18 Nisan 2025
Kehf Sûresi 62-74 (300. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Kehf Sûresi 62. Ayet

فَلَمَّا جَاوَزَا قَالَ لِفَتٰيهُ اٰتِنَا غَدَٓاءَنَاۘ لَقَدْ لَق۪ينَا مِنْ سَفَرِنَا هٰذَا نَصَباً  ...


Oradan uzaklaştıklarında Mûsâ beraberindeki gence, “Öğle yemeğimizi getir, bu yolculuğumuzdan dolayı çok yorgun düştük” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَمَّا ne zaman ki
2 جَاوَزَا orayı geçip gittiklerinde ج و ز
3 قَالَ (Musa) dedi ق و ل
4 لِفَتَاهُ uşağına ف ت ي
5 اتِنَا bize getir ا ت ي
6 غَدَاءَنَا kahvaltımızı غ د و
7 لَقَدْ andolsun ki
8 لَقِينَا çektik ل ق ي
9 مِنْ
10 سَفَرِنَا yolculuğumuzdan س ف ر
11 هَٰذَا şu
12 نَصَبًا yorgunluk ن ص ب

فَلَمَّا جَاوَزَا قَالَ لِفَتٰيهُ اٰتِنَا غَدَٓاءَنَاۘ 

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَمَّا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.  جَاوَزَا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. جَاوَزَا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan elif  fail olarak mahallen merfûdur.

فَ  karinesi olmadan gelen   قَالَ لِفَتٰيهُ  cümlesi şartın cevabıdır.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.

لِفَتٰيهُ  car mecruru  قَالَ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.   

Mekulü’l-kavli,  اٰتِنَا غَدَٓاءَنَا ‘dir. قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اٰتِنَا  illet harfinin hazfiyle mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

غَدَٓاءَنَاۘ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


لَقَدْ لَق۪ينَا مِنْ سَفَرِنَا هٰذَا نَصَباً

 

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir. قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.

لَق۪ينَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim  zamir  نَا  fail olup mahallen merfûdur.

مِنْ سَفَرِنَا  car mecruru  لَق۪ينَا  fiiline müteallıktır. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

هٰذَا  ism-i işaret,  مِنْ سَفَرِنَا ‘dan bedel veya atf-ı beyan olup mahallen mecrurdur.   

نَصَباً  mef'ûlun bih olarak mansubdur.

فَلَمَّا جَاوَزَا قَالَ لِفَتٰيهُ اٰتِنَا غَدَٓاءَنَاۘ 

 

فَ  atıf harfidir. Musa (as) ve yol arkadaşının kıssası devam etmektedir.

Şart manası taşıyan zaman zarfı  لَمَّا  bu ayette  حين  manasındadır. Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan  جَاوَزَا  cümlesidir ve müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Şartın cevabı olan ve  فَ  karinesi olmadan gelen … قَالَ لِفَتٰيهُ  cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اٰتِنَا غَدَٓاءَنَاۘ  cümlesi, Musa (as)’ın arkadaşına söyledikleri, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.


 لَقَدْ لَق۪ينَا مِنْ سَفَرِنَا هٰذَا نَصَباً

 

Ta’lil hükmünde istînafiyye olan cümle, Hz. Musa’nın sözlerine dahildir.  لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

قَدْ  tahkik harfi ve mahzuf kasem ile tekid edilmiş  لَق۪ينَا مِنْ سَفَرِنَا هٰذَا نَصَباً  cümlesi, mukadder kasemin cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayri talebî inşâî isnaddır.

Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda vurgu kasem cevabına yapılır. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazf edilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur'an’da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur'an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)

İsm-i işaret olan  هٰذَا  cer mahallindedir. Çünkü  مِنْ سَفَرِ  seferi kelimesinin sıfatıdır.

Müfessirler, Musa ondan başka hiçbir yolculukta bitkinlik hissetmedi yorumunu yapmışlardır. İsm-i işaretle (bu yolculuğumuz ile) kayıtlaması da bu manayı destekler. (Beyzâvî)

"Yorgun düştük" yorulduk demektir.  نَصَباً  yorgunluk ve meşakkat anlamındadır. Burada açlığı kastettiği de söylenmiştir. İşte bu ifade insanın hissettiği acı ve hastalıkları bildirmesinin caiz olduğuna, bunun kadere rızaya da ilâhi kaza ve takdire teslimiyete de aykırı olmadığına delildir. Ancak bu bildirmenin herhangi bir usanç ve kızgınlığın etkisi ile sadır olmaması şarttır. (Kurtubî)

 
Kehf Sûresi 63. Ayet

قَالَ اَرَاَيْتَ اِذْ اَوَيْنَٓا اِلَى الصَّخْرَةِ فَاِنّ۪ي نَس۪يتُ الْحُوتَۘ وَمَٓا اَنْسَان۪يهُ اِلَّا الشَّيْطَانُ اَنْ اَذْكُرَهُۚ وَاتَّخَذَ سَب۪يلَهُ فِي الْبَحْرِۗ عَجَباً  ...


Genç, “Gördün mü! Kayaya sığındığımız sırada balığı unutmuşum. –Doğrusu onu sana söylememi bana ancak şeytan unutturdu- Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ (Uşağı) dedi ق و ل
2 أَرَأَيْتَ gördün mü? ر ا ي
3 إِذْ vakit
4 أَوَيْنَا sığındığımız ا و ي
5 إِلَى
6 الصَّخْرَةِ kayaya ص خ ر
7 فَإِنِّي gerçekten ben
8 نَسِيتُ unuttum ن س ي
9 الْحُوتَ balığı ح و ت
10 وَمَا fakat
11 أَنْسَانِيهُ bana unutturmadı ن س ي
12 إِلَّا başkası
13 الشَّيْطَانُ şeytandan ش ط ن
14 أَنْ
15 أَذْكُرَهُ onu söylememi ذ ك ر
16 وَاتَّخَذَ ve tuttu ا خ ذ
17 سَبِيلَهُ yolunu س ب ل
18 فِي içinde
19 الْبَحْرِ denizin ب ح ر
20 عَجَبًا şaşılacak biçimde ع ج ب
Müfessirler genellikle bu kayanın deniz kenarında bulunan herhangi bir kaya olduğunu ifade etmiş olmakla birlikte, Elmalılı kaya ile deniz arasında geniş bir mesafenin varlığına işaret eden 71. âyeti dikkate alarak bunun Kudüs’te belirli bir kaya olduğu kanaatine varmıştır (V, 3259). Ancak âyette balığın süzülüp denize girdiği açıkça ifade edildiğine göre kayanın deniz kenarında bir yerde olması gerekir.
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 572

قَالَ اَرَاَيْتَ اِذْ اَوَيْنَٓا اِلَى الصَّخْرَةِ 

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli,  اَرَاَيْتَ ‘dir. قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. اَ  istifham harfi,  رَاَيْتَكَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.

Mef’ûlun bihi  mahzuftur. Takdiri;  أرأيت حالنا (Halimizi gördün mü?) şeklindedir.

اِذْ  zaman zarfı, mahzuf olan  اذكر  fiiline müteallıktır.

اَوَيْنَٓا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

إِذْ : Yalnız cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a. إِذْ  mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b. إِذْ ‘den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c. بَيْنَا  ve  بَيْنَمَا ‘dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d. Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَوَيْنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَٓا  fail olarak mahallen merfûdur.

اِلَى الصَّخْرَةِ  car mecruru  اَوَيْنَٓا  fiiline müteallıktır.


فَاِنّ۪ي نَس۪يتُ الْحُوتَۘ

 

İsim cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  ي  mütekellim  zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

نَس۪يتُ  fiili,  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. نَس۪يتُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamiri  تُ  fail olarak mahallen merfûdur.

الْحُوتَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.


 وَمَٓا اَنْسَان۪يهُ اِلَّا الشَّيْطَانُ اَنْ اَذْكُرَهُۚ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  itiraziyyedir.  مَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اَنْسَان۪يهُ  mukadder fetha üzere mebni fiildir.

Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  ikinci mef’ûlun bih olarak mahallen merfûdur.

اِلَّا  hasr edatıdır.  الشَّيْطَانُ  fail olup lafzen merfûdur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  اَنْسَان۪يهُ ‘deki zamirden bedel-i iştimâl olarak mahallen mansubdur.

اَذْكُرَهُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ‘dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.   


 وَاتَّخَذَ سَب۪يلَهُ فِي الْبَحْرِۗ عَجَباً

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  اتَّخَذَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

سَب۪يلَهُ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فِي الْبَحْرِ  car mecruru  سَب۪يلَ ‘nin mahzuf haline müteallıktır.

