Meryem Sûresi 36. Ayet

وَاِنَّ اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ  ...

Şüphesiz, Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse (yalnız) O’na kulluk edin. Bu, dosdoğru bir yoldur.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنَّ ve şüphesiz
2 اللَّهَ Allah
3 رَبِّي benim Rabbimdir ر ب ب
4 وَرَبُّكُمْ ve sizin Rabbinizdir ر ب ب
5 فَاعْبُدُوهُ O’na kulluk edin ع ب د
6 هَٰذَا işte budur
7 صِرَاطٌ yol ص ر ط
8 مُسْتَقِيمٌ dosdoğru ق و م
 
Bu (34.) âyete şu mânalar verilmiştir: a) “İşte hakkında şüphe ettikleri Meryem oğlu Îsâ ile ilgili olarak bu anlatılanlar doğrudur. Gerçek söz budur” (Râzî, XXI, 217). b) Hz. Îsâ hakkında yahudilerin “O, gayri meşrû ilişkiden dünyaya gelmiştir” şeklindeki sözleri doğru olmadığı gibi, Hıristiyanların “O, Allah’ın oğludur” şeklindeki iddiaları da doğru değildir. “Meryem oğlu Îsâ Mesîh Allah’ın Meryem’e ulaştırdığı kelimesi ve O’ndan bir ruhtur” (Nisâ 4/171). c) Gelecek olan Hz. Îsâ’nın, daha sabi iken bir mûcize eseri olarak dile gelip ilân ettiği gerçek sözdür. Allah’a –Îsâ olsun başka biri olsun– bir çocuk isnat etmek gerçek dışıdır, Allah’a iftiradır. Allah, Îsâ’nın da diğer bütün insanların da gerçek ve yegâne tanrısı olup yalnız O’na ibadet etmek gerekir. Oysa onlar bu gerçekleri, özellikle Hz Îsâ’nın Allah’ın oğlu değil, kulu ve elçisi olduğunu tartışmasız kabul edecekleri yerde aralarında ayrılığa düşmüşlerdir.
 
 Müfessirler, âyette Hz. Îsâ hakkında ayrılığa düştükleri belirtilen grupların, yahudilerle hıristiyanlar veya Hıristiyanlık’taki farklı mezhep mensupları olduğunu söylemişlerdir. Yahudiler onun peygamber olduğunu bütünüyle reddederken, hıristiyanların büyük çoğunluğu onu “Allah’ın oğlu” olarak kabul etmiş; az bir kısmı ise “Allah’ın kulu ve resulü” olduğuna inanmıştır (bu ihtilâflar sonunda ortaya çıkan mezhepler hakkında bilgi için bk. İbn Âşûr, XVI, 106; Mehmet Aydın “Hristiyanlık”, DİA, XVII, 340-358). 
 
 Meâlinde “ulaşıldığında” diye tercüme ettiğimiz meşhed kelimesi sözlükte “görmek veya şahitlik etmek” demektir. Yer veya zaman ismi olarak, “görülecek yer veya görülecek zaman; şahitlik edilecek yer veya şahitlik edilecek zaman” anlamına gelir. Buna göre âyete verilen meâlin dışında şu anlamlar da verilebilir: a) Büyük güne ulaşıldığı yerde vay o inkârcıların haline! b) Melekler, peygamberler, hatta kişinin kendi organları tarafından aleyhinde şahitlik edileceği büyük günden dolayı veya büyük günde şahitlik edileceği zaman yahut şahitlik edilecek yerde vay o inkârcıların haline!
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 598-599
 

وَاِنَّ اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ 

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  اللّٰهَ  lafza-i celâli,  اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur. 

رَبّ۪ي  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri ی  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

رَبُّكُمْ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  رَبّ۪ي ’ye matuftur.

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri,  إن كنتم مقرّين بربوبيّته فاعبدوه (O’nun rububiyetini kabul ediyorsanız O’na ibadet edin.) şeklindedir. 

اعْبُدُوهُ  fiili  نَ ’un hazfiyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir olan  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.    


هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ

 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

Hakiki Sıfat:

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred Olan Sıfatlar:

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُسْتَق۪يمٌ  sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istif’al babından ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِنَّ اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyhin lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırma kastının yanında haberin önemini de vurgulamaktadır. 

Müsned, veciz ifade ve muzâfun ileyh olan zamirin aid olduğu Hz. İsa’nın şanı için izafetle gelmiştir.  وَرَبُّكُمْ  müsned olan  رَبّ۪ي ’ye matuftur.  رَبُّكُمْ  izafetinde de  كُمْ  zamirinin ait olduğu muhataplar şeref kazanmıştır.

Ayette ulûhiyet ve rububiyet ifade eden isimler, bir arada zikredilmiştir.  اللّٰهَ  ve  رَبّ۪ isimleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

رَبُّ  isminin tekrarı teşvik amacına matuftur. Ayrıca bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


فَاعْبُدُوهُۜ 

 

Rabıta  فَ ’si ile gelen  فَاعْبُدُوهُۜ  cümlesi mukadder şartın cevabıdır. Takdiri, إن كنتم مقرّين بربوبيّته  [O’nun rububiyetini kabul ediyorsanız O’na ibadet edin.] olan şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Mukadder şart ve mezkur cevabından oluşan terkip, talebî inşâî isnaddır.

Müfessirler, ayette mütekellimin Hz. Peygamber (s.a.) veya Hz. İsa (a.s.) olduğu konusunda ihtilaf etmişlerdir.

Cenab-ı Hakk'ın bu beyanı aynı zamanda ilâhın tek olduğuna da delalet eder. Çünkü Allah lafzı, Hakk Subhanehu'nun ism-i alemidir (özel adıdır). Binaenaleyh Cenab-ı Hakk: Şüphesiz ki Allah, benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir buyurunca o, “Allah Teâlâ'nın dışında mahlukatın başka Rabbi yoktur!” demiş olur ki bu da tevhide delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)

 

هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ

 

Ta’lîliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi işaret edilene dikkat çekmek ve önemini vurgulamak içindir. Ayrıca tazim ve tecessüm ifade eder. 

Müsnedün ileyhin işaret ismi olarak gelmesi, haberi gözle görülür, elle tutulur bir nesne menziline koyarak dikkat çekip zihinlerde yer etmesini sağlar.

مُسْتَق۪يمٌ, müsned olan  صِرَاطٌ  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

İşaret isminde istiare vardır.  هٰذَا  ile Allah’tan sakınmak ve itaat işaret edilmiştir. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur.

صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ  ifadesinde istiare vardır.  صِرَاطٌ  kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müsteârun leh) hazf edilmiş müsteârun minh kalmıştır. Müşebbehün bih yani müsteârun minh zikredildiği için istiare-i tasrîhîyyedir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ  ifadesi farklı bir değerlendirmeyle gerçek itikat anlamında teşbihi beliğdir.

Ayetteki “İşte biricik doğru yol budur.” cümlesi “Cenab-ı Hakk'ın bir olduğunu, O'nun eşinin ve çocuğunun bulunmadığını söylemek dosdoğru yoldur.” demektir. Bu söz, yola benzetilerek “sırat-ı müstakim” adını almıştır. Çünkü böyle söylemek kişiyi cennete götürür. (Fahreddin er-Râzî)

Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatı babındandır.

Bu da Hz. İsa'nın sözlerindendir.

Ayetin metnindeki “inne” kelimesi, bir kıraata göre “enne” olarak okunmuştur. Buna göre bu cümle, illet (sebep) cümlesidir. Yani Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olduğu için O'na kulluk edin. Nitekim “Bütün mescitler Allah'a ait olduğu için artık siz de Allah ile beraber hiç kimseye yalvarmayınız.” (Cin Suresi, 18) ayeti de bu kabildendir. (Ebüssuûd)