Meryem Sûresi 34. Ayet

ذٰلِكَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَۚ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذ۪ي ف۪يهِ يَمْتَرُونَ  ...

Hakkında şüpheye düştükleri hak söze göre Meryem oğlu İsa işte budur.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ذَٰلِكَ işte
2 عِيسَى Îsa
3 ابْنُ oğlu ب ن ي
4 مَرْيَمَ Meryem
5 قَوْلَ söz ق و ل
6 الْحَقِّ gerçek ح ق ق
7 الَّذِي
8 فِيهِ hakkında
9 يَمْتَرُونَ şüphe edip ayrılığa düştükleri م ر ي
 
Bu (34.) âyete şu mânalar verilmiştir: a) “İşte hakkında şüphe ettikleri Meryem oğlu Îsâ ile ilgili olarak bu anlatılanlar doğrudur. Gerçek söz budur” (Râzî, XXI, 217). b) Hz. Îsâ hakkında yahudilerin “O, gayri meşrû ilişkiden dünyaya gelmiştir” şeklindeki sözleri doğru olmadığı gibi, Hıristiyanların “O, Allah’ın oğludur” şeklindeki iddiaları da doğru değildir. “Meryem oğlu Îsâ Mesîh Allah’ın Meryem’e ulaştırdığı kelimesi ve O’ndan bir ruhtur” (Nisâ 4/171). c) Gelecek olan Hz. Îsâ’nın, daha sabi iken bir mûcize eseri olarak dile gelip ilân ettiği gerçek sözdür. Allah’a –Îsâ olsun başka biri olsun– bir çocuk isnat etmek gerçek dışıdır, Allah’a iftiradır. Allah, Îsâ’nın da diğer bütün insanların da gerçek ve yegâne tanrısı olup yalnız O’na ibadet etmek gerekir. Oysa onlar bu gerçekleri, özellikle Hz Îsâ’nın Allah’ın oğlu değil, kulu ve elçisi olduğunu tartışmasız kabul edecekleri yerde aralarında ayrılığa düşmüşlerdir.
 
 Müfessirler, âyette Hz. Îsâ hakkında ayrılığa düştükleri belirtilen grupların, yahudilerle hıristiyanlar veya Hıristiyanlık’taki farklı mezhep mensupları olduğunu söylemişlerdir. Yahudiler onun peygamber olduğunu bütünüyle reddederken, hıristiyanların büyük çoğunluğu onu “Allah’ın oğlu” olarak kabul etmiş; az bir kısmı ise “Allah’ın kulu ve resulü” olduğuna inanmıştır (bu ihtilâflar sonunda ortaya çıkan mezhepler hakkında bilgi için bk. İbn Âşûr, XVI, 106; Mehmet Aydın “Hristiyanlık”, DİA, XVII, 340-358). 
 
 Meâlinde “ulaşıldığında” diye tercüme ettiğimiz meşhed kelimesi sözlükte “görmek veya şahitlik etmek” demektir. Yer veya zaman ismi olarak, “görülecek yer veya görülecek zaman; şahitlik edilecek yer veya şahitlik edilecek zaman” anlamına gelir. Buna göre âyete verilen meâlin dışında şu anlamlar da verilebilir: a) Büyük güne ulaşıldığı yerde vay o inkârcıların haline! b) Melekler, peygamberler, hatta kişinin kendi organları tarafından aleyhinde şahitlik edileceği büyük günden dolayı veya büyük günde şahitlik edileceği zaman yahut şahitlik edilecek yerde vay o inkârcıların haline!
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 598-599
 

ذٰلِكَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَۚ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذ۪ي ف۪يهِ يَمْتَرُونَ

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  ذٰلِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. ل  harfi buud, yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

ع۪يسَى  haber olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.

ابْنُ  ise  ع۪يسَى’nın sıfatı veya bedelidir.  مَرْيَمَ  muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır.

قَوْلَ  mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakı olup fetha ile mansubdur. Takdiri; أقول قول الحقّ ( hak sözü söylerim)  şeklindedir.

الْحَقِّ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  الَّذ۪ي  müfred müzekker has ism-i mevsûl,  قَوْلَ ’nin sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası   يَمْتَرُونَ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.  

ف۪يهِ  car mecruru  يَمْتَرُونَ  fiiline müteallıktır.  يَمْتَرُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

يَمْتَرُونَ  fiili, sülasi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındandır. Sülâsîsi  مري ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

ذٰلِكَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَۚ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette  ذٰلِكَ  mübtedadır. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife oluşu işaret edilene tazim ve teşrif kastı taşımaktadır.