عَجَباً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

اتَّخَذَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  أخذ ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

قَالَ اَرَاَيْتَ اِذْ اَوَيْنَٓا اِلَى الصَّخْرَةِ 

 

Kehf suresindeki üç kıssadan ikincisi olan Musa (as)’ın kıssası devam etmektedir.

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالَ  fiilinin mekulül-kavli olan  اَرَاَيْتَ اِذْ اَوَيْنَٓا اِلَى الصَّخْرَةِ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

اَرَاَيْتَكُمْ , dikkat çekme tabirlerinden biridir.  اَرَاَيْتَ  ve benzerlerindeki  تَ  zamiri faildir.  

Bu kez mekulü’l-kavl Musa (as)’ın yol arkadaşının sözleridir. 

اَرَاَيْتَ  ifadesindeki hemze, istifham hemzesidir ve bu fiil asıl manası olan görme anlamındadır. Bu ifade, insanlar arasında bilinen (kullanılan) şekli ile yer almıştır. Çünkü bir insanın başına, dikkate değer bir iş geldiğinde, "Başıma geleni gördün mü" der. İşte ayette de bu manayadır. O genç adam: ‘’Kayaya sığındığımız vakit başıma geleni gördün mü?’’ demiştir. Buna göre fiilin mef'ûlü hazf edilmiştir. Çünkü, daha sonra gelen, فَاِنّ۪ي نَس۪يتُ الْحُوتَۘ [Balığı unutmuşum] cümlesi, bu mef'ûle işaret etmektedir. (Fahreddin er-Râzî)

Bu soru cümlesinde tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Bundan önce iki kez, iki deniz kavşağı olarak zikredildiği halde burada kayanın dibine çekildikleri yer olarak zikredilmesi, hadise mahallini iyice tayin etmek içindir. Zira iki deniz kavşağı, geniş bir yer olup o hadiseye göre mezkûr muradı gerçekleştirmek için gerekli asıl yer değildir.

Bir de, özrü açıklamak içindir; çünkü kayanın dibine çekilip uyumak normal olarak unutmaya sebep olur. Hazret-i Yûşa'nın bu söylediklerinden muradı, orada başından geçeni unutmadan Hazret-i Musa'ya taaccüp ettirmektir. Zira arada gördüğü büyük gariplikler, unutulacak şeyler olmadığı halde ve balığın kaybolması, matlubun bulunmasına işaret olarak belirlenmesine rağmen bu unutma olmuştu. Bu üslup, insanlar arasında mutat bir üsluptur; bir kimsenin başından büyük bir hadise geçince:

"Başıma gelenleri gördün mü?" der. Bundan muradı, hadisenin korkunçluğunu anlatmak, arkadaşına taaccüp ettirmek ve bunun alışılmış bir vaka olmadığını bildirmektir. Yoksa bazı kimselerin dediği gibi bundan murad, hadiseyi haber vermek değildir. (Ebüssuûd)


 فَاِنّ۪ي نَس۪يتُ الْحُوتَۘ 

 

فَ , istînâfiyyedir. Mütekellim başlarına gelen şeyi açıklamaktadır.  اِنّ۪  ile tekid edilen cümle faide-i haber inkarî kelamdır. Haberin mazi fiille gelmesi, hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 


  وَمَٓا اَنْسَان۪يهُ اِلَّا الشَّيْطَانُ اَنْ اَذْكُرَهُۚ وَاتَّخَذَ سَب۪يلَهُ فِي الْبَحْرِۗ عَجَباً

 

وَ , itiraziyedir. Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir.

مَٓا  ve  اِلَّٓا  ile oluşan kasr, fiille fail arasındadır.  اَنْسَان۪يهُ  maksûr/sıfat, fail olan  الشَّيْطَانُ , maksûrun aleyh/mevsuf olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur. 

اَنْ  ve akabindeki  اَذْكُرَهُۚ  cümlesi, masdar teviliyle  اَنْسَان۪يهُ  fiilinin mef’ûlünden bedeldir. Masdar-ı müevvel, müspet mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Unutmasının sebebini kasr üslubuyla söylemiştir. Bu üslupla söylemesinin sebebi, muhatabını inandırmak kastı veya durum karşısındaki üzüntü ve şaşkınlığının verdiği ruh hali olabilir. 

İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itirâziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”In Kullanımı)

فَاِنّ۪ي نَس۪يتُ الْحُوتَۘ  cümlesine وَ ’la atfedilen son cümle  وَاتَّخَذَ سَب۪يلَهُ فِي الْبَحْرِۗ عَجَباً , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Matuf ve matufun aleyh arasında  lafzen ve manen ittifak mevcuttur. Yani aralarında, haberî olmak bakımından mutabakat ve anlam bütünlüğü vardır.

Mef’ûl olan  عَجَباً ’deki tenvin, nev ve tazim ifade eder. Bu kelimenin mahzuf fiilin mef’ûlü mutlakı olması da caizdir.

عَجَباً  lafzı, mahzuf bir masdarın sıfatı olup ‘’Şaşılacak bir yol tutuşla’’ takdirindedir. Bu işin şaşılacak bir şey olması ise o balığın gencin zenbilinden (torbasından) sağ olarak çıkıp, onların haberi olmadan denize atlamasıdır. (Fahreddin er-Râzî)

نَس۪يتُ (Unuttum) - اَذْكُرَهُ (Hatırlarım) kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. 

نَس۪يتُ - اَنْسَان۪يهُ  kelimeleri arasında  iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr, الْبَحْرِ - الْحُوتَ  kelimeleri arasında mürâât-ı  nazîr sanatları vardır.

61-62-63 ayet sonlarının  سَرَباً , نَصَباً , عَجَباً  şeklinde birbirine benzer olarak gelmesinde seci sanatı vardır. (Safvetü’t Tefâsîr)

 
Kehf Sûresi 64. Ayet

قَالَ ذٰلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِۗ فَارْتَدَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمَا قَصَصاًۙ  ...


Mûsâ: “İşte aradığımız bu idi” dedi. Bunun üzerine tekrar izlerini takip ederek gerisingeri döndüler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ (Musa) dedi ق و ل
2 ذَٰلِكَ işte
3 مَا şey
4 كُنَّا ك و ن
5 نَبْغِ aradığımız ب غ ي
6 فَارْتَدَّا geriye döndüler ر د د
7 عَلَىٰ üzerini
8 اثَارِهِمَا izleri ا ث ر
9 قَصَصًا ta’kibederek ق ص ص

قَالَ ذٰلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِۗ فَارْتَدَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمَا قَصَصاًۙ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.

Mekulü’l-kavli,  ذٰلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِ  ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

ذٰ  işaret ismi, sükun üzere mebni,mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا , haber olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  كُنَّا نَبْغِ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.

كُنَّا  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

نَا  muttasıl zamiri  كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.  نَبْغِ  fiili,  كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.  نَبْغِ  fiili,  ى  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur.  

فَ  atıf harfidir.  ارْتَدَّا  fetha üzere mebni mazi fiildir.  Zamir olan elif  fail olarak mahallen merfûdur. عَلٰٓى اٰثَارِهِمَا  car mecruru  ارْتَدَّا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

قَصَصاً   hal yerinde kullanılmış bir masdardır, [onlar, izlerini takip eden kimseler olarak geri döndüler] demektir. Veya fiilin mef'ûl-ü mutlakıdır.

 ارْتَدَّا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  ردد ’dır.

Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.

قَالَ ذٰلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِۗ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Allah Teâlâ, Musa (as)’ın sözlerini bildirmektedir.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  ذٰلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِۗ , sübut ifade eden isim cümlesidir. Müsnedün ileyhin işaret ismi ile gelmesi işaret edilenin önemini vurgulamak içindir. Müsned konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası  كُنَّا نَبْغِۗ , nakıs fiil  كَان ‘nin dahil olduğu isim cümlesidir.  كَان ’nin haberi olan  نَبْغِۗ , müspet muzari fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.  

ذٰلِكَ  ile olaya işaret edilerek konunun önemi vurgulanmıştır.

İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Sıla cümlesinde  كَان ‘nin haberi olan  نَبْغِۗ  fiilinin sonundaki  ي  harfi hazf edilmiştir.

Mekulü’l-kavl cümlesinde müsnedün ileyhin işaret ismi, müsnedin ism-i mevsûl oluşu, sıla cümlesinin  كَان  ile gelmesi ve  نَبْغِۗ  fiilinin sonundaki  ي ‘nin hazf olunması, bütün bunlar, onların balığın durumunu hatırlamaları sırasındaki heyecanlarını yansıtan işaretler olabilir.

