فَاَرَدْنَٓا اَنْ يُبْدِلَهُمَا رَبُّهُمَا خَيْراً مِنْهُ زَكٰوةً وَاَقْرَبَ رُحْماً
فَاَرَدْنَٓا اَنْ يُبْدِلَهُمَا رَبُّهُمَا خَيْراً مِنْهُ زَكٰوةً وَاَقْرَبَ رُحْماً
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَرَدْنَٓا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَٓا fail olarak mahallen merfûdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, اَرَدْنَٓا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
يُبْدِلَ mansub muzari fiildir. Muttasıl zamir هُمَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. رَبُّهُمَا fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
خَيْراً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مِنْهُ car mecruru خَيْراً ’a müteallıktır. زَكٰوةً kelimesi خَيْراً ’in temyizi olup fetha ile mansubdur.
Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin irabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur.
Temyiz ikiye ayrılır:
1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.
2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَقْرَبَ atıf harfi و ‘ la makabline matuftur. رُحْماً temyiz olup fetha ile mansubdur.
يُبْدِلَهُمَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi بدل ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
Masdar kalıbında olan زَكٰوةً kelimesinde i’lâl vardır. Kelimenin aslı زكوة ’dir. Fethadan sonra gelen harekeli و, elife çevrilmiştir.فَاَرَدْنَٓا اَنْ يُبْدِلَهُمَا رَبُّهُمَا خَيْراً مِنْهُ زَكٰوةً وَاَقْرَبَ رُحْماً
Mütekellim Hz. Hızır, muhatap Musa’dır (a.s.). Ayet önceki ayetteki فَخَش۪ينَٓا fiiline matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
أنْ masdar harfi ve sonrasındaki …يُبْدِلَهُمَا رَبُّهُمَا خَيْراً cümlesi, masdar teviliyle اَرَدْنَٓا fiilinin mef’ûlü yerindedir.
Anne babaya ait olan هُمَا zamirinin رَبُّ ismiyle izafeti onları şereflendirmek içindir.
Mef’ûl olan خَيْراً masdar kalıbındadır. İsm-i fail yerine masdar kalıbının kullanılması mübalağa içindir. Kelimedeki tenvin; kesret, nev ve tazim ifade eder.
خَيْراً ’e tezâyüf nedeniyle atfedilen اَقْرَبَ ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.
زَكٰوةً ve رُحْماً kelimeleri temyizdirler.
Şefkate daha layık buyurulmuştur. Yani “Bunun yerine verilen o çocuk, ebeveynine daha itaatkar ve daha şefkatli olmak suretiyle ana-babasına daha şefkatli ve merhametli olur.” demektir. رُحْماً, şefkat ve rahmet demektir. (Fahreddin er-Râzî)
خَيْراً - رُحْماً - زَكٰوةً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.