Ayetteki  ذٰلِكَ  (zalike) kelimesi daha önce geçen, “Ben Allah'ın kuluyum. O, bana kitab verdi.” (Meryem Suresi, 30) ifadesine işarettir yani “İşte bu sıfatları taşıyan, Meryem oğlu İsa'dır.” demektir. Cenab-ı Hakk'ın, “O, Meryem oğlu İsa’dır.” demesi, Hz. İsa'nın Allah'ın değil, o kadının oğlu olduğuna bir işarettir. (Fahreddin er-Râzî)

Müsnedin  ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَۚ  şeklinde izafet formunda gelmesi, veciz ifade amacına matuftur.  

İsa’nın (a.s.) Meryem oğlu şeklindeki tamlamayla ifade edilmesi Hristiyanların ona atfettikleri abes tanımlamayı tekzib etmek içindir.

ذٰلِكَ  ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Duhan Suresi 57, s. 190)

İsa’nın (a.s.) bizzat kendisi Hakk'ın kavli (sözüdür). Çünkü “Hakk”, Allah'ın adıdır. Binaenaleyh “İsa, Allah'ın kelimesidir.” dememiz ile “İsa, Hakk'ın kavlidir.” dememiz arasında bir fark yoktur.

Bununla “Bu, Meryem oğlu İsa'dır, hak-kavl (söz)dür.” manası kastedilmişdir. Fakat ayette, mevsûf olan “kavl” sıfatına “hak” muzaf kılınmıştır. Bu tıpkı, “Hiç şüphesiz bu, hakku'l-yakindir.” (Hakka Suresi, 51) ayetinde olduğu gibidir. Bunu, “el-Kavlu'l-Hakku” şeklinde söylemenin faydası, daha evvel söylenen, Hz.İsa'nın Hz. Meryem'in oğlu oluşunu te'kid olur. (Fahreddin er-Râzî)




 قَوْلَ الْحَقِّ الَّذ۪ي ف۪يهِ يَمْتَرُونَ

 

Kemâl-i ittisâl nedeniyle fasılla gelen cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  قَوْلَ  kelimesi, önceki cümlenin mazmununu tekid eden mahzuf bir fiilin mef’ûlü mutlakıdır. Takdiri;  أقول  (Söylüyorum.) şeklindedir. Bu takdire göre cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber, talebî kelamdır. 

الْحَقِّ  muzafun ileyh,  قَوْلَ  muzâf konumundadır.

الْحَقِّ,  ismi meful manasında mastardır, kendi fiilinden naib olarak mastardır (mefulu mutlak)  أقُولُ قَوْلَ الحَقِّ   gibi  veya Hz. İsa için sıfat olarak fail  قائِلُ الحَقِّ  gibi veya haldir. (Âşûr)

الْحَقِّ ’nin sıfatı olan has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي ’nin sılası olan  ف۪يهِ يَمْتَرُونَ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede car mecrur  ف۪يهِ, amili olan  يَمْتَرُونَ ’ye takdim edilmiştir. Bu takdim, ihtimam içindir.

ذٰلِكَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَۚ  [İşte Meryem oğlu İsa budur.] yani yukarıda niteliği geçen kimse Meryem oğlu İsa'dır; Hristiyanların nitelediği değil. Bu da onların nitelediğini daha beliğ bir şekilde ve burhan (delil) tarzında yalanlamaktadır. Öyle ki onu onların nitelediklerinin zıddı ile nitelemiş, sonra da hükmü ters çevirmiştir. ذٰلِكَ ’yi mübteda, ع۪يسَى 'yı haber yapmıştır.  قَوْلَ الْحَقِّ, mahzûf mübtedanın haberidir yani  هو قول الحق الذي لاريب فيه (içinde şüphe olmayan hak söz budur) demektir. İzafet beyan içindir, هو  zamirinde geçen söze yahut kıssanın tamamına racidir.  قَوْلَ الْحَقِّ, İsa'nın sıfatıdır yahut bedeldir veya ikinci haberdir. Mana da: İsa, Allah'ın kelimesidir demektir. Âsım, İbni Âmir ve Yakub nasb ile  قَوْلَ الْحَقِّ  şeklinde okumuşlardır ki bu durumda tekid eden masdar olur (manayı pekiştirir). (Beyzâvî)

Bu ayet, en beliğ şekilde ve delil göstermek suretiyle Hristiyanları iddialarında tekzip etmektedir. Zira Hz. İsa, burada, Hıristiyanların ona isnat ettikleri vasıfların zıddıyla vasıflandırılmaktadır.

“Hak söz olarak” ifadesi, “Şüphe yok ki ben, Allah'ın kuluyum…” kelamının tekidi mahiyetindedir.

“İşte hakkında şüphe ettikleri…” cümlesi, makablinin mefhumunu açıklamaktadır.

Onların Hz. İsa hakkında şüphe etmeleri, kuşku duymaları yahut hakkında tartıştıkları, Yahudilerin “sihirbaz” ve Hristiyanların da “Allah'ın oğlu” demiş olmaları demektir. (Ebüssuûd)