ذٰلِكَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَۚ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذ۪ي ف۪يهِ يَمْتَرُونَ
ذٰلِكَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَۚ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذ۪ي ف۪يهِ يَمْتَرُونَ
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud, yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
ع۪يسَى haber olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.
ابْنُ ise ع۪يسَى’nın sıfatı veya bedelidir. مَرْيَمَ muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır.
قَوْلَ mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakı olup fetha ile mansubdur. Takdiri; أقول قول الحقّ ( hak sözü söylerim) şeklindedir.
الْحَقِّ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. الَّذ۪ي müfred müzekker has ism-i mevsûl, قَوْلَ ’nin sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası يَمْتَرُونَ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
ف۪يهِ car mecruru يَمْتَرُونَ fiiline müteallıktır. يَمْتَرُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
يَمْتَرُونَ fiili, sülasi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındandır. Sülâsîsi مري ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ذٰلِكَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette ذٰلِكَ mübtedadır. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife oluşu işaret edilene tazim ve teşrif kastı taşımaktadır.
Ayetteki ذٰلِكَ (zalike) kelimesi daha önce geçen, “Ben Allah'ın kuluyum. O, bana kitab verdi.” (Meryem Suresi, 30) ifadesine işarettir yani “İşte bu sıfatları taşıyan, Meryem oğlu İsa'dır.” demektir. Cenab-ı Hakk'ın, “O, Meryem oğlu İsa’dır.” demesi, Hz. İsa'nın Allah'ın değil, o kadının oğlu olduğuna bir işarettir. (Fahreddin er-Râzî)
Müsnedin ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَۚ şeklinde izafet formunda gelmesi, veciz ifade amacına matuftur.
İsa’nın (a.s.) Meryem oğlu şeklindeki tamlamayla ifade edilmesi Hristiyanların ona atfettikleri abes tanımlamayı tekzib etmek içindir.
ذٰلِكَ ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Duhan Suresi 57, s. 190)
İsa’nın (a.s.) bizzat kendisi Hakk'ın kavli (sözüdür). Çünkü “Hakk”, Allah'ın adıdır. Binaenaleyh “İsa, Allah'ın kelimesidir.” dememiz ile “İsa, Hakk'ın kavlidir.” dememiz arasında bir fark yoktur.
Bununla “Bu, Meryem oğlu İsa'dır, hak-kavl (söz)dür.” manası kastedilmişdir. Fakat ayette, mevsûf olan “kavl” sıfatına “hak” muzaf kılınmıştır. Bu tıpkı, “Hiç şüphesiz bu, hakku'l-yakindir.” (Hakka Suresi, 51) ayetinde olduğu gibidir. Bunu, “el-Kavlu'l-Hakku” şeklinde söylemenin faydası, daha evvel söylenen, Hz.İsa'nın Hz. Meryem'in oğlu oluşunu te'kid olur. (Fahreddin er-Râzî)
قَوْلَ الْحَقِّ الَّذ۪ي ف۪يهِ يَمْتَرُونَ
Kemâl-i ittisâl nedeniyle fasılla gelen cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. قَوْلَ kelimesi, önceki cümlenin mazmununu tekid eden mahzuf bir fiilin mef’ûlü mutlakıdır. Takdiri; أقول (Söylüyorum.) şeklindedir. Bu takdire göre cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber, talebî kelamdır.
الْحَقِّ muzafun ileyh, قَوْلَ muzâf konumundadır.
الْحَقِّ, ismi meful manasında mastardır, kendi fiilinden naib olarak mastardır (mefulu mutlak) أقُولُ قَوْلَ الحَقِّ gibi veya Hz. İsa için sıfat olarak fail قائِلُ الحَقِّ gibi veya haldir. (Âşûr)
الْحَقِّ ’nin sıfatı olan has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ’nin sılası olan ف۪يهِ يَمْتَرُونَ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede car mecrur ف۪يهِ, amili olan يَمْتَرُونَ ’ye takdim edilmiştir. Bu takdim, ihtimam içindir.
ذٰلِكَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَۚ [İşte Meryem oğlu İsa budur.] yani yukarıda niteliği geçen kimse Meryem oğlu İsa'dır; Hristiyanların nitelediği değil. Bu da onların nitelediğini daha beliğ bir şekilde ve burhan (delil) tarzında yalanlamaktadır. Öyle ki onu onların nitelediklerinin zıddı ile nitelemiş, sonra da hükmü ters çevirmiştir. ذٰلِكَ ’yi mübteda, ع۪يسَى 'yı haber yapmıştır. قَوْلَ الْحَقِّ, mahzûf mübtedanın haberidir yani هو قول الحق الذي لاريب فيه (içinde şüphe olmayan hak söz budur) demektir. İzafet beyan içindir, هو zamirinde geçen söze yahut kıssanın tamamına racidir. قَوْلَ الْحَقِّ, İsa'nın sıfatıdır yahut bedeldir veya ikinci haberdir. Mana da: İsa, Allah'ın kelimesidir demektir. Âsım, İbni Âmir ve Yakub nasb ile قَوْلَ الْحَقِّ şeklinde okumuşlardır ki bu durumda tekid eden masdar olur (manayı pekiştirir). (Beyzâvî)
Bu ayet, en beliğ şekilde ve delil göstermek suretiyle Hristiyanları iddialarında tekzip etmektedir. Zira Hz. İsa, burada, Hıristiyanların ona isnat ettikleri vasıfların zıddıyla vasıflandırılmaktadır.
“Hak söz olarak” ifadesi, “Şüphe yok ki ben, Allah'ın kuluyum…” kelamının tekidi mahiyetindedir.
“İşte hakkında şüphe ettikleri…” cümlesi, makablinin mefhumunu açıklamaktadır.
Onların Hz. İsa hakkında şüphe etmeleri, kuşku duymaları yahut hakkında tartıştıkları, Yahudilerin “sihirbaz” ve Hristiyanların da “Allah'ın oğlu” demiş olmaları demektir. (Ebüssuûd)