فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ مَشْهَدِ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَاخْتَلَفَ | ayrılığa düştüler |
|
2 | الْأَحْزَابُ | hizipler |
|
3 | مِنْ |
|
|
4 | بَيْنِهِمْ | kendi aralarından |
|
5 | فَوَيْلٌ | artık vay haline |
|
6 | لِلَّذِينَ | kimselerin |
|
7 | كَفَرُوا | inkar eden |
|
8 | مِنْ | ötürü |
|
9 | مَشْهَدِ | görmekten |
|
10 | يَوْمٍ | bir günü |
|
11 | عَظِيمٍ | büyük |
|
فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ
Fiil cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. اخْتَلَفَ fetha üzere mebni mazi fiildir. الْاَحْزَابُ fail olup lafzen merfûdur.
مِنْ بَيْنِهِمْ mekân zaman zarfı, الْاَحْزَابُ ’nun mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اخْتَلَفَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi خلف ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ مَشْهَدِ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
فَ atıf harfidir. وَيْلٌ mübteda olup lafzen merfûdur. لِلَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, لِ harfi ceriyle birlikte mahzuf habere müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا cümlesidir. Îrabdan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
مِنْ مَشْهَدِ car mecruru وَيْلٌ ’un mahzuf haberine müteallıktır. يَوْمٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. عَظ۪يمٍ kelimesi يَوْمٍ ’in sıfat olup kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
Hakiki Sıfat:
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred Olan Sıfatlar:
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ
فَ, istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Car mecrur مِنْ بَيْنِهِمْۚ, fail olan الْاَحْزَابُ ’nun mahzuf haline müteallıktır.
Bu sonucun, makabline terettüp ettirilmesi, onların yaptıklarının ne kadar kötü olduğuna dikkat çekmektedir. Zira onlar, ittifakı gerektiren şeyi, ihtilaf kaynağı yapmışlardır. Çünkü Hz. İsa'nın anlatılan bu sözleri, onun, Allah'ın kulu ve elçisi olduğu noktasında açık delil olduğu halde Yahudiler ve Hristiyanlar, meselenin çözümünde ifrat ve tefrite giderek anlaşmazlığa düşmüşlerdir.
Yahut Hristiyan fırkalar Hz. İsa hakkında anlaşmazlığa düştüler: Nasturiler, Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğunu söylediler. Yakubiler, onun Allah'ın kendisi olduğunu, yere indiğini, sonra yine göklere yükseldiğini söylediler. Melenkâniler ise Hz. İsa'nın, Allah'ın kulu ve elçisi olduğunu söylediler. (Ebüssuûd)
فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ مَشْهَدِ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
Cümle فَ ile istînâfa atfedilmiştir. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لِلَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûlun müteallakı olan haberin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. وَيْلٌ mübtedadır. Zem manasındaki mübtedanın tenkiri de caizdir.
Mecrur mahaldeki اَلَّذِينَ ism-i mevsûlu başındaki har-i cerle birlikte mahzuf habere müteallıktır. Sılası olan كَفَرُوا, mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
عَظ۪يمٍ kelimesi يَوْمٍ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. يَوْمٍ ’deki tenvin tazim ifade eder.
وَيْلٌ cehennemde bir vadi olarak bilinen yerdir. Azap manasında beddua olarak kullanılır. Beddua manasında olduğunda mübtedanın nekre gelmesi caizdir. وَيْلٌ, kafirlere aittir. Çünkü şiddet ifade eden bir kelimedir. Zira و - يْ - لٌ harflerinin meydana getirdiği terkip, hemen hemen daima şiddet manasını ifade eder. (Fahreddin er-Râzî, Bakara Suresi 79)
Müsnedün ileyh olan وَيْلٌ kelimesinin nekre gelmesi tahkir ifade etmiştir.
مَشْهَدِ, kelimesi شَهَدَ fiilinin ism-i zaman, ism-i mekân veya masdarı olabilir.
Şahitliğin güne izafesi mecazî isnadtır. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i Meryem, s. 168)
Kâfirlere büyük günde hazır olacakları için yazıklar olsun; büyük güne, korkusuna, hesabına ve cezasına şahit olacakları için ki o da kıyamet günüdür ya da şahit olmak vaktinden veya mekânından ya da o günün onlara şahitlik etmesinden ki onlara melekler, peygamberler, dilleri, organları ve ayakları inkâr ve fasıklıkla şahitlik edecektir. Ya da şahitlik vaktinden veya mekânından dolayı demektir. İsa ve annesi hakkında ettikleri şahitlikten de denilmiştir. (Beyzâvî)