نَبْغِۗ  kelimesinin aslı,  نَبْغِۗي  ‘dir. Kesreden anlaşıldığı için ve hafifletmek maksadıyla  ي  harfi hazf edilmiştir. Normal olan, bunun hazf edilmemesidir. Çünkü Araplar, normalde isimlerin sonundaki bu gibi  ي 'ları hazf ederler. Bu ise fiildir. Fakat zayıf bir kurala göre bazı durumlarda hazfi mümkündür. Bu  ي , kendisinden sonra gelen, sakin harften ötürü hazf edilir. (Fahreddin er-Râzî, Elmalılı)


فَارْتَدَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمَا قَصَصاًۙ

 

Ayetin ikinci cümlesi istînâfa atfedilmiştir. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir.  فَ  ile atfedilmesi aradan zaman geçmediğine işarettir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

قَصَصاًۙ  mahzuf bir fiilin mef’ûlü mutlakı olarak nasb olmuştur. Veya haldir.

قَصَصاًۙ  kelimesi, hal yerinde kullanılmış bir masdardır, [onlar, izlerini takib eden kimseler olarak geri döndüler] demektir. Veya fiilin mef'ûl-ü mutlakıdır. Çünkü  ارْتَدَّ  fiili, burada izini takip etti, izledi manasınadır. Velhasıl, o ikisi, aradıkları o alim zatın oturduğu yeri geçmiş olduklarını anlayınca, geri döndüler. (Fahreddin er- Râzî)
Kehf Sûresi 65. Ayet

فَوَجَدَا عَبْداً مِنْ عِبَادِنَٓا اٰتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْماً  ...


Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَوَجَدَا ve buldular و ج د
2 عَبْدًا bir kul ع ب د
3 مِنْ -dan
4 عِبَادِنَا kullarımız- ع ب د
5 اتَيْنَاهُ biz ona vermiştik ا ت ي
6 رَحْمَةً bir rahmet ر ح م
7 مِنْ
8 عِنْدِنَا katımızdan ع ن د
9 وَعَلَّمْنَاهُ ve ona öğretmiştik ع ل م
10 مِنْ
11 لَدُنَّا katımızdan ل د ن
12 عِلْمًا bir ilim ع ل م
Ona nezdimizden bir ilim öğretmiştik” meâlindeki cümle, Hızır’a öğretilmiş olan ilmin özel bir ilim olduğunu ifade eder. Tefsirciler, kıssadaki âyetlerden hareketle bunun “gayb ve sır ilmi” olduğunu söylemişlerdir. Allah Teâlâ tarafından olağan üstü yollarla öğretildiği için İslâmî literatürde bu ilme söz konusu âyetin lafzından hareketle ledünnî ilim denilmiştir. Bu mânada peygamberlere vahyedilen ilimlerin tamamı ledünnî ilim olmakla birlikte, âyetteki anlatım tarzı ve hadislerdeki açıklamalar, Hızır’a öğretilmiş olan ilmin peygamberlere verilenden farklı ve bu mânada özel bir ilim olduğunu gösterir. Nitekim yukarıda özet olarak zikredilen hadiste Hızır aleyhisselâm, “Ey Mûsâ! Ben Allah’ın ilminden bir ilme sahibim ki sen onu bilmezsin; onu bana Allah öğretti” diyerek buna işaret etmiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 18/2; Müslim, “Fezâil”, 170-172). 
 
 Tefsircilere göre Hz. Mûsâ’nın ilminden maksat, onun hükümleri bilmesi ve zâhir ile fetva vermede yetkin olmasıdır. Hızır’ın ilmi ise eşyanın bâtınını (iç yüzü) bilmektir, dolayısıyla buna, “bâtın ilmi” veya “hakikat ilmi” de denmiştir. Elmalılı şöyle der: “... Ledünnî ilim, fikrî gayretle elde edilmeyip Allah tarafından, sırf Allah vergisi olan kutsî bir kuvvenin tecellisidir. Eserden müessire, vicdandan vücuda doğru giden bir ilim değil, müessirden esere, vücuttan vicdana gelen vasıtasız bir ilimdir. Nefsin gerçeğe ulaşması değil gerçeğin nefiste meydana çıkmasıdır. Doğrudan doğruya bir keşiftir” (V, 3262).
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 572

فَوَجَدَا عَبْداً مِنْ عِبَادِنَٓا اٰتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْماً

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir.  وَجَدَا  fetha üzere mebni mazi fiildir.  Zamir olan elif  fail olarak mahallen merfûdur.

عَبْداً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  مِنْ عِبَادِنَٓا  car mecruru  عَبْداً ‘in mahzuf sıfatına müteallıktır. Mütekellim zamiri  نَٓا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اٰتَيْنَاهُ  fiili,  عَبْداً ‘in sıfatı olarak mahallen mansubdur.  اٰتَيْنَاهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

رَحْمَةً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  مِنْ عِنْدِنَا  car mecruru  رَحْمَةً ‘in mahzuf sıfatına müteallıktır. Mütekellim zamiri  نَٓا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْماً   cümle atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.

عَلَّمْنَاهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekkellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

مِنْ لَدُنَّا  car mecruru  عَلَّمْنَاهُ fiiline müteallıktır. Mütekkellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عِلْماً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.   

اٰتَيْنَاهُ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi  أتي ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

عَلَّمْنَاهُ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  علم ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

فَوَجَدَا عَبْداً مِنْ عِبَادِنَٓا اٰتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْماً

 

Ayet önceki ayetteki  فَارْتَدَّا  cümlesine  فَ  atıf harfi ile atfedilmiştir. Atıf sebebi, hükümde ortaklıktır.

Ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

عَبْداً مِنْ عِبَادِنَٓا  [Kullarımızdan bir kulu]  ifadesinde,  عَبْداً kelimesinin nekre olarak getirilmesi onun tazimini,  عِبَادِنَٓا [kullarımızdan] şeklinde isim tamlaması olarak getirilmesi ise şerefli olduğunu göstermek içindir. (Safvetü’t Tefâsîr)

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  اٰتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا  cümlesi,  عَبْداً 'nin sıfatı olarak gelmiştir.

رَحْمَةً  kelimesindeki tenkir, kesret ve tazim içindir.

Veciz anlatım kastıyla gelen,  عِنْدِنَا  ve  لَدُنَّا  izafetlerinde  عِنْدِ  ve  لَدُنَّ  kelimelerinin azamet zamirine izafesi, onların şeref ve itibarının yüksekliğini gösterir.

مِنْ  harf-i ceri ibtidaiyyedir. Yani, biz ona yakın bir yerden bir rahmet, yani şeref ihsan ettik. Allah’a bağlanmak teşrife yakınlıktır. (Âşûr)  

عَلَّمْنَاهُ  ve  اٰتَيْنَاهُ  fiillerinin azamet zamirine isnadı, tazim ifade etmiştir.

Ekseri alimler, bu ayette bahsedilen o kulun, bir peygamber olduğunu söyleyerek, “Cenab-ı Hak, Biz ona tarafımızdan bir rahmet verdik buyurmuştur. Bu rahmet, nübüvvettir.” demişlerdir. Bazı alimler "Bu kul, Hz. Hızır (as) idi”  demiştir. (Fahreddin er-Râzî, Kurtubî) 

Son cümle  وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْماً , önceki sıfat cümlesine matuf, mef’ûlü mutlakla tekid edilmiş, mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.

عِلْماً , mef’ûlü mutlak veya mef’ûl olarak mansubdur.

عَلَّمْنَاهُ , fiili  تفعيل  babındadır. تفعيل  babının fiile kattığı anlamlardan en önde geleni teksirdir. 

لَدُنَّا  şeklindeki azamet zamirine muzâf olmak o mevkinin, yüceliğine ve şerefine işarettir.

Ayetteki, kendisine nezdimizden bir ilim öğrettik ifadesi, o kulda olan ilimlerin, vasıtasız olarak Allah'dan elde edilen bilgiler olduğunu gösterir. (Fahreddin er-Râzî) 

عِلْماً  - عَلَّمْنَاهُ  , عَبْداً  - عِبَادِنَٓا   kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları, عِبَادِنَٓا - عِنْدِنَا - لَدُنَّا  kelimeleri arasında ise cinas-ı ıtlak vardır.

لَدُنَّا  - عِنْدِنَا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Kehf Sûresi 66. Ayet

قَالَ لَهُ مُوسٰى هَلْ اَتَّبِعُكَ عَلٰٓى اَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْداً  ...


Mûsâ ona, “Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tabi olayım mı?” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ki ق و ل
2 لَهُ ona
3 مُوسَىٰ Musa
4 هَلْ
5 أَتَّبِعُكَ sana tabi olabilir miyim? ت ب ع
6 عَلَىٰ üzere
7 أَنْ
8 تُعَلِّمَنِ bana da öğretmen için ع ل م
9 مِمَّا şeyden
10 عُلِّمْتَ sana öğretilen ع ل م
11 رُشْدًا bir bilgi ر ش د
Riyazus Salihin, 364 Nolu Hadis
Ebû Mûsâ el-Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“İyi ve kötü arkadaşın hali, güzel koku satanla körük çekenin haline benzer: Misk satan, ya sana güzel kokusundan bir miktar meccanen verir ya  sen satın alırsın, ya da (hiç değilse onunla beraber olduğun sürece) güzel koku koklamış olursun. Körük çeken kimse ise, ya  elbiseni yakar ya da (en azından) körüğün kötü kokusundan rahatsız olursun.”
(Buhârî, Zebâih 31, Büyû’ 38; Müslim, Birr 146. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 16)


Peygamber Efendimizin haber verdiğine göre o kul (Hızır),   Hz. Musâ’ya dedi ki: “ Sen Allah’ın kendi ilminden sana öğrettiği bir ilme sahipsin ki, ben onu bilemem. Ben de Allah’ın kendi ilminden bana öğrettiği bir ilme sahibim ki sen onu bilemezsin. “
(Buhâri, Enbiyâ 27, Tefsir 18/3; Müslim, Fezâil 170)

قَالَ لَهُ مُوسٰى هَلْ اَتَّبِعُكَ عَلٰٓى اَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْداً

 

Fiil cümlesidir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  لَهُ  car mecruru  قَالَ  fiiline müteallıktır.

مُوسٰى  kelimesi  قَالَ  fiilinin failidir. Gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarif kısma girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Mekulü’l-kavli,  هَلْ اَتَّبِعُكَ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

هَلْ  istifham harfidir.  اَتَّبِعُكَ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’ ‘dir.

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  كَ  zamirinin mahzuf haline müteallık olup mahallen mecrurdur. Takdiri;  مثابرا على تعلّمن (Bana öğretmende sabırlı olarak) şeklindedir.

تُعَلِّمَنِ  mansub muzari fiildir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen  يَ  ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

Burada bir  ي  harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan  نِ  harfinin harekesi esre gelmiştir. 

مَا  müşterek ism-i mevsûl,  مِنْ  harf-i ceriyle birlikte  تُعَلِّمَنِ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  عُلِّمْتَ رُشْداً ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.

عُلِّمْتَ  sükun üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Muttasıl zamir   تَ  naib-i fail olarak mahallen merfûdur.

رُشْداً  kelimesi  تُعَلِّمَنِ  fiilinin ikinci mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur.    

اَتَّبِعُكَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi تبع  ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

تُعَلِّمَنِ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  علم ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

قَالَ لَهُ مُوسٰى هَلْ اَتَّبِعُكَ عَلٰٓى اَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْداً

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Musa (as)’ın sözleri devam etmektedir.  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  هَلْ اَتَّبِعُكَ عَلٰٓى اَنْ تُعَلِّمَنِ  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Mecrur mahaldeki  اَنْ  masdar harfi ve akabindeki  تُعَلِّمَنِ  cümlesi, masdar teviliyle عَلٰٓى  harf-i ceriyle birlikte  كَ  zamirinin mahzuf haline müteallıktır. 

تُعَلِّمَنِ  fiilinin sonundaki mef'ûl olan  ي  hazf edilmiştir. Sonundaki nûn-u vikayenin    esresi  ي ‘den ivazdır. Bu hazfin sebebi, Musa (as)’ın, Hızır (as)’la karşılaştığı andaki heyecanına işaret etmek olabilir.

مِنْ  harf-i ceri nedeniyle mecrur mahaldeki  مَّا  müşterek ism-i mevsûlu,  تُعَلِّمَنِ  fiiline müteallıktır. Sılası  عُلِّمْتَ رُشْداً  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

عُلِّمْتَ  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef'ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Mef’ûl olan  رُشْداً ’deki tenvin, tazim ifade eder.

عُلِّمْتَ  ve  تُعَلِّمَنِ  fiilleri  تفعيل  babındadırlar. تفعيل  babı fiile kesret, sayruret, kabul, yönelmek gibi anlamlar katar. Ayrıca fiile, iki mef'ûl alabilme imkânı sağlar.

تُعَلِّمَنِ - عُلِّمْتَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

[Hz. Musa'nın, Sana tabi olabilir miyim?] ifadesi sırf hocası o fiili yaptığı için hocasının yaptığı fiillerinin benzerini yapma hususunda ona tabi olacağına delalet eder ki bu da öğrenimde bulunan kimsenin ta baştan hocasına teslim olması, münazaa ve itirazları bırakması gerektiğine delalet eder. Bu öğrenme işinde ona tabi olmadan dolayı, ondan herhangi bir şeyi istememiştir. Buna göre sanki o, ‘’Ben senden, sana bu ittibama mukabil, mal ve makam istemiyorum. Benim maksadım, sadece ilim talep etmektir" demek istemiştir.

Hz. Musa'nın,  اَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْداً  [sana öğretilen ilimden] ifadesi, o ilmi ona, Allah'ın öğrettiğini itiraf etmedir. (Fahreddin er-Râzî)

اَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْداً [Sana öğretilen yol gösterici ilimden] Doğru ilimdir ki hayra isabet eden demektir. Başkasından dinde şart olmayan bir şeyi öğrenmesi onun peygamberliğine aykırı değildir. Çünkü peygamberin, dinin aslı ve fer'i ile ilgili şeylerde gönderildiği kimselerden daha bilgili olması istenir, yoksa her şeyde değil. Musa da bu hususta tevazu ve edebe riayet etti; kendini cahil yerine koydu, ona tabi olması için izin istedi ve ondan kendisini irşat etmesini ve Allah’ın ona özel olarak verdiği ilimden öğretmekle ihsanda bulunmasını istedi. (Beyzâvî)

Rüşd; hayrı, doğru yolu bulmaktır. Bu sözde alime karşı alçak gönüllülüğün gereğine ve ilim tahsilinden esas maksadın rüşdü kazanmak olduğuna ve ilim öğrenmede gönül alçaklığı, edep, nezaket, ardına düşme ve hizmetin şart olduğuna delalet vardır. (Elmalılı)

 
Kehf Sûresi 67. Ayet

قَالَ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً  ...


Adam, şöyle dedi: “Doğrusu sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ki ق و ل
2 إِنَّكَ sen
3 لَنْ asla
4 تَسْتَطِيعَ dayanamazsın ط و ع
5 مَعِيَ benimle beraber bulunmaya
6 صَبْرًا sabırla ص ب ر

قَالَ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.

Mekulü’l-kavli,  اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. كَ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  لَنْ تَسْتَط۪يعَ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz istikbale çeviren tekid harfidir.  تَسْتَط۪يعَ   mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.

مَعِيَ  mekân zarfı, failin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri;  ماشيا معي (Benimle birlikte yürüyerek) şeklindedir.

صَبْراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

تَسْتَط۪يعَ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  طوع ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

قَالَ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Allah Teâlâ, Hızır (as)’ın sözlerini bildirmektedir.

Ayet, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli  اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً  cümlesiاِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.  اِنَّ ’nin haberi ise menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

اِنَّ ‘nin haberinin fiil cümlesi olarak gelmesi zamirin tekrarı sebebiyle hükmü takviye, teceddüt ve istimrar ifade eder. Ayrıca muzari fiil oluşu, olayı gözümüzde canlandırma imkânı verir.

Hızır (as)’ın, Musa (as)’a cevabındaki tekidli ifade, onun ittibaının gerçek manada olabileceğine inanmadığına, Hz. Musa’nın buna olan inancının doğru olmadığını düşündüğüne işarettir.

Mef’ûl olan  صَبْراً ’in nekre gelişi kıllet ve nev ifade eder. Menfî siyakta nekre selbin umumuna işarettir.

لَنْ  harfi,  تَسْتَط۪يعَ  fiilini nasb ederek zamanı müstakbele çevirmiştir. Ayrıca olumsuz manada asla anlamı katarak tekid bildirmiştir.

Alimlerimiz, ayet-i kerimedeki  اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً  [Doğrusu sen, benim yanımda asla sabredemezsin] ifadesiyle fiilden önce  istitâ'anın bulunamıyacağına, istidlal ederek, şöyle demişlerdir: Şayet herhangi bir fiile muktedir olma işi (istitâa), fiilden önce mevcut olsaydı, o zaman, sabra muktedir olma işi, sabır fiilen tahakkuk etmeden önce Hz. Musa'da mevcut olmuş olurdu. (Fahreddin er-Râzî)

Sabredemeyeceğini birkaç çeşit tekidle vurguladı; sanki bunun mümkün olamayacağını ima etti, sebebini ve mazeretini de şöyle bildirdi. (Beyzâvî)

 
Kehf Sûresi 68. Ayet

وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلٰى مَا لَمْ تُحِطْ بِه۪ خُبْراً  ...


“İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin?”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَكَيْفَ ve nasıl? ك ي ف
2 تَصْبِرُ dayanabilirsin ص ب ر
3 عَلَىٰ
4 مَا bir şeye
5 لَمْ
6 تُحِطْ kavrayamadığın ح و ط
7 بِهِ onu
8 خُبْرًا haberdar edilerek خ ب ر

وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلٰى مَا لَمْ تُحِطْ بِه۪ خُبْراً

 

وَ  atıf harfidir.  كَيْفَ  istifham ismi olup  تَصْبِرُ  fiilinin hali olarak mahallen mansubdur.

تَصْبِرُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

مَا  müşterek ism-i mevsûl ,  عَلٰى  harf-i ceriyle birlikte  تَصْبِرُ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  لَمْ تُحِطْ بِه۪ خُبْراً ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.  تُحِطْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

بِه۪  car mecruru  تُحِطْ  fiiline müteallıktır.  خُبْراً  mef’ûlu mutlaktan naibdir.

تُحِطْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.İf’al babındadır. Sülâsîsi  حوط ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلٰى مَا لَمْ تُحِطْ بِه۪ خُبْراً

 

Hz. Hızır’ın sözlerinin devam ettiği ayet  وَ ’la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Muzari fiil sıygasındaki cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İsm-i istifham olan  كَيْفَ , hal olarak mansubdur.

Cümle, istifham üslubunda gelmiş olmasına karşın, mütekellimin cevap isteme amacı taşımaması sebebiyle vaz edildiği anlamın dışına çıkmıştır. Bu nedenle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Harf-i cerle bilikte  تَصْبِرُ  fiiline müteallık müşterek ism-i mevsûl  مَا ‘nın sılası  لَمْ تُحِطْ بِه۪ خُبْراً , menfi muzari fiil sıygasında gelmiş, faide-i haber talebî kelamdır.

لَمْ  edatı muzari fiili cezm eder, manayı maziye çevirerek nefy manası verir.

خُبْراً , müradifi olan  تُحِطْ  fiilinin mef’ûlü mutlakıdır.  خُبْراً  temyiz ya da masdardır, çünkü  مَا لَمْ تُحِطْ  [kavramadığın şey] de denemediğin manasınadır. (Beyzâvî)

Hızır (as)'ın Hz. Musa'ya [Kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredeceksin?] şeklindeki sözü, Hz. Musa'nın ilim ve bilgisini azımsadığını gösterir. (Fahreddin er-Râzî)   
Kehf Sûresi 69. Ayet

قَالَ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ صَابِراً وَلَٓا اَعْص۪ي لَكَ اَمْراً  ...


Mûsâ, “İnşaallah beni sabırlı bulacaksın. Hiçbir işte de sana karşı gelmeyeceğim” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ق و ل
2 سَتَجِدُنِي beni bulursun و ج د
3 إِنْ eğer
4 شَاءَ dilerse ش ي ا
5 اللَّهُ Allah
6 صَابِرًا sabredici ص ب ر
7 وَلَا ve
8 أَعْصِي karşı gelmem ع ص ي
9 لَكَ senin
10 أَمْرًا emrine ا م ر

قَالَ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ صَابِراً وَلَٓا اَعْص۪ي لَكَ اَمْراً

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.

Mekulü’l-kavli,  سَتَجِدُن۪ٓي ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

سَتَجِدُن۪ٓي  fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir.

سَتَجِدُن۪ٓي  merfû muzari fiildir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ  cümlesi itiraziyyedir.  اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  شَٓاءَ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

صَابِراً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur.

وَ  atıf harfidir.  لَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اَعْص۪ي  fiili,  ى  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انا ‘dir.

لَكَ  car mecruru  اَعْص۪ي  fiile müteallıktır.  اَمْراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

صَابِراً  kelimesi sülasisi mücerred olan صبر  fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالَ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ صَابِراً وَلَٓا اَعْص۪ي لَكَ اَمْراً

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Allah Teâlâ, Hz. Musa’nın cevabını bildirmektedir.

Ayet, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ صَابِراً  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında  faide-i haber talebî kelamdır.  سَ  harfi, muzariye dahil olmuş ve gelecek zaman bildirerek manayı tekid etmiştir.

Musa  (as) sözünü sadece muzari fiille ifade edebilirdi. Çünkü muzari fiil, gelecek zaman anlamını da içerir. Fakat o Hızır (as)’ı inandırabilmek için cümlesinin başına  سَ  ilave ederek onu ikna etmeyi çok istediğini belirtmiş oldu.

Mekulü’l-kavl içindeki şart cümlesi  اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ صَابِراً  itiraziyyedir.

Şart cümlesi müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, S.107) Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve tazim içindir.

Ikinci mef’ûl olan  صَابِراً ’deki tenvin nev ve kesret ifade eder.

Ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır.  سَتَجِدُن۪ٓي  fiilinin delaletiyle şartın cevabı hazf edilmiştir.

İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itirâziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”In Kullanımı)

Mef’ûl konumundaki  وَلَٓا اَعْص۪ي لَكَ اَمْراً  cümlesi  صَابِراً ’a matuftur. İstînâf cümlesi olması da caizdir. Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mef’ûl olan  اَمْراً ’deki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Menfi sıyakta nekre, umuma işarettir.

وَلَٓا اَعْص۪ي لَكَ اَمْراً  [Hiçbir  emrine de isyan etmeyeceğim] ibaresi de  صَابِراً  kavline atıftır yani beni sabırlı ve isyan etmeyen biri olarak bulacaksın, demektir, ya da سَتَجِدُن۪ٓي  kavline matuftur. Vaadini inşallahla kayıtlaması ya teberrük içindir, unutarak karşı çıkması da onun masumiyetine halel getirmez ya da işin zor olduğunu bildiği içindir. Çünkü kötü bir şeyi görüp de alışılmadık şekilde ona sabretmek zordur, vaadinde durmamak değildir. Bunda kulların fiillerinin Allah Teâlâ’nın dilemesiyle olduğuna delil vardır. (Beyzâvî)

Ayet-i kerimedeki [Sana hiçbir işte karşı gelmeyeceğim] ifadesi, emrin zahirinin, vücûb ifade ettiğine delalet eder. Çünkü bu ayetin delaletine göre emredileni yapmayan isyankâr olur. İsyankâr ise Cenab-ı Hakk'ın, [Kim Allah'a ve peygamberine isyan ederse şüphesiz onun için cehennem ateşi vardır] (Cin / 23) beyanından dolayı, ilâhi cezaya müstehak olur ki bu da emrin zahirinin vücûb ifade ettiğini gösterir. (Fahreddin er-Râzî)

صَابِراً - اَعْص۪ي  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
Kehf Sûresi 70. Ayet

قَالَ فَاِنِ اتَّبَعْتَن۪ي فَلَا تَسْـَٔلْن۪ي عَنْ شَيْءٍ حَتّٰٓى اُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْراً۟  ...


O da şöyle dedi: “O hâlde, eğer bana tabi olacaksan, ben sana söylemedikçe hiçbir şey hakkında bana soru sormayacaksın.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ق و ل
2 فَإِنِ eğer
3 اتَّبَعْتَنِي bana tabi olursan ت ب ع
4 فَلَا
5 تَسْأَلْنِي bana soru sorma س ا ل
6 عَنْ
7 شَيْءٍ hiçbir şey ش ي ا
8 حَتَّىٰ kadar
9 أُحْدِثَ ben anlatıncaya ح د ث
10 لَكَ sana
11 مِنْهُ onu
12 ذِكْرًا bir hatırlatma ذ ك ر

قَالَ فَاِنِ اتَّبَعْتَن۪ي فَلَا تَسْـَٔلْن۪ي عَنْ شَيْءٍ حَتّٰٓى اُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْراً۟

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri;  إن عزمت على الصبر (Sabırlı olmaya azmettiysen) şeklindedir.

اِن  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  اتَّبَعْتَن۪ي  şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. لَا  nefy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَسْـَٔلْن۪ي  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

عَنْ شَيْءٍ  car mecruru  تَسْـَٔلْن۪ي  fiiline müteallıktır.

حَتّٰٓى  gaye bildiren cer harfidir.  اُحْدِثَ  muzari fiilini gizli  اَنْ  ile nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir.

اَنْ  harfi altı yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lîlden (sebep bildiren  لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde  تَسْـَٔلْن۪ي  fiiline müteallıktır.

اُحْدِثَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انا ‘dir.  لَكَ  car mecruru  اُحْدِثَ  fiiline müteallıktır.  مِنْهُ  car mecruru  ذِكْراً ‘ın mahzuf haline müteallıktır.

ذِكْراً۟  mef ‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

اتَّبَعْتَن۪ي  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع  ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

اُحْدِثَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  حدث ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

قَالَ فَاِنِ اتَّبَعْتَن۪ي فَلَا تَسْـَٔلْن۪ي عَنْ شَيْءٍ حَتّٰٓى اُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْراً۟

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Allah Teâlâ, Hz. Hızır’ın cevabını bildirmektedir.

Ayet, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli mahzuftur. Takdiri إن عزمت على الصبر  (Sabırlı olmaya azmettiysen) olan şart cümlesi  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli yerindedir.

اِنِ اتَّبَعْتَن۪ي  şart cümlesi, mahzuf şarta  فَ  ile atfedilmiştir. 

Rabıta harfi  فَ  ile gelen cevap cümlesi  فَلَا تَسْـَٔلْن۪ي عَنْ شَيْءٍ حَتّٰٓى اُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْراً۟ , nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Mahzuf şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

شَيْءٍ ’deki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Bilindiği gibi nefy siyakında nekre, umuma işaret eder.

حَتّٰٓى  muzarinin başına gelir, onu gizli  اَنْ ‘le nasb ederek fiile masdar anlamı verir. Gizli  اَنْ  ve  اُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ  cümlesinin oluşturduğu masdar-ı müevvel,  حَتّٰٓى  sebebiyle mahallen mecrurdur ve  لَا تَسْـَٔلْن۪ي  fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel cümlesi müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

ذِكْراً۟ , mef’ûl olarak mansubdur. Bu kelimedeki tenvin tazim ifade eder.

اُحْدِثَ - ذِكْراً۟  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Kehf Sûresi 71. Ayet

فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَا رَكِبَا فِي السَّف۪ينَةِ خَرَقَهَاۜ قَالَ اَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ اَهْلَهَاۚ لَقَدْ جِئْتَ شَيْـٔاً اِمْراً  ...


Derken yola koyuldular. Nihayet, bir gemiye bindiklerinde (adam) gemiyi deldi. Mûsâ, “Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu, şaşılacak bir iş yaptın.” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَانْطَلَقَا sonra yürüdüler ط ل ق
2 حَتَّىٰ nihayet
3 إِذَا zaman
4 رَكِبَا bindikleri ر ك ب
5 فِي
6 السَّفِينَةِ gemiye س ف ن
7 خَرَقَهَا onu deliverdi خ ر ق
8 قَالَ dedi ق و ل
9 أَخَرَقْتَهَا mi onu deldin? خ ر ق
10 لِتُغْرِقَ boğmak için غ ر ق
11 أَهْلَهَا halkını ا ه ل
12 لَقَدْ gerçekten
13 جِئْتَ sen yaptın ج ي ا
14 شَيْئًا bir iş ش ي ا
15 إِمْرًا çok tehlikeli ا م ر

Haraqa خرق :

  خَرْق sözcüğü bir şeyi hiç düşünmeden ve sonucunu hesap etmeden sırf ifsad etmek, bozmak maksadıyla kesmek, yırtmak ya da koparmaktır.  (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de tek bir türev olarak 4 kez geçmiştir. (Mucemul Müfehres) 

Türkçede kullanılan şekilleri hârika, hârikulâde ve hırkadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

Sefene سفن :  سَفْن bir nesnenin dış yüzeyini törpülemektir. Ya bu temel anlam göz önünde bulundurularak (dış yüzeyini yontma  anlamı) veya suyu sıyırıp geçtiği için gemiye سَفِينَة denmiştir. Daha sonra سَفِينَة sözcüğü mecazi olarak kolay binilen her şey için de kullanılır olmuştur. (Müfredat)

Kuran’ı Kerim’de tek bir isim formunda 4 kez geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri sefine (gemi) ve sefâin (gemilerin yol alması)dir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَا رَكِبَا فِي السَّف۪ينَةِ خَرَقَهَاۜ 

 

Fiil cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir.  انْطَلَقَا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan elif  fail olarak mahallen merfûdur.

حَتّٰٓى  ibtida harfidir.  حَتّٰٓى  edatı 3 şekilde kullanılabilir: 

1) Harf-i cer olarak gelir. 2) Başlangıç edatı olarak gelir. 3) Atıf edatı olarak gelir. Burada başlangıç edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. Cümleye muzâf olur. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.

إِذَا ’dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a.  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b.  إِذَا  nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi şeklinde gelir. Cevabın başına (ف)’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır. (Bk. Meczum muzariler, Cümle Kuruluşu, s. 114, 118)

c.  Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

رَكِبَا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. رَكِبَا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan elif fail olarak mahallen merfûdur. فِي السَّف۪ينَةِ  car mecruru  رَكِبَا  fiiline müteallıktır.   

فَ  karinesi olmadan gelen  خَرَقَهَا  cümlesi şartın cevabıdır. خَرَقَهَا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.   

انْطَلَقَا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İnfiâl babındadır. Sülâsîsi  طلق ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, mücerred yapıdaki asıl anlamıyla kullanılması gibi anlamlar katar.


  قَالَ اَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ اَهْلَهَاۚ 

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.

Mekulü’l-kavli,  اَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ  ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. اَخَرَقْتَهَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.

لِ harfi,  تُغْرِقَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  اَخَرَقْتَهَا  fiiline müteallıktır.

تُغْرِقَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan  حَتّٰٓى ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ  ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (  وَ  )’den sonra, 6) Sebep fe (  فَ  )’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَهْلَهَا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

تُغْرِقَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  غرق ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


 لَقَدْ جِئْتَ شَيْـٔاً اِمْراً

 

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir. قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

جِئْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olup mahallen merfûdur.

شَيْـٔاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  اِمْراً  kelimesi  شَيْـٔاً ‘in sıfatı olup lafzen mansubdur.

فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَا رَكِبَا فِي السَّف۪ينَةِ خَرَقَهَاۜ

 

فَ , istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Gaye bildiren cer harfi ve akabindeki  اِذَا رَكِبَا فِي السَّف۪ينَةِ خَرَقَهَاۜ  cümlesi masdar teviliyle  انْطَلَقَا۠  fiiline müteallıktır. Şart manalı zaman zarfı  اِذَا ’nın muzâf olduğu  رَكِبَا فِي السَّف۪ينَةِ  cümlesi, şarttır. Müspet mazi fiil sıygasında gelen  خَرَقَهَاۜ  cümlesi şartın cevabı, aynı zamanda  اِذَا ’nın müteallakıdır. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

السَّف۪ينَةِ ‘deki marifelik ahd-i zihnîdir. (Âşûr)

Buradaki  إذا , şart manasında değil, mazi zaman içindir. Bu zaman, her ikisi de gemiye bindiklerinde gemide gedik açtığı zamandır. Bu, gemiye binmelerinin delmek için olduğuna işaret eder. Çünkü niyet edilen şey, niyet eden tarafından başlatılır; zira onu önceden planlamıştı. (Âşûr)  


 قَالَ اَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ اَهْلَهَاۚ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Ayet, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ اَهْلَهَاۚ , istifham üslubunda, talebi inşai isnaddır.

Bu cümle aslında soru sormak amacıyla söylenmiş bir söz değildir. Musa (as)’ın, olay karşısındaki şaşkınlığını ifade eden, taaccüp bildiren bir ifadedir. Vaz edildiği anlamın dışına çıkan ifade mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Hz. Musa  اَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ اَهْلَهَاۚ  [Geminin ehli boğulsunlar diye mi?] şeklindeki sorusunun cevabını bilmiyor değildir. Düşüncesine göre amaç, bundan başka birşey değildir. Bu manaya göre soru, tecâhül-i ârif sanatının güzel bir örneğidir.

لِ , muzariye dahil olan, ta’lil bildiren, fiili gizli  أنْ ‘le nasb ederek masdara çeviren edattır. Akabindeki  لِتُغْرِقَ اَهْلَهَاۚ  cümlesiyle beraber masdar teviliyle  اَخَرَقْتَهَا  fiiline müteallıktır. 

خَرَقَهَاۜ - اَخَرَقْتَهَا  kelimeleri arasında iştikak cinası,  لِتُغْرِقَ  - خَرَقَهَاۜ  kelimeleri arasında ise cinas-ı ıtlak vardır.


 لَقَدْ جِئْتَ شَيْـٔاً اِمْراً

 

لَ  , cümlenin mukadder bir yeminin cevabı olduğunun işaretidir. Mukadder kasem sebebiyle ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.

Kasemin cevabı olan  جِئْتَ شَيْـٔاً اِمْراً  cümlesi mahzuf kasem ve  قَدْ  ile tekid edilmiş müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır. Hz. Musa’nın birden fazla tekidle söylediği bu sözlerden, olaya ne kadar çok şaşırdığını anlayabiliyoruz.

Mef’ûl olan  شَيْـٔاً ’deki tenvin cins ifade eder. شَيْـٔاً  için sıfat olan  اِمْراً , ıtnâb sanatıdır.

Büyük bir iş yaptın ifadesi  اَمِرَ الاِمْر  deyiminden gelir ki iş büyümektir. (Beyzâvî)

Hz. Musa, o alimden südur eden bu alışılmadık şeyi görünce, bu sözü söylemiştir. O, o alimin kötü bir iş yaptığına inandığı için bunu söylememiş, tam aksine o işin izahına ve gerekçesine vakıf olmayı arzuladığı için böyle demiştir. Nitekim, sebebi bilinmeyen ilginç bir şey hakkında ve iş büyük ve çok olduğunda, اَمِرَ الاِمْر   “işte o, büyük bir iştir,” denir. (Fahreddin er-Râzî)
Kehf Sûresi 72. Ayet

قَالَ اَلَمْ اَقُلْ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً  ...


Adam, “Sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin, demedim mi?” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ق و ل
2 أَلَمْ
3 أَقُلْ demedim mi? ق و ل
4 إِنَّكَ gerçekten sen
5 لَنْ
6 تَسْتَطِيعَ dayanamazsın ط و ع
7 مَعِيَ benimle beraber bulunmaya
8 صَبْرًا sabırla ص ب ر

قَالَ اَلَمْ اَقُلْ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.

Mekulü’l-kavli,  اَلَمْ اَقُلْ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

Hemze istifham harfidir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.  اَقُلْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir.

Mekulü’l-kavli,  اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ ’dur.  اَقُلْ  fiilinin mef’ûlün bihi olarak fetha ile mansubdur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. كَ  muttasıl zamiri,  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

لَنْ تَسْتَط۪يعَ  fiili,  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz istikbale çeviren tekid harfidir.

تَسْتَط۪يعَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. تَسْتَط۪يعَ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  طوع ’dir. Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.

مَعِيَ  mekân zarfı, failin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri; كونك معي (Benimle beraber olman) şeklindedir.

صَبْراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

قَالَ اَلَمْ اَقُلْ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً

 

Ayet beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Hz. Hızır’ın sözlerinden oluşan  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli  اَلَمْ اَقُلْ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً  şeklinde istifham üslubunda, talebî inşâî isnaddır. 

Hemze inkari istifham hemzesidir. Cümle, soru anlamında değil, tevbih manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Mütekellimin, cevabını bildiği soruyu muhataba yöneltmesi, bedî’ sanatlardan tecâhül-i âriftir.

اَلَمْ اَقُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً  lafzı ise  اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

اِنَّ ’nin haberi  لَنْ  ile tekid edilmiş menfi muzarı fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)

اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً  cümlesi, 67. Ayetteki cümlenin aynısıdır. Bu tekrarda tekrir, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Böyle tekrarlanan kelimeler, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Fussilet/44, S. 189) Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Hızır (as) bu sözleriyle, daha önceki sözlerini Hazret-i Musa'ya hatırlatıyor ve vaadine vefa göstermediğini tahkik ediyor. (Ebüssuûd)

 
Kehf Sûresi 73. Ayet

قَالَ لَا تُؤَاخِذْن۪ي بِمَا نَس۪يتُ وَلَا تُرْهِقْن۪ي مِنْ اَمْر۪ي عُسْراً  ...


Mûsâ, “Unuttuğum için bana çıkışma ve bu işimde bana güçlük çıkarma!” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ق و ل
2 لَا
3 تُؤَاخِذْنِي beni kınama ا خ ذ
4 بِمَا şeyden ötürü
5 نَسِيتُ unuttuğum ن س ي
6 وَلَا ve
7 تُرْهِقْنِي bana çıkarma ر ه ق
8 مِنْ dolayı
9 أَمْرِي bu işimden ا م ر
10 عُسْرًا bir güçlük ع س ر

Asera  عسر : عُسْرٌ  kolaylık, kolay olmak ya da o hale gelmek anlamındaki يُسْرٌ sözcüğünün zıddıdır. Zorluk, zor olmak ya da o hale gelmek manasına gelir.

عُسْرَة mal bulmanın zorluğu/darlık demektir.

Tefâul babındaki تَعاسَرَ formu halk işi zorlaştırıp dara düşürmenin peşine düştü anlamında kullanılır. Son olarak يَوْمٌ عَسِيرٌ  işin güçleştiği gündür. (Müfredat)

Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 12 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)  Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kuran-ı Kerim'de 10'dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

قَالَ لَا تُؤَاخِذْن۪ي بِمَا نَس۪يتُ وَلَا تُرْهِقْن۪ي مِنْ اَمْر۪ي عُسْراً

 

Fiil cümlesidir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.

Mekulü’l-kavli,  لَا تُؤَاخِذْن۪ي ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. 

تُؤَاخِذْن۪ي  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انت ‘dir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

مَا  müşterek ism-i mevsûlü,  بِ  harf-i ceri ile birlikte  تُؤَاخِذْن۪ي  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  نَس۪يتُ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. نَس۪يتُ  mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur.

وَلَا تُرْهِقْن۪ي  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur. لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تُرْهِقْن۪ي  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انت ‘ dir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

مِنْ اَمْر۪ي  car mecruru  failin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri;  ضائقا من أمري (Yaptığım işten rahatsız olarak) şeklindedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

عُسْراً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

تُؤَاخِذْن۪ي  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. babındadır. Sülâsîsi  أخذ ’dir.   

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

قَالَ لَا تُؤَاخِذْن۪ي بِمَا نَس۪يتُ وَلَا تُرْهِقْن۪ي مِنْ اَمْر۪ي عُسْراً

 

Ayet beyanî istînâfi olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin Hz. Musa'nın, Hızır’a a(s) verdiği cevaptan oluşan mekulü’l-kavli  لَا تُؤَاخِذْن۪ي بِمَا نَس۪يتُ , nehiy üslubunda, talebî inşâî isnaddır.

Yine nehiy üslubunda gelerek makabline atfedilen  وَلَا تُرْهِقْن۪ي مِنْ اَمْر۪ي عُسْراً  cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Mef’ûl olan  عُسْراً ’daki tenvin, kıllet ve nev ifade eder. Nefy siyakında nekre, umuma işarettir.

لَا تُؤَاخِذْن۪ي  fiilinin iki manası vardır. İlk akla gelen mana nefy harfiyle birlikte “kızma!” manası iken, ikinci manası “özür dilerim, beni mazur gör” manasıdır. Bedii sanatlardan olan tevriyeye güzel bir örnektir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyân İlmi)

Musa (as) [Şu işimde bana güçlük yükleme] demiştir. Arapça'da bir şey bir şeyi sarıp bürüdüğünde,  رهِقهُ ; birisine bir güçlük, meşakkat yüklediği zaman da o kimse için  إرهاقه اياه  denir. Buna göre mana, Bana güçlük yükleme işimi zorlaştırma şeklinde olur. Bu iş de Hz. Musa'nın Hızır'a tâbi olmasıdır. Yani, "Bana, sana tâbi olmamı güçleştirme. Onu bana, göz yummak ve münakaşayı bırakmak suretiyle kolaylaştır" demektir. (Fahreddin er-Râzî)

"Unuttuğum şeyden dolayı bana çıkışma... dedi" ayetinin anlamına dair iki görüş vardır. Birincisine göre İbn Abbâs'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir; Bu tariz (üstü kapalı) ifadelerdendir. Diğer görüşe göre; o unuttu ve bundan dolayı da özür diledi. Bu ifadede unutmanın sorumlu tutulmayı gerektirmediğine, unutanın tekliften sorumlu olmadığına, talâk ve daha başka hükümlerin unutmaya taalluk etmediğine delil vardır. Buna dair açıklamalar önceden geçmiştir. Eğer ikincisinde de unutsaydı yine özür dileyecekti. (Kurtubî)

 
Kehf Sûresi 74. Ayet

فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَا لَقِيَا غُلَاماً فَقَتَلَهُۙ قَالَ اَقَتَلْتَ نَفْساً زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍۜ لَقَدْ جِئْتَ شَيْـٔاً نُكْراً  ...


Yine yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında, adam (hemen) onu öldürdü. Mûsâ, “Bir cana karşılık olmaksızın suçsuz birini mi öldürdün? Andolsun çok kötü bir iş yaptın!” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَانْطَلَقَا yine yürüdüler ط ل ق
2 حَتَّىٰ nihayet
3 إِذَا
4 لَقِيَا rastladılar ل ق ي
5 غُلَامًا bir çocuğa غ ل م
6 فَقَتَلَهُ hemen onu öldürdü ق ت ل
7 قَالَ (Musa) dedi ki ق و ل
8 أَقَتَلْتَ mı katlettin? ق ت ل
9 نَفْسًا bir canı ن ف س
10 زَكِيَّةً tertemiz ز ك و
11 بِغَيْرِ karşılığı olmadan غ ي ر
12 نَفْسٍ bir can ن ف س
13 لَقَدْ doğrusu
14 جِئْتَ sen yaptın ج ي ا
15 شَيْئًا bir iş ش ي ا
16 نُكْرًا çirkin ن ك ر

فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَا لَقِيَا غُلَاماً فَقَتَلَهُۙ قَالَ اَقَتَلْتَ نَفْساً زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍۜ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir.  انْطَلَقَا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan elif  fail olarak mahallen merfûdur.

حَتّٰٓى  ibtida harfidir. حَتّٰٓى  edatı 3 şekilde kullanılabilir: 

1) Harf-i cer olarak gelir. 2) Başlangıç edatı olarak gelir. 3) Atıf edatı olarak gelir. Burada başlangıç edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. Cümleye muzâf olur. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.

إِذَا ’dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a.  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b.  إِذَا  nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi şeklinde gelir. Cevabın başına (ف)’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır. (Bk. Meczum muzariler, Cümle Kuruluşu, s. 114, 118)

c.  Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَقِيَا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  لَقِيَا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan elif fail olarak mahallen merfûdur.

غُلَاماً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

فَ  atıf harfidir.  قَتَلَهُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

فَ  karinesi olmadan gelen  قَالَ اَقَتَلْتَ نَفْساً زَكِيَّةً  cümlesi şartın cevabıdır.

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.

Mekulü’l-kavli,  اَقَتَلْتَ نَفْساً زَكِيَّةً ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

Hemze istifham harfidir.  قَتَلْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.

نَفْساً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  زَكِيَّةً  kelimesi  نَفْساً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur.

بِغَيْرِ  car mecruru  اَقَتَلْتَ ‘deki failin veya mef’ûlun mahzuf haline müteallıktır. Takdiri; ظالما  veya  مظلوما  şeklindedir.

نَفْسٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.   

انْطَلَقَا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İnfiâl babındadır. Sülâsîsi  طلق ’dir. Bu bab fiile mutavaat, mücerred yapıdaki asıl anlamıyla kullanılması gibi anlamlar katar.


لَقَدْ جِئْتَ شَيْـٔاً نُكْراً

 

 

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir.

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

جِئْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl  zamir  تَ  fail olup mahallen merfûdur.

شَيْـٔاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  نُكْراً  kelimesi  شَيْـٔاً ‘in sıfatı olup lafzen mansubdur.  نُكْراً  kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.

Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَا لَقِيَا غُلَاماً فَقَتَلَهُۙ قَالَ اَقَتَلْتَ نَفْساً زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍۜ

 

فَ  istînâfiyedir. Ayetin ilk cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Gaye bildiren cer harfi ve akabindeki  اِذَا لَقِيَا غُلَاماً فَقَتَلَهُۙ  cümlesi masdar teviliyle  انْطَلَقَا۠  fiiline müteallıktır. Şart manalı zaman zarfı  اِذَا ’nın muzaf olduğu  لَقِيَا غُلَاماً فَقَتَلَهُۙ  cümlesi, şarttır. 

Müspet mazi fiil sıygasında gelen  قَالَ اَقَتَلْتَ نَفْساً زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍۜ  cümlesi, şartın cevabı, aynı zamanda  اِذَا ’nın müteallakıdır. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulül kavli olan  اَقَتَلْتَ نَفْساً زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍۜ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen ‘’Bu olacak şey değildir’’ anlamında taaccüp ve tevbih amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

نَفْساً ve غُلَاماً  kelimelerindeki tenkir muayyen (belirli) olmaksızın cinse delalet eder.

زَكِيَّةً  kelimesi,  نَفْساً  için sıfattır. Sıfat, mevsufunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

قَتَلَهُ  - قَتَلْتَ  kelimeleri arasında iştikak cinası,  نَفْساً  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve  reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

فَقَتَلَهُ  'deki  فَ  şunu göstermektedir ki, onunla karşılaşır karşılaşmaz öldürdü; duraklamadı, durumu öğrenmek de istemedi. Bunun içindir ki:

"Tertemiz bir canı can karşılığı olmaksızın mı öldürdün?” demiştir. Yani günahsız demektir. (Beyzâvî)

Bir insanın öldürülmesini mübah kılan, imandan sonra küfür ve evli iken zina etmek gibi sebepler içinden burada bu (sebepsiz öldürme) zikre tahsis edilmiş, çünkü o çocuğun haline göre bunun vukuu en yakın ihtimaldir. (Ebüssuûd)  


لَقَدْ جِئْتَ شَيْـٔاً نُكْراً

 

Ayetin son cümlesi, mahzuf kasemin cevabıdır. Mukadder kasem sebebiyle ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır.

Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.

Kasemin cevabı olan  جِئْتَ شَيْـٔاً نُكْراً  cümlesi mahzuf kasem ve  قَدْ  ile tekid edilmiş müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Bu cümle 71. ayetin son cümlesiyle aynıdır. Bu tekrarda tekrir, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Böyle tekrarlanan kelimeler, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Fussilet/44, S. 189) 

Hz. Musa’nın birden fazla tekitle söylediği bu sözlerden, olaya ne kadar çok şaşırdığını anlayabiliyoruz.

Mef’ûl olan  شَيْـٔاً ’deki tenvin cins ifade eder. شَيْـٔاً  için sıfat olan نُكْراً , ıtnâb sanatıdır.

نُكْراً  kelimesi, 71. ayetteki  اِمْراً  kelimesinin ifade ettiğinden daha aşırı çirkin bir fiil hakkında kullanılır ki bu, çocuğu öldürmenin, gemiyi delmekten daha kabîh ve çirkin olduğuna bir işarettir. (Fahreddin er-Râzî)
Günün Mesajı
1. Âlim bir kimsenin yanına ondan daha âlim bir kimsenin gitmesinin önünde -ondan ilim ve bilgisini artırmak maksadıyla bir engel yoktur.
2. Rabbâni bilgi, ihlâs ve takvânın meyvesidir. Buna “ledünni ilim” denilir ki Allah bu ilmi kendisine ihlâsla ubudiyyet eden kimselere miras olarak verir.
3. Mü'min Allah'ın nuru ile görür ve başkasının bilmediği bir takım sırları bilebilir. Hata ederken özür dilemek ise insanın değerini azaltmaz.
4. İlim adamları ve fazilet sahipleri ile konuşurken mütevazı olmak ve yumuşak bir şekilde konuşmalıdır. Her zaman için herhangi bir işi yapmak istenirken meşieti (inşaallah) zikretmek teşvik edilmiştir.
5. Bilgi öğrenen kendisine ilim öğretene itaat etmeli, onaf ısrarla soru sormamalı ve kendisine kendiliğinden cömertçe ilim ve bilgi vermesini beklememelidir.
Sayfadan Gönüle Düşenler

İnsan, bazen bilmediğinin peşinden koşar. Bilmediğine sahip olmak ister. Bazen bir şeyin daha iyisini ya da daha fazlasını elde etmenin hayallerini kurar. Her şeyi yüklenebilecek kadar güçlü olduğuna ya da her şeyi anlayabilecek kadar akıllı olduğuna inanmaktan keyif alır. Bununla ilgili ibretleri görmezden gelir, uyarılara sırtını döner.

İnsan, bazen dünya nimetlerinde, ilimlerde ya da kabiliyetlerde kendisine sınır konulmasından huzursuzluk duyar. Her ilmin, her yerde konuşulamayacağı ya da her aklın, her bilgiyi kavrayamayacağı söylendiğinde kimisinin nefsi hırslanır; halbuki ilim yolunda ayağı kayanların varlığından da haberdardır. Zira o, kendisinin diğer insanlardan farklı olduğuna inanmak ister. Her insan farklıdır ama farklı olduğu kadar da aynıdır. 

Ey Allahım! Bilmediğimin peşinden koşmaktan ve bilmediğimi ısrarla istemekten Sana sığınırım. Beni; nefsini tanıyanlardan, nefsinin düşkünlüklerini bilenlerden ve kendisine karşı dürüstlerden eyle. Gönlüme, hakkımda hayırlı olacak istekleri yerleştir. Hakkımda hayırlı olmayacakları ise gönlümden uzaklaştır. Aklımı aşacak, nefsimi hırslandıracak ve yolundan saptıracak boş işlerden uzak durmam için yardım et. Senin izninle, bana bahşettiğin kabiliyetlerimi keşfetmemi ve aklımın alacağı ilimleri öğrenmemi; onları Senin rızan için geliştirmemi ve onlarla Senin yolunda hayırlı işler yapmamı nasip et.

Amin.

Zeynep Poyraz  @zeynokoloji