Meryem Sûresi 33. Ayet

وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ اَمُوتُ وَيَوْمَ اُبْعَثُ حَياًّ  ...

“Doğduğum gün, öleceğim gün ve diriltileceğim gün bana selâm (esenlik verilmiştir).”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالسَّلَامُ ve esenlik verilmiştir س ل م
2 عَلَيَّ bana
3 يَوْمَ gün ي و م
4 وُلِدْتُ doğduğum و ل د
5 وَيَوْمَ ve gün ي و م
6 أَمُوتُ öleceğim م و ت
7 وَيَوْمَ ve gün ي و م
8 أُبْعَثُ kaldırılacağım ب ع ث
9 حَيًّا diri olarak ح ي ي
 
Hz. Meryem kavminin, “Gerçekten sen çirkin bir şey yaptın!” şeklindeki ağır ithamına (âyet 27) cevap vermedi; olayı çocukla konuşmaları için ona işaret etti. Fakat onlar, “Beşikteki bebekle nasıl konuşalım?!” diyerek hayretlerini ifade ettiler. Bunun üzerine çocuk dile geldi ve bu âyetlerde geçen cevabı verdi. Yüce Allah, hıristiyanların gelecekte Hz. Îsâ’ya ilâhlık yakıştıracaklarını bildiği için, burada ona her şeyden önce Allah’ın kulu olduğunu söyletti. Böylece Hz. Îsâ kendisinin bir ilâh değil bir kul ve bir peygamber olduğunu, ilâhî varlığın üç öğesinden biri olmadığını ilân etmiş oldu. Kendisinin namaz, oruç ve benzeri kulluk görevlerini yerine getirmekle yükümlü kılındığını, diğer insanlar gibi doğduğunu, yaşayacağını, öleceğini ve kıyamet vakti geldiğinde tekrar diriltileceğini ifade etti. Bu ifadelerden namazın, –vakitleri ve rek’at sayıları gibi şeklî yönlerinde farklılıklar bulunsa da– en azından Hz. İbrâhim’den sonra peygamberler geleneğinde mevcut bir ibadet olduğu anlaşılmaktadır.
 
 Hz. Îsâ’ya verilen kitaptan maksat İncil’dir. Âyetin “O, bana kitabı verdi ve beni peygamber yaptı” anlamına gelen kısmı için, Îsâ’nın bu sözü söylediği sırada peygamber kılındığı ve kendisine kitap verildiği yorumunu yapanlar varsa da bu yorum zayıf bulunmuştur. Bu sözden, daha bebek iken yaptığı konuşmada Allah’ın ezelde kendisi için peygamberliği ve kitap verilmesini takdir ettiğini açıklamasının istendiği anlaşılmaktadır (Şevkânî, III, 374). Hz. Îsâ babasız olarak bakire bir anadan dünyaya geldiği için, “Allah beni ana babama saygılı olmayı emretti” dememiş, sadece “Anneme saygılı olmayı emretti” demiştir. 14. âyette Hz. Yahyâ’dan söz edilirken “Ana babasına çok iyi davranırdı” dendiği halde aynı tema Hz. Îsâ açısından işlenirken “Anneme saygılı kıldı” denmesi onun babasız dünyaya geldiğine işaret eder. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de hep Meryem oğlu Îsâ olarak anılmıştır.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 597-598
 

وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ اَمُوتُ وَيَوْمَ اُبْعَثُ حَياًّ

 

İsim cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  السَّلَامُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  عَلَيَّ  car mecruru mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.

يَوْمَ  zaman zarfı, mahzuf habere müteallıktır.

وُلِدْتُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يَوْمَ  hem cümleye, hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında (اَنْ) bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وُلِدْتُ  fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  naib-i fail olarak mahallen merfûdur.

وَ  atıf harfidir.  يَوْمَ  zaman zarfı,  السَّلَامُ ’ye müteallıktır.  اَمُوتُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اَمُوتُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir. 

وَ  atıf harfidir.  يَوْمَ  zaman zarfı,  السَّلَامُ ’ye müteallıktır.

يُبْعَثُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اُبْعَثُ  merfû meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir.

حَياًّ  kelimesi naib-i failin hali olup fetha ile mansubdur.

 

وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ اَمُوتُ وَيَوْمَ اُبْعَثُ حَياًّ

 

Atıf harfi  وَ ’la  لَمْ يَجْعَلْن۪ي  cümlesine atfedilen ayet Hz. İsa’nın sözlerinin devamıdır. 

İki cümle arasında manen ve lafzen ittifak vardır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur  عَلَيَّ’nin müteallakı olan haber mahzuftur. Cümle sübut ve istikrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mahzuf habere müteallık olan zaman zarfı  يَوْمَ ’nin muzâfun ileyhi olan  وُلِدْتُ  fiili, meçhul bina edilmiştir. Mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)

Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Tezat sebebiyle  يَوْمَ وُلِدْتُ  izafetine atfedilen  وَيَوْمَ اَمُوتُ  izafetinde muzâfun ileyh cümlesi olan  اَمُوتُ, müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Aynı üslupta gelen  وَيَوْمَ اُبْعَثُ حَياًّ  izafeti, önceki izafete matuftur.

وُلِدْتُ  ve  اُبْعَثُ  fiilleri meçhul bina edilmişken  اَمُوتُ  fiilinin bu ikisinden farklı olarak malum sıygayla,  وُلِدْتُ  fiilinin mazi,  اَمُوتُ  ve  اُبْعَثُ  fiillerinin muzari sıygada gelmesi dikkate şayandır.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilide bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûreti İbrahim, s. 127)

Mazi fiil temekkün ve istikrara, muzari fiil ise teceddüt ve istimrara delalet edebilir.

يَوْمَ  kelimesinin tekrarı tekid amaçlı ıtnâbdır. Ayrıca bu tekrarda reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

وُلِدْتُ - اَمُوتُ   kelimeleri arasında tibâk-ı îcab sanatı vardır. (Safvetu’t Tefasir) 

Selamın, İsa’ya (a.s.) olduğu günlerin sayılması taksim sanatıdır.

حَياًّ۟, naib-i failden haldir. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır.

Bu ayetle büyük benzerlik taşıyan bu surenin 15. ayeti arasında tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf Suresi 28)

Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Bazı kimseler, buradaki es-selam kelimesindeki lâm-ı tarif ile Hz. Yahya’nın (a.s.) kıssasında daha önce geçmiş olan, “selam ona” (Meryem Suresi, 15) ayetindeki “selam”ın kastedildiğini yani bunun, “Ona yöneltilen o üç yerdeki selam, bana da yöneltilmiştir.” demek olduğunu söylemişlerdir (yani ahd içindir). Keşşaf sahibi ise şöyle der: “Doğru olan şudur: Bu kelimenin elif-lâmı, Hz. Meryem'e zina töhmetinde bulunanlara laneti ifade etmektedir. Bunun delili, elif-lâm'ın ‘istiğrak’ için de gelmesidir. Binaenaleyh o, (...السَّلَامُ عَلَيَّ...) deyince sanki ‘Bütün selamlar, bana ve bana tâbi olanlaradır.’ demek istemiştir. Dolayısıyla onun düşmanlarına sadece lanet kalmıştır. Bunun bir benzeri de ‘Selam, hidayete tâbi olanlaradır.’ (Ta-Ha Suresi, 47) ayetidir. Bu, ‘Azap ise hidayeti yalanlayan ve ondan yüz çevirenleredir.’ manasına gelir. Çünkü bu söz, cedelleşme esnasında söylenmiştir. Bu sebeple buraya da böylesi bir tariz uygun düşer.” (Fahreddin er-Râzî)


Hz. Yahya'ya verilen selamda olduğu gibi selamın nekre değil  السَّلَامُ  şeklinde marife olması cins içindir ve düşmanlarına laneti akla getirmektedir. Çünkü selam cinsi ona olunca zıddı da düşmanlarının üzerine olmuş olur. Mesela, [Hidayete tâbi olanlara selam olsun. (Ta-Ha Suresi, 47)] ayeti gibi. Çünkü bu da yalanlayan ve arka dönene azap olsun, demeyi telmih eder. (Beyzâvî)

İnsanın en fazla emin olmaya ihtiyaç hissettiği yer ve durum üç haldir yani doğum, ölüm ve öldükten sonra dirilme günleridir. O halde insanın kendisinde selamete ve her türlü saadete ihtiyaç hissettiği hallerin tamamı Allah'tandır. Hz. İsa bunu bütün hallerinde afet ve korkulardan emin olmak için istemiştir. (Fahreddin er-Râzî)