مِنْ
11 لَدُنَّا katımızdan ل د ن
12 عِلْمًا bir ilim ع ل م
 
Ona nezdimizden bir ilim öğretmiştik” meâlindeki cümle, Hızır’a öğretilmiş olan ilmin özel bir ilim olduğunu ifade eder. Tefsirciler, kıssadaki âyetlerden hareketle bunun “gayb ve sır ilmi” olduğunu söylemişlerdir. Allah Teâlâ tarafından olağan üstü yollarla öğretildiği için İslâmî literatürde bu ilme söz konusu âyetin lafzından hareketle ledünnî ilim denilmiştir. Bu mânada peygamberlere vahyedilen ilimlerin tamamı ledünnî ilim olmakla birlikte, âyetteki anlatım tarzı ve hadislerdeki açıklamalar, Hızır’a öğretilmiş olan ilmin peygamberlere verilenden farklı ve bu mânada özel bir ilim olduğunu gösterir. Nitekim yukarıda özet olarak zikredilen hadiste Hızır aleyhisselâm, “Ey Mûsâ! Ben Allah’ın ilminden bir ilme sahibim ki sen onu bilmezsin; onu bana Allah öğretti” diyerek buna işaret etmiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 18/2; Müslim, “Fezâil”, 170-172). 
 
 Tefsircilere göre Hz. Mûsâ’nın ilminden maksat, onun hükümleri bilmesi ve zâhir ile fetva vermede yetkin olmasıdır. Hızır’ın ilmi ise eşyanın bâtınını (iç yüzü) bilmektir, dolayısıyla buna, “bâtın ilmi” veya “hakikat ilmi” de denmiştir. Elmalılı şöyle der: “... Ledünnî ilim, fikrî gayretle elde edilmeyip Allah tarafından, sırf Allah vergisi olan kutsî bir kuvvenin tecellisidir. Eserden müessire, vicdandan vücuda doğru giden bir ilim değil, müessirden esere, vücuttan vicdana gelen vasıtasız bir ilimdir. Nefsin gerçeğe ulaşması değil gerçeğin nefiste meydana çıkmasıdır. Doğrudan doğruya bir keşiftir” (V, 3262).
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 572
 

فَوَجَدَا عَبْداً مِنْ عِبَادِنَٓا اٰتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْماً

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir.  وَجَدَا  fetha üzere mebni mazi fiildir.  Zamir olan elif  fail olarak mahallen merfûdur.

عَبْداً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  مِنْ عِبَادِنَٓا  car mecruru  عَبْداً ‘in mahzuf sıfatına müteallıktır. Mütekellim zamiri  نَٓا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اٰتَيْنَاهُ  fiili,  عَبْداً ‘in sıfatı olarak mahallen mansubdur.  اٰتَيْنَاهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

رَحْمَةً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  مِنْ عِنْدِنَا  car mecruru  رَحْمَةً ‘in mahzuf sıfatına müteallıktır. Mütekellim zamiri  نَٓا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْماً   cümle atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.

عَلَّمْنَاهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekkellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

مِنْ لَدُنَّا  car mecruru  عَلَّمْنَاهُ fiiline müteallıktır. Mütekkellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عِلْماً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.   

اٰتَيْنَاهُ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi  أتي ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

عَلَّمْنَاهُ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  علم ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

فَوَجَدَا عَبْداً مِنْ عِبَادِنَٓا اٰتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْماً

 

Ayet önceki ayetteki  فَارْتَدَّا  cümlesine  فَ  atıf harfi ile atfedilmiştir. Atıf sebebi, hükümde ortaklıktır.

Ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

عَبْداً مِنْ عِبَادِنَٓا  [Kullarımızdan bir kulu]  ifadesinde,  عَبْداً kelimesinin nekre olarak getirilmesi onun tazimini,  عِبَادِنَٓا [kullarımızdan] şeklinde isim tamlaması olarak getirilmesi ise şerefli olduğunu göstermek içindir. (Safvetü’t Tefâsîr)

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  اٰتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا  cümlesi,  عَبْداً 'nin sıfatı olarak gelmiştir.

رَحْمَةً  kelimesindeki tenkir, kesret ve tazim içindir.

Veciz anlatım kastıyla gelen,  عِنْدِنَا  ve  لَدُنَّا  izafetlerinde  عِنْدِ  ve  لَدُنَّ  kelimelerinin azamet zamirine izafesi, onların şeref ve itibarının yüksekliğini gösterir.

مِنْ  harf-i ceri ibtidaiyyedir. Yani, biz ona yakın bir yerden bir rahmet, yani şeref ihsan ettik. Allah’a bağlanmak teşrife yakınlıktır. (Âşûr)  

عَلَّمْنَاهُ  ve  اٰتَيْنَاهُ  fiillerinin azamet zamirine isnadı, tazim ifade etmiştir.

Ekseri alimler, bu ayette bahsedilen o kulun, bir peygamber olduğunu söyleyerek, “Cenab-ı Hak, Biz ona tarafımızdan bir rahmet verdik buyurmuştur. Bu rahmet, nübüvvettir.” demişlerdir. Bazı alimler "Bu kul, Hz. Hızır (as) idi”  demiştir. (Fahreddin er-Râzî, Kurtubî) 

Son cümle  وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْماً , önceki sıfat cümlesine matuf, mef’ûlü mutlakla tekid edilmiş, mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.

عِلْماً , mef’ûlü mutlak veya mef’ûl olarak mansubdur.

عَلَّمْنَاهُ , fiili  تفعيل  babındadır. تفعيل  babının fiile kattığı anlamlardan en önde geleni teksirdir. 

لَدُنَّا  şeklindeki azamet zamirine muzâf olmak o mevkinin, yüceliğine ve şerefine işarettir.

Ayetteki, kendisine nezdimizden bir ilim öğrettik ifadesi, o kulda olan ilimlerin, vasıtasız olarak Allah'dan elde edilen bilgiler olduğunu gösterir. (Fahreddin er-Râzî) 

عِلْماً  - عَلَّمْنَاهُ  , عَبْداً  - عِبَادِنَٓا   kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları, عِبَادِنَٓا - عِنْدِنَا - لَدُنَّا  kelimeleri arasında ise cinas-ı ıtlak vardır.

لَدُنَّا  - عِنْدِنَا